anne ben ilk defa bugün açık açık söyleyebiliyorum kendime seni özlediğimi. Seni özlediğim için ağladığımda hep bahaneler uydurmuştum. dersler, arkadaşlar...
artık zamanı geldi söylemenin. anne ben bugün seni çok özledim.
bugün kalbimi çok kırdın anne. gelecek planlarında yerimin olmadığını hissettirdin. seni tabi ki de çok seviyorum ama bugün bana bazı şeyleri gösterdiğin için teşekkür ederim...
Kanser'e yakalandığın zaman yaşayan ölü olmuştum.. ama şimdi yine süper ikiliyiz.. yenemeyeceğimiz hiçbir şey yok aşkım benim.. seni tarifsiz seviyorum.
hep yanımda olduğunu ve daima da orda olacağını öyle çok hissettirdin ki, bazen gece odamdan mutfağa giderken arkamda beni takip eden bi varlık, bi gölge olduğunu değil de senin olduğunu hissediyorum.
annecim ben bu yazıyı yazsamda senin okuyamayacağını biliyorum. ben seni canımdan çok seviyorum. hani ben ankaradan gelince pek özlemedim seni demiştimya o yalandı. en çok seni özlemiştim. arkadaslarla konusuyoken ağlamıstım. ben sensiz yapamam anne. kimse acımıyo hayat o kadar insafsızki düşünce öpmüyo bir tekme daha yiyo insan. bi aralar beni sevmediğini düşünmüştüm ama sonradan yanıldığımı anladım.
ben seni hak ettiğimi düşünmüyorum anne.. sen üzülünce bende üzülüyorum. ben yorulmayayım diye yapmam gerekenleri bile sen yapıyosun. ama yakında herşey biticekmiş gibi.. bırakma beni anne ne olur. ben sensiz yapamam. seni çok seviyorum.
hiç tatilden sıkılan olur mu? ben yaptım, bal gibi de oldu..
ailelerin çocuklarına, bencilce, sırf onlara daha fazla bağlanmalarını amaçlayarak değişik yöntemlere başvurduğu bir devirdeyiz. evet, bahsettiğim şey tam olarak "yazlik". yazlık kavramı hemen aklınızda deniz, kum, güneş, turist kızlar, "ama rusçamı iyi geliştirdim bu sene heeğ" temalarında gelişen olayları çağrıştırmasın. çünkü ne yazık ki bu yakınma yazısını yazan bendeniz, ve bu yazıyı yazmama neden olan sevgili anneciğim güneşe alerjisi olan iki bünyeyiz. bu yazımda ise kuşak çatışması yaşayan iki insanı anlatacağım. yani kendimi amk. ehööm.
sosyalleşmek artık yemek, içmek, sıçmak, hatta osurmak kadar doğal ve mecburi bir hal aldı. asırlar boyu sadece ticari ilişkiler ve sıkı aile bağları zorunlu olarak insanların bütün sosyal çevresini kapsamışken, zaman kendini teknolojinin kollarına bıraktığı andan itibaren herşey değişmiş, sosyalleşememe korkusu ortaya çıkmıştı. (hatta bu korkunun en net rakamlarını sosyal paylaşım sitelerindeki toplam hesaplar tek başına verebilecek düzeydedir.) insanlar bilgisayar adını verdikleri o şeyin sanal alemine kendilerini o kadar fazla kaptırıyorlardı ki, dışarıda bir hayat olduğu yavaş yavaş unutulmaya başlandı. oyuna dalıp bebeğini aç bırakan anne, evleri yanarken masa başından "tweet" atan insan örnekleri bir bir çoğalırken, gelecek nesli kendince güvence altına almak isteyen ebeveynler çocuklarına adeta bir güvenlik kalkanı oluşturmaya başladı. tabi işin bokunun çıkarılması kaçınılmaz olacaktı..
bir insan düşünün. bu insan her sene düzenli olarak bir firmada onbir ay bir hafta boyunca çalışsın. bu süre zarfında etrafındaki insanlarla düzenli bir iletişimi olsun. gezsin, dolaşsın, yeri gelsin dağıtsın, yeri gelsin büyük kavgalar etsin. kısacası yaşasın. her türlü uç duygularını sosyal çevresiyle yüzyüze yaşasın. fakat yine de karşı koyamayacağı tek bir şey kalır; uzaklaşmak. her insanın ruhen dinlenmeye ve kendini dinlemeye ihtiyacı vardır. bu gereksinim karşılanmadığı sürece kişi kendini duygusal bir fırtına içerisinde bulacaktır. işte bu bir sene içerisinde düzenli ilişkilerini yürüttüğü sosyal çevresinden uzaklaşarak kendini dinleyebileceği sadece üç haftası vardır. bu üç hafta ne kadar kısa görünse de, ekstrem bir durum olmadıkça sürenin bitiminde kendimize ayırmamız gereken vakti tam yerinde ve tadında tamamladığımızı, yeni bir seneye hazır olduğumuzu net bir şekilde hissederiz. ta ki aynı evi paylaşmak zorunda olduğumuz aile engeline takılıncaya kadar..
günümüz ebeveynlerinin hızla değişen ve yenilenen hayata tutunmakta güçlük çektiği net olarak gözlenen bir durum. gerek mahalle baskısı, gerek kişisel sebepleri, gerek üşengeçlikleri nedeniyle onlara bağımlı yaşamak zorunda olan çocuklarını bu değişen dünyada ellerinde tutabilmeleri için hepsi, ama hepsi, tek bir yolu seçmeye başladılar; yazlik. her yılın yaz mevsiminde üç hafta ila üç ay arasında çocuklarına, kendilerine göre "hayırlı evlat" kavramını konu anlatımlı ve pratik olarak yaşatabilecekleri (mümkünse) ıssız bir tatil beldesine kapatmayı kendilerine hak olarak ilan ediyorlar. "azı karar çoğu zarar" deyimini çocuklarını yetiştirme evresinde binlerce defa tekrarlamaktan gocunmayan bu ebeveynler, nedense başları sıkışınca değil çoğu, alasını çektirmekten büyük bir zevk alıyorlar "tatilden" bıkmış bünyelere. sosyal çevresinden uzaklaşmaya zorlanan bünyelerin çırpınışlarını zevkten dört köşe olarak izliyor, herhangi bir geri tepmede acıtasyonun allahını yaparak zeytinyağı gibi üste çıkmayı başarabiliyorlar. arkadaşlarından veya bir şekilde düzenli olarak yüzyüze iletişimde bulunduğu kimselerden ayrı düşen bu bünyeler duygusal bir bunalım ve karamsarlık hali geçirebiliyorlar.
şimdi;
19 yıllık hayatı boyunca her sene toplamda üç ila altı hafta arası değişik değişik şehirlerde, ucuz oteller veya pansiyonlarda, ama canımızın "o anda" istediği yerde ve "dozunda" bırakarak tatillerini dolu dolu yaşamış bu bünyeye yazlık almak, her sene aynı cehenneme tıkmak niyedir? öğretmenler mahallesi nasıl bir eziyettir? "plajı negzel hadi girek" diyosun da bilemiyor musun akşam 7'den önce nah çıkabiliriz biz o güneşe? bu kuş uçmaz kervan geçmez beldeye sırf beni kendine daha yakın tutabilmek için tıkmak nedendir? ha canım annecim?
seni çoook ama çok seviyorum. ama cvp pls. lütfen lan!
kapıdan girince elime tutuşturduğun poşette bir yerine iki paket sigara vardı bugün. kendin için, bir de bana. ilk kez ben istemeden yaptın bunu. mutsuz olduğumu bildiğinden, iki tane de dondurma almışsın.
ne de sevilesisin kadın.
edit: gönder'e bastığım anda, telefonuma "napıyosun" şeklinde bir mesaj attın içerideki odadan. kesin izlediğin dizi reklama girdi ahaha
Yaklaşık 7 ay olmasına rağmen ayrılığımızın hep yüreğimde bir ukte olarak kalan güzel kadın. Elbet bu çile bitecek ve elbet o tadına doyamadığım böreklerinle karşılayacaksın beni. 20 gün sonra seninleyim. Ellerinden öperim!
Ahh annem ahhh. Seni öyle çok seviyorum ki kelimeler yetmez bunu anlatmaya.
Kredi kartımın borcunu babam öğrenmesin diye kolundaki bileziği satıp oğluna para gönderdin.
Beni her zaman koruyup kolladın.
Peki ben ne yaptım sana. istediğin gibi bir evlat olabildim mi. Hayır. Özür dilerim canım annem.
ben bu yazıyı anneme yazdım.
aslında çok iyi tanıdığım ama hiç görmediğim anneme.
hayatımın her anında benim yanımda olan, beni bir yerlerden izleyen anneme.
fedakar anneme.
sütünü bile ememediğim anneme.
yeşil gözlü kıvırcık saçlı anneme yazdım ben bunu.
güzel annem nur içinde yat.