gözümde sakladığım bir damla yaştın... sen gittin.. o bir damla yaşa engel olamadım.. aktı gitti yanaklarımdan ince ince süzüldü.. gözlerimi kapadım o an.. üzgünüm sevgilim.. içimdeki seni yitirdim.. elveda...
**yazarların bir türlü şekillendiremediği bir kız profili sol frame'de dolaşmaktadır. azizim, ne yapsa ne etse beğenilmez durur. hap kadar bikiniye 1000£ vermektedir*, lan, belki karının bok gibi parası var, limitsiz american express'in canını okumuştur. haa, sadece bu değil hiçbir kızı beğenmezler. neden acaba? şöyle bir göz atalım:
gibi ve dahası mevcuttur. daha ne kadar harikulade olup da burada yer almamış nice başlıklarımız bulunur. tabi bunların içeriğindeki entry'ler de bir başka şukeladır.
çok saçma bir okuldan eski arkadaşlarla buluştuk buluşması sonrasında eve geldim. buluşma da hakkaten saçmaydı. bu buluşmalarda genelde en yakın hissedilen kişinin yanına gidilir. onla takılınmaya çalışılır. benim takılmayı istediğim kişi beni takmadı pek. ayrıca bunu okumayacağını bile bile niye yazıyorum bilmiyorum. ama zaman geçiyor. salak salak şeyler konuştuk bu eskimeye başlayan arkadaşlarla. pek bi olayı yoktu her zamanki gibi. zaten sosyal ortamlarda sıfır olduğumdan (yeri gelmişken belirteyim bu yazı o kadar luzırım ki kızlar sevin beni yazısı değildir, en azından oradaki insanlar şahittir.) bu sıfırlık hatta değişik seviyelere ulaştı. sıfır olduğumdan diyodum bu buluşama da her buluşma gibi "niye böyleyim" diye sorgulayacağım bir buluşma oldu zaten. gece yatarken "kafamı sikiyim" diyecek bir şeyler çıktı yine. sorulan sorulara saçma ve gereksiz uzunlukta cevaplar verdim yine, konuşmam bitince ne yapacağımı bilemedim yine, elim ayağım dolaştılar birbirlerine yine. ben de seni düşündüm. uzaklara daldım gittim.
sonra metroyla kent meydanına geldim. zaman geçsin diye biraz takılayım diye düşündüm. sonra alışverişi sevdiğin geldi aklıma. "belki görürüm lan" dedim. "ya başkası ile görürsem" diye düşündüm. hem görsem de bir şey yapamazdım ki. saçma bi arzuydu benimkisi. önce dienar'a girdim. uykusuz aldım. uykusuz yazısı dışarıdan okunacak şekilde katlayıp dolaşmaya başladım. "bakın ben de gencim, hem de farklı bir gencim uykusuz okuruyum, umut sarıkaya süper, ersin karabulut aynı ben lan" mesajı vermek istiyordum. sonra "napıyorum lan ben" dedim, bu saçma uğraştan vazgeçtim. fazla kalamadım, çünkü ayağım geçen gece her yeri tekmeledikten sonra düzelememişti, hala acıyordu. birkaç kişiyi sana benzettim. bu benzetme galiba ilerki yıllarda "kime baksam onu görüyordum" diye anlatılacak bir bölüm olacak. sonra eve gitmeye karar verdim. ayağımın acısına rağmen yürümeye karar verdim. biraz daha zaman geçerdi hem. kent meydanı'nın sikindirik döner kapısında yine çok pis gerildim. santral garaj'da minübüslerin kalktığı yerden kazı-kazan aldım. hala kazımadım. böyle küçük umutlarla bağlanıyorum şu sıralar hayata.
yolun üstünde bim vardı belki orada karşılaşıdık. migrso yaktu ama. olsaydı da ağlanılacak bir şey yoktu. belki ben ağlardım da o ağlama migros'ta ağlamak sayılmazdı. yaklaşık yarım saat yürüdüm ve yolda haliyle hep seni düşündüm. yolda insan bayaa düşünüyo. kafayı topluyo. bunu bir daha anladım. eve geldim. annem bi mühendis abiyle görüşüp, oma sorular soracağımı söyledi. olurdu tabii, umrumda değildi. her şey uygundu artık. öss. zaten her şey öss'den çıkmıştı. bir sınavdan daha belirleyici olmuştu hayatımda. her şeyimi değiştirmişti. bu değiştirmeyi de başaka gün anlatabilirsem anlatırım sana. bir son bulmadım. inşallah iyisindir ve her şey gönlünce olur. ayrıca sana bu yazıyı mail olarak atmayı çok isterim. ama sen "p, çohk güzel olmuş, kime yazdın" dersin diye korkuyorum.
béyrouth!
Notez mon épitaphe
Resté tout seul dans un dortoir
Deux lits et un machine à café
Rien de rien, le cinquieme soleil, voila!
Il me reste toute une vie pour pleurer
Vu un homme agé, crie dans un foret
Moi sauf moi..
On est en aujourd'hui
Si loin de moi, si loin de toi
Je suis devenu un mélancolique toxicomane
Et un fils et une fille
Et un orphélin vient envers moi
Dépolitisé par les politiques, me fous du reste
Elle a su completement
Attends-moi a ce que je me traine
Je suis parasité malgré moi
Perdu n'importe ou
Commencé d'écouter les échos
D'on ne sait quoi
Je m'en vais
Que j'aie une identité dans cette ville
Que le soleil crie
Que tu m'aimes et que mon pere se soit tu
Neuf, huit, sept
Trop tard de retourner..
Tous les oiseaux sont morts
Que je te voie encore une fois...
bulutlardan beyaz,gökyüzünden mavi aldım
denizlerden sonsuzluk,gözlerinden umut aldım
yıldızlardan ışık,kuşlardan haber aldım
ahiretten ölüm,tanrıdan inanç aldım
ben bu şarkıyı sana yazdım
gecelerden yalnızlık,sabahlardan ümit aldım
seslerden değil , direttim cesaret aldım
gözyaşlarından şarkı,karanlıktan korku aldım
içine biraz hüzün,hüzün kattım
şarkı yaptım
ben bu yazıyı sana yazdım bebeğim...
evet sana; sol frame de bu başlığı her görüğünde lan kim kime ne yazıo a.q. die içinden geçiren sana sevgilim...
sen de merak ediyorsun değil mi benim gibi millet ne yazıyo sayfa sayfa...
okumaya başladığında saçmalanmış cümleler topluluğundan şalterlerin iniyor dimi aşkım.
işte o yüzden ben bu yazıyı sana yazdım...
millet benim entrymi gammazlarken bunları hiç mi görmüyolar lan diye düşünüyorsun değil mi sevdiceğim..
işte o yüzden ben bu yazıyı bize yazdım...
bazen sen de sıkılıyorsun dimi bu boş hayattan...
yazarların birbiri yemesinden.
ateistlerle dincilerin kapışmasından.
demokrasiyi irdelemekten, fetodan, tayyipten, tkp den ödp den dtp den...
bazen anan babanı bile gözün görmüyo, bi hiçmişcesine sürüklenip gittiğini hissediyosun...
yanlız değilsin inan....
işte o yüzden ben bu yazıyı sana yazdım.
biliyor musun?
gittiğinden beri başı ağrıyor bu şehrin
fırtınalar kopuyor denizlerinde
yatak döşek yatıyor kaç gündür
ağlıyor
gözünü dikip bir lambaya
elinde resminle kıvrılıyor bir köşeye
perişan oluyor
kocaman kalabalıklar içinde yalnızlık çekiyor
acıtıyor bu tek başınalık
gittiğinden beri bir halsizlik kapladı bu şehri
ne güneş eskisi gibi doğuyor
ne sokaklar eskisi gibi bakıyor
ne deniz ne kuşlar aynı
hepsi içine kapandı
sabahlara akşamlar karıştı
sen bilmiyorsun
arkanı dönüp gittin
gittiğinden beri bir şeyler oluyor
başı dönüyor bu şehrin
yanlış zamanda doğuyor gün
olmadık zamanlarda duruyor saatler
yanlış bulutlar, yanlış yağmurları yağıyor
gittiğinden beri doğru bir şey olmuyor
bir ses geliyor uzaklardan
bu da ne?
kuşlar ağıt mı yakıyor ne?
seni özlüyorlar belki de
haberin yok
sen arkanı dönüp gittin
gittiğinden beri kuşlara küskün bu şehir
herkese küskün
konuşmuyor hiç
utanıyor ağlamaktan, kaçırıyor hep gözlerini
her şeyi bırakıp kaçmak istiyor,uzaklarda bir yerlere
ama yıkık bir şehri hangi şehir kabul eder içine?
söylesene
bildiğin gibi değil
gittiğinden beri iyi değil bu şehir
çok korkuyorum
intihar kokuyor bu şiir
hayır! hayır!
saçmalıyorum!
ve şimdi itiraf ediyorum!
yalan bütün bunlar!
şehrin bir şeyi yok
her şey yolunda
şehir iyi
sadece benim gözlerime siyah bulutlar indi
sen gittiğinden beri
bir arkadaş arıyorum ruhumun enkazına belki
yanlışlık yok
yanlış olan benim demek ki
gün doğru zamanda doğuyor da ben yanlış zamanda ölüyorum
uykuya dalıyorum derken
kabusların kucağında uyanıyorum
alışmakla unutmak arasında koşarken
nefes nefese kalıyorum
tam unuttum
unutmaya alışıyorum derken
bir köşe başında karşıma çıkıyorsun
olmuyor böyle
madem gidecektin
bu şehirdeki bütün senleri alıp gitseydin
ağaçlardaki şarkılarını
kaldırımlardaki şiirlerini de alsaydın giderken
pencerelerde gözlerini
sokaklarda adımlarını bırakmasaydın
o zaman belki bir umudum olurdu
unuturdum belki
alışırdım unutmaya
ama olmuyor böyle
anlamıyorum
kızgın mıyım? kırgın mıyım?
üzgün müyüm?
var mıyım, yok muyum?
sanki
varlığımda bir yokluğum
bildiğin gibi değil
gittiğinden beri hüzün sürüyorum dudaklarıma
süslü cümleler arıyorum sana adadığım satırlara
ama olmuyor
iki basit sözcükten başka bir şey bulamıyorum
sevgimi anlatmaya
söylesene
sen biliyor musun?
nasıl anlatılır bir sevgi daha başka?
sen arkanı dönüp gittin
haberin yok
gittiğinden beri bu şehir mezarım
gökyüzü mezar taşım
bulutlarla bir isim yazıyor üzerinde
artık hatırlamadığım
korkuyorum
bu gidişin sonu iyi değil
intihar kokuyor bu şiir
olmaz mı diyorsun
yapma diyorsun öyle mi?
başım ağrıyor gittiğinden beri
resmini alıp
kıvrılıyorum köşelere
korkuyorum kalabalıklardan
nefret ediyorum
kalabalıklar içinde yalnızlık sarılıyor ellerime
kabuslar çöküyor üzerime
deprem oluyor içimde bir yerlerde
başa çıkamıyorum
olmuyor böyle
bir kalp
bir okyanus dolusu gözyaşının içinde
nefesini tutarak
ne kadar yaşayabilir?
söylesene...
götü yere yakın olandan korkacaksın, çok doğru tecrübeyle sabitlendi. karalara bürünmüş, bol yağlı, (#bunun üstüne sporcu badi atlet giyen) sen güldün ve ben öldüm güldüğünde normal insanlar gibi dişleri görüneceğine kıpkırmızı diş etleri parlayan, bodurcayla meğer telefonlarda hoş beş edermişsin. o bodur da yalandan günaydın, iiikik afiyet olsun diyo bana her gün yemekhaneye herbikeslerden önce koşacağına aynaya baksın da kalçalarını eritsin. fıkaranın düşkünü karalara bürünür yaz günü nasıl saklıyacak portakal kabuklarını, göbeğini, belini bi de salamlı sandviç severmişsin. onu duyurdu. bense samimiyetinizi duyunca kaşarlı sevdiğini anladım. sevgili de değilmişsiniz, seviyeli bi arkadaşlık ohuhuohhuhıuush kahretsin öylesi göbeğim de yok. noel baba gibin hoho hoplatsam, o seni öyle mi güldürüyor??
sevimsiz gudubetin pis, pis çalımlar atıyor. sen alamadın, ben yendim demeye getiriyor. ne yap biliyormsuun hırt son bi hamle el ele geçin önümden nolurrr ve ben olduğum yere yıkılayım. pembe gözlüklerimi çiynayıp, kör zindanlar da can vereyim. siiiiieee aynı kazanda kaynayın. sana bir, ona on iki. yallahhh.
bana bak mouse topu!
bana facebook'ta, öyle idiotic requestler göndermekten vazgeç. hangi şarkı olduğumu ya da hangi celebrity poposu olduğumu (bunu salladım) bilmek istemiyorum tamam mı? bak zaten birkaç gündür üst üste işkenceli filmler izledim, öğrendiğim yöntemleri senin üstünde uygularım, kimse de elimden alamaz.
hayır yani insan bi kıza hangi mantıkla "hangi forvet oyuncususun?" testini gönderir? ben mahalle maçlarında hep kaleciydim. hiç forvet yapmadılar beni lan! (gözleri dolmuş smiley eşliğinde yazıyorum burayı)
Farklı zamanların bıraktığı etkilerle zamansızlık içinde kaybolmuşken, sesim soluğum kesilmiş, kalbim yorulmuş bedenim tükenmişken. Alışmışken biraz da yalnızlığın soğukluk makamına, kendi kendime yetiyorken ya da öyle sanıyorken
Karanlık duvarımdan odama süzülen ışık misali ansızın, birden bire gözlerim karanlığa alışmışken, bakmaya korkarken duvara gittikçe yayıldın, güneş doğdu odama, ruhum aydınlandı, bedenim canlandı, yaşama sevinci gelip tam da yüreğime yapıştı.
Nasıl da güçlüydü insan yaşama bağlanmak için bir sebebi varken, nasıl umarsız bütün kötülüklere karşı yanındaki iyiye inanmışken
Ara ara kararan havalara inat yorulmadan, bıkmadan ışığın peşinden koşma zamanı. Arkasına baka baka koşan biri ne kadar hızlı koşabilir, arkana bakmadan hızlı koşabileceksen yanımda ol ve koş.
Yorgundun, bıkkındın, derindi izlerin, ağır darbeler vardı kalbinde, parmak izleri ellerinde, gözlerinde yarım kalmışlık hissi, hayat zaten böyle değil miydi, hep yarım kalanlara üzülmez mi insan, son kez sarılsaydım, son kez seviyorum deseydin, her zamankinden daha çok çekseydim kokusunu içime
Belki şimdi bütün hataları temize çekme zamanı, belki de şimdi keşkelerin hiç olmayacağı bir dönemin başlangıcı. Bir devrim, hayata bir umut aşısı, sabrın ödülü
Bu yazıyı sana yazdım, belki sona doğru koşarken, belki de küllerinden yeniden doğarken
edit: En guzel, en özenli yazımı sana, senin için yazdım. *
sarsın etrafını mutluluk balonları, hayatın uçurumlarında sen kaybolup gitmeden güneş sahip çıksın sana. ben karanlığım, sahip çıkamam sana tıpkı seni kaybettiğim gibi... hayat hep gülsün sana, güle oynaya koşuşturup duran çocuklar gibi. benden sana kalan hırçın olmaksa eğer, bırak da hep kalsın hırçınlık sana ve yumuşacık kalbine iyi baksın. ******
yarın ölürsem eğer; ağlama demem benim için. ağla evet! hem de bağıra çağıra...
belki can bulurum, bakmaya bile kıyamadığım o gözlerin hırçın sularında... olmaz, olamayacak birşey bu biliyorum, ama tek umudum bu anla beni!
anla beni, bir daha tutamayacağım asla ellerinden ve bakamayacağım gözlerine hiçbir zaman bir daha o kadar derinden... ve gülüşün içimi ısıtmayacak sonsuza dek, kalbimi sarsmayacak yerinden!
adını seslenemeyeceğim mahşer gününe dek!
yine soğuk bir kış gününde, buz tutmak üzereyken ellerim, ellerin kavramayacak onları.
ve ellerimle birlikte donacak hayat orda, bir kış gününde seni ararken gözlerim... **
ölüm haberini alalı hemen hemen iki ay oldu. öldüğüne inanmayalı hemen hemen iki ay. ne de önemliymişsin meğer, benim sensizken hiçbir değeri olmayan değersiz hayatımda. şimdi anlıyorum babasız kalmışların neler çektiğini. çekmeden bilemezmiş insan, yaşamadan öğrenemezmiş sizlerin kıymetini...
sana diyorum, niye cevap vermiyorsun? neden sen hep susuyorsun? neden hep konuşan ben oluyorum? neden sen hep ağlamalarımı, sızlamalarımı dinliyorsun ki? hani sen sevmiyordun beni, neden o zaman dinliyorsun? hadi oradan, sen dinlemek nedir biliyor musun da dinliyorum diyorsun. sen okuyorsun yazılan mesajları, okumak mıdır dinlemek? yoksa dinlemek midir bir insanı karşına alıp da, gerçekten yüzyüze bir şekilde sözlerine kulak vermek? bence, sen dinlemiyorsun, ama ben hep devam edeceğim bildiğim yollardan ilerlemeye. o arkadaşına da sen o lafları söyletiyorsun; sanki anlamıyorum hiç. çok iyi biliyorum ben de seni, çok. arkadaşına da söyle, biraz hafif atsın. **
ben bu yazıyı sana yazdım. sana benzeyen birini gördüm uzun zaman sonra; ama bu sefer gerçekten profilden tıpkı senin gibiydi. ben de ona baktım son defa sana bakarmışcasına. zaten o da farketmedi benim ona baktığımı. sana benzeyenler de senin gibi, farkında değiller detayların; çünkü onlar da senin gibi yüzeysel bir yaşam sürüyor... sana benzeyen birine bakmak da değişik bir histi; sevdim ben bu hissiyatı. bir parça mutlu olmadım; ama yine de sevdim. hatta kendimi bir sirkte sandım, bakıp bakıp gülümsedim kendi aynamdan bir başka sene doğru...gerekirse yine yaparım da, kafam da allak bullak oldu sonrasında. evet, bu da bir nevi duygu sömürüsü senin tabirinle; ama saati de yanlış söyledim uçup gitmiş zihnim. saat onbir'e otuzbeş var dedim; ama bilmediğimden değil ki. şimdi yine işte sen geri zekalısın der gibisin. yok, ben geri zekalı değilim; ama sen gerçekten çok acınası bir insansın.
istediğin hayatı nasıl kuracaksın acaba, çok merak ediyorum. bunu da ben nasıl olsa ikinci kişilerden öğrenirim. kim bilir, belki o zaman karşına çıkıp bir güzel dalgamı geçerim seninle. hayatta hiçbir şey becerememiş olmak nasıl bir duygu anlar mısın o zaman? yok, sen anlamazsın; çünkü hayatta hiçbir şey becerememiş olmak diye bir durum söz konusu olamaz kimse için. hayatta hiçbir şey becerememiş olanların da * hala hayatta olmaları hayatta hiçbir şey becerememelerinin tersini kanıtlamış olur. **********