John Steinbeck'in "insanlar ikiye ayrılır" yazısını okuduğumda kendimi koyacağım kategoriyi net olarak gördüm ama diğer sınıftan olmayı çok isterdim. keşke sınıf değiştirme imkanım olsa. hayatımın bundan sonraki kısmını diğer kategoride yaşasam...kimbilir belki bu imkanı bulurum.
çok gamsızsın. çok umursamazsın. dünya yansa umrunda olmayacak şu tavırlarından vazgeç ve birilerine faydalı olmaya çalış.
çok yalnızsın. kurtul gitsin artık şu yalnızlığından. antisosyalliğini bir kenara bırak ve dünyaya atıl, çevreye karış, bir iki insan gör.
çok negatifsin. çok somurtkansın. bardağın boş tarafını görmeyi bırak! ya dolu tarafından bak ya da bardağı ağzına kadar doldur.
çok şüphecisin. artık birilerine güvenmeye başla. biliyorsun babandan sonra sen daha kimseye güvenemezsin o bile bıraktığına göre ... ancak bu dünyada güvenebileceğin insanlarda vardır elbet.
çok mükemmelliyetçisin. sanki sen dört dörtlükmüşsün gibi.
bu hiçbir şeyi beğenmez duruşundan ödün ver biraz. ağzına pelesenk ettiğin güçlü ve asil oluşunu koy bir kenara. ben de düşerim, hata yaparım de. zaten çevrende çok az insan var sürekli onlara ''ben her şeyi hallederim'' demek yerine birilerinden yardım iste. her şeyi de kendin halletmeye çalışma.
çok ürkeksin. hata yapmaktan korkma. sen gençsin. pişman olmamak için tüm yolları bir simyager gibi dene-yanıl. ama yanıldığında da sıkma canını... gençlikte olur böyle şeyler.
çabuk pes ediyorsun. hemen hayallerini bir kenara atma. pes etme. acı olmadan hiçbir şeyin karşılığını alamazsın.
bir gün londra'da yaşamak için ve akademisyen olmak için her şeyi feda et. sürün ama istediğin şeyi ol. (her ne olursan ol, olabildiğinin en iyisini ol.)
çok oku, çok öğren. entelektüel tanımını kişiliğine yerleştirmeye çabala. sen konuştuğunda bak bu mürekkep yalamış desinler.
cesaret bulamayıp yüzüne değil de arkandan konuşanlara aldırma. konuşup dursunlar. kinci tutum sergileme.
seri katil bakışlarını geriye at ve gözlerindeki ışığı serbest bırak.
eski müzikleri dinlemekten vazgçeme. hep rock n roll, dibine kadar rock n roll yaşa.
bazen gözyaşlarının yer çekimine karşı koyamayışını seyret. sadece şunu sakın aklından çıkarma: gözyaşlarını olur olmaz çar çur etme... hele ki zamanını asla etme. çünkü hayat kısa. olur olmadık, her yerde hatırla ve anı hisset.
bazen planlı yaşa, her şeyi hesapla ama bazen de kafan nereye eserse oraya git, kimseye haber etme.
çok taş kalplisin. çok hissizsin. aşık olmayı dene. varsın giden gitsin. biraz da aşk acısı çek. ne de olsa acı da bir histir. yeter ki kalpten hisset.
ufak dipnotlarım var bir de sana kendim:
peluşları masumca sevmekten hiç vazgeçme.
unutma baban aslında hep seninle.
Babam yıllardır bir iş kuralım diye kafami sisiriyor. Kuracagim yıllarca o benim aklımı meskul etti başaramayınca ben onun aklını kurcalayacagim. Bunu da not edin.
sonuçta kelimeler bahtsızdır.Kendime yazsam bile anlamlarında kaybolmuş kelimelerim.Konuşsam ne fayda?iyi günler geleceğin kafesinde mi yoksa? yalanlara inanmakta üstüme yoktur çünkü. Sahiden nasıl inandım bunlara? Ben kendime bile inanmazken.
Henüz 11 yaşında uzak yolları aşıp sizin prefabrik evlerin önüne geldiğim süt mısırı örgü saçlı Boşnak kızı, hoşçakal..
Özel numara'dan çağrı atıp, kontör olduğu zamanlarda ayna'dan severek ayrılanlar dinlettiğim ortaokul aşkım, hoşçakal.
Lise sıralarında her hafta değişen, adlarını hatırlamakta zorluk çektiğim az fondotenli, eteklerini dizlerinin üzerinde kıvıran, sivilcelerim yüzünden reddedildiğim okulun mazın kızları, hoşçakalın.
Etkileyici cümleler ve zeka oyunlarıyla kafalarını karıştırdığım kızlar, hoşçakalın.
Onca satır, onca kelime, emek sarfettiğim, her şer'de bir hayır vardır deyip, çekip gittiğim, hoşçakal.
Uzun bacaklı, güzel Balkan kızları, hoşçakalın.
Aynı dili konuşmadığım fakat bakışına kurban olduğum Ilian kızı Shterkova, hoşçakal.
Hepinizi sevdim, hepinize kıymet verdim ama bu çok başka. Boşnak böreğini herkes yapar ama ben anneminkini hepsinden ayırırım, işte öyle..
Annem gibi, Boşnak böreği gibi seviyorum.
Ve kararımı verdim...
Üzgünüm kızlar EVLENiYORUM...
bu kadar fakirken nasıl bu kadar seviyorsun? bu kadar sevilmemeyi, hiçbir ümit yokken sonuna kadar gitmeyi nasıl başarıyorsun? kendini öldürenleri neden içindeki uçsuz bucaksız düzlüklerde yaşatıyorsun?
ben olmasam ne olur?
ne zaman kendimi biraz da olsa önemsediğimi fark etsem
aklıma hemen Yılmaz Odabaşı’nın dizeleri gelir.
“şimdi ölsek; en fazla kahvede çaylar soğur..”
bugün çok terbiyesiz, ahlaksız, çişli boklu, götlü, amlısın hede efendi. ağzına o şeyler hiç yakışıyo mu lan. bi dakka lan amlı sizsiniz ben çüklüyüm, her şeyi de bana suç atmayın.