ben bu yazıyı sana yazdım

entry31010 galeri293
    445.
  1. keşke bir kere de sen bana bir yazı yazsaydın.
    9 ...
  2. 446.
  3. ne yazacağımı bilmiyorum aslında anlatmak istidiğim okadar çok şey varki ....
    ama sen, ben anlatmasamda anlıyorsun biliyorum
    ve en zoruda bu biliyormusun içimi görüyorsun yıkılmış, parçalanmış, darmadağın olmuş bir insan görüyorsun, buna rağmen sımsıkı tutuyorsun elimi, kahrımı çekiyorsun.
    peki neden?
    sen nerden geldi?
    bu kadar anlayışlı olmazsın yada bu kadar sabırlı
    peki bu kadar sevgi dolu olabilirmisin?
    sana ne verebildimki bu zaman kadar belki de sadece ceza, acı, sıkıntı
    sen bunların hiç birisini hak etmiyorsun.
    peki ben seni hak ediyor muyum?
    8 ...
  4. 447.
  5. şeytan azapta gerek..

    başka türlü bir açıklaması gelmiyor aklıma içine düştüğüm bu koyu çıkmazın.. sanki bütün hayal kurmalar istila edilmiş tanımlayamadığım bir güç tarafından.. ve bana hiçbir şey kalmamış.. artık sonun başlangıcındayım.. attığım her adım, daha da yaklaştırıyor beni o acımasız sona.. çırpınmalarım dibe olduğumdan daha hızlı bir şekilde batmamdan başka hiçbir şeye yaramıyor.. sorular dolanıyor beynimin kıvrımlarında. cevapsız bir sürü soru ediniyorum her gün.. ben anlam yüklemeye çalıştıkça yaşadığım her şeye, nedensizlik karşımda bir duvar gibi dikilmeye devam ediyor hep.. duvarlarla konuşulmuyor, bunu öğreniyorum.. her tarafa kulakları sağır edercesine sessizlik yayılmış.. ellerime emanet bırakılmış farklı çeşitten kokular.. nereden gelmişler anımsayamıyorum.. hepsini unutturmayı başarıyorum da kendime, bir senin kokun çıkmıyor avuçlarımdan.. anlamsız sorular alıp koynuma bomboş yollara giriyorum bir başıma.. bir karış önümü görmem bile olanaksız.. seçtiğim her yol beni bir yeni hataya daha zorlamakta ısrarcı.. beynimde koca koca yükler.. dünya bütün umarsızlığı ile dönmeye devam ediyor.. ve ben bir siyah ceketi çıkartır gibi çekip almaya çalışıyorum karanlığı sırtımdan..

    ne demişler, şeytan azapta gerek.. azap çekme limitlerimi yavaş yavaş aşıyorum..

    bir siyah ceketi çıkarır gibi çekip almaya çalışıyorum karanlığı sırtımdan.. her şey bitermiş.. daha önce tekrar tekrar tecrübe etmeme rağmen, bunu yeniden öğrenmek, hissettiğim acıyı daha da koyulaştırıyor.. veremediğim imtihanlar geliyor aklıma, yanılgılarım.. sessizce kabüllenmelerim..yeni bir beyaz sayfa açar gibi tutunmaya çalışmam yeni bir hayata, her defasında.. ve hayatın aldırmadan ellerimin arasından kayıp gitmesi.. şimdi ise, sensizliğe alıştırmaya çalışırken buluyorum kendimi.. karanlıklar her tarafta.. sen bana hiç olmadığın kadar uzaksın.. sen uzaktasın ve gördüğüm düşler de uzak, kurduğum hayaller de.. ben de uzakta olmak istiyorum anlamsızca.. kelimeler bulup çıkarıyorum senin için, daha önce hiç duymadığını umduğum kelimeler.. sessizce bırakıyorum avuçlarına;

    "al beni de artık yanına.. bir gülüşün yeter gelirim ben yine.. sıkıca tuttum elinden, gitme uzaklara, uzaklara.. ilk günkü gibi doğ yine geceme.. gözlerimde ısın, ellerimde titre.. sar beni, sar o günki gibi, dün gibi, sar bugün gibi.. sanma gidince burda beyaz kalır.. ne de elimdekiler bana yeter.. gözlerim alışır ama, burda kokun kalır, gülüşün kalır, aşkın kalır..

    sanma gidice burda beyaz kalır.. ne de elimdekiler bana yeter.. gözlerim alışır ama, burda kokun kalır, gülüşün kalır, aşkın kalır.."

    şubat-mart,08 - bursa, mudanya
    11 ...
  6. 448.
  7. ben hiç sevilmedim, benim sevdiklerim daima başkasına aşıktılar ve akrabalarım
    sevgiyi başın okşanmasından ibaret sanardı.
    ve ettirgen fiilerde 3. kişi olarak yer alırdım ben hep. "yaptıttır" dendiğinde
    yapan olurdum. diğer iki kişi almazdı beni arasına.
    zaten çirkindim ben kendimden dahi utanırdım sokaklarda gezerken.
    kimse tanımadı beni çünkü kimseye anlatmadım ne kadar çirkin olduğumu.
    onlar da bilmek istemedi zaten.

    hep neşeli olan tarafımı gördü herkes kimse beni ağlarken görmek istemedi.
    oysa ben merhamet bekledim bir kez olsun birilerinin benle acı çekmesini diledim
    sonra kimse acı çekmesin istedim
    ama hala çirkindim.

    senin hayatından geçen erkekler gibi olmadım ben hiçbir zaman. onların hepsi benden daha iyiydi.
    ben sadece çırpındım senin için. onlar gibi olmaya değil, sana layık olmaya çalıştım.
    sana layık olunamazdı lakin.
    sen her dokunuşla kırılan kelebek gibiydin.
    ve hiç konmadın avucuma.

    dedim ya ben hiç sevilmedim. insanlar beni sevdiklerini sandılar sadece.
    zor zamanları tek başıma atlatarak olgunlaştım.
    alışık değildim birilerinin bana içinden gelerek, korkmadan, "seni seviyorum" demesine.
    hala da alışamadım.

    benim aşkım tek kale maçtı hep. ve daima japon kale oynardım.
    sonunda yediğim goller az olsun diyeydi kalenin küçük olması.

    belki seni seven olmuştur, ya da sen de benim gibi olabilirsin.
    ama hayır
    sen benim gibi olamassın
    ben çirkinim.
    20 ...
  8. 449.
  9. kime yazılırsa yazılsın, birilerinin, üzerine alınabileceği söz.

    çünkü insanlar o kadar benzer ki birbirlerine. bizi incitenler, kalbimizi kıranlar öylesine çoktur ki. ve de, hep öylesine benzer şekilde kırarlar ki bizi. aşk için değil de, kırgınlık üzerine yazın da görün, kıranlar "bu laf bana mı?" diye nasıl da bilirler kendilerini. nasıl da ele verirler.
    6 ...
  10. 450.
  11. Kayıtlara gecmedi henüz bu sevda
    Adının konulmasını bekliyor
    Ask adına ne varsa
    Onu vaadediyorum sana
    5 ...
  12. 451.
  13. bugün bir 'ağla' vardı içimde,dilimde bir 'sus'...
    tam ağlayacaktım rahatlarım diyordum öyle mutluydum ki seni düşlerken ağlayamıyordum nice zamandır..
    sensizliğe alışmışım galiba,öyle çok alışmışım ki kendi kendime seni masal anlatmaya..
    öyle mavilerinle görünce seni,yakıcı yakınlığından korktum..
    ısırdım dudaklarımı kanatacaktım az kalsın
    kahkahanla irkildim..
    yine gidecektin ama gelmiştin ya,vardın ya,seyrettim seni doya doya...
    susmasam çığlık atacaktım sevincimden..
    susmasam anlayacaktın seni yokluğunda daha çok sevdiğimi..ve bu yüzden alcaktın varlığını benden,seni daha çok seveyim diye yok olacaktın iyice...ve sen yittikçe netleşecekti sevgim..bundan çok korkuyordum işte...sahi ne çok sustum bugün...ama dinledim seni...bahar gibi gelmiştin yine...gürül gürül ahmak ıslatanlarınla...sen yağdın,gözlerim ıslandı..
    bir hoşgeldin diyemedim sana..
    hoşgeldin puslu yürek sancısı..ve ne hoştur gidişin kim bilir?
    öyle korktum ki gidişini seyretmekten,senden önce gittim..
    7 ...
  14. 452.
  15. sen gidersin, ben yıldırım düşerim gülüşlerime
    sen gülersin,dişlerim dökülür düşlerime
    9 ...
  16. 453.
  17. dün bir film izledim.
    hani şu aşıkların kavuşamadığı trajedilerden...
    zorunlu ayrılığımızın 2. ayındayız. trajediler fena dokunur oldu bana. biliyorum birkaç ay sonra belgeseller bile dokunmaya başlayacak. biliyorum çünkü bu ilk zorunlu ayrılığımız değil.
    film bittikten sonra yalnızlık başladı yeniden.. keşke dedim, yanımda olsaydın. yanımda olsaydın ve boğazıma yumruk gibi inen darbeleri hafifletmek için dudaklarını kullansaydın.
    dün sabaha karşı, işler biraz daha zorlaştı benim için... sensiz uyku belki ilk kez bu kadar battı sırtıma.. birbirimize sımsıkı sarılıp deliksiz uyuduğumuz günleri özledim.. inan bana ölüm bile olsa sonunda; yine de yatarım o uykuya..

    ve dün bir söz verdim sana, kendime ve hayata;
    bu ayrılık ne kadar uzun sürerse sürsün ben hep burda seni bekliyor olucam. uyku sonrası huysuzluklarını dindirip kahvaltıda sana pijamalı hıyar tabağı vermek için daima hazır ve nazır..

    geleceğim ister o kalın kitaplarda yazılan ütopik cennet dünyası olsun; isterse kendi ellerimizle yarattığımız cehennem.. zorunlu ayrılıkların olmadığı, "birlikte" bir gelecek bana yeter.
    9 ...
  18. 454.
  19. 455.
  20. okumaya gelmişim bu memlekete, biraz da idealistim hani serde delikanlılık varya işte ondan. neyse görmüşüm seni bir kere hoşlanmışım ama yanındakiler izin vermedi diye uzaklaşmışım senden. sorna bir daha ve bir daha. ama ne ben vazgeçtim senden ne de sen yok diyebildin bana ki bu demekki sana bu kadar yandığımın resmi hala. sonra mecnun bok yesin oyle sevdim seni işte, çıkıp dolanmaya başladım sokaklarda ne ideal kaldı bende ne hırs varsa yoksa sen ha bir de unutmadan o ela gozlerin ki ben bu kadar güzelini daha once gormedim. inanmadın bana asla sevgilim olsa dahi, içinde kalmış bir yerlerinde çıkarıp atıyorsun birden vuruyorsun yüzüme. tamam haklısın derim her seferinde yemişim bir bok yalan söylemişim ama affetmek değilmidir hani sevgiyi sonsuz yapan. işte diyemedim bunu bir türlü sana. içimde hep ukte kaldı birden başladım yazmaya...

    çelik gibi çarpıyor suratıma sevgin, sivasın ayazında. eksi otuz bilmem kaçlar ben geziyorum sokaklarda ama üşüyorsam anam avradım olsun dünden kalan gülüşün varya aklımda yetiyor allahıma. anlatamadım ya bir beni sana bir de nasıl sevdiğimi beceriksizliğime ver lütfen daha da uzatma. ha bir de aldığın hediyen turuncu kol düğmeleri varya hani hala duruyor dolabımda. takamadım daha beceremdim.

    bundan ibaret sanma söyleyeceklerimi sakın. ama gene olmuyor işte daha da izin vermiyor yüreğim dur gerisi de sende kalsın diyor. eyvallah çekiyorum kafam aşağıda. hülasa seni sevmek kadar güzel bir nimet verdiya bana yaradan hamd olsun defalarca. bırakma beni asla. dokuduğun halılardan birinide bana verirsin belki bir gün yanında çiçek kokunla. genede sevgilimsin benim, ela gözlümsün, çerkezimsin...
    8 ...
  21. 456.
  22. acil tedbirler sabahı

    güneşin tenine, havadaki rengine
    dokundum, öptüm, yüzümü sürdüm
    orkideler yorgun artık dökülüyor
    çirkin karga kemgözünü dikmiş
    hain planlar kuruyor

    acil tedbirler sabahıydı

    ya biryere gitmeli
    ya biryerden gelmeli!

    Libidom sessiz bir intahara kalkışmış
    hasta hane odası çiçeklerle donanmıştı

    korsana teslim olmuştu hayat
    sinema salonları
    reklam kerhanesiydi
    tatsız ve tuzsuzdu hayatperdesi

    komşulardan kurtulma planları yapıyordu
    bıçak

    kendim kaçıyordu kendimden
    demeden
    yeni bir kendim bulmalıydı
    çünkü ağlamıyordu göz
    akmıyordu yaş
    zaman acıtmıyor
    evdeki saksı anlamıyordu

    şükretti zaman
    minnetle dakikaları öpüp
    saniyeleri alnına koydu
    hürmetle saat

    Lisa Ekhdal Salvador Poe'den söylüyor
    içimdeki şiir kaçıyordu.

    bir kelepçe gerekliydi kadife kaplı
    derinde bir kamçıyı
    şehvetle şaklamalı

    rüzgarın yelkeni olmalı
    yelkenin tutmayan çıpası
    çıpanın eksik zinciri
    o zinciri tutan nasırlı el
    elin sildiği bezgin alın
    alındaki emeğin teri
    o terin tatlı tuzu

    uzatmadan hadi
    sor bakalım!

    sahi kim tamamlayacak seni
    *
    7 ...
  23. 457.
  24. Bir sızı kalacak içimde

    Bir sızı kalacak içimde.

    ince bir sızı gibi kalacaksın içimde..

    Bambaşka bir hayatın, bambaşka bir kadının, sonsuz mutlulukların içimde olsam da bir gün, hiç geçmeyen bir sızı kalacak içimde.

    Başka bir ben olmayacağım, başka bir hayatım, başka bir insan olmayacağım.

    Asla yeniden doğamayacağım. Senin bıraktığın sızıyla hayatımı sonlandıracağım..

    Hiç geçmeyecek bu sızı biliyorum.

    Çaresi yok seziyorum.

    Zamanı geri alma, seni hiç tanımadan hayatımı yeniden sarma şansım yok biliyorum..

    Tekrarlanan sevgiler yaşayacağım bundan sonra.

    Tüm aşklarım senin tekrarların olacak, sana olan sevgimi tekrarlayarak yeni bir tende soluklanacağım.

    Tekrarlanan sevgilerim ama hiç tekrarlanmayan, hep aynı kalan bir sızım olacak içimde.

    Ve bu sızı hiç geçmeyecek ikimiz içinde..
    *
    8 ...
  25. 458.
  26. O bir zamanlar görülmüş tatlı bir rüyaysa ve sabah çoktan olduysa, bırak diyorum gönlüme sevdalanmayı. rüzgarın olmadığı bir dünyada sırtımda koca bir yelken koşuyorum uzaklara. bir şeyler yazıyorum ve henüz icat edilmemiş kelimelerle konuşup anlatıyorum derdimi.

    sonra sigaraya başlıyorum bıraktığım yerden. ateşi sen icat ediyorsun ben bakıyorum. ellerindeki şefkati yüzüme sürüyorsun, dudaklarıma.. ben boğularak ölmeyi tercih ediyorum. bırak diyorum gönlüme sevdalanmayı, gölgen yere değiyor, ben üşüyorum. başım dönüyor, gözlerinin içine düşüyorum.
    Ve daha neler..

    O bir zamanlar görülmüş tatlı bir rüyaysa ve sabah çoktan olduysa, bırak diyorum gönlüme sevdalanmayı..

    '' Biliyorum ki uyumayı tercih ediyorsun aklına her geldiğinde. ''

    aşk bir anlatım bozukluğudur ve çoğu kez bir başka kadının adıdır ...
    15 ...
  27. 459.
  28. ben bu yazıyı sana yazdım. gözyaşlarım mürekkep oldu, kirpiklerim tüy kalem. içimdeki sensizliği kağıda döküyorum; en derinime işleyen sensizliği...

    tenimde bir ürperti... camdan içeri giren rüzgar aldı yerini. tutamadığım ellerin, öpemediğim dudakların kadar soğuk, üşüyorum. gözlerimde acının izleri... ben aynaya bakıyorum, yansımam bile yok. bir şey göremiyorum.

    neden üzgünken yatağına kapanır insan? neden ıslatır yastığını gözünden akan yaşlar? ya da neden kalbindeki acı onu her geçen dakika daha çok boğar?

    neden terkedilen eşyalara bakıp bakıp ağlar? ben terkedilmedim. sen zaten bana hiç gelmedin. senle paylaşmadığım yatağımda belki de ilk defa sensiz uyuyorum. daha doğrusu uyumaya çalışıyorum.

    bakıyorum odama; herşeyde biraz sen varsın aslında hiç olmasan da. masamda, dolabımda, bilgisayarımda, duvardaki posterimde... ama sen yoksun aslında. sadece hayalin var. hiç paylaşmadığımız anılar hiç bulunmadığın bu odada benimle.

    tarağım var masamın üstünde. sen bilmezsin ama kaç kere süsledi sana beni. hiç koklamadığın parfümüm şişesinde. mis kokulu saatim kolumda. mis gibi sen kokan saatim, senin verdiğin... ama hepsi biliyor. hayalin bile benimle değil artık.
    7 ...
  29. 460.
  30. okumayacaksın, bilmeyeceksin hiç bir zaman ama yine de sana yazıyorum hep yaptığım gibi...

    hani dedin ya affet beni diye, belki bilmek istersin, affettim. aslında affedilecek bir şey değildi yaptığın ama kıyamam sana bilirsin. ama bana sakın bir daha senin için yaptım deme. çünkü bu benim iyiliğim değil eksik kalışım, içimde bir şeylerin ölüşü sadece. fikrimi bile almadın ama şunu bil ki ben bu işe başından bilerek girdim. korksaydım, bir an tereddüt etseydim, yolun başında dönerdim. ama artık bunları konuşmak için çok geç değil mi. sensiz kaldığımda çırpınışlarımı duyan, elimi ilk tutan, beni kurtarmaya çalışan ilk insanın beni ayağa kaldırmasına izin verdiğim için suçlu ben olmuşken artık bana tek bir cümle kalıyor:

    canın sağ olsun hoşçakal...
    8 ...
  31. 461.
  32. şöyle geriye bakıyorumda onca zaman sonra tekrar yazmak niyeyse ama yazmalıydım onca hayalkırıklığı üzerine bende kalanları dökmeliydim sanırım. şimdi buna ihtiyacım var aylar önce sana ihtiyacım olduğu gibi. aylar önce gözlerimi dikip sana öylece baktığım on beş saniye boyunca söylediğim onca cümlede anlatamayacaklarımı anlattım duymadın sen ya da olmayacak şeyler geldi başımıza büyüdük mesela en olmayacak şeydi bu. eskisi gibi iki çocuk yoktu artık küçük bir kadınla bir adam vardı. büyürken geride bıraktıkları vardı yürürken yolda bıraktıkları. o eksiklerinle seni tanımaya başladığımda nasıl batağa çekildiğimi biliyordum bile bile yapıyordum bunu yakın olmak istiyordum sana istediğim elini tutup seni kendi yanıma çekmek değildi elini tutup aynı dibi boylamak istedim belki de. aynı karanlıkta kaybolmaktı dilediğim aydınlık hikayelerimiz yoktu ne de olsa .

    farklıydın sen hep öyle sandım öyle bildim seni ne farkederdi benim sana aşık olduğum gibi olmasan aşık olmasan bana , özlemesen beni seni özlediğim gibi. sana olan aşkım bu hikayedeki benim olan tek şeydi gerisi sanaydı, senindi.

    ayrıldık. mahvoldu işte kim nasıl yaptıysa yaptı mahvoldu. öyle bir uyuşmuşluk hissi yerleşmiştiki canımın yanıp yanmadığını anlamam bile çok zaman aldı. düşünmüyordum ara sıra geliyordu aklıma olanlar ve olmayacaklar. özledim sonra. mesela kendinden ve üzüntülerinden bahsederken başını öne eğişin geldi aklıma ,canın sıkılınca bakışlarını kimse yakalamasın diye etrafta gezdirişin bir de benle inatlaşır gibi dikişin gözlerini gözlerime... ilk çeviren ben olurdum hep kfasını nedense. kavga ettikten on saniye sonra hemen özür dilemem senin benden kaynaklanan şikayetlerin sonra bir şekilde gülüşmemiz herkesin içindeyken sadece ikimiz varmışız gibi davranmamız benim konuşurken sadece senin gözlerinin içine bakmam senin gülerken beni araman aynı şeye gülme çabamız farklı şeylerden duyduğumuz acılarımız...

    ve benim ikimiz için içimde büyüttüğüm aşk. başıma gelen en güzel şeydi o duygu herşeye ve herkese rağmen başlama isteğimdi öldü artık.

    çok rastgele bir şekilde öğrendim birilerinden başka biri olduğunu hayatında öyle bir andı ki tepki veremedim önce sonra kafamı eğdim şöyle bir kaç saniye algılamak için zaman istedim sanki diğerlerinden ''mutlu olsunlar'' dedim ,diyebildiğim sadece buydu . çok kırılmıştım, sanki benden başkasıyla olması ihanetmiş gibi gelmişti nasıl olurdu bu kadar çabuk muydu hemen unutmuş muydu özlememiş miydi o beni sadece ben mi acı çekmiştim benim tanıdığım''adam'' yapmazdı bunu bir yerlerde bir yanlışlık vardı bu durumun hemen halledilmeliydi. değilmiş yanlışlık yokmuş durumun bir yerlerinde yanlışlık bendeymiş ve miş ve miş.

    farklı sandığının sıradan olduğunun gözlerinin önüne serilmesiydi bu ve budalalıktı budaylaydım ben de fena halde. yanlış bilmiş ,yanlış dokunmuş, yanlış öpmüştüm. o sandığım o değilmiş . yanılmıştım.

    his kaybına uğramıştım ama uyandım...
    10 ...
  33. 462.
  34. tek çocuk olmanın zorluklarını bilenler bilir. Oyuncak bebeğine, komşunun cocuklarına, televizyonda izlediğin alf'e *, ailenin sana oyalansın diye aldığı civcive kardeş muamelesi yaparsın.

    Mirkelam, ilk civcivimin adı. o zamanlar mirkelam adlı sarkıcı tum yaz boyunca top 10'da 1 numarada kalmıştı. mirkelam gibi koştururdu civcivim de. Neyse..

    seni ilk aldığım günü hatırlıyorum, onlarca civcivin arasından ilk gözüme çarpan sen olmuştun, hiperaktif tavırlarınla dikkatimi çekmiştin. Diğerleri boyalıydı. pembe, mavi, yeşil.. Oysa sen doğaldın. Aylarım geçti seninle. Kim demiş tavuktan evcil hayvan olmaz diye. sabah ilk iş benim yanıma gelirdin. Büyüdün kocaman oldun, baya da besledik sanırım seni. Aile meclisi mirkelam'ı artık evde tutmak istemediğine karar verir. en son babanın "kızım kocaman oldu, fena kokuyor evin içi artık" bağırışları duvarlarda yankılanınca seni kendi ellerimle köye bırakma zamanının geldiğini anladım.

    Diğer tavukların seni aralarını almaması ne kadar da canımı sıkmıştı, resmen kovuyorlardı seni, sen ise tek başına sağa sola gitmeye başladın. Aradan bir kaç gün geçti, haberini aldım, megerse yengemin özenle yetiştirdiği domatesleri didikliyormuşsun, tüm bahçeyi haşat etmişssin. Ahh güzel mirkelamım, orda da hiperaktifdin demek..

    bir hafta daha geçti yengemiz köye çağırdı. Ben ise seni görücam diye sevinçle anneme babama "hadi gidelim, hadi gidelim" diyordum.
    Gittik.. aradım seni tüm bahçede göremedim, annem yemeğe çağırdı. menüde tavuk vardı... Nereden gelirdi aklıma o tavuğun... Offf, Aman Allah'ım dilim varmıyor.
    yiyemedim o tavuğu, hep camdan sana bakındım Ve bir iki saat geçince yengenin anne ile kıkırdaşmasından anladım ki, o tavuk sendin, be mirkelam.

    O günden beri vejeteryanım canım civcivim. Seni hiç unutmadım ve bu yazıyı ben sana yazdım...

    edit: Şerefsiz yenge, seni de unutmadım!
    16 ...
  35. 463.
  36. şu içimdeki küçük çocuk...temiz, saf, savunmasız, çaresiz, aşık ve umudu olan çocuk. Hep aynı şarkı dilinde, hep aynı özlem aklında, hep aynı düşünceler, hayaller, kayboluşlar gidişler. Yaşlanan sadece bedendi onun için. Büyümek sorumluluk almak hiç de ağır gelmezdi ona. Tek zor gelen karar vermekti. Bi çok şeyin arasından seçim yapmaktı. Başarı ya da başarısızlık... bunu bile bilmiyordu. Bilemezdi. Çocuktu hala. Büyüdü, bedeni beyni düşünceleri kirlendi. Ama çocuk yıllara inat tertemizdi saftı etkilenmemişti. Tek kirlenen elleriydi. Her oyundan sonra çamurlar içinde olan elleri. Onun için kolaydı her şey. Eline bi sabun alırdı ve suyla birlikte o çamurun ellerinden akmasını seyrederdi. Her defasında bundan zevk alırdı. Peki ya kirlenen düşünceleri onu nası temizleyecekti küçük çocuk. Yardım et bana küçük çocuk yardım et. Hayat sandığımız kadar kolay değilmiş. Sakın gelme buralara. Hep orda kal tamam mı. Beni anlayan bana akıl versin sadece sensin çocuk. Hiç gelme tamam mı? Bu hayatı ikimiz sürdüremeyiz. Gerektiğinde ben hep sana geleyim. Ben çağırayım seni. Bi türlü bitmeyen saklambaçında hep ben sayayım sayıları. Ruhunu kirletme çocuk...

    Yıllar sonra gelen edit: Daha sonra yazacağım.
    11 ...
  37. 464.
  38. 465.
  39. sorgusuz belli ki yaşadığın hayat, yaşadığın gibi beni
    ama yaşayamadım ki ben seni... hiçbir açık kapı bırakmadın, hiçbir ışık yakmadın görebilmem için önümü; kayboldum karanlıkta... uzaktın artık bana, aslında hiç yakın olmamıştın ki düşününce... ağlamıştım ilk kez senin için başarmıştın bunu sen. seni sevmiştim belki belki de çocukça bir hevesti ama değiştirmedi bunu hiçbir şey acı çekmiştim senin için ağlamıştım. ama mutlu da olmuştum yalan değil mutlu etmiştin beni güldürmüştün inanmıştım tekrar beni sevdiğine. kim bilir belki çocukça heves olan benim duygularım değil seninkilerdi, ağlamıştım...

    artık hiç olmadığı kadar doluydu kül tablam o da harab olmuştu senin yüzünden. daha bir farklı tutuyordum penayı artık tellere her vuruşum benim canımı acıtıyordu. hiç olmadığı kadar nasır tutmuştu parmaklarım. her şey seni anımsatıyordu sen ise gitmiştin... sen gülüyordun başkalarının yüzüne. tek bir kelimeyle bitirmiştin beni; üzgünüm...

    bu kadar kolay mıydı peki? bu kadar kolay mıydı bir insanı bitirmek. bunun cevabını da tek kelimeyle verirdin sen tahmin ediyordum. aslında düşününce sen uzun cümlelerle de konussan benimle ben kaybolurdum o harflerin içinde... korkuyorumdum hiç korkmadığım kadar ve sen hala gülüyordun. gülmek bu kadar acıtırmıydı canımı bilemezdim. ben senin gülüşüne aşık olmuştum hatırladın mı? demekki aynı gülüş insanı öldürebiliryormuş da hımmm...

    evet ben bu yazıyı sana yazdım ama sen yarısında sıkılıp kapatacaksın sayfayı biliyorum...

    yine de ben senin gülüşüne hala aşığım...
    8 ...
  40. 466.
  41. ben bu yazıyı size yazdım...

    --spoiler--
    köpek gibi aşığım. bildiğin köpek gibi. sırılsıklam. herkes biliyor. sevdiğim kız da dahil olmak üzere. ve istisnasız herkes bana başka gözle bakıyor. nasıl gözle? şu gözle;

    dediğim gibi, sırılsıklam aşığım. yatıyorum o, kalkıyorum o, yemekte, uykuda, her şeyde o.
    sabah kahvaltı yapmamışım, gün boyu aç dolaşmışım, tam akşam yemeği yemek için oturuyorum, birden aklıma geliyor,-aklımdan çıkmış iki dakikalığına nasıl olmuşsa- çatal elimden düşüyor. sanki o an ağzıma fermuar takılıyor.
    uykum geliyor. düşünmekten uyuyamıyorum. yatakta dönmekten çarşafa dolanıyorum. yatakta sema yapıyorum resmen döne döne.
    güç bela uyuyorum ama rüyamda bile bırakmıyor beni. rüyada el ele tutuşmuşuz. beraber geziyoruz. ne oluyorsa birden ayrılıyoruz. ben bildiğim film sahnesi gibi fırlıyorum yataktan. semaya devam.
    yolda bir kız görüyoruz, yanımdaki arkadaşlarım eriyip, kızın içine akma hayallerinde feza çıkıyorlar ben başımı eğiyorum.
    bu yazdıklarım ufak bir kesit. gerisini siz düşünün.

    e insan bu kadar aşık olunca ister istemez, bunu anlatmak istiyor sevdiklerine. paylaşmak istiyor. çünkü seven bilir; sevgi, gerçekten de paylaşılınca coğalır. neyse, ben de sevdiğim, beni anlayabileğine inandığım insanlara anlatmaktan çekinmiyorum sevgimi, aşkımı.

    bu arada bunları anlattıklarım beni anlayabileceğini düşündüğüm insanlar. belirteyim. sıradan insanlar değiller. neyse, bunları anlattıktan sonra kimi, ''tamam abi seviyorsun da bu devirde böyle aşk mı kaldı? hem o seni seviyor mu bu kadar?'' tarzı; kimi, ''yapma oğlum ye, iç gez, seviş, eğlen, bırak aşkı, hayatını yaşa tarzı''; kimi, ''ah canımmm, çok üzüldüm yaa'' tarzı; kimi, ''aa hala senin gibiler var mı yaa'' tarzı cevaplar verdiler. kimi de hiçbir şey demedi. kimi güldü, geçti. yani herkesten değişik cevaplar aldım. herkes farklı bir şey söyledi. ama hakkımda yaptıkları yorumların hepsinin ana fikrinde bir takdir edilme durumum oldu.

    gelgelelim, yine bu insanların çoğu bu kadar lafa, takdire, övgüye rağmen benim koca bir aptal olduğum kanısında hemfikirler. çünkü bilinçaltlarına bu yerleşmiş. onlar da bunun farkında değiller gerçi. onların suçu yok. çünkü aşık insan her zaman o güçlü görünümünün aksine güçsüz biri gibi tasvir edilmiştir. misal mecnun. mecnun kimdir? çöllerde dolaşan, adı üstünde mecnun yani deli olan biri. ya da ferhat. evet ferhat dağları delmiştir ma şirin e kavuşamadan ölmüştür. keza kerem de bir düğmeye lafını geçirememiştir. neticede bu karakterlerin tümü neticede mutsuz olmuş, biçare insanlardır...

    evet, tüm bu karakterler gibi benim de neticede biçare, düşkün, ezik biri olduğumu düşünüyor çoğu. acıma duyguları depreşiyor bu insanların beni görünce. eskiden kimseyi bu denli büyük bir aşka tutulduğuma dair inandıramazdım. şimdi de bu dert çıktı başıma. resmen acınacak halde olduğumu düşünüyorlar ve derdimi dinleyip, derman olmaya çalışıyorlar. yani bana aşık olduğumdan dolayı değil, acıdıkları için yardım ediyorlar.

    gelelim bana. artık bu aşk, bu sevgi, bu mecnunluk acı ve ağrı vermeye başladı. yoruldum artık. veonlar*, bu durumu tam da bunu bana karşı delil olarak kullanmaya başladılar. biz dememiş miydik gibisinden.

    evet acı çekiyor olabilirim. yorulmuş olabilirim ama mutluyum arkadaşlar. siz benim saf, aptal, düşkün, biçare vs. vs. olduğumu düşünebilirsiniz. düşünün canım, beyninize de filtre takamayız herhalde. di mi? evet, belki gerçekten siz haklısınız. belki aptalım, düşkünüm, biçareyim. ama ben sizin gibi uçurumdan düşeceğime, bir yere tutunmayı seçtim. ve hala düşmedim. kim bilir? belki gün gelir, uzatır elini bana ve çeker beni yukarıya?
    --spoiler--

    evet bu salak yazıyı yazacak kadar seviyorum, salağım, biçareyim. kendimden nefret edecek kadar aşk böcüğüyüm. ama gerçekten bir şekilde hayata tutunmak istiyor insan. ben de hayata tutunmak için sevgiyi seçtim. çünkü bildiğim tek yol bu. ha ben sevgisiz de yaşarım. bu sevgiyi içimden silip atarım. zor olur evet, bugün atamazsam yarın, yarın atamazsam sonraki gün atarım ama atarım.

    ama emin olun ki eski beni mumla arasınız. geride kalan benden korkarsınız. ne size, ne kendime faydam olur. o yüzden dokunmayın. he deyin geçin. bu halimle köpek yavrusundan farkım yok. zararsız, kemiğiyle oynayan bir canlıyım. dokunmayın...
    58 ...
  42. 467.
  43. yine sana yazıyorum. biliyorum ki sen bundan habersizsin.

    izin verdim yine girişine hayatımın en dibine kadar. belki bu sefer olur dedim. aldanmışım. hatta kendimi aldatmışım. bir şekilde sen ve ben "biz" olamıyoruz. sorgulamaktan yoruldum aslında. nedenlerini bulmaya çalışmaktan da... senin kapıların bana tamamen kapalıyken ben nasıl girebilirim bir hırsız gibi. bana ait olmayanı senden zorla almak... bu sevgi değil sadece insafsızlık olur. ki zaten ben senin gibi insafsız olmayı asla başaramazdım, sen de biliyorsun.

    hayatımı alt üst etmeye hakkın yoktu aslında ama bu hakkı ben kendi ellerimle sana verdim. şimdi de oturmuş ağlıyorum: sana ve senin için kaybettiğim zamana. ağlamaya hakkım var mı? sanırım yok. göz yaşlarım kağıdın her yerine yavaş yavaş yayılırken seni düşünüyorum ve yine gülüyorum. sanırım senin için çektiğim acılar artık zevk vermeye başladı. ve ben artık hasta bir ruha sahip oldum.

    biliyor musun? senden önce keşkelerim yoktu benim. senden sonra keşkeler biriktirdim hayatıma pul koleksiyonu yapan bir çocuk gibi. bu ben olamamn dediğim zamanlarım hep sana ait anlarımdan oluşuyordu ve bütün keşkelerimin sebebi oldun. "bundan bana ne? bu benim sorunum değil." dediğini duyar gibiyim. evet bundan sana ne? bu sadece benim. "keşke" bize ait olsalardı.

    kilometrelece uzaktayken bana aslında ben hep seninleyim sadece sen bilmiyorsun. keşke o kahrolası şehirde olmasaydın da ben bu yazıları sana yazmak istemeseydim. keşke ben bu yazıyı sadece yaşadığımız güzel anları hatırlamak için yazsaydım.
    10 ...
  44. 468.
  45. Sadece kendini yıpratıyorsun. Yaşadığın hayatı kendi kendine çekilmez bir hale getiriyorsun.
    insanları; daha doğrusu insanlar umrunda değil, hayatındaki kişileri yok yere üzüyorsun.
    Ama en çok kendini.
    Üstelik bütün bu olumsuzluklarının altında yatan somut bir sebep de yok!
    Ne hayat sana diğerleri gibi çok acımasız davrandı, ne de yenilmiş olan bir hakkın var.
    Niye böyle yapıyorsun?. Neden böyle davranıyorsun. Gelmişsin yolun yarısına, sonu görüyorsun. Ve biliyorsun.
    .......
    Nerede duracaksın merak ediyorum. Son nefesinde mi? Hayır! o kadar uzatmayacağına eminim. Ama iş işten geçtikten sonra durmandan korkuyorum.
    Topla artık kendini.
    Böyle Yapma...
    Yapma!

    ...artık
    Yeter!
    6 ...
  46. 469.
  47. bitti sonunda bitti.
    çok üzülüyorum ama bitti.
    üstümdeki o ağır yükü attım sonunda, sensiz ve sessiz devam edceğim artık yoluma.
    kararlıyım bu sefer, bitti.
    canım acıyor, sensizim ama ikilemsizim.
    sen benim en büyük pişmanlığımsın.
    bitti ve gitti.
    yolun açık olsun.
    dost falan da olamam senle!
    beraber yürüyeceğimize söz verdiğin yollar da yalnızım artık, ama dik ama üzgün farketmez.
    nazım'ın da dediği gibi va-nu'ya:
    artık seninle biz düşman bile değiliz.
    8 ...
© 2025 uludağ sözlük