ben bu yazıyı sana yazdım

entry31009 galeri293
    1678.
  1. evet ben bu yazıyı sana yazdım.

    düşündüğümde moralimi düzelten,sesini duydugumda modumu değiştiren,gördüğümde boyut değiştirmemi sağlayan hayatımda olmasından çok fazla memnun oldugum kişiye evet sana.

    hayatıma ani bir giriş yaptıgın o günden sonraki günler,hiç öncekilere benzemiyor artık.zira bende öyle.özlem duygusu ağır basıyor giderek.aynı zamanda bu durum hoşa da gidiyor fakat baş etmek sende hak verirsinki birazcık zor *.şikayet ettiğimden değil sadece çok uzun zamandır bu ve benzeri şeyler hissetmeyen biri için aslında yeni sayılabilecek olan şeyler bunlar.gözlerine baktığımda yada sarıldıgımda gördüğüm/hissettiğim şeyin ne tarifi var nede benzeri.yanında olmamdan keyif aldıgını bilmek/görmek veriyor bana belkide en büyük zevki.

    yanyana geldiğimizde kısıtlı olan zamanı en iyi şekilde degerlendirebilmek adına tüm dertlerimden arınmış,bütün sorunlarımı unutmuş biri oluyorum.yanındayken sanki bütün dünya ve hayat bizim yörüngemizde dönüyor gibi geliyor.üzerimde bıraktığın/yarattıgın etki tam anlatamasamda neredeyse bu.sarıldığımda yada yanında uyandıgımda hissettiğim şeyin aynısını boşver benzerini bile bana herhangı bırseyın yaşatabileceğini sanmıyorum.

    sonunda her ne olursa olsun*,sen ne hissediyorsan hisset,ne düşünüyor yada planlıyorsan planla bütün bu güzel şeyleri bana yaşattıgın için teşekkür ederim.*
    8 ...
  2. 1677.
  3. ben bu yazıyı sana yazıyorum. şimdiyi mi anlatmaya başlayim, en başını mı bilemedim. ama şimdiden başlasam heralde senin nasıl bir ruhu fahişe olduğunu falan söylerdim. dur baştan başlayim de sürprizi kaçmasın. eminim birbirimizin hayatına nasıl girdiğimizi hatırlamıyorsun sen. ben hatırlıyorum, hem de o kadar acı ki hem senin açından hem kendi açımdan hatırlıyorum. ben ikimiz için yaşıyorum anıları. yaşadığımız maceralar bir bir aklımda çok güzeldi be. az önce odama doğru yürürken kendimi yine mersindeymiş gibi hissettim sabah saatleri sahilde, seninle. bu şeytani düşünce nerden belirdi aklımda hayret doğrusu. geçen şubattan beri ne sesini duydum ne yüzünü gördüm. bu muydu yani? şubattan beri ne kadar çabaladım biliyor musun sen, bilmez olur musun senin için çabalıyorum. biliyorsun ama bazı şeylerin farkına varacak kadar olgun değilsin galiba. ulan yazamıyorum ha, buraya yazmak o kadar iyi bir fikir gibi gelmişti ki.. yazmaya seninle başladım diyebilirim, ve galiba buda senle bitti. ben bu yazıyı sana yazamıyorum, cümle kuramıyorum.. mutlu ol istemiyorum, acı çek ve hatta öl istiyorum.
    5 ...
  4. 1676.
  5. Hak edilmiş bir yenilginin sonucudur içine düştüğüm bu zillet. Seninle türdeş olabilmek için boşu boşuna sarf edilmiş bunca çaba, anlıyorum imkânsızlıkmış seninle bir ilkte birlikte olmak.

    Aramızdaki rakamlarla ifade edilemeyen rakım farkı asla kapanmayacak. Ben seviyesinden yüksektesin sen, ben alçak, ben hep çukurdayım. Önemsediklerin listesinin en sonundayım mühimliği sürekli sorgulanan, yangında en son kurtarılacak olanım, yanıp yanmaması kimsenin umuru dahilinde olmayan.
    7 ...
  6. 1675.
  7. yaklaşık üç saattir odamın tüm alanına hakimiyet kurmuş kara sineğe atfen;
    ben ki 13mayısa ait uykusuz'u okumaya çabalarken sen tertemiz saçlarımın üstünde durup bızlamaktan yorulmadın. bir an yatağın üstüne kondun ben tam ersinim karabulutumun sayfasında zevki sefa sürerkene dergiyi 4kat edip seni bir hamleyle eşekler cehennemine yollamaya ramak kala durdun,bana baktın ve gülümsedin. ikimiz de sustuk. sonra bana yavşak bir tonlamayla 'naber lan topraaam' deyip anıra anıra gülüp 5tur kafamın etrafında dolaştın; tüm şevkim kaçtı o an. perdeye kondun, 'döt lalesi oldun di mi ağzuna zuçtuuum' dedin. bu lafından sonra sana olan nefretim sınırları zorlamaya başlamıştı. diğer odadan alacağım detan sinekkıran yardımıyla bir fıs ile dağıtırdım ağzını ama acı çekmeliydin. ölümün yavaş yavaş, en saf anında bulmalıydı seni. 'gel be hacı kon kafama, bırak yumurtacığını sen de rahatla ben de' dedim. anlamsız bir şekilde 'bızzz bızzz' dedin. 'ne diyorsun len, yabancı yok konuş' dedim. ümitli gözlerle bir tur attın ve kondun kafama. sen bir yandan ellerini ovuşturuyordun biliyordum; sana tanıştığımız andan bahsettim. 'tam 3saat önceydi...' diye seni oyalarken ilkokulda yapmaya çalıştığım çember oyası örnekleri geldi aklıma, sittir lan dedim içimden. elim sakince dergiye uzandı, slow montion tadında kaldırdım elimi. o an 'seviyorum lan seni ama birbirimize uygun değiliz malesef' demenle bir anda nevrim döndü; nasıl oldu bilmem ani bir hareketle dergiyi kafama geçirdim. 'insan ilk olarak kafasında bitirmeli bir ilişkiyi' demişti eski bir dost...
    ben seni kafamda öldürüp, kalbime gömdüm sevgili kara sineğim...
    5 ...
  8. 1674.
  9. dünya durdukça hep birlikte olacakmışız gibi geliyordu olduğun zamanlar. ne kadar da hoyratça harcamışım varlığında ki nefesleri. bugün herkes birilerine sarılıp öpüyordu. eh bende ama en çok sana sarılıp öpmek istedim. baba.
    8 ...
  10. 1673.
  11. 1672.
  12. ben bu yazıyı sana yazdım yan dairede oturan, eşini şehit vermiş polis karısı. bu başlıkta yer bulacak ilk siyasi içerikli yazının bir kahramanı olacaksın belki de ama bunu yazmak zorunda hissediyorum kendimi. belki birilerinin kafasını değiştiririm diye hissediyorum. unutmuyorum o günkü çığlığını senin. eşinin şehadet haberini aldığındaki çığlığı. lojmanı inleten haykırışını. adını bilmiyorum, yalnızca çocuklarınla oynardım o kadar, onların bile adlarını hatırlamıyorum maalesef. dedim ya o akşamı unutmuyorum diye. gerçekten de unutmuyorum, unutlacak gibi değildi çünkü. hele bugünlerde yaşananlardan sonra asla . nasıl uğurlamıştın onu kim bilir. öperek, sarılarak? içeriğini bilmem ama üslubunu bilirim. severek yollamıştın, aşkla yollamıştın. insan birinin değerini kaybedeceği zaman daha iyi anlar, daha önem verir ona. sen de onu her gün her saat kaybedebileceğini biliyordun. zaten değerliydi senin için ama artık vazgeçilmezdi. beklerken de yolcu ederken de aklına neler geldi kim bilir. seni istedikleri gün, onu ilk öpüşün, düğünün, yaşadıkların... tanrı bilir neler yaşadın geleceğe dair ne hayaller kurdun. ama olmadı. bir şeresizin, birçok şerefsizin planı yıktı senin hayallerini. bir telefon sesi duydun önce. her zamanki gibi açtın korkuyla ve bekledin hep sohbetlerde duyduğun sesi. "yenge, abi şehit düştü" sözü kulaklarında çınladı. telefonu attın belki de, belki de elindeyken başladın ağlamaya. senin yaşadıklarını yaşayamam ama seni duyabilirim. duydum da zaten. o günden beri de unutmadım. ne senin çığlığını unuttum ne de çocuklarını unuttum. ne şehit düşen abimizi unuttum ne de geride bıraktığı çocuklarını. acını dindiremeyiz hiçbirimiz. allah yardımcın olsun demekten başka bir şey de düşmez bana. bilmek seni mutlu eder mi bilemem ama seni ağlatanları da unutmadım , çocuklarını babasız bırakanları da.
    8 ...
  13. 1671.
  14. allah belanı versin demek istiyorum sana. ulan ayrıldık bari biraz bekle hayvan. ben seni anca unutmuşum, yeni yeni hazmediyorum durumu sen 1 aydır elin şıllığıyla çıkıyormuşsun. tam korkutuğum başıma geldi. o aylin cadısını ilk gördüğümde tutmamıştım zaten. tüm yaz kızın arkadasından demediğini bırakmadın, şimdi de çıkıyosun lan ne ayaksın? bir de fotoğraflarını koymuşsun facede! ulan benle kaç ay çıktın öyle bi jest yapmadın, ki yapmak zorunda da değildin. onu bırak arkadaşlarına bile anlatmıyodun lan beni.tanıştırırken arkadaşım diyodun. şimdi kıza jestler bilmem ne. bi de in a relationship de yapmışsın filan. ulan madem sevmiyodun neyine o kadar zaman çıktın? niye o kadar seviyorum dedin. ayı! nefret ediyorum lan senden. böyle seni gördüğüm yerde boğmak istiyorum artık yaşamanı istemiyorum mal! domuz gribine yakalan da geber istiyorum tamam mı!? git bu dünyadan lan git!
    8 ...
  15. 1670.
  16. bir klasik otomobil sahibi, aracindan ayrilmak istemez, surekli yaninda olup ona dokunmak, camlarini silmek, jantlarini ve tamponunu parlatmak ister, aracini hep temiz tutar. gerekli ic veya dis bakimlarini yapar, her zaman onu izler. koltuguna oturup havasini solumak, gosterge paneline bakmak onun icin bambaska bir tutkudur, vazgecilmezdir. arac, hava filtresi, yakit pompasi, atesleme sistemi olsun aksakliklar cikarir belki, buyuk ugras ve zaman alabilir hatta; ancak kendine deger verildigini anlar ve sahibini hicbir zaman ve hicbir yerde yari yolda birakmaz. cunku klasik otomobil ve sahibi bir butundur.

    son model tam donanimli sportif bir araba ile verdigi zevk asla karsilastirilamaz. bu modern arac, sahibini gidecegi yere hizli goturur, oradan hizli getirir, anlik degisimi ve yeniligin verdigi heyecani cok hizli yasatir, belki de sahibine klasik otomobili muzeye bagislatabilir; fakat bir klasik otomobilin verdigi yol keyfini, rahatligi, genisligi, manzara izleme duygusunu kesinlikle yasatamaz.

    on koltuklari arasinda vites boslugu olmayan klasik otomobiller iyidir, sadiktir, ozeldir.

    ben bu yaziyi klasik otomobil tutkusu olanlara yazdim.
    5 ...
  17. 1669.
  18. geçen gün yine evlerimizin ortasında ki parkta otururken gördüm ya seni, işte o zaman (bkz: merve'yi sevmek) üzerine yazdığım yazıyı anlamasız buldum. neden mi? yazılar, sözler, düşünceler bir hiç çünkü sana karşı duygularımı yansıtan bir şey yok. uzun zamandır görmüyordum seni, ama gördükden sonra unutmak uzun zaman alıyor be sevdiğim. hayır biliyor musun o kadar kişiliksiz karektersiz, kendini bulamamış bir insansın? ama ben seni seviyorum yinede... aslında sevmek değil sanki bu.. ulaşamamak, bak sana ne diyorum: "sen benim adımı duyduğun zaman belki istemiyorsun ya? ama senin istediğin insan varya hani mesela; şu işi yapsın şurda okusun, mesleği şu olsun, şu kadar para kazansa iyi olur, standartları iyi olsun işte dediğin insan, hatırladın değil mi? işte ben o oldum, sen bilmiyorsun şimdi bunu; ama ben o oldum! "

    karşına çıkmak için uğraşmıyorum, sen elbette bir gün karşıma çıkacaksın, senin hayatın ile benim hayatımın bir noktası var merak etme, işte o zaman seni görmeyeceğim bile, sana sadece normal bir insan muamelesi yapacağım, kimseden farkın kalmadı benim için. seni her ne kadar çok sevsem de şunu diyebiliyorum kendime lanet bak dinle: "ya ölene kadar sev beni ya da ölene kadar nefret et". beni gördüğün zaman içinde olan o kini düşün, dahada büyüyecek, o kadar büyüyecek ki kendinden korkacaksın; ama maalesef bana hiç birşey yapamacayacaksın çünkü ben o kadar büyüdüm ki bana ulaşman için benim sana izin vermem gerekecek.

    seni "ölene kadar sevip, senden ölene kadar nefret edeceğim".
    4 ...
  19. 1668.
  20. 1667.
  21. sevgiliyiz biliyorum ama sevgili gibi değiliz... konuşmalarımız normal sıradan diyaloglar... bu yüzden bana yakın davrandığında yakın olamıyorum sana... beklediğim ilgi bu değil bazen benimle zaman geçirmek için zaman geçirdiğini düşünüyorum... olur ya herkesin yapısı farklıdır kendimi en güvende hissettiğim kişi bile en şerefsiz oyununu oynadı bana... ama nolur sen beni yanıltma... umarım okul bittiğinde bizim aşkımızda otogarda son bulmaz... çünkü artık gerçekten güvenebileceğim birini istiyorum.
    6 ...
  22. 1666.
  23. artık bir seovi'ye sahipsin olm kolla götünü.
    6 ...
  24. 1665.
  25. ne hayatımda "var" olabiliyorsun, ne de tamamen "yok". beni, sen ve sensizlik arasında bir bilinmezlikte bırakıyorsun. bazen sabahları uyandığımda; benim olduğun fikriyle mutlu olabiliyorken, bazen de gideceğin düşüncesiyle çıldırıyorum. geceleri seni düşünerek uyurken, hem varlığının tarifsiz huzurunu hem de yokluğunun deli fırtınlarını yaşıyorum.

    öyle bir an'dayım ki, bundan sonraki "an" ne yapacağımı bilmiyorum. sadece yaşıyorum; ne olacağını düşünmeden, hayal etmeden, hatta bilmeden. sen varsan zaten, düşünmeye gerek yok. aşk, şu andadır. gelecekte ne olacağını ikimiz de bilemeyiz.

    yine de sonsuz ve sonsuzluğun her bir anında benimle ve benim olmanı istiyorum. belki hiç birşey yapmadan, çok şey istiyorum ama bilirsin beni; bağlanmak korkutur. her an kaçacakmışım gibi davranışlarım da bu yüzden. denedim ama senden kaçış yok; beynimin, aklımın, kalbimin, ruhumun her hücresinde sen dolaşırken, nasıl kaçabilirim ki?

    gel bana, tut ellerimi,
    al beni
    ve istediğin yere götür.

    umrumda bile değil dünya,
    sen yanımda olduktan sonra.

    isigim sana asigim
    4 ...
  26. 1664.
  27. kıyamam kıyamam sana'dır.

    ellerim bomboş, yüreğimde bir sızı'dır.

    duydum ki, unutşusun gözlerimin rengini'dir.

    gül güzeli'dir.

    sarı odalar'dır.

    kader'dir.

    gülümse kaderine'dir.

    vakitlerden bir vakitte başlamıştı, bir kış mevsiminin herhangi bir ayının 22'siydi... başlamıştık bir sahilde, soluksuz gitmiştik uzunca bir zaman. araya vakitler girmiş, yollar girmiş, tartışmalar girmiş sonunda ayrılıklar girmeye başlamıştı. ufak ufak ayrılıklar büyümeye sonunda sonsuzluğa yol almaya başlamıştı.

    gün geldi "hayatımda biri var" dedi, inanmadım, konduramadım. kendimdeki her sorunu halledip, her türlü olumsuzluğu giderip çıkmak istedim karşısına. karanlık gecelere onu ortak etmek istemedim. o ağlıyordu o diyarlarda, gözyaşları benim içime düşüyordu. gün geldi, bu sırada ben işlerimi yoluna koymuş, sorunları geride bırakmıştım ve onun şehrine gitmek için her şey hazırdı ve dedim "ben geliyorum" dedi ki, "gelme, hayatımdaki kişiyle olucam" konduramadım. bir arkadaşımız "abi biri var hayatında" dedi. yine konduramadım. aslında hissetmiyor da değildim, bazı zamanlar hiçbir şey yokken kötü hissediyordum kendimi...

    kader diye bir şey vardır ya, yaratıcının yönettiği her bireyin kendi başrolünü oynadığı herkes için farklı fakat ortak adlı "hayat" filminin senaryosu. bilmezsin senaryoyu, okumazsın önceden ama oynarsın işte o filmde. hayatına başrolü paylaştığın sevdalar girer. bazen o senaryoyu önceden okumuş gibi olursun da "içime doğdu" dersin ya. işte öyle bir şey.

    gittim. mevsim kış değil, ay, o ay değildi ancak ayın 22'siydi. o sahile gittim. bir arkadaşım aradı "abi filanca yere gel" dedi. nedendir bilinmez içimden bir ses "o filanca yere git, onu orada göreceksin" dedi. gittim o filanca yere, arkadaşla buluştuğumuzda ona da söyledim "onu görücem bugün burada" diye... yürümeye başladık caddede, "abi burada arkaşlarla buluşucaz gel girelim" dedi, "yürüyelim" dedim bir kilise vardı yol üstünde devamlı onunla mum yaktığımız, "oraya gidelim" dedim. kilise kapalıydı ama içimdeki ses "yolun sonuna kadar git" dedi. "yolun sonuna kadar gidelim" dedim. yolun sonuna geldiğimizde birisi kaval ile "duydum ki, unutmuşsun gözlerimin rengini" tınılarını çalıyordu ve o geliyordu karşıdan omzunda başkasının eli. ellerim bomboş kalmış, yüreğime bir sızı oturmuştu. elim ayağıma dolaştı, arkadaşımın da ona keza. hemen ilk bulduğumuz yüksekliğe oturduk. o an desem ki arkadaşa, "vahiy geldi son peygamber benim" neredeyse inanacaktı. o koca şehirde, o kader denen senaryo işlemiş ve ben onu hissetmiştim. o da bizi görmüştü ve o'na göre adaletti bu, çektiği acıların bir diyetiydi o şekildeki bir görüntüye şahit olmam...

    hayat adlı filminde başrolü paylaştığı isim değişmişti.

    elini son defa yanağıma koymasa da, istemiyordu beni ve bana da serin bir sonbahar akşamında söz verip, ismini silmek kalıyordu.

    ne büyük aşklar görmüştüm, evlendikten sonra huzursuzluktan 3 yıl sonra biten... ben sadece huzurlu bir yaşamımız olsun, kesintiye uğramasın istemiştim.

    ona göre bu yazı ajitasyon olacak, ona göre bu yazı senaryolar olacak, ona göre bu yazı haklı çıkma çabası olacak. ona göre bütün acıları tek başına çekip, ben her halimden memnundum, acı çekmiyordum. hiçbir şey yapmıyordum. o inanmasa da, onu çok sevmiş, ikimizin hayatı için mücadele etmiştim her ne kadar mücadele etmediğim iddia edilse de...

    kadere gülümseyip, fotoğrafları yakmayacak olsam da, koymuştur yerime birini bana da alıp başımı gitmek düştü efeler gibi...
    7 ...
  28. 1663.
  29. Kalabalık ve gürültülü bir şehirden geliyordum
    Gömlek cebimde umutlarım
    Cevaplarını bulamadığım sorularım
    Büyük bir şehirden geliyordum
    Ne isteyeceğimi bilmiyordum
    Ne vereceğimi ne alacağımı
    Ya da nasıl alınacağını
    Hiç bilmiyordum...

    Boğazda çay içebilmek olmayacaktı
    Ya da eş dostla öyle havadan muhabbet
    Ne yapacaktı ki bana bu karadenizdeki küçük kent
    Nasıl geçecekti ki zaman?

    Her şeye alışılıyor nasılsa zamanla
    Yavaş yavaş uyum sağlanıyor sonunda
    Aslında büyük şehirde de doğup büyümemiştim ya
    Ama alışmıştım büyük şehrin büyük ve doyumsuz doğasına

    Derken ahbaplar edindim
    Benim gibi sağdan soldan gelenlerden
    Sigara uğruna 2-3 km yürüyebilenlerden
    Ahbaplar edindim
    Bütün gönlümü açabileceklerimden
    Geceleri sırlarımı paylaşabileceklerimden
    Uyum sağlıyordum nihayetinde
    Halı saha maçları bile yapıyorduk beraberce
    Piknikler yapıyor geziyor dolaşıyorduk
    Kurslara katılıyor
    Sunumlar yapıyorduk
    Bolca sigara içiyorduk zula tütünlerde
    Küçük kente göre kalabalık bir yerde
    Zaman öldürüyorduk hayat küllüklerinde
    Kendimizce eğleniyor
    Ufak heyecanlar yaratıyorduk kendimize...

    işte böyle bir kalabalıkta rastlamıştım sana
    Bir kitap fuarının hoşbeş bir standında
    Şimdi nedense hep sen olmuştun sohbetlerim
    Aşk mı buydu sanmıyorum
    Ama neydi bilmiyorum
    Neden ellerim titriyordu
    Neden az konuşuyordum
    Neden yükseliyordu kalbimin çarpıntı ibresi
    Aşka mı geliyordum bu muydu gönlümün ibaresi...

    Küskündüm halbuki aşka
    Bir şey vermemişti ki bana
    Kalbindeki yaralardan başka
    Bir de gecelerin ayazı
    Ve de nedensiz gözyaşları...

    Belki itiraf etmeye korkuyorum
    Söylemeye kendime dahi
    Ne bu hiçbir fikir yürütemiyorum
    Anlamsız belki haykırmak

    Her şey böyle sürmeli
    Böyle devam edip gitmeli

    Küçük kentin büyük hediyesi...

    kasım 2007 - bartın
    5 ...
  30. 1662.
  31. ben bu yazıyı sana yazdım. saat bir başka takıntıya dönüştü benim için artık. ışıklar karanlığa gömüldü. unut diyenler kendileri unutuldu. zaman kendini zamansızlığa terk edip gitti. yıllar geçti ve gitti zamansızlıklar içinde zamansız. sen benim için gitmedin. yanlış bir zamanın en tatlı zamanıydın. sen hep o zamanda saklısın. zamansız oysa artık zaman; ama sen yine de zamansız bir zamana uzak ve gerçek yaşanmış bir zamana en yakınsın. yok senin gibisi, senden bir tane daha olsaydı onu da harcar giderdim ben. üzerinden buldozerle geçerdim resmen; sonra o da pek bir kıymetli olurdu. sen bu yüzden kıymetlisin. şimdi geri dönsen, inan ki tüm anlamını yine yitireceksin ve acılara boğacağım seni. benimle bile bile boğulmaya varsan, gel bir gün. ben hep aynı ben olarak kalacağım.
    6 ...
  32. 1661.
  33. seven kaybeder,
    bazen sevilen de kaybeder. sende ruhumun yansımasını görüyorum ve anlıyorum ki ikimiz de kaybeden olacağız.
    4 ...
  34. 1660.
  35. dün yine gittim birlikte gittiğimiz yerlere...ankaraya ilk gelişinde buluştuğumuz o sokak gülüyordu sanki bana...sen onun için neler yaptın ama bak ne yaptı sana der gibiydiler güvenpark taki güvercinler.
    susun dedim onlara susun!
    sevdik biz çok sevdik ama yürümedi işte.sen söyledin, ben de inandım bak...ama söyledi bana o kuşlar inanmamışlar sana!kimdi söyle artık bana evimizden vazgeçiren kimdi.
    bi kızsa canım yanmaz sevmedi beni unuttu derim yemin ederim.
    ama böyle seviyorum ama git deme. seviyorum dersen gidemem,sadece biterim gözlerinin önünde...
    gel de deme bana bir daha.gelemem yollar kapandı karlarla...
    bazen hayal ediyorum seni bir mezara koyduklarını,düşünüyorum yalanların kadar yakar mıydı canımı?sonra bakıyorum ki zaten ölmüşsün.yoksun,hiç olmamışsın...
    öldürmüşsün benim sevgilimi içinde bir başkası doğmuş..o da ölse kaç yazar ki..ruhun çürümüş bedenin çürüse ne olur?hiç..
    evet bir hiçlik seninle ilgili herşey.hem de biliyo musun artık ben de sevmiyorum.sevgi senin adındı oysa seninle tanımıştım aşkı sevgiyi.ama bak o da gitmiş bırakıp seni.
    neydi sorun düşünüyorum düşünüyorum...
    hırçın dedin bana huysuz dedin hasta dedin...ben sana ilacım dedim,sen zehir olmayı seçtin.
    evet hırçındım çünkü canım yandı hep.yaktın canımı çok...
    üzülüyorum evet çok hem de..ama senin gidişine değil,gelmene izin verdiğim güne..
    vazgeçtiklerime ...vazgeçirttiklerine...
    ben yaptım sen yıktın hep yıktın hep...
    gücüm kalmadı yeniden ayağa kaldırmaya yıkılanları.
    gel deme ne olur tekrar.çıkma o mezardan.gelemem affet...o zehiri tekrar içemem...
    hoşçakal...
    5 ...
  36. 1659.
  37. bir gün önünden geçerken farkında bile olmadığınız hastanenin bir bakarsınız her gün kapısından girer olmuşsunuz.. ah sevdiğim hiç aklıma gelir miydi bir gün kanını temizleyeceğim.. o hastanenin penceresinde seninle gökyüzünü izleyeceğim hiç aklıma gelir miydi.. korkmak yok ama sevgilim.. kaderin elinde küçük oyuncaklarız.. bizim elimizde mutluluk var sevgilim.. solan suratına baktığımda içim yansa da gözlerinin dalgın yeşili kahverengilerime karıştığında sonsuz oluruz biz.. biz, biz olmayı başardıktan sonra, biz küçük oyuncaklar hiç kırılmayız sevgilim..
    6 ...
  38. 1658.
  39. çok farklıydık biz. farklılıklar içinde bile yine ben seni sevmiştim; ama farklılıklardı bizi aslında yalnızlığa terkeden. başka bir farklılık bir gün belirdiğinde hayatında, yine o farklılıkla da yolun sonuna geldiğinde tekrar başka bir farklılıkla yeni bir yola yeniden adım attığında, farklılıkların geçidinden geçtiğin tüm süreçler içindeki en farklı olanın ben olduğumu anladığında; işte o zaman değerimi anlayacaksın. önce senin farklılık opsiyonlarını yüksek tutman lazım. sıfır olarak gördüklerinin aslında senin kendi sıfırlığın olduğunun sen de bilincindesin; ama beniç içim artık huzur dolu. sanıyorum ki, artık seni derinlere gömmenin zamanı geldi. bugün olmasa da yarın, belki de yarından sonra derinlerdeki yerini aldığında sakın ve sakın beni hatırlama. ben hatırlamıyor olacağım, hatırlayacaklarımsa senden kalan bir sıfırmışlık duygusu ve elde var hep bir sıfır...
    5 ...
  40. 1657.
  41. Uyuduğun anlarda söylemem gereken şeyler var seni uyandırmadan.Örtüyorum bu yorganı üstüne ve saklandığım yerden çıkıyorum.*
    Seni bıraktığım yerden tekrar alıyorum.Tekrar yaşıyorum her anı.
    Sonra tekrar özlüyorum. hiç gitmiyosun ki.
    Birde yorgana sarılıp ölmek değil sanki.Sana sarılıp uykuyla ölmek.
    4 ...
  42. 1656.
  43. (bkz: #6512420) no'lu yazının devamı.

    bu başlığa ikinci entrym.

    mutlu sonları sevmiyorum. mutlu sonlardan nefret ediyorum. çünkü hiç bir zaman mutluluğumun sona ermesini istemem. şuanda mutlu sondan korkuyorum. acaba mutlu son derken neyi kastediyordum ?

    dün ben zirvedeyken annemi aramış, beni istemiş falan, annemi nerden bulmuş. ne düşünce...

    bugün ilgilenemem kimseyle. çünkü rahatlıyorum, dirildim ölmem lazım. bu şart. bu kötü huyuma ne kadar alışmışım. işte mutlu son... ben bir şey anlamadım.
    (bkz: diamond and rust) ne güzel şarkı şuan, beni düşünüyor şarkısı.

    bize geldi bugün. birlikteydik. bize geldi. hiç kıskanç değildim hani ben, çok kıskandım.
    eleleydik, elleri çok güzel. ne kadar terli olsada... ben dayanırım...

    şimdi sıra mutlu sonumuzun gelmesinde üzülmekte.
    8 ...
  44. 1655.
  45. suskunluğumun çığlığısın
    kahkahalarımdaki gözyaşımsın
    yaşama sebebimken ölümümsün
    hiç kimsenin bilmeyeceğisin
    kendinin de bunlardan haberi olmayansın
    yazdığım her bir satırı hak etmediği halde elde edensin.
    sen benim paradoksumsun.
    5 ...
  46. 1654.
  47. sabahın körü bir elimde sigara diğerinde bir bardak çay. karşımda esmer güzeli bir kız bir şeyler zıvalıyor. seni zıvaladığını farkettiğimde içim yandı. seni anlatıyor bana ; sana ne denli aşık olduğundan, bi gün çıkacağınızdan ne kdr emin olduğundan ve birbirnize ne kadar benzediğinizden. arada bana soruyor ' sence ne yapmalıyım, siz bi yıl çıkmışsınız daha iyi tanırsın onu..' ha evet diyorum sahi bir yıl değil mi.. tanırım evet tanırım da bilemem diyip geçiştirmeye çalışıorm, bu muhabbeti kapaması için. çok sabırlıyım. arada umarım çıkıp mutlu olursunuz gibisinden saçmalıyorum. susmayınca o alıp çantamı çıkıyorum. yolda seni düşündüm. evet biliorm yemin etmiştim seni düşünmeyeceğime dair , özlemeyeceğime, aramayacağıma , ismini dahi anmayacağıma. allah var anmıyordum da. ta ki tanrı bu esmer güzeli kürdü çıkarana dek karşıma. beynime soktu seni. gerçi yalan değil artık sevmiyorum ama kolay değilmiş seni bi başkasından dinlemek. şimdi geriye dönmek bu kdr imkansızken o anıları tek tek özlediğimi hissediyorum. sana diyemem bunları hatta evet biliyorsun yemin ettim yüzüne bile bakmayacağım. ama o kürt güzeli kız soktu seni aklıma. şimdi eskiden olduğu gibi içip votkayı mahalleme gelsen diyorum. hani bi sarılsan bana. unutsak onca şeyi. ama biliyorum artık yokum. olmayacağım. sen o kürt güzelini seveceksin ve benim payıma düşen seni onun ağızından dinlemek olacak...

    22-kas-09 bursa.
    10 ...
© 2025 uludağ sözlük