bugün

Bugün kontrolü elinden bırakıp çok içme ! zaten her şeyi unutmak için yer arıyorsun !
en yakın zamanda sosyete pazarından kendine kişilik satın al.
devamlı aşk üzerine yazdığını farkedip kendini ihmal eden yazar sendromu.
kaçış varsa bile kurtuluş yok sende biliyordun bunu.
insanlar hep kendilerinin görmek istediği yerden bakacaklar çocuğum. senin ince düşüncelerin, sabrın hep farklı gözükecek insanlara. şimdi manyak oldun mesela, az önce dengesizdin. bunu söyleyen insan senin durumunda olsa acaba ne halde olurdu? kırıldın değil mi? ağlayasın var bir güzel. gururuna dokundu çünkü. senin yaptığın şeyin görüntüsü bu şekildeymiş aslında.

altı üstü çok az değerli olduğumu hissetmek istedim. bu kadar ya valla fazla bir şey değil. alıştım dedim sana. onun sonucu aslında. sen başka diyarlarda gezerken ben sana sığındım yine. sen ben yokmuşum gibi davrandın. ben karşına çıkınca da şaşırmış gibi yaptın. sen geldin, ben çağırmadım dedin. o yüzden benim yapacak bir şeyim yok. karşında bu şekilde görünmek ne kadar canımı yakıyor biliyor musun? bilemezsin, bakışını düşünüyorum da şimdi... zavallı gibiyimdir.

tabi hepsi benim suçum. her şeyin sebebi benim vazgeçemeyecek kadar yüreksiz olmam. korkak olmam, güçsüz olmam.
denedin, yanıldın bak!...
(bkz: amıma koyayım)
uzak dur sinyalini dinle bu doktor fena .
kendine gel, değmez, anla artık!
sözlüğü bırak, kalk git duş al. bok gibi kokuyosun.
cümlelerimin içinde kayboluyorum.
'sen' birden 'siz' oluyorsun.
ister istemez yine kuruyorum;
'sensizlik'
aşkın, bir zaman sonra resmiyet kazanmış hali.
şaşkınlığı tam anlamıyla yaşıyorsun. 2 sene önce gördüğün bir rüyayı ve beraberindeki diğer rüyaları bugün yaşıyorsun. hemde eksiksiz bir şekilde. belki hayatının aşkı ve önceden sana söylendi. peşinden gitsen kötü sonla bitmesi seni üzer bunu biliyorsun ama ya her şey yolunda gider diye de şüphelerin var. kafan karışık olabilir ama her zaman olduğu gibi yine yüreğinin peşinden git.
nasıl geçicek bu sene. acilen özgüven depolamaya bak.
kalk ulan şu bilgisayardan artık orospu çocuğu yeter ulan yeter!
kendini tamamen yanlızlaştıdın, daha kendine ne kadar yeteceksin?
aman aman hep mantıklı davranmak gerek, akıllı ol.
yıllar sonra sevmeyi hissetin tekrardan, kendine yazık ettin.
öncelikle,
s.kilmiş hayatına ilave edilen 1 eğitim-öğretim yılı daha kutlu olsun!
kusura bakar mısın bilmem, bu senin bileceğin iş; küfürlü olacak bu yazı biraz. "küfretmezse ölecek" anlarından birindeyim.
hayata meydan okuma mevzusu geçince şu dağları, şu ovayı, ötede görünen tepeyi yarattığın sanrısına kapılıyordun, ne oldu hani? piç ettiler işte! nerdesin şimdi?
bakma öyle yüzüme! hani inandıkların ne oldular? nereye kayboldular? bir de lavabo deliğine bak istersen. inandığın her şey, aklını, beynini siken hayata özenmiş, lavaboda alıştırma yapıyor olmalı. bekleyiver biraz daha. gelecek.
lan, hala bir dişsiz gülümsemenin derdindesin, düşünüp öyle sırıtıyorsun ya, aklını beynini bir de ben s.keyim. cigaramı getir.
tek bir dilek hakkım varmış,sordu, söyledim.şimdi söyledin, söyledinde gerçekten onu mu istiyordun?çok mu ucuza kapattı ne? anlamadım sözlük.*
allah belanı versin! siktir git lan! görmesin gözüm seni bi daha, uyuz şey!
bugün kendime açtığım savaş gereği, canımı yakmaya gittim.

mutlu arkadaşları ve sevgilileri görebileceğim yerlerdi oralar. "hani belki olur da ağlarım, biraz içimi boşaltırım rahatlarım" diye de düşündüm. içimde biriktirdiğim yağmurlar var biliyorum. ve dışarıya çıkamıyorlar. kendime verdiğim 3 gün üzülme mühleti esnasında bir an önce kurtulmam lazım bu hislerden.

arkadaş sağolsun laptopunu ve mobil modemini verdi (bu arada yurtta kalıyorum). sabah 5'e kadar internette takıldım. hafıza kartlarımla ilgili taşıma-kopyalama işlerim vardı, lakin kafamı bozacak hadiseler olduğu için biraz beynim meşguldu. yine kendimle uğraşmaya başlamıştım. bu yüzden o işleri sabaha erteledim. sabah ezanı okunduktan sonra yattım. sonra da misler gibi 12 buçuğa kadar uyudum. kalktım, yine pc başına geçtim. hafızaydı flashtı ne iş varsa hallettim. sonra yine gece olanları hatırladım. zaten tam düzelmemiştim. iyice kafam bozuldu. laptopu çantasına koydum. yanıma da bir iki şey aldım. çıktım yurttan. bu arada çıkmadan önce bi arkadaşımla telefonda tartıştım. o moralimin üzerine bi de onun etkisi bindi. hepten göçmüş gibi hissettim kendimi. zaten önceki gece başka bir arkadaşla daha tartışmıştım, canımı sıkmıştı. çantayı omuzladığım gibi hemen dışarı attım kendimi. kulaklıklarımı taktım. ekrem düzgünoğlu'nu açtım ilk. "biiir berduşuum evim yoook..!" diye devam ederken yüryordum.. her zamanki gibi ilk sultanahmet'in ordan geçtim. eminönü'ye inecektim. gülhane parkı'nın oraya gelince bir an durdum. acımın üzerine gitmek istedim. mutlu insanları görecektim ya hani.. daldım hemen içeri. girer girmez bir arkadaş grubu gördüm. güle oynaya, fotoğraf çekine çekine gidiyorlardı.. ve sonra gülhane'nin klişelerinden olan segilileri görmeye başladım. sarılan, öpüşen, koklaşan.. bu esnada tuna tabu dinliyorum (ben öldüm sen yaşıyorsun). (linkini de vereyim:
nullhttp://www.youtube.com/watch?v=y_xIJBgI6a8 )

yukarılara doğru gittim. bir banka oturdum. laptopu çıkarıp o anki hislerimi yazmak istedim. ama elim gitmedi çantaya. sadece şarkıyı dinliyordum. bu şarkı belirli biri için değildi.. sanki hayatıma giren tüm sevdiklerim içindi. ya da şöyle demeliyim: son zamanlarda beni kıran, üzen, vefasızca davrananlar içindi.. hepsini teker teker düşündüm. arkdaşım olsun, sevgilim olsun. kime açıkça onu sevdiğimi ve benim için değerli olduğunu anlatan cümleler kursam, çok geçmeden beni terkediyor. evet bunu da şimdi itiraf ediyorum. evet ben de terkediliyorum! "kimse beni terkedemez" demeyeceğim. evet, evet..

ben dahil, kimse vazgeçilmez değil zaten.. biliyorum bunu. ama bence seven insan terkedilmez..yahu bi de şunu kafam almıyor ki ben zaten ciciş biciş bir insan değilim. ona buna sevdiğimi söylemem. arkadaşlarıma bile onları sevdiğimi söylerken utanırım ben, söyleyemem. ki zaten sevdiğim insanlar nadirdir. gözümün aradığı, "keşke burda olsaydı" dediğim insanlar sayılıdır benim. şu an için de söylemiyorum bunu. geçmişimden bu yanı ele alsam, bu güne kadar olanların hepsini saysam, yine azdır.

bazı şeyleri gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum.

o değil de benim yarın yapmam gereken o kadar çok şey var ki aslında... ama beynimi toparlayamıyorum bir türlü. sıraya, nizama sokamıyorum beynimdekileri. sudan çıkmış balık misaliyim. bugün bu psikolojideyken kendimi yine hayattan soyutlama moduna almayı planlıyordum. salıverecektim her şeyi. derslerim de başlamadı nasıl olsa diye düşünerekten, telefonumu kapatıp birkaç gün kendimi yurda kapatmayı düşündüm. lakin burs işleri vardı. başvuru tarihleri geçiyordu. bizimkiler hergün arayıp talimat veriyordu. ve annem özellikle telefonu kapatmadan önce şunları diyerek bitiriyordu konuşmayı: "..tamam yavrum telefonun açık olsun yine ariyacaz seni". oradaki -telefonun açık olsun- kısmı can sıkıcıydı. ve her şeye rağmen ayakta durup tek başıma işlerimi halletmem lazımdı. böyle düşündüm işte. yalnız gerçekten birkaç güne ihtiyacım var kendimi dinlemem için. uzaklaşmam lazım.. yoruldum.. hem bedenen hem ruhen yoruldum. savaşım hem kendimle, hem başkalarıyla hem hayatla..

ve daha dersler de başlamadı. bir de onlar eklenince hepten ayvayı yiyeceğim gibi..

yine "o değil de" aslında olay ne biliyor musun?
bana sevildiğimi hissettiren insanlar yok etrafımda! bir sıcaklık yok.. benimle olmak isteyip, huzuru bende bulan arkadaşlarım yok. tartıştığım arkadaşlardan biri en yakın arkadaşım. aramız her zaman iyidir aslında. ama benim moralim bozuk olunca o kaldıramıyor sanırım. beni gülerken görmeye alışmış.. sahi geçen gün düşündüm ve ona sordum: "beni hiç ağlarken görmedin di mi sen?". "a evet hiç görmedim kanka" dedi..

bu ne demek biliyor musunuz? kötü demek kötü.. durumum vahim demek. kendimi inkar etmem demek. insani duygularımı kabullenememem demek, en yakın arkadaşıma bile sağlam görünmeye çalışmam demek. o bir şey değil kendime de üzüldüğüm halde üzüldüğümü belli etmemem demek. ve ne demek biliyor musun? ikiye bölmüşüm kendimi demek. hatları koparmışım aradan demek.. bu ben.. bu ben, ben değil..

her zaman dik durmaya çalışıyorum. zayıf olmak istemiyorum. kendimi güçsüz ve kırılgan hissetiğimde, bunu kendimden saklamaya çalışıyorum. kabul etmiyorum. aslında gerçekten, beni anlayan ve gözümün içine bakarak beni dinleyen, değer veren ve çekinmeden omzunda ağlayabileceğim birini istiyorum ben yanımda.. ihtiyacım var..

omzumda büyük bir yük ve sana ihtiyacım var...

kimsen işte.. sana..

böyle söylüyorum şuan ama biliyorum ki yarın uyandığımda yine "yalnız başıma hallederim daha iyi" moduna gireceğim. yine kabul etmeyeceğim benim de bir insana ihtiyacım olduğunu..

ne yapacağım ben? ...

(şuradan sonra bir sürü yazı yazdım ama bağlantım gittiği için kaydolmadı.. yazı isteğimin de içine ettiniz yani sağ olun! lan iki dakka bari içimizi boşaltalım rahatlayalım diyoruz. hepten şişirdiniz sinirden insanı!! ben diyorum "mutlu edilmek istiyorum" siz aksi aksi hal ve tavırlar içerisine giriyorsunuz! evet siz! siz kimsiniz? kiminle konuşuyorum ben? alo? kim? kimi aramıiştınız?..

peki peki.. sinirden.. hepsi sinirden! lan ne güzel itiraf etmiştim bazı şeyleri, rahatlamıştım. sen git kaydetme, bağlantı gitsin.. ohh! oh değil oh değil.. offfff! )
Hadi kızları falan geçtim. Kendine dahi yazacak duygusal şeylerin yok.

Ayıp lan utan. püh sana... allahın robokopu
şu dünyada işe yaradığına dair bir kanıt göster yaşamana izin vereyim.
yeterlan bi kendine gel artık bi toparlan.kendine acımıyosan ailene acılan yeter senelerdir yaptıkların biraz vicdan yap bari hayvan hiç bişey sikinde değil.
neyin çabası bu güzelim? akşama kadar uykulu gezip hem kendine hem çevrendekilere eziyet ediyorsun, eve gelince de interneti bırakıp uyumaya gitmiyorsun...neyin kafası bu?