aksam eve donmeyen babadır.
iyi babadır.
özlenen babadır.
beklenen babadır.
arkadaşı ile daha 24 saat önce çay içen babadır...
sigara tellendiren babadır...
karısının kapıda karşıladığı babadır...
"hoş geldin" denilen babadır...
çocuklarına çikolata alan babadır...
cebindeki son parayı en pahalı barby bebeğe veren babadır...
parasız kalınca sigaranın ucuzunu içen babadır...
ayakkabısının altı delik, cebinin astarı yırtık babadır...
babadır işte...canı verenin elçisidir bir yerde.
ananın can yoldaşıdır.
aynı yastığa baş koyandır.
aynı tabağa kaşık sallayandır...
aynı derde içi yanandır...
yola çıkan babadır...
karısına sarılan, çocuklarıyla vedalaşan babadır...
eve bir daha geleceğini bilen babadır...belki de öyle düşünen...
elleri direksiyondadır...yolları yutmak isteyen babadır...
dönüşte gaza biraz daha yüklenen babadır...
yol bitsin ister...yol bitsin...
hayat bir yoldur diyen babadır...
hayat bir yol...sonu olan yol...
uzun ince demişler ya...
başkalarının hikayesini bilmediği babadır...
kamyoncuların hikayesini bilmediği babadır...
bilselerdi hiç...
alırlar mıydı kocaman lastiklerinin altına?
küçük hikayenin dev babasını?
akşam eve dönmeyen değil belki de dönemeyen babadır...
öl de bari tükensin umutlarım ben ölsem de susmuyor heyecanlarım, ama biliyorum layık değilsin daha uzun bir yazıya, işte bu yüzden ben bu yazıyı sana yazdım.
ölmedin...
öğrendim ki sen ölmesen de tükenebilirmiş umutlarım. sevgiyi bir zandan ibaret gören birine dönüşebilirmişim zamanla. sen diye sevdiğim kendi içimdeki bir suretmiş de o yüzden vazgeçmek bu denli güç gelmiş. kimse melek değilmiş.ben seni hiç tanımamışım. bir de ben değiştim, eskisi gibi değilim diyenlere inanmak lazımmış.
yine de
keşke ölseydin. geçmişte çok sevilmiş birinin hayaletine dönüşmezdin hiç değilse. çünkü bilirsin; ölüler hep genç kalır.
artık, artık başka birisi varmış hayatında..
yeni öğrendim..
sanırım bazı acıların ne olduğu yaşanmadan öğrenilmiyormuş. tıpkı bu gibi..
içim nasıl yanıyor, kalbim nasıl acıyor bilsen.. aldığım nefes zararlı gelir oldu.
sen gittiğinde bu kadar üzülmemiştim biliyor musun ?
off..off
artık bir başkasına ''aşkım seni seviyorum.'' diyeceksin ve ben tüm kalbimle sana ait olduğum halde bunu bilecek ve hiçbir şey yapamayacağım..
şimdi ben bunları yazarken belki elini tutuyorsundur o'nun..
beni soracak olursan, içim kan ağlarken birşeyler yazmaya çalışıyorum.
kimseyi suçlayamam ki..
sana o'nu niye sevdin diye soramam. hakkım yok buna.. çünkü uzun zamandır biz yoktuk ki.. böyle istemiştin..
ben ne diyebilirdim ki o durumda ?
yalvarmadım sana o zaman, yalvaramazdım gururum elvermezdi buna..
şimdi hayatında bir başkası var..
ama ben seni hala çok seviyorum..
şimdi tüm bunların üstüne gelip tutsan elimi, çekemem ki geri..
ağlarım omzuna yaslanıp..
sanırım bu son ya da ben sonlanıyorum bilemedim şimdi hangisi olduğunu... ama biliyorum bittiğini, şimdi anlayabildim ve şimdi gömdüm yüreğimi bir bahçeye... güzel çiçeklerle dolu bir bahçeye...
hatıraları, anıları ve acılarıysa paketledim hiçbir zaman hiç kimsenin ulaşamaycağı bir yere kaldırıyorum, etrafını duygularımla bağlamışım çözülmesin diye... bomboş bir sokak da boş bir beden ile yürüyorum, kimse eşlik etmesin diye yürüyüşüme gözlerimi dağlamışım... yönümü sensizlikle buluyorum...
çok şeyler yazabilceğimi düşünürken aslında sahip olduklarımın birkaç yıkık dökük harf birikintisi olduğunu gördüm.yazıyorum işte neden mi inan bende bilmiyorum.tek bildiğim zor olacağı, belki de seni yazmak zor olduğu için seviyorum.senin beni buradan okumanı istiyorum.çünkü biliyorum ki yine buradan yazdıklarımdı seni bana kazandıran. her yazdığım cümlenin yüzünde nasıl duracağını hayal ediyordum. nerede güleceğini nerede kızcağını biliyordum ama inan bu satırları şekillendiremiyorum. yazıyorum işte ama sadece yazıyorum.gelişini farkedemediğim hayatımdan şuan gidiyorsun.başkaları gitmiş olur gidince ama bir sen yakınsın uzakta kalınca biliyorum. ve sen arkana bakmadan gidiyorsun,ben ise elimde değil işte yazıyorum.
hey lanet olası zenci senin sorunun ne haaa!! zaten kahrolası federaller peşimde, neyse adamım git ve kendini becer.
bu sözler bana kadıköy'ün ara sokaklarında çakma rolex saat satmaya çalışan zenci kardeşlerime ince bir sitemimdir, umarım beni anlarlar ( sözler çok mu ahmet kaya oldu ne)
uzun zamandır aklımdaydı sana dair birşeyler karalamak. bugüne kısmetmiş. sen haklıydın, hala da haklısın ki içimi en çok acıtan o. biz hiçbir zaman çift olamayacağız. aramızda binlerce kilometre var ama ben sana yine de değer verdim, seni sevdim. kendi küçük beynimde aştım binlerce kilometreyi, kalbine ulaşmaya çalıştım. ama olmadı, hep set çektin, hep duvarlar engeller koydun önüme. bir gün gülsen, ertesi gün yüz vermiyor, kaçıyor, saklanıyordun. oysaki msn'de ":)" şeklindeki smiley'yi yolladığında bile içim ısınıyordu çünkü biliyordum ki gülüyordun, en azında sırıtıyordun ki senden daha fazlasını istemiyordum ben. önüme engeller koymasan, kendini kaçırmasan yeterdi bana, artardı bile. hep bunun nedeninin aramızdaki binlerce kilometre olduğunu sanırdım meğer yanılmışım. asıl mesele senin 3 yıldır başkasını sevmenmiş. hem de bana aramızdaki mesafeden dolayı "olmaz, olamaz" diyen sen kendinden yine binlerce kilometre uzaktaki bir adamı seviyordun, sana değer vermeyen, senin ona olan ilgine cevap vermeyen birini, senden sadece bir tek gülüşünü isteyen birini görmezden gelerek hem de. peki madem o adamı sevdin bana niye baştan umut verdin? bana deseydin ki "ben 3 yıldır birini seviyorum, unutamadım." eyvallah der çekilirdim. demedin. demediğin gibi bir de bana umut verdin. insanın sevdiği kişinin 3 yıldır duygularına cevap vermeyen birini sevdiğini öğrendiğinde yaşadığı duygu nasıldır bilir misin? bilemezsin. tarif edilemez de zaten. o yüzden anlatmaya çalışmayacağım. sadece gideceğim hayatından usulca, sessizce, seni bir kez daha rahatsız etmemek üzere, sonsuza kadar. 24 saatten az bir zaman sonra hayatımdan çıkmış olacaksın, sonsuza kadar. hayatımın belki de en zor konuşmalarından birini yapacağım seninle. hiç kolay olmayacak ama olacak, bitecek, gideceğim. belki acı çekeceğim, belki sen de acı çekeceksin, belki umursamayacak, belki de sevineceksin. ama inan en iyisi bu, hayatımda kalırsan daha çok acı çekeceğim, seni gördüğüm an o adam gelecek aklıma, senin ona olan duyguların gelecek, daha çok canım acıyacak. şimdi sana bu yazıyı niye yazdım bilmiyorum. sanırım içimi dökmek için. belki bunu hiç okumayacaksın, belki okuyamayacaksın, okusan bile büyük ihtimal anlamayacaksın çünkü türkçe bilmiyorsun. evet biliyorum türkçe bilmeyen biri için türkçe birşey karalamak çok saçma. ama dedim ya içimi dökmek istedim. neyse konuyu dağıtmayayım. dediğim gibi en iyisi bu. umarım mutlu olursun, umarım yüzün hep güler ve beni çabuk unutursun. şimdi veda vakti sonsuza kadar.....
--spoiler--
Biz, yürüyemeyeceğin kadar uzak, düşleyemeyeceğin kadar renkli, ve berrak bir ülkeye birlikte gidemezdik. iyi oldu gelmediğin...
--spoiler--
herkes seni bana deli gibi kötülerken o söylenenler umrumda olmayacak kadar inanmışım sana.sen en beklemediğim anda en beklemediğim şekilde malup ettin kaybettirsin beni .ama yine sen, sabretmeyi en iyi öğreten oldun bana.ben de şuan onu yapıyorum sabrediyorum çünkü biliyorum ki bir gün galip gelen taraf ben olucam.
"kader" denilen şeyi yanlış anlıyor çoğu insan. o yüzden "bu yazıyı bana Allah yazdı" diyorlar. Oysa kader denilen şey, benim bu hayatta seçtiğim yolları Tanrı'nın ben hiç bir şey yaşamadan da biliyor olmasıydı...
o yüzden "alınyazımı Allah yazdı" diyip çıkamıyorum işin içinden...
Ben bu yazıyı sana yazdım.
Ben yaptım bunu; bilerek, isteyerek...
Aslında sana yazdığım en güzel yazı buydu.
istesem de silemezdim...
Tanrı biliyor ya,
Senden sonra hiçbir yol çizemiyorum kendime...
Ben hayatımın en güzel yazısını sana yazdım ;
Ama sanırım sen henüz okuma-yazma öğrenmemiştin...
Sen kendine başka bi yazı buldun;
Bense dileğimi tutarken turayı tutmuştum...
Sonuçta seni başka bir yazı aldı;
ben başka bir tura kaldım...
bugün de her gün gibi, hayatıma girdiğin günden sonraki tüm günler gibi...
öncesi mi? osuruktan az etki eden günler, aylar, yıllar...sen varsın artık;
seninle doğan güneş, seninle açan çiçek, seninle düşen yaprak, seninle parlayan ay...
sen varsın artık. "gün nasıl ayar?" diye düşünmelerin cevabı sen, en büyük aydınlık
sen. içimdeki savaşlar biter, dertler, üzüntüler, endişeler... yeter ki sen bi
gülsen. güzel yüzün hep "gülsün". gülsün ki ruhuma ömür, bedenime sıhhat, zihnime
huzur versin. tamam sonunu bağlıyorum şimdi;
SEVGiLi SEVDiCEĞiM; BENiMLE ÖLMEYE NE DERSiN?
seninle ilk tanışmamız ben altı sen sekiz yaşındayken olmuştu, bilmem hatırlar mısın. karlı bir gündü ve sen beni mahalle takımına almamıştın. ulan pzevenkin çocuğu demiştim, üzülümüştüm, yıkılmıştım ve bu kadar üzüntüye dayanamayıp sahanın ortasında ağlamıştım. sonra sen sktr git sahadan bebe demiştin.
başka bir gün beni salıncaktan düşürmüştün. mazeret olarak da acaba bir tam tur atabilecek misin bakalım demiştin. ben deney maymunumuyum mına koyim.
her neyse her gün kahvenin önünden geçerken seni görüyorum kamil abi. içtiğin maltepe yüzünü daha da bir çirkinleştirmiş. oh olsun mına koyim. ben evde taş gibi karımı bafilerken sen git 37 ekran televizyonundan şifreli cine5 izle. hakettiğin buldun kamil abi. erken ölmen dileğiyle. meymenetsiz sıfatlı seni.
yazmış olduğun güzel yazıyı okudum. ziyadesiyle memnun oldum. mektubunda diyorsun ki gel gayrı. sütler kaymak tutar tutmaz ordayım. ibibikler öter ötmez ordayım. bu sabah yağmur var istanbul'da, yarın pınar'da gelecekmiş. diyorum ki; pınara gel ki görem, elin uzat gül verem. dur dur dursana, dur bir haber versene. beni unutma, beni unutma. haydi kal sağlıcakla...
edit: al, ben de bunu sana yazdım. nasılmış, gördün mü ebenin örekesini? umarım akıllı olur da bi daha bana yazı mazı yazmazsın.
Bu gece canım, yalnız kalmak istiyor
Herkesten uzak, her sözden gözden uzak
Bu gece canım, yalnız kalmak istiyor
Hiç birşey konuşmadan, insandan dosttan uzak
Böyle değildim ben sensizliği bilmeden
Bu garip huylar senden yadigar
Ne varsa gönlümde sen aldın götürdün yar
Bu hüzün bana senden yadigar
içimde ağlayan bir çocuk bıraktın yar
Bu acı bana senden yadigar
ben bu yazıyı sana yazdım kuzum. ama kimse görmesin diye buraya yazmıyorum, çünkü, birgün elindeki kağıttan o kötü yazımla okuyacaksın ben bunu sana yazdım dediğim şeyleri.
Bursa' da kar yağıyordu. Kentin asla çıkmayacak son biletlerini bağırıyordu biletçiler. Her bir yanını boyamış kadınlar geçiyordu bir yerlerden. Sen gülmüyordun ..
Oysa bu kentin bana verebileceği başka da bir şey kalmamıştı.
Kentim, kentinden birini seviyordu .. Benim adım kayıp, senin gözlerin güzel ..
Ve yeni kelimeler icat edilene kadar da bırakabilirdim seninle konuşmayı.
Kalabalıktan değil, o kalabalıkta olmadığından korkuyordum oysa ben.
Ya da kendime aslında seni değil akşam olmasını beklediğime dair yalanlar söylerdim çaresiz. Çözmüştüm sen olduğun gibi olursun. Ben de orada olurum. Kapanır üzerime sanki sonra kapılar, kapılar .. hiç durmadan kapanan kapılar. Hiç yapılmamış sürekli bozulmuş bir yapboz gibi çare arıyordum yokluğuna ..
Karanlıktan değil, görmemekten korkuyordum seni.
Tıklım tıklım, balık istifi yalnız kalıyordum sonra.
Ya da seninle aynı şarkıyı mırıldanmak isterdim gün boyu. Dudaklarını okumaya çalışmam bundandır eğer varsa. Hava kararır üzerine bir örtü örtülmüşçesine, sen beni benden alırsın, ben şarkımı, dünya canımı alır ..
Bir adam boğulur; avuçlarında resmin, yüzü asık Arap şükrü' de ..
Kentim, kentinden birine sevdalı ve asla çıkmayacak son biletlerini satıyorlar Bursa' nın.
Bursa' da kar yağıyordu ..
Buna rağmen de kumarda kaybetmek için ilk önce ben alıyordum. Elini tutup Çekirge' ye kadar koşmak istiyordum sonra. Hiçbir şey söylemeden .. Ya da Tophane' de bir bardak çayın içine düşmüş çırpına çırpına boğuluyordum sensiz. Ama en azından üşümüyorum.
Dondurmasını düşürmüş ama üzerine basmadığına sevinen bir çocuk gibi bununla da mutlu olabilirdim seni tanımasaydım ..
Bursa' da kar yağıyordu.
Ayaklarım kayıyordu, gözlerinin içine düşüyordum ..
Bakışları güzel, kendi güzel kadın,
Hiç kimseye benzemiyor bendeki yanın.
olması gereken yerdeyim.. ya da böyle olsun istemediğim
gözlerimi kapayıp düşünmeye başlayınca, bir türlü sonunu getiremiyorum hikayelerin
birinden öbürüne atlıyorum.. "sanki acelem varmış gibi.."
karışıyor sonra her şey, başa dönüyorum..
- sen hiç keşke dedin mi? diye soruyor arkadaşım
..keşke hissettiklerimi anlatabilseydim diyorum içimden
halbuki günlerim güzel geçiyor, beni eksik hissettirmeyen arkadaşlara sahibim..
ama nedense bi hüzün kaplıyor içimi
sanırım kendimi kandırıyorum..
olması gerektiği gibi yaşıyordum.. ya da olması gerekeni hep yanlış biliyordum
kiraz topladığımı hatırlıyorum, bir yaz günü rüyası gibi..
şimdi sadece kırmızısı kalmış bana..
özneyi vurgulayan bir cümle. "bu yazıyı sana yazdım" da olabilirdi pekala. ama "ben"i vurgulamış söyleyen.
samimi olsa bile, ideal değil bu yüzden cümle. "o"na dair bir kelime var cümlenin içinde, "sana"
kendisine dair iki kelime var, "ben" ve "yazdım"daki gizli zamir
demek istediğim odur ki, bu ilişkide ağırlıklar eşit değil. söyleyen ve aynı zamanda yazan daha fazla var bu ilişkide. ya başlamamış, ya da uzun sürmeyecek bir ilişki bu.
söyleyeyim de, demişti dersiniz.
ne işime yarayacaksa, o da ayrı konu tabi.