artık toparlanmaya başladın bunu iyi değerlendir. madem bir şeylerden kurtuldun tadını çıkarmaya başla ve eski günleri düşünmemeye çalış. herşey güzeldi ve güzel bir şekilde de bitti işte bu kadar. ondan ve çevresindeki insanlardan uzak dur çünkü ona yakın birilerini görmek bile sana iyi gelmiyor. ondan nefret bile etme çünkü o da bir duygudur. hatırlarsan bugün seninle bir anlaşma yapmıştık, içinden sürekli düşman bile değiliz diyecektin unuttun galiba.. hadi bakalım entry bitince başlıyorsun söylemeye. gözlerinden öperim
ağlayacak mısın? hadi ağla. yada ağlama, küçük düşersin kendine değil mi? hadi kır yeni değiştirdiğin gardropun aynasını yine. korkuyorsun değil mi ağlamaktan? evet korkuyorsun. niye korkuyorsun biliyor musun? ağlayınca çirkin olduğun için değil. ağlamaya değmeyenler için ağlamaktan, kendini tutamamaktan korkuyorsun. hadi tükür suratına. tükürme boşuna sekmez suratına tükürüğün. tükürt suratına suratına tükürmeye bile değmeyeceğini düşündüğün insanlara.
ne yapıyorsun oğlum sen? 13.00'da uyandın ve ta ki bu saate kadar hiçbir bok yemedin. bir şeylerle uğraştın ama hepsi sonuçsuz kaldı. hesaplıyorsun elde ne var? aferin, doğru, elde 0 var. biliyorum yatağa girmek istemiyorsun, bu huzursuzlukla. ulan koca bir günü yedin. adam değilsin sen, belki bir dakikaya bile ihtiyacı olan onlaca kişiye haksızlık ettin. girme yatağa zaten.
az önce bir şeyler okudun sözlükte, imrendin lan kabul et. sen de yazmak istedin, günü anlamsızca bitirmemek için. sonra baktın kendine, öyle rezil hissettin ki, o gücü bile bulamadın gün boyu hiçbir şey yapmamanın etkisiyle. ha şimdi aklına gelmiyor değil, "al bak yazıyorum" da diyorsun kendince, ulan hala günü çöp ediyorsun. kaldır at bu kelimeleri, server da yer kaplamasın bari ama seni çok iyi tanıyorum. ulan ne geldiyse başına inat yüzünden geldi. benimle bile inatlaşıyorsun. sen iflah olmazsın oğlum.
drupal diye bir boka sardın kaç saattir, engin ingilizcem var diye övünüp durursun, itiraf et yine hiçbir bok anlamadın. unutmuşun oğlum sen yüz kere gördüğün kelimelerin bile anlamını. ha si.tir çeken bir ifadeyle 3-5 aydır kendimi bile unuttum muamelesi yapma bana. oğlum boşveren sensin hayatı. bugün ne dedim ben sana, bir düşün. istediğin an silkelenip yeniden başlayabilirsin. evet biliyorum aklına yattı ama alışmışın tembelliğe. bak geçen elif'ten aldığın kitap gözünün içine bakıyor, hiç mi okumuyorsun lan üzerindeki "suskunlar" yazısını, hiç mi ilgini çekmiyor. a doğru, yapabileceğin onca boktan şey varken, alır mısın lan sen o kitabı eline.
evet farkettim yatmaya meğillendin. söyleyim mi niye böyle hissettin. rezil olacağını bilsem "sigarası bitti, ondan uyuyacak" diye bas bas bağırırım ama nerede lan sende o yüz! oğlum bu nasıl bir hayat! kıçını kaldırıp aç karnını bile doyurmuyorsun. oğlum sen öl lan, harbi söylüyorum öl.
bok var değil mi internette? bu hafta finalim yok diye yaydın ki kıçını, tövbe billah kaldırmazsın pazar'a kadar. biliyorum ben pazar hangi psikolojiye gireceğini. sakın ağlama oğlum pazartesi gireceğin sınavdan çıktıktan sonra. ona buna da bahane bulma, yok eğitim sistemiymiş, yok hocalarmış. ulan hoca ne yapsın sana. daha sorduğu soruyu anlamıyorsun! yat kalk dua et ingilizce bir bölümde takıntısız son sınıfa geldiğine. yok hiç kızma bana, millet ne düşünürse düşünsün hakkında. ben de biliyorum bütün bunları son sınıf psikolojisine bağlayacaklarını.
oğlum bak millet yarılacak, söyleyim mi? "psikoloji üstüne master mı yapsam?" şimdi yarılma efekti verecektim ama sözlük formatı işte. oğlum sen bu soruyu sordun kendine geçen, hatta google'da da aradın. bu arada bırak lan artık google'ı, bing falan kullan. bir imaj değiştir. ha psikolojide kalmıştık, devam edeyim mi?
tamam sus beni daha fazla delirtme. adama bak yahu bunca lafın üstüne hala yatsam mı diye düşünüyor. sigara içmek istedin değil mi? tabi darlandın, zora gelebilir misin lan sen hiç! bugün gördün tekel işçilerinin ne koşullarda direndiklerini. direnebilir misin lan sen hiç! adam değilsin diyorum, haksız mıyım?
tamam esneme, git yat zıbar. uyu uyuyabilirsen. bak harbi bu senin sonundur, sen şimdi kafayı koyar koymaz uyuyacaksın. yahu adım gibi eminim, ha adın ne dersen onu da bilmiyorum ama! ha beni köşeye sıkıştırdığını mı sanıyorsun? oğlum bak öyle laflar ederim, camı açar bırakırsın kendini aşağı. en iyisi elleşme sen bana. çok sinirliyim şu an. sanırım anlaştık, durdu beynin görüyorum. git yarın da bir doktora göster şu mideni ama adamın diyeceği de belli. yemek yeme, kahveye sigaraya yüklen sonra midem diye dolan ortalarda. vazgeçtim doktora da gidip meşgul etme. yat şimdi, yarın da evden çıkma hiç. pis herif.
Elinde doğum ve jinekoloji notlarıyla yatakta , pijama olarak seçtiğin fakültenin basketbol takımı forması aracılığıyla kendini katletme planları yaparken, kendimi yani kendini* kankan Stanley Kubrick'in mezarı başında ağlıyor gibi hissettin.Ve bu çok üzücü.Ama pijaman yani pijamam çok güzel.
#2238828 numerolu entaride - arkadaşın giydiği gibi - insanı rezil edebilecek ve cümle aleme "Ya Rab dünyada ne acayip insanlar varmış..." deyu şükrettirecek yazıların olabilmesi muhtemel başlık. galiba kendine bir şeyler söyleyip kendiyle olan bu diyalogların başkalarına da yansımasını isteyenler arasından bunu kendini aptal konumuna düşürmeden yapabilmiş tek adam Sartre'dır. insan kusacaksa eğer , ve herkesin görebileceği yerde kusacaksa kendine hazımsızlık yapan şeyin ne olduğunu bilmeli ve bu iğrenç bulamacı herkesin göreceğini hesap ederek kendine böylece bir ortam seçmelidir. yoksa söz konusu entarideki gibi insan kendi kendine şöyle diyor bu kusmuğu görünce "iğrenç." di mi sevgili canım?
--ah bu ben--
ah bu ben,kendimi nerelere koşsam?
saklansam bir yerlerde gizlice ağlasam..
ah bu ben, kendimi nerelerde bulsam?
çekilsem sahillere hayaller mi kursam?
--ah bu ben--
ben bu yazıyı kendime yazdım, artık aklımı başıma toplayabileyim diye... aşk diye yandığım hastalıklı seçimlerime artık son vereyimde kendime hep aynı talihi yaşatmayayım diye...
ben bu yazıyı yazarak kapatıyorum kapılarımı bana acı verenlere, hemde en acımaz ve en acımasız halimle...örnek alıp geçmişi, gidiyorum beklemeden...
artık sadece, " canın isterse " diyorum sana ve ben kusuyorum kendime sana duyduğum tüm sevgiyi...
ben bu yazıyı kendime yazıyorum ki, unutmayayım aşka ve sevdiğini sandığın gözlere kanıp yanlış seçimler yapmamayı...
mahvettin her şeyi...mahvettin...
ben artık sadece kendime yazıyorum, gözünaydın başardın...
bu günü ikinci kez yaşayamayacağım, başkaları için harcadığım vakit geri gelmeyecek;o yüzden milleti ipleme, sakın düşünme ailenden ve sevdiklerinden başka kimseyi...
sirf icindeki boslugu hissetmemek icin kenidine hic zaman birakmayip her dakikana her saniyene yapacak bir sey buldun. surekli bir ogrenme yeni seyler bulma cabasi icindesin. her seyi ayni anda nasil ogreneceksin ben merak ediyorum dogrusu. ama niye yaptigini biliyorum biraz yanliz kalirsan yada yapacak bir isin kalmazsa icindeki o bosluga dusersin diye korkuyorsun. ben de korkuyorum ama bosluktan degil, beyninin kaldiramayip inflak etmesinden korkuyorum.
Kalp Kavgası!
Artık eski aşklarla uğraşamam. Yeni yılda, yeni kararlar aldım. Her şey temiz bir sayfada başlayacak.
Kalp Kavgası!
Laftan anlamayan şu gönlüm ve ben, dün gece uzun bir konuşma yaptık. Eskide yaşamaya devam etmenin bir faydası olmadığını, ne kadar üzülse de geri dönemeyeceğini anlattım. Dilerim anlamıştır!
Gözyaşı dökmenin, kedere boğulmanın bir faydası yok. istediğin kadar ağla, ne olacak? Kendini hırpalamaktan başka işe yarayacak mı? Ayrılık acısının bile, bir sınırı olmalı!
Yeni yılın enerjisini kullanarak, taze başlangıçlar yapacağımı kalbime izah etmeye çalıştım. Onun da, aklımın aldığı bu kararlara saygı göstererek, uyum içinde davranmasını bekliyorum.
Dün gece yaptığım o nutuk benzeri monolog, sanırım işe yaradı. Sabah uyandım, baktım içimde asayiş berkemal!
Eskiye rağbet olsa, bitpazarına nur yağarmış. Bitmiş aşkın ardından bunca eziyet çekmenin de, hiç anlamı yok. Erdemli bir ayrılık acısı yaşadığımıza kalbimi ikna edip, bu duruşu devam ettirebilmek için, artık nefes almaya başlamak gerektiğini açıkladım.
insanın kendine söz geçirmesi, başkasına anlatmasından daha zor oluyor. Aklın oyunu, kalbin oyunu, ruhun oyunu derken, sürekli kendini kandırıp durabiliyorsun.
Ne kadar ağlasan, küfür etsen, bağırsan, hepsi boşa; ne giden dönüyor, ne acın diniyor. Giden dönse bile, hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.
Bir kere parçalanmışsa ilişki, yeniden deneyelim dediğinde, içi biraz küf kokuyor. Akılda kalan anıları, yüreğinde açılmış yaraları silemedikçe, tarih sonunda gelip kendini tekrar ediyor.
Yeni başlangıçlar, eskiyle yapılmaz. Yapılırsa da, adı yeni olamaz. Bittiğini anlamak da bilgeliktir üstelik! Parçalanmış bir aşkı tekrar hayatına sokmak, kanserli bir organı bedenine bağlamaya benzer. Sonunda tüm bedenine yayılır, seni için için yer.
Dün gece yapılan bu uzun konuşmanın, yüreğimi ikna ettiğine inanarak, bu senenin ilk kararını uygulamaya başlıyorum. Zaten artık akıllandım, yapamayacağım onlarca karar almıyorum. O kadar güçlü bir iradem yok. Önce birini uygulayıp, o konuda başarı sağlamadan, başka bir karar vermemeyi öğrendim. Yoksa hepsinden sınıfta kalıp, boşuna kendimi üzüyorum.
Bu yılın en önemli sloganını buldum: Eski aşklar çöpe, yeni aşkı sabırla bekle! Birkaç gün içinde anlayacağım bakalım, kalbim de bu sloganın içeriğini algılayabilmiş mi? Yoksa, vay benim halime... *
hayatta sadece sevmek yetmiyormuş, öğrendim daha doğrusu öğrettiler.gitmek isterdim bende, birilerini arkamda bıraktığımı düşünmeden bırakıp gitmek isterdim herşeyi.ne şanslılar aslında, böyle vurdumduymaz olanlar. ama ben hayattan çok bir şey istememiştim. sadece ben ve sevdiklerim olsun yeterdi. gözlerimin içine bakarak söylenen iki çift laf beni dünyanın en mutlu insanı yapardı.ama onu bile çok gördü(ler), canımı acıtmakta hiç bir sakınca görmediler. ben öylesine sevmiştim herkesi, herşeyi. hiç bir çıkarım yoktu severken. bazen sırf bu yüzden kendime kızıyorum bile, sevmek ne kadar kötü bir şeymiş diyorum. hele ki canından çok sevemek bir insanı, dünyanın en büyük hatasıymış meğer. bir daha yapmam bu hatayı.
şimdi anlıyorum ki, hayat bana kısa bir masal yazdırdı. ama sadece benim masalımdı bu, kimseyi ilgilendirmez. ben sandım ki mutlu sonlu biten bir masalın içindeyim, kibritçi kızmışım meğer farkedemedim...
neden hep kendini düşünüyorsun? yardım etmekteki o ulvi mutluluğun farkındayken neden daha fazla yapmıyorsun bunu? neden bencilsin? neden nefret ediyorsun ki insanlardan? neden neşe dağıtamıyorsun etrafına? neden konuşmak istemiyorsun kimseyle?
bu soruların cevabını istiyorum senden. biliyorum sen de bir çok soruyla geleceksin bana ve biliyorum sen hep sorularınla varsın ve sorularınla yaşadığın için böylesin.
belki de soru sormamalıyız. susmalıyız belki hep. susmalıyız ve cümleleri yakmalıyız kokusunu yitirmiş iğde ağaçlarıyla. belki özgürlüğümüzü buluruz bizi almaya gelen anka kuşunun kanatlarında.
uzun zamandır konuşmuyoruz farkında mısın? bir insana "günaydın" demek ne kadar ağır olabiliyormuş bazen, her aynaya baktığımda hissediyorum o yükü her sabah daha da büyüyen bir şiddetle. işte bu sebepten bazı sabahlar aynaya bakmayışım. yüzümde biraz kir varmış ya da çapak kalmış kime ne ben içimin pisliğinde boğulurken? söylesene! gene cevap vermeyeceksin de mi? korkaklığının farkındaydım ama bu kadar olduğunu tahmin etmiyordum doğrusu. belki çekingendin ama bu kadar kapılar ardında yaşamazdın eskiden. umursamazlıklar umrunda olmazdı mesela. çok da fifi der geçerdin çoğu zaman. noldu? yoksa insan olmaya mı başladın? yoksa insancıl duyguların mı kabardı? yapma be! baksana şu sıfata.. senden olmaz. olmazlığın farkında mısın?
sürekli şansına küfrediyorsun, sürekli homurdanan ihtiyarlar gibi. şansına inan salak! şansına inan!
oralarda bir yerlerde söz geçiremediğim birileri var. ona söyle. bir bulursam var ya...