ben bu yazıyı sana yazdım

entry31009 galeri293
    1653.
  1. bugün değişiklik olsun dedim; winamp yerine internet radyosu dinledim. radyoda birden bir şarkı çalmaya başladı. bildiğim ama seneler önce dinlemeyi bıraktığım bir şarkı. tekrardan dinlemek güzeldi. peki niye sevdim şarkıyı bu kadar? acaba içimden geçenleri anlattığı için miydi?

    mevsimler değişiyor. hafif, yavaş bir telaş var doğada. sanki çaktırmadan veda ediyor o bahar-yaz ayları. artık her şeyin rengi yalanın rengi oluyor. ama unutmamak lazım yalanın rengi aynı zamanda gerçeğin rengidir. en gerçek olan aslında en baştan benimleydi. yaprakların sarı-turuncu karışımları, gökyüzünün kurşun gibi ağır kasvetli havası. hepsi en baştan benimleydi. aslında onlar yanımdaydı, sen yoktun. hiç bir zaman olmadın. ben sadece olduğunu varsaydım. ama senin yanındayken farketmezdim ben havanın kasvetli olmasını, yaprakların solmasını. bana her gün, çizgi filmlerde olan çayırlar gibi rengarenk gelirdi. her şeyi bildiğimi sanırdım ama yanılmışım.. şu an bile bunları yazarken nasıl canım sıkıldı. harbi patladım ulan. dert babasına döndüm. sigarayı da bıraktım zaten iyice canım sıkkın.

    ama sen bakma bana gülbahçem... arada bana aynı nikotin krizi gibi sensizlik krizi gelir yoklar; iki-üç dakika sonra çekip gider. ha şimdi elimde ne mi kaldı? hiç. bir kaç fotoğraf ve buzdolabına ağlayacak olduğumuz vakit kendimizi avutalım diye beraber el yazısıyla yazdığımız 'Ya gerçekten ağlıyorsun ya da hep buğulu camlar ardından bakıyorsun' sözü. bilmen gerekir ben buğulu camlar ardından bakamadım hiç bir zaman. zaman...zaman...zamanlar. ne diyor şarkıda; 'sende beni yakıp gittin, geçen yıl bu zamanlar'
    7 ...
  2. 1652.
  3. (bkz: siktir lan dürzü)

    burda yazan şiir birine yazılmış. belli.
    5 ...
  4. 1651.
  5. martıların kanadında yollardım sana yazamadıklarımı...
    ıslandığımız yağmur damlaları anlatırdı hislerimi...
    ve başbaşa otururken sahilde sessizce...
    meltemler fısıldardı kulağına; senden gizlediklerimi...
    şimdi ne meltemler kesildi, martılar üzgün, yağmursa sadece rahatsız ediyor aciz bedenimi...

    dalgalar isteksiz dövüyor kayalıkları yine aynı sahilde...
    kum taneleri ıslanıyor göz yaşlarımla...
    anlatamıyorum. sığmıyor duygularım mısralarıma...
    gidecektin söyle neden geldin dünyama ?

    başında oturduğumuz ağacın yaprakları teker teker dökülüyor yine...
    onlar da karşı koyamadı sevdamız gibi rüzgara...
    yürüdüğümüz yollar sensizlik kokuyor...
    neden ayırdın beni aşkımdan... cevap ver ankara !
    8 ...
  6. 1650.
  7. yine burnum kanadı bak kızdırdın diye beni. biliyorsun işte neler olduğunu ya da nelerin olmadığını, olamayacağını.
    5 ...
  8. 1649.
  9. sen gittin ama ben hala sendeyim..

    biliyorum sen bunu okumayacaksın, bilmeyeceksin benim yazdığımı.. ama sendeyim.. olurda bir gun başkası ile evlenirsem bile, arayıp sana; gel de bırakıp geleyim diyeceğim..

    gitme demiyorum ama, gitme.
    10 ...
  10. 1648.
  11. Ben bu yazıyı her zaman olduğu gibi sana yazdım.Hayatıma.(#6425269)
    Niye uğraştınki o kadar yanmadı işte.Neyse elini kirletme diye ateşin yanından uzaklaştırcaktım elimle elini... Cesaret edemedim.Dokunamam ki ben..
    Sonra gözlerin yandı kapattın gözlerini..Gözlerinin önüne düşen saçlarını geriye atmak istedim... Yapamadım.Sadece saçlarının kokusunu biliyorum... Hatırlıyorum.
    Sen gibi...çok güzel hala burdaymışsın gibi.
    Güldüm kibrit elindeyken.Yakamayaşına değil ama.Yakamayınca girdiğin tribe güldüm.
    O haldeyken sen "ıyyy bi kibritide yakamazmış" diyip sarılmak istedim. Ellerine bile dokunmaktan korkan insandan bu hareketi beklemek, o teyzenin bize doğru yolu tarif etmesini beklemek.
    Demden ürettiğimiz çay hayatımda içtiğim en güzel çaydı.bir sürü üfledin o çayı içebilmek için. Bende üfledim.O çayı lezzetli kılan "nefes"indi.Bir daha içemem öyle bi çay.Olsada içmem elinden olmadıkça.
    Hala en son olaya dahil olan teyze geliyor aklıma.Gülüyorum.
    "Pekmez veriyim ayva veriyim evde yersiniz"*
    Bilmiyor ki benim evim, senin odanın içindeki kalorifer peteğinin altı.
    4 ...
  12. 1647.
  13. bölüm tuvaletine aşık bir çocuğun yazdığı yazı. ''ben bu yazıyı sana yazdım, bütün duygularımı içtenlikle açıklayarak... senin bu yazıyı asla görmeyeceğini düşünürsek siktir et gitsin... '' .*******
    5 ...
  14. 1646.
  15. bazen geçmiş zaman kipinde kurulması muhtemel bir cümle.
    "ben bu yazıyı/yazıları sana yazmıştım. evet şimdi okuyabilirsin çünkü onu yazan seven kızla ben aynı kız değilim" demek gerekir bazen. bazenler zaten şekillendirir bildiklerimizi, öyle değil mi?
    4 ...
  16. 1645.
  17. gittikçe büyüyen bir özlemsin ve hiç bitmeyecek.
    geçmişti, yanlıştı ve doğru olan hiçbir şey yoktu bizde.
    tek doğru olan sevgiydi, o da benim sana karşı hissettiğim olan.
    yorgunuz ikimizde, savaşlardan ve kavgalardan yorgunuz.
    artık uğraşmaya gerek yok, çabalamak yok.
    umutsuzca bir duygu bu.
    seni görmek bir hayal.
    sesini duymak bir hayal.
    yalnız bu hayal acı mı yoksa tatlı mı bilemiyorum.
    hayalin güzel, olmayacak hayallerim ise acı.
    umudum senin beni unutman.
    bu bir umut bile değil aslında biliyorum ki şimdiden unuttun.
    tuhaf bir şey bu, geçmişte olan bir şeyi gelecekte olacakmış gibi istemek.
    olan bir şeyi olmamış gibi istemek.
    belki de saçmalıyorum artık.
    ama bundan kime ne ki.
    nasıl olsa sen, en önem verdiğim kişi bunları okumayacaksın.
    paradokslar benimdir sanırsam.
    doğrular senin olsun, paradokslar benim.
    6 ...
  18. 1644.
  19. pantolonu ile kilodu arasına işeyenler ben bu yazıyı size yazdım.
    helal olsun marifetinize.
    5 ...
  20. 1643.
  21. ben bunları yazıyorum ya sen okumuyorsun biliyorum. zerre umrunda değil hatta umrunda olmaması da benim değil sanırım.
    fena halde acı çekiyorum. kıvranıyorum hatta.
    elim karnımda. niye böyle acele, koşar adım aşık oldum?
    ne diye bu acele? Gideceğini mi sezmiştim acaba?
    kendimden pek emin değilim, üzgünüm.
    başkası mı var? olmasın lütfen, yalnız kalmaya ihtiyacım var derken yalan söylememiş ol bana.
    yalnız kal, defet beni başından ama kandırmamış ol.
    özledim yahu.
    öyle gösterişli kelimelere gerek olmadan özledim işte.
    mecalim yok.
    bazen karnıma atılan bir tekmesin.
    durup dururken geliyorsun aklıma çok özlüyorum sanki seni görene kadar geçmeyecek bir acıyla doluyor her hücrem. bağımlının kriz anı o lanet olası geçmeyecen bir kaç saniye.

    safi acısın artık. neşem tükendi, ben tükendim, öfkem çoğaldı ama kusmalı yakın zamanda.
    özledim ama neden böyle koşar adım oldu bilmiyorum ama anlam verecek anlam arayacak mecal kalmadı.
    kusmalı her şeyi yakın zamanda.
    yüzün uzakta.

    mecalim yok.
    başkası olduğunu biliyorum ama buna alınmaya üzülmeye mecalim yok.
    seninle ilgili her şeyi yanlış yaptım.
    çok pişmanım.
    kendim olamadım.
    dünyana dahil olamadım.
    seni göremeyecek olmak..
    aklımı kaçırma sınırına geliyorum bazen.
    kanım akacaksa yanında akmalı o beyazlığına öykündüğüm tenine damlamalıydı.
    başkası olmasın lütfen beni kandırmamış ol.
    bütün farklılıklarına vurulduğum bana kendi yumruğunu savurmamış olsun.
    kelimeler var aklımda.
    söyleyemediklerim çok fazla hepsi dilimin ucunda.
    sahi hiç dönmeyecek misin geri?
    6 ...
  22. 1642.
  23. zaman geçiyor bak işte...ne çabuk geçiyor dimi neler götürüyor neler getiriyor.keşke her şey böyle zor olmasaydı,tıkanmasaydık keşke bi yerlerde,keşke pollyanna bize de uğrasaydı da sebepsiz mutlu olsaydık...mutluluk uzaklarda silueti var kendisi yok.bilirsin bıktım siluetlerden,yok sayıyorum artık bu yüzden o da bana uğramayı denemiyor zaten.ruhsal çözümlememi yapmışsındır herhalde,öyleyim işte,gördüğün gibi,görmedigin gibi..
    4 ...
  24. 1641.
  25. Şaire sormuşLar neden içkiyi bıraktın diye o da ; Şerefine içiLecek aŞk kaLmadı demiş.. benim durumum şairden biraz farklı yalnız para yok ondan içmiyorum da şaire katılıyorum.. kahrol düşman al sana entry!
    13 ...
  26. 1640.
  27. Yağmur şarkıları olarak ayrı bir tür oluşturulmalı bence ... Hani uykunuzu iyi alıp kalkmışsınızdır sıcak bir yataktan loş ışıklarla aydınlanan odanız size farklı bir güzellikte gözüken ender günlerdendir o gün. Pencere kenarında elinizde bir fincan kahvenizle çay da olur hiç farketmez o an sıcak birşeyler yudumlamanın keyfi... manzaraya nazır o pencere kenarında düşünmek dakikalarca...genlde ezginin günlüğü yada düş sokağı sakinleri çalması beklenir bu günlerde... Şehre düşen ilk rüzgar ve ardından gelen yağmur ıslanan yollar arabalar ağaçlar insanlar... Toprak kokusuna değinmeyeceğim hiç , nekadar popüler olduysa okadar nefret ettim en sevdiğim tatlardan.
    Ardından hoş bir koku gelir mutfaktan hafif tıkırtılar eşliğinde buzdolabı kapısı ve altı yakılmış bir demlik çay sesi beraberinde melankolik bir şarkı mırıldanan bir sevgili ya da bir dost artık evde kiminle birlikte yaşıyorsanız... Hergün daha da monotonlaşan hayatınızda en farklı hissettiğiniz sabahlardan biridir bu sabah. Kitap okuyasınız gelir o pencere kenarında , aşık olasınız gelir çıkıp yürürken rastladığınız bir insana yağmurda ıslanmış saçları ve üşümüş elleri. Hayatın tüm klişelerini bir yana bırakıp onunla evinizde pencerenizin kenarında sıcak birşeyler içip sohbet etmek istersiniz ama film ve kitap dışındaki hayatlarda buna yer yoktur malesef, ve nefret edersiniz başkalarının yüzünden yıkmak zorunda kaldığınız hayallerinize gerçek olmadıklarını anlatırken bulursunuz kendinizi.
    Aynı günün akşamında rüzgar arkadan sizi iter evinize ve ayaklarınızın altına serilmiş kuru yapraklarla örtülü bir yol. Polarınız , kulaklığınız , çantanız hepsi tamdır o akşam. Mühendisliğin(opsiyonel) ezici(bence) derslerinden sonra başınız önde evinize yürürsünüz...
    Ben bu akşam evime yürürken yerdeki kuru yapraklara bastım sen yanımda yoktun...
    5 ...
  28. 1639.
  29. senin yaşın aşka tutmuyor hiç gelme
    bükülmüş dudaklarına bükülmüş sözler büyük kaçar
    on santim daha uzasan başın göğe çarpacak
    göğsün diyordum göğsünden sözediyordum
    sen ölmeden beş dakika önce düştün
    mandallarından savrulup uçan beyaz bir gömlek gibi
    havada uçarken ölüp savrulan beyaz bir kelebek gibi
    dengesini kaybeden bir cambaz gibi
    virajı alamayıp şarampole yurvarlanan arabalar gibi
    aklıma ilk gelecek bir şey gibi
    düştün
    düşüşün bir rüyaydı
    düşüşün yarım kalacak bir rüyaydı
    gecelerden bir gece aşkın üstüne yürüdün
    delikanlı bir yanın vardı karanlıkta
    şöyle sert, şöyle naif, şöyle öfkeli!
    senin yaşın aşka tutmuyor çocuğum, hiç gelme
    açıkta kalırsın
    aşk insanı acıktırır
    aşk insanı bir ölüme susatırsa aşk diye anılır
    senin mahallende aşk masallara giremez
    masala giren aşk çıkamaz o mahallelerde!
    masalların aşkına, benim aşkıma, Allah aşkına
    senin yaşın aşka tutmuyor sevgilim, lütfen gelme
    bana ayak bastığın gün
    aşk herhangi bir gün olarak katılır haftaya
    salı ile çarşamba arasında bir yere
    aşk, her koşulda eğlenceli; aşk, istedi mi sereserpe!
    yüzünde derin mi derin, kuşkulu, canavar bir gülümseme
    yırtarsın, kapatırsın, vurur deviremezsin
    sevgilim
    sen bu aşkta dolap çeviremezsin!
    açıkta kalırsın
    aşk insanı acıktırır
    aşk insanı bir ölüme susatıyorsa aşk diye anılır!
    yüzünde derin mi derin, kopkoyu, yapış yapış bir gülümseme

    senin yaşın aşka tutmuyor sevgilim
    lütfen gelme!
    5 ...
  30. 1638.
  31. araya kilometreler girince en sağlam bağlar bile çözülmeye başlarmış. zaman, geçmişte yaşanan güzel günleri yavaş yavaş silermiş hafızalardan. yeni bir çevre, yeni arkadaşlar eskilerini unutmak için yeterliymiş. bunları bana öğrettiğin için çok teşekkür ederim sözde en iyi arkadaşım. verdiğin sözleri tuttuğun için de çok teşekkür ederim. gerçek bir dostmuşsun. sayende dost kazığının ne olduğunu çok iyi anladım. vazgeçilmezmişsin.
    7 ...
  32. 1637.
  33. birkaç gündür olmayacak şeyler aklımda.
    hani kırık dökük cümlelerle kustum sandığım her şey boğazıma oturmuş sanki.
    ben hep gülüyorum tabi yine. "mutluyum" diyorum. en önemlisi "huzurluyum". sana da dedim ya hani, elim titreyerek, belki içini titreterek. ama huzurluyum be. tüm huzursuzluğunu çıkarınca benden, yine sıfırın çok üstündeyim. çok büyük değilmiş demek huzursuzluğun. nasıl da güzelmişsin aslında bende..
    keşkeye varmıyor cümlelerim hiç. "iyi ki" olmuş, "iyi ki" gelmiş, "iyi ki" göndermişim diyorum artık. şaşırdın di mi?
    hep kötü şeyler duymaya alışkınsın çünkü.
    hep bıçağın ucu kadar sivri cümlelerim.
    kızmasam bile kızgındım sana.
    sımsıkı sarılırken bile soğuk.
    elin elimdeyken bir kilometre uzağında.
    böyleyim işte, biliyorsun zaten. ondandı sabahları inadına elini elimde sımsıkı bulmalarım. ondandı her sabah ağrısı parmaklarımın.
    özledim be sevgili.
    asla içine bakarak "sevgilim" diyemediğim gözlerini özledim.
    yaklaştıkça kalbimi hızlandıran dudaklarını özledim.
    kasım yağmurları özletti seni galiba.
    ve telli'den bir şiir takıldı dimağıma: "anısı bizsek eğer bu kentin, unuttuğu türküler bizsek.."
    biziz ya, biziz tabi tüm caddelerini, basık barlarını, pezevenklerini, ibnelerini ve dahi serserilerini yaşatan bu şehrin.
    biz bakmasak, biz gitmesek, biz bahsetmesek kimsenin haberi olmayacak hiçbirinden. hiçbiri bilmeyecek, sevmeyecek kendini. ne kadar da çok şeyiz aslında!
    kendimize kattığımız değer bir yana, altın yapıyoruz dokunduğumuz şeyi. aşk mı bu? büyü mü?
    yok, değil.
    aşık değildim ben sana. olamazdım da. hani sen de söylemiştin ya.
    belki öyle söylemesen, belki hatırlatmasan bana beni, kapılıp gidebilirdim seline.
    elimde ıslak bir kağıt mendil ve şişmiş gözlerle koyabilirdim dizine kafamı.
    gözüme bakınca titremelerimi saklayamazdım o zaman.
    kokunu içime daha rahat çekebilirdim.
    sırf sen şaşırmayasın diye çabaladım.
    hayalindeki benle gördüğün savaşmasın diye, kana bulanmayayım zihninde diye.
    senden sonrakileri de şaşırtmadım hiç.
    avuçlarında terlemedi avuçlarım, dudaklarındayken kapanmadı gözlerim.
    ama onlar bunu fark etmediler bile.
    senin kadar bilmiyorlardı beni. işte o yüzden kaçmadım onlardan senden kaçtığım gibi. sakin adımlarla uzaklaştım ellerimi yavaşça çekip terli avuçlarından.
    hiçbiri de senin kadar kırgın gözlerle bakmadı ardımdan, kıskanma. "acımasız olma şimdi bu kadar..dün gibi dün gibi çekip gitme.." diye mırıldanmıyorlardı kendi kendilerine.
    ama senin kadınların üzerlerine basıp geçmene izin verdiler, bu yüzden mi kalmayı hiç istemedin? veremedin hak ettiği değeri onlara? ben hep kırgın gördüm onları. seni bana kırgın, onları sana. o yüzden neşelendirmek istedim biraz olsun onları, gülerek baktım gözlerinin ta içine. sana göstermediğim ilgiyi gösterdim onlara. hastalık mı bu? bilmiyorum. böyle yapınca gamsız oluyorum, hepsi bu.
    işte böyle sevgili, sensiz geçen bir senenin hikayesi bu.
    yer yer önünden hızla geçip de bir türlü yakalayamadığın hayatım bu.
    sırılsıklam özlüyorum seni.
    gör halimi, "sırılsıklam olmuşsun" de de, "uzaktan geliyorum, tabi ıslanırım" diyeyim ben sana yine.
    bu kez anlamı dudaktan çıktığından çok çok daha uzun olsun.
    5 ...
  34. 1636.
  35. tanım: yazarın bir kişinin yüzüne söyleyemediklerini klavyeyle haykırışıdır.

    başlıyoruz efenim...

    13 kasım 2009. doğalgaz sağolsun sıcak bir gece. Şu ünlü 13. Cuma, uuu

    Bakıyorum da bir çok şey değişmiş. Evet, ilki biz değişmişiz, ikincisi duygularımız değişmiş. En önemlisi hayata bakış açımız değişmiş, değişmiş olmalı.

    Bugün, boynumda muhtemelen benden hoşlanan bir çocuğun kolyesi ve ben seni düşünüyorum. Garip bir durum aslında. Henüz love hurts'u bile dinlemedim. Ama hatırlıyorum anılarımızı; üzülmüyorum, acımıyorum, iğrenmiyorum. Tek düşündüğüm senin gibi birini bulabilmek galiba. Seni arıyorum sevmek istediğim kişide. Birinden hoşlandığımdaysa seni hayal ediyor olmalıyım, çünkü o hiçbir zaman sen olmuyorsun ve sonu da hep hayal kırıklığı oluyor.

    Geçen yılı anıyorum hala. Her gün, gün geçtikçe seyrekleşiyor...

    Bugün, aylardır selam bile vermediğin bana arkadaş gibi davranıyorsun. Gördüm seni. 2li tenis oynarken gülümsüyorsun bana. Ve göz göze geliyoruz bunca zaman sonra. Tanıyamadığım bu kişiyi o an tanır oldum işte. Belki de sadece senken sevebiliyorum seni. Yanında arkadaşların, sevgilin yokken. Ve sonra bir bakışını daha yakaladım. Garipti o an, çok garip! Sevgiline sarılmış oturuyordun. Ama kafanı çevirmiş bana bakıyordun, belki de sadece tesadüftü. Ben büyütüyorum kim bilir? Hemen uzaklaştım o ortamdan. Korktum, ya olayı büyütmediysem ben? Korkuttu bu beni.

    Masa tenisi sırasında birlikte oynadığımız kişiler siz birlikte oynayın dedi. Ses çıkarmdın, kısa bir bakışma oldu. Tekrar yakaladım gözlerini. Ah, işte o an güzeldi.

    Astığımız dersimizin bitmesiyle iki yabancı sahalara geri döndü. Spor salonundan çıkmıştık ve normale dönmüştü herşey. Bizimkisi spor salonunun sihriydi! Anlamıştım bunu. Sen sevgilinin yanına gittin çıkınca, bense bir oraya, bir buraya.

    Bir düşün, bunca gün sevgilin bir kere bile girdi mi spor salonuna. Dur bakalım, orası benim mekanım! Biliyorsun sen de onun oraya kolayca giremeyeceğini. işte o yüzden; bizimzisi spor salonunun sihri!

    Derste sıra arkadaşım eski yıllardan bir konuşmamızı verdi. Sen bilmiyorsun, derslerde gizlice yazışırdık; sevdiğimiz çocukları çekiştirirdik bol bol. Hala saklıyormuş o notlardan birini. Halimi görmüş olsa gerek elime tutuşturdu "al bak, gülersin. Mete ve benle ilgili. Ne saf mışız" dedi. Saf saf aldım o kağıdı. Hala çok safmışız okuduktan sonra anlayacağım;

    Not benim sözümle bitiyordu "bak ben ankarayı özledin mi dedim konu biz geldi." Anılarım tekrar acıta acıta geldi gözlerimin önüne. Evet ankarayı özlemiştin. Üzerinden 1 yılı aşkın süre geçen mesajlaşmayı hala hatırlıyorum çocuk.

    - ankarayı özledin mi?
    + özlemez miyim, daha çok oradakileri özledim ben.
    - kimler mesela?
    + sen mesela.
    - hmm... (hiçbirşey diyememiştim, şaşkınlıktan olmalı)
    + sen özledin mi peki beni?
    - özledim tabi ki. (özlemez miyim! Hem de nasıl özlemiştim… oysaki görüşmeyeli 24 saat filan oluyordu.)
    + ne kadar özledin?
    - ne demek ya ne kadar?
    + çok mu?
    - evet, çok...
    + çok ama çok mu?
    - çok ama çok özledim.... peki ya sen? (uzatma diyemedim sana orda)
    + ben de, çok ama çok özledim seni.

    Şimdi şu olası olarak benden hoşlanan çocuğu düşünüyorum. Sözümü biliyorsun, Kabul etmeyeceğim belki ama düşünüyorum işte; onunla olası geleceğimizi, ona alabileceğim hediyeyi, aklıma hiçbir şey gelmiyor. Çünkü sana aldığım hediyeyi geçemeyeceğimi biliyorum. Aklıma tek gelen şey bir best of scorpions albümü. sözleri anlayarak dinlemeni istiyorum desem kurtarır belki.

    Bunları yazmadan uyuyamayacaktım, belki şimdi güzel bir uyku çekerim. Çünkü artık rüyalarıma da gelmiyorsun.

    Seni beni unuttun, bense seni yavaaaş yavaş unutuyorum.

    Sana günaydın dediğim gün, bu yazıyı vereceğim sana. Ve bu son konuşmamız olacak. Eminim ki memnun olursun, artık duramadan sana bakan biri olmayacak.

    Belki bunu okuduğunda benim gibi ağlayacaksın, belki de ne salak kızmış bu diyerek bu yazıyı buruşturup bir kenara atacaksın. Bilemiyorum.

    Tek bildiğim sevgilinin gerçekten şanslı biri olduğu. Bunu sen de gayet iyi biliyorsun. Ancak dikkat et, o küçük sevgilin senden uzaklaşmaya başlamış gibi, bir de o kırmasın kalbini yahu dayanamam. Kapanış güzel bir şarkıdan geliyor.

    (Bu şarkıyı yazılarımda görmekten ne kadar bıksanızda)

    Incubus - love hurts -ama hayır, vokalde sen varsın. Tıpkı seni sevdiğim o an gibi.-

    Neden hep haklısın ki?

    00.15
    5 ...
  36. 1635.
  37. hitap edilen kişinin tınlamaması halinde acı bir yakarışa dönüşebilecek zavallı cümle.
    4 ...
  38. 1634.
  39. biliyorum sen yoksun.
    eski varlığın ne kadar gerçekse yanıbaşımda olamadan
    yokluğunda öyle..
    içimden çıkmayışına inat Yoksun, yoksun..
    ben olmanı isteyebilecek güçte bile değilim karşında
    gelmeni, yanımda olmanı isteyebilecek ne cesaret ne de kudret var bende.
    Yoksun ya soruyorum neredesin diye çok kez?
    neredesin?
    Bende değilsin fikrince biliyorum
    ama yok olduğun bir ortam nasıl senle dolabilir ?
    sadece gözle görmek, konuşmak mıdır varlık ?
    konuşmadan, birlikte hiçbişey yapmadan ve hatta karşılıklı bi haberlikle
    nasıl olursun hala içimde?
    kendime soruyorum, çevremdekilere soruyorum
    neredesin sen?
    kendi içimde nerede saklamışım da seni,
    sen gittim, bitti dediğin halde ben gidişini göremiyorum
    yokluğunu benimseyemiyorum..
    olmayışınla değil belki, nerede oluşunla boğuşuyorum.
    yoruluyorum.
    seni anmaktan, geçmişte yaşamaktan yorgun düşüyorum.
    6 ...
  40. 1633.
  41. bu başlığa ilk entry'm. düşün ki o kadar etkilenmişim dün geceden. bana koymamıştı aslında ama ilk defa bir şeylere kıskançlık etmiş ve hayalini kuramadığım bir şeyler dilemiştim. hayalini kuramıyorum ama her neyse gerçek olsun istiyorum. bu yüzden ben bu yazıyı sana yazdım.

    dün gece sinema salonuna gidilir. film 2012'dir. saat 9'dur. ve 21.30 senasına 2 kişilik bilet istenir. yer dolmuş... saat 23.00'a istenir. o da dolmuş. o anda olmasa bile bir gün sonra bu olay bana şunu öğretti.

    - keşkelere inanmayacaksın. keşkeler sadece zaman kaybı. bu hayatta ki düzen o kadar mükemmel ki.. keşke diyerek hayatta ki düzeni bozmamız ve kendi menfaatlerimiz içerisinde pişmanlık duygusu çekmemiş çok saçma.

    ve asla sanşına küfretmeyeceksin. o seninle kafa buluyor, seninle dalga geçiyor. sanşı seni kazıklıyor her zaman, fakat seni sevmeye başlayınca destek çıkıyor sana. sanş tıpkı sevgili gibidir. fazla ilgi gösteriyorsan seni bırakır. fazla seviyorsan ve bununla canını sıkıyorsa severek ayrılırsın. sanşına ilgi gösterme ki sana yanaşsın. güçlü ve ağır ol biraz. sanş senden kaçamaz. ya sever ya da mahveder.

    hazır caddebostan'a inmişken tur atılır. sonra bir mekan da dost anne tarafınca dost görülür. 2 kadın bir küçük kız. peeh çok küçük dedim yanına gitmeden. sonra tanıştık işler değişti.

    hiç bir zaman şıpsevdi değilim. hiç olmadın düne kadar. aslında yakınlaşmadım bile ona. sadece tatlı geldi. seneler önce ayrıldığım eski sevgilimi hatırladım. bir komplo. severek ayrılmıştım, etkilenmiştim. yıllardır arkadaş kaldık. bu ay soğudum nefret etmeye başladım. nefret etmek istemiyorum ama nefret etmeye başladım. dünden sonra asla o eski sevgiliyle konuşmayacağım. çünkü bana boşuna zaman kaybettirdiği, yıllar önce benden saçma bir şekilde ayrılarak bana o kadar acı çektirmişti ki o saftirik kız.

    dün ki kızda buna benziyordu. işte. o da yıllar önceki gibi, yarı alman yarı türktü. ses renkleri apaynıydı. mimikleri, gülüşü, bakışları, masada otururken ki duruşu, saçlarının düzeni, müzik zevki yahu her şey aynıydı. aynıydı işte.

    ve o an eski sevgili o kadar tiksinç geldi ki onu görünce, eskisi gibi saftirik değildi, eskisi gibi malkafa değildi. daha tatlı daha şirin daha kısa boyluydu. çok çekiciydi. etkilendim yani ya. şokundayım sözlük.

    akşam 10'dan gece 2-3e kadar beraberdik. ilk defa bir kız benim bakışlarımdan sıkılmadı. haftaya görüşürüz belki, hala face'e eklemedi.

    iyi ki o gitmeyi çok istediğim 2012 filmi, mucizevi bir şekilde koltukları dolmuş. iyi ki dün akşam arkadaşım beni ekmiş. asla küfür etmiyeceğim. bir daha ekildiğimdede küfür yok. kızgınlık yok. sanşsızlık yok, keşke yok.

    umarım haftaya buluşuruz onunla sözlük. bu aralar param hiç yok. arkadaşlarıma borcum var. umarım anlayışlıdır sözlük. umarım o da seviyor beni.
    hadi öpüldün canım, bay bay.
    5 ...
  42. 1632.
  43. Unuttuğum kadarıyla hatırladığım vakitler güzelsin.Öyle bir şey işte her saat resmine bakmak için** unutma işgüzarlığım.
    Hem sonra ben...Sınavım olmasaydı gelirdim yanına.. Beraber izlerdik.
    Aslında boşver sınavı falan.
    Gerçekten...Belkide gelmeliyim şu an.
    Gelmişimde zaten."Burası benim evim" miş.Senin yanın.*
    4 ...
  44. 1631.
  45. serdar abi sepeti sallıyorum iki ekmek atsana içine. biliyorum okuyosun dükkanda. kontör yok biliyon mu.
    5 ...
  46. 1630.
  47. Ümit en son kötülüktür çünkü işkenceyi uzatır demiş Nietzsche. keşke senle tanışmadan önce Nietzsche okuyor olsaydım.
    5 ...
  48. 1629.
  49. ahh be hata nerde anlamadım senin umursamaz biri olman mı, yoksa benim bunu sana söylemem mi ? bu kadar basitmiş herşey, herşeyim bir dilber içinmiş. niye götün kalktı hea ? çok mu önemli olduğunu düşündün, gerizekalı. domestik bir zavallıdan başka hiçbirşey değilsin.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük