hani söz vermiştin bana? ne çabuk unuttun sözlerini? evlenmen hiçbir şeyi değiştirmeyecekti. sen hep benim en iyi arkadaşım, ben de senin sırdaşın olarak kalacaktım. yeni evinin benim de evim olacağını söylemiştin. ama olmadı işte. hiç olmadığın kadar uzaksın şimdi bana.
yıllarca odamızda tek başıma kaldım. okulun tatil olsa da gelsen diye yolu gözledim. zaman hızlı geçsin de seni göreyim diye dua ettim gecelerce. korktum bir çocuk gibi fırtınalı gecelerde. rüzgarla savrulan ağacın dallarının camda çıkardığı tıkırtılardan, pencerenin önündeki sokak lambasının ışığının odamda oluşturduğu garip şekillerden, şimşek çakmasıyla aniden aydınlanan karanlık geceden, gök gürültüsünün ani homurdanmasından, en çok da seni kaybetmekten korktum. yorganın altından çektiğim mesajlara verdiğin yanıtları yüzümde gülümsemeyle okudum. sen ne kadar benden uzakta olsan da bir o kadar da yakındın bana. sanki hiç gitmemiştin. benimleydin hep. biz aslında hiç ayrılmamıştık. ve hiçbir zaman da ayrılmayacaktık.
sen demiştin bunu hatırlıyor musun? nerede ve kiminle olacağımız önemli değildi. biz hep beraber olacaktık. yıldızlar ayı terkederdi ama biz hiç birbirimizi bırakmayacaktık. sen hep benim ilk öğretmenim, ikinci annem, en iyi arkadaşım olacaktın. ben de senin gün içindeki saçma maceralarıyla kafanı şişiren geveze, cadaloz, küçük kardeşin, en büyük sırdaşın olacaktım. bunu hiçbir şey değiştiremeyecekti.
olmadı ama. bak şimdiden koptuk birbirimizden. o kadar koyuyor ki odada tek başıma kalmak. yatağının olması gereken yere bakıyorum ve içimi çekiyorum. dolabın sana ait olan kısmını açıp açıp bakıyorum. kıyamıyorum oraya kendi eşyalarımı yerleştirmeye. her an gelecek ve dolabını işgal ettiğim için bana kızacağını düşünüyorum. hani bursa'dan her geldiğinde yaptığın gibi.
yabancı gibi olduk sanki bu kısacık zamanda. kimse dememişti bunun böyle olacağını. senin hayatında artık başka öncelikler var. ama bırakma beni de. lütfen!
hem sana anlatacağım daha milyonlarca saçma şey var. senden başka kim dinler ki beni can kulağıyla? kim aptalca dertlerime çare olmak için yırtınır? kim beni gürültüsüyle sabahın köründe uyandırır? ben kiminle pijamalarımı giyip yastık savaşı yapacağım?
hatırlıyor musun sen de evlendiğin akşam dediğin sözü? hani son anda kulağıma fısıldamıştın. ben hatırlıyorum: sen hep benim bir tanem olacaksın demiştin.
sen de hep benim bir tanemsin güzeller güzeli. şu dünyada kiminle yer değiştirmek istersin deseler o kişi sen olurdun. sen benim idolümsün, güç kaynağımsın. hiç değişme. hep böyle kal.
sanma ki evlenmeni istemiyorum. sanırım biraz bencillik yapıyorum yine. bilirsin beni. az biraz da şımarık mıyım ne? kendi hayatına başladığın için seviniyorum. ama senden tek bir ricada bulunuyorum: lütfen sözlerini unutma. çünkü ben unutmayacağım. hem sözlerini tutmayarak bu hayranına kötü örnek de olmak istemezsin.
sen hep benim için abladan öte oldun. iyi ki varsın ve hep benimle ol. seni çok seviyorum ve hep seveceğim...
Anlık savaşların içinde yalnızca anı olarak kalan muhtelif bir zamanım..
insanlar var çevremde. itip kakışları bitmeyen. Ölümden ve dehşetten kaçıp, yine ölüme ve dehşete gittiklerini söylediğim için. korlar halinde yanan bu derin acının ortasında, yanık izlerimi kapatmaya çalışıyorum. Binlerce kez yanından geçtin bütün izlerin oysa. koca bir yanılsamada, yaşadığımı çoktan unutmuş metafiziksel bir boyutta, çatışmaların içinde, çapraz asılmış tüfeklerle vuruyorum olmayışını. Var olduğum karanlık sadece çaresizliği ışığımın. Ait olmadığımız dünyanın aitliğini paylaşarak doğurduk sevgiyi.Şimdi yalnızca kıyı-köşe yaşamlar arasında sıkışmış bir toz bulutuyum. Bir şey bekleme artık benden. Yine de tüm güzel anlar için bir gökkuşağı dileyebilirsin havadan. Yağmurun keyfine bırakabilirsin bitirmesi gereken kuraklığı. Ama benden bekleme artık bir şey. Artık başıboş bir özneyim. Girdiğim hiçbir cümlenin adam olmadığı aşikar. Tüm tümceleri düşürüyorum. Olmadığım her yerde anlaşılıp bana gelince bozulan bin hece var. Bir(n) kere daha tadarak kokusunu teninin, koca bir satır başı kelimesi olmaya çalışıyorum yalnızca. Adını tutuyorum içimde. dilimin orucu adını! söyleyemiyorum kimseye. Son sigara tadında yaşanan bütün sabahların sancısı var karnımda. Kanımda uğursuzca dolaşan bulanık sıvı birazdan ölümün ve dehşetin kollarında bırakacak beni öylece. itiş kakış bütün insanlar gibi. Okşayarak dağınık saçlarını, karmaşanın dibine vurup çekip gideceğim. Gözlerine sinen puslu bakışın arkasına sığınıp, rayların orta yerine sıkışıp bekleyeceğim. bir mum yakıp, odamdaki koca karanlığın içinde küçük cinnet anları geçireceğim. Onca zamandan beri yalnızca bir hayale aşık olan ben, aşık olmuş bütün insanlardan af dileyerek, inleyerek yokluğundan, hâlâ , sırt çevireceğim siluetine. Benden bir şey bekleme artık. Delirdiğim de apaçık ortada işte. Yalnızca bir ışık dileyebilirsin karanlıktan. Korkuna bırakabilirsin bütün susuşlarını. Sıkıcı bir dikkat üzerime çevrilecek birazdan. Dindirmek için az bir zaman kaldı sancını. düşen bir kuyruklu yıldızdan dileyeceğim akıp giden bütün şehirlerin ışıklarını. içime dönüp ağlamak zorunda kaldığım her karanlığı boğabilmek için. Ciğerlerime dolan nefesini tutarak gideceğim, iç çekiş anlarında. manası olmadığını biliyorsan içinde bulunduğum cümlelerin, benden bir şey bekleme artık... taş gibi katı olmak için çabaladım bunca zaman. Soğuk bir duvarın tadını almak için öptüğünde. Maskeli bir melek gelip alacak beni birazdan. Eller yukarı diyecek, tam ensemde hissedeceğim soluğunu, soğukluğunu. 'pes' diyeceğim, kaybettim! o taş gibi kaskatı kesilerek hecelere böleceğim adını. Kırık bir kalem bırakıp ardımda gittiğimi görüyorsan, benden bir şey bekleme artık!
Kimi kimsesi olmayan bu yalnızlığı böylece ortada bırakıp, içimde gitgide büyüyen senle birlikte gömeceğim ruhumu. Kuytu bir aşkın kestiği yaranın ne kadar can yaktığını hissedebiliyorsan, benden bir şey bekleme artık! Son bir nefes dileyebilirsin Ondan. Orucumu bozmak için, istersen. Çünkü uçamıyorum ben yine, Gökyüzü mahmurlukla esnerken...
oysa şimdi, yeniden doğmak diye bir şey var seninle... inanır mısın?
hayalin tedavülden çoktan kalktı tahayyülümde. çiğnenmesi kolay; hazmı zor iki lokma şimdi adın...ellerin de yüzün kadar biçimli miydi? düşünmesi yersiz... kulağımda yankılanan bir cümle: '' gidersen ölürüm! '' gerisi gelmeyecek sanıyorum, yanılıyorum ; yanılmaktan umutlu... istemsizce yalvaran kendimi görüyorum, aynaya her baktığımda, iz bıraktığın yanlarıma...sahi; giderken arkanda bıraktığın yalnızca ben mi sandın? ben olsaydım yalnızca, dönmeni beklemekten vazgeçmek bu kadar zor olur muydu?
canımın acısını unutup o anason kokulu hastahanede saatlerce senin için ağladım be hayırsız. ölümden döndüm ama senin umrunda olmadı. insan bir nasılsın diye sorar be bi nasılsın nasıl oldun der. ne diyeyim sana artık şerefsizin önde gidenisin.
aşk neydi? aşk fedakarlıktı. daha ne yapmalıyım. yetemedm sana. nerelerde eksiktim hiç bilmiyorum. yakınlaşmak daha da yakınlaşmatı oysa tek istediğim.. bazen cümle kuramayıp üç nokta koyuyorum ya. işte yine... senli günlerin sonuna... yarım kalan her şeye... eksik kalacak yarınlara...
hayaller senliydi. senle güzeldi. sen hayaldin... git dedin ya, işte gidiyorum...
ben bu yazıyı sana yazmak istedim sadece, belki sonradan utanır silerim niyetiyle bi de. her gün googleda adını taratıyorum belki sen de beni taratmışsındır diye. saçma ama seninle ortak olan her şeye sevinçle bakıyorum, güneşe, aya, mezun olduğumuz liseye, ismini tersten okuyorum, okuyorum, bilinç altıma kazıyorum çünkü rüyamda sayıklarsam, annem duymasın diye. belki bir gün anneme de söylerim niyetimi, babama da. ama şimdi değil, çünkü sen daha beni hatırımı soracak kadar tanımıyorsun bile.
ben bu yazıyı sana yazdım sevdiceğim. selülit taytı aldım. beynime giyip, beyin kıvrımlarımı dümdüz ettim. sütun gibi oldu, kremaya döndü, keşküle çaldı zaten ecük olan beynim. aşkın ve bir de selülit taytı aptallaştırdı beni. ah ne de güzel olur, vah ne de çılgın olur şimci yanında olsam da elinden tutsam... ve sonra elini bıraksam... ve sonra yine tutsam... yine bıraksam... üç noktanın amına koysam duyguyu verecem diye yazıda...
hani o dekolteyi abarttığın günlerde, destekli sütyenin bile makul ölçülere çekemediği göğüslerine bakarken yakalandığım günlerde ne kadar da mesuttuk değil mi dokanınca top şeklinde kapanan böcüğüm? keşke o günlere dönmek mümkün olsa da göğüslerine tekrar bakmaya çalışsam çaktırmadığımı zannederek. keşke...
sen üst geçitten geçerken, sigaramı yaktım ya hani.. hani izlemeye çalıştım miyop gözümün elverdiği ölçüde..
son görüşümmüş lan, keşke son kez dönüp baksaydın.. söyleseydin üstünden bir gün geçmeden söyleyeceğin o vurucu sözcükleri..!
çaylaklıktan yeni çıktım ve kendimi içeriden yeni çıkmış biri gibi hissediyorum. feleğin çemberinden geçmiş gibiyim. hamdım, piştim, oldum. içeride düşünecek çok vaktim oldu. her şeyi iyice ölçüp tarttım. çaylakken insanın fırsatı oluyor. tamam, kabul ediyorum mal gibi çaylak oldum geldim işte.
bu arada "ben bu yazıyı sana yazdım" dedim de sen kimsin ki? kime yazdığımı ben de bilmiyorum. ama madem buraya kadar okudun sana yazmış olayım hadi. gidiyor musun? giderken şu gülümseyen surata da bir basıver zahmet olmazsa. malum çaylaklıktan yeni çıktım, çocuklar evde artı oy bekler.
seni gördüğünde gözlerinin içi gülen birisi vardı..
adını duyunca çekinen, utanan biri vardı..
elini tuttuğunda kalbi yerinden fırlarcasına heyecan yapan çocuk vardı..
senin için üç senelik kankası sözlüğünü satan biri vardı..
evet sözlük, ibnenin önde gideniyim neyse devam ediyoruz;
seni parkta saatlerce bekleyen biri vardı geçersin diye..
geceleri saatlerce seni düşünen biri vardı özelsin diye..
öldü, bitti, yollarına serildi bu çok güzelsin diye..
evet sözlük, bu kadar yağcı da olabiliyorum. neyse devam ediyoruz,
şarkılarımda nesnem sendin hem de belirtiliydin,
hep inandım sana yine de bazen çelişkiliydin..
en olmadık yerlerde niye öfkeliydin?
ve niye sattın bugün beni sandım ki benimdin!
sigara ver sözlük.
bir gün gider oğluum diyenleri hiçbir zaman takmadım,
yolda yürürken fena hatunlar da gördüm bakmadım,
en son erkin koray ı dinledim ona inandım..
"bir sevgili uğruna, sen de benim gibi yanma arkadaş.."
- merve...
+ efendim aşkım?
- ben bu yazıyı sana yazdım.
+ evet aşkım???
- ee cevaben abinle, baban geldi. biz bu meşe odununu sana aldık dediler. verdiler odunu...
+ ayyy, kıyamam. çoraplarında ıslandı mı aşkım?
- ıslanmak ne kelime... kan içinde kaldılar diyorum sana merve, kan...
seni ben büyütmedim.
en çok yokluğunu gördüm. olupta olmayışını, olmayıpta hep canımda kalışını, bir bebek nazlılığıyla bana yakınlığını ve bir yabancı gibi uzaklığını...
seni ben büyütmedim.
kan ağlamak ne demek bilir misin? biliyorum, en az sende tanırsın benim kadar bu duyguyu. şimdi ben bunu yaşıyorum. ve sen yine gidiyorsun. sitemkarsın. canındayım ama uzaktayım sanıyorsun.
seni ben büyütmedim ey gidenim.
bir anne nasıl severse evladını, bende tıpkı öyle sevdim seni. bunu anlatamam. bunu bilemezsin, bu, sana uzak bir duygu.
şimdi dinlediğin şarkılar daha anlamlı gelecek ve ben hergün kanayacağım, sen ötekine benzemiyorsun çünkü. istesemde seni daha az sevemiyorum ya da o nu daha çok.
sana bunların hiçbirini söylemeyeceğim. gidiyorsun, kalsanda faydasız.
seni ben büyütmedim ey gidenim! sen içimde kendin büyüdün...seni özleyeceğim...
yakın olmak için uzak durmak lazımmış.
bilemedim.
sevince, gerçekten sevince, herşeyini dökesi geliyor insanın. daha doğrusu kadının.
sanki yeni bir şey almışsın da hemen koşarsın arkadaşlarına göstermek için.
halbuki uzak durmak gerekirmiş, yakın olmak için.
bilemedim.
yaklaştıkça uzaklaştın.
sana da söylemiştim bunu. noldu?
aylar geçiyor.
benim boğazımdaki yumruk ise hala duruyor.
ve anlaşılmak ne güzel gelir -
senin ellerinin dokunduğu kadarında;
hastalıklı karıncalanmalar gezinirken üstelik bedenimde,
konuşamadığımız anlarda başlarken bütün sevişmeler..
adın sessiz gizler taşıyor rüyalarımda,
adıma bir çengel atıveyiyor kokun - ş'ler karışıyor bulutlu havalara
ve bilinmek ne güzel gelir
sisli göküzünün ışıklı bulvarlarında
40 derece yüksek ateşle kavrulan yanaklarımda taşıyorum
ateşle kavrulan gözlerimde görüyorum şimdi seni,
havale geçiriyor iki kişilik yalnızlığımız.
duyuyorsun - bende biliyorum.
öyle seviyorum
seni
sahici...
ne güneşler ile doğduk sabahlara beraber.
ne rüzgarlar ile beraber estik severek deli gibi, aşık olarak birbirimize.
dünler yaşadık hiç kimsenin asla yaşayamayacağı kadar güzel.
ne nefesler ile birlikte birbirimizin kanına kadar karıştık.
sevgi olduk, birbirimize dolandık.
güneştik, birbirimizin o güzel yüreğindeki cana ışık olduk.
su olduk, yaşam yeteneği bağışladık birbirimize.
ne denizler ile beraber birbirimizin kıyılarına vurduk bağlılık ile.
ne geceler ile birbirimizi karanlığın içinde şefkatle okşadık.
ne günler...
ne yıllar...
ne sevgi...
ne aşk...
ama...
acaba gerçekten kötü bir şey mi oldu sana? o kadar sene, hep aradım durdum seni. konuşmasan da benle, hani aradığımı biliyordun. tüm o saçma salak mesajları okuyordun. oysa, hiç aklıma gelmezdi birgün sana günlerce ulaşamayacağım. kim bilir, neredesin? gerçekten, öldün mü yoksa? sakın ölme, beni affetmesen bile... ölme sakın, affetmedin beni; ama affetmesen de affetsen de farketmez. inan ki, ölmeni bile istedim. öl dedim, bunu içimden gelerek dilemedim; ama eğer öldüysen kendimi asla affetmeyeceğim. sen beni affetsen de artık boş... *********