ben bu yazıyı sana yazdım

entry31009 galeri293
    1778.
  1. sezen yazmış bu satırları, onno'suna. sen geldin hemen aklıma, sıradan günümün sıradan bir dakikasında.

    "bir gün daha yaşandı ve bitti
    küçük sevinçleri ve küçük kederleriyle
    herhangi bir gündü çok önemli değildi
    seni düşündüğüm bir kaç andan başka."
    6 ...
  2. 1777.
  3. 1776.
  4. marilyninkedisine...

    z: benden tiksinsene artık
    m: mümkün değil oğlum. senden nasıl tiksinebilirim.

    fonda thomas fersen-deux pieds çalarken...

    peki ya ben.
    nasıl unutabilirim.
    zamanın organik farmakolojisine sokiyim.
    peyderperi olan birşey midir.
    sütlaç kıvamındaki gönlüme; oğlumlu, yavrumlu, kardeşimli,
    kızdığında arkadaşımlı hitabın eritirken bütün iç yağlarımı
    nasıl unu..

    unutmak kimin umrunda
    seni sevmek varken
    vazgeçmek kimin umrunda
    aşkın varken
    dünya kimin umrunda
    iç dünyamın manifestosunun mottosu
    hayal dünyamın çerçevesi
    gönül penceremin pembe panjuru
    elma şekeri saflığım
    senden öncesine yandığım
    sonrasına ağladığım
    öldüğüm
    külüm
    mazoşizmimin miracı
    ruhumun esir alanı
    6 ...
  5. 1775.
  6. üşüdüm bu gece, tıpkı yokluğundaki gibi. hani ayaklarım fırındı ya geldiğin günden gidene kadar, yalandı. o, seni ilk gördüğüm andan beri duyduğum heyecanla hızlanan kan akışımın vücuduma verdiği geçici bir ateşti. o, üşütmemek gibi, seni her konuda görmek istediğim mutlu anın sadece bir parçasıydı. ayaklarım, bacaklarım, ellerim buz sevgilim. bir kadeh içki bile ateş düşüremedi sensizliği yaşayan bedenime bu gece. sadece gözlerimden süzülen yaşlar ılık ılık sızıverdi yanaklarımdan. galiba ayaza çalan loş odamda ısıya ait tek şey de bu. üşüyorum birtanem ama şikayetim bu değil sen de biliyorsun. hani her gidişinde sövdüğüm, ayrılığın ilk anında sarı, sonra sonra can bulan, yeşeren bitki örtüsünü ikiye bölen şehirler arası asfalt yollar var ya, benim şikayetim yine ona. yine ayırdı, sağı soldan, kuzeyi güneyden ve seni benden. gidiyorsun sevgilim ve ben sen gittikçe daha da üşüyorum.
    6 ...
  7. 1774.
  8. hiş lan biten yıl evet evet ben bu yazıyı sana yazıyorum.

    sabrımı tüketen beni tüketen yıl evet sana bu içten gelen küfürler.

    nesin olum? havan kimeydi? bak bittin işte heh ne oldu sanki?

    ha ağlattın terkettirdin sevdirmedin beni de ne oldu? iyi misin şimdi? bittin olum sen her anlamda kinayeliyim bilirsin.

    çok şey gitti be seninle benden. en güzel yaşımı da alıyorsun, en sevdiğim adamı da.
    büyüdüm, kirlendim, kustum geçti.

    yeni bir şehir verdin bana, bir de hayat planları filan.
    sevmedin seni bilesin.

    yeni gelecek kankişine söyle adam olsun.

    yeter lan!

    konuşursam herkes kahrolur.

    aklını almayayım.
    aferin bittttt.
    5 ...
  9. 1773.
  10. on dakika oldu ellerini bırakalı. hani dedin ya şakayla karışık "beni yollar yollamaz sözlüğe girersin". gerçekten de öyle oldu ellerimin daha buzu çözülmeden...

    sarıldım, kokladım, öptüm, içten içe ağladım, bağırdım, çağırdım, haykırdım gitmene ramak kala ve yine buz gibi yanında durdum. durdum ki sen de ağlayamasın, sen de üzülmeyesin. aslında yine bencil davrandığımı düşünebilirsin ama öyle değil. senin de içerini biliyorum, aynı şeyleri seninde hissettiğini. nasıl olacak böyle sevgilim!

    otobüs hareket edene kadar sadece seni izledim. çektiler, sündürüebildiğim kadar uzattım bakışlarımı kopacağını bile bile. yandıkça yandı canım, seni koparıp aldı yine yollar canım!

    hani beklerken dedim ya "hep gönderen oldum şimdiye kadar, hep kalan ben oldum". yine bakıpta seni göremeyeceğim yollarda evin yolunu tuttum. üşüyordum, gözlerimden sızan yaşlar, yakıp geçiyordu yüzümü. bir sigara yaktım, dilimde de bir şarkı yürüdü gitti. "yar gidiyor musun, gitme, içimde bir korku var".

    eve girdim daha yeni, yüzümün ıslaklığı kurumadan, gözlerimin kanı çekilmeden. senin kokunla yaşamak nedir bilir misin? masanın üstünde, evden çıkmadan önce tırnaklarını kestiğin tırnak makasıyla karşılaşmak? ya, yarım bırakıp çıktığın ice tea limon a kendini benzetmek? sen hiç kör olmak istedin mi? ya da sen hiç koklayamamak, hissedememek, duygusuz olmayı istemek nedir hiç bilir misin? bilir misin? sırf bu acıyı yaşamamak adına kafana bir kurşun sıkmak geldi mi aklına? bu kadar ileri gidebilir misin? gidemezsin...

    ben kendimi acıya hapsetmedim, ben acı çekince mutlu olmuyorum. ben sadece hissediyorum. lanet olsun ki hissediyorum.
    7 ...
  11. 1772.
  12. soğudukça şehir daha bir arıyorum senin sıcaklığını...
    neden hep kış aylarına denk geliyor ayrılık? yağmurlar yıkarken şehrin zevk sularında kirlenmiş sokaklarını zihnindeki sevda kırıntılarına ne oluyor da ayrılıyorsun her sonbaharda benden? sana hiç bıktım demedim dikkat edersen. insan nefes almaktan, su içmekten bıkar mı? ve işte tam da burada dank ediyor kafam. insan hiç başka birisine bu kadar muhtaç olur mu?

    sonsuzluğa bıraktığım hangi soru işaretini noktaladın ki bunlara cevap veresin! sen sadece bana ihtiyacı olduğunda gelen bir güvercinsin ve benim çatı katımdaki yuvanın kapısı hep açık. istediğin zaman girer istediğin zaman çıkarsın. hiç zorlamadım seni kal diye sen de bunun farkındasın.

    tüm edebi sanatları bir yana bırakarak sana dosdoğru söyleyeceğim ,her erkeğin yapacağı gibi, sana daha süslü cümleler kuramam buna yetmiyor aklımın sınırları. ama tek bildiğim sevmek seninki kadar alengirli olmamalı. sana "dur!" demiyorum, diyemiyorum işte.

    senden tek ricam nasl bulmak istiyorsan kalbimi öyle bırak lütfen!
    10 ...
  13. 1771.
  14. tatlı damlacıklarıyla akşamı süslüyordu yağmur. ona aldırış etmeden yürüdüm. sırasıyla para için bankamatiği, sigara için büfeyi ziyaret ettim. şimdiyse boş bir minibüste rahat rahat dalgalar defterimi karalıyorum.

    aklımdan neler geçmiyor ki... her gün kafamda biriktirdiklerim sanırım vücudumu sarmaya başladı. geceleri üç dört saat uyku yetiyor artık. uyandığımda kaldığım yerden devam ediyorum kafamdakileri gezdirmeye. evde durasım yok ama kalkıp bir yerlere gidecek ne dermanım ne de param var.

    dünkü istisnai geceyi saymazsak... evet hayat paylaştıkça güzel, iyi biliyorum bunu. biraz şarap biraz keyifli bir sohbet sağlıklı bir rehabilite olarak yansıdı geceme. mutlu uyumama rağmen kısa sürdü yine uykum. yeniden ayaktaydım.

    evimde tv olmadığı için bir hışımla açtım kaldığım odadakini. büyük bir iştahla izledim sabah haberlerinin hepsini. sanırım internetten haber takibi yeterince tatmin etmiyor beni. ülkede olan bitenler, şahısların yorumları ve derken kendi kafamda olayları şekillendirmem hayretler içinde bıraktı beni. vatan millet sakarya duygularım kabardı. dünyadan bi'haber, mevcut olayları bilmeden yaşamak canımı sıkıyor. kayıtsız kalmak istemesem de olmayacak duaya amin diyecek bir karaktere de sahip olamadım hiç bir zaman.

    haberler, borsa, para piyasaları derken kaldığım evin sakinleri ile güzel bir kahvaltı ve akabindeki kahve biraz daha mutluluk kattı heybeme. ve veda vakti geldi. dışarı çıktığımda gerçeklerimle yeniden başbaşaydım.

    dışarıda ıslatmayan,üşütmeyen bir yağmur vardı. halbuki bir kaç gün öncesine kadar seninle yürüyorduk bu yağmurun altında. senin ıslanmana mani olmak yegane görevimdi. şimdiyse tek korumam gereken kendimdim. düşüncesi bile canımı sıktı. kapşonumu geriye attım hemen. sana söyleme gereği duymadım hiç ama yağmurun farklı bir büyüsü olduğuna inandım hep. sanki temizlenen sadece sokaklar olmaz yağmur yağdığı zaman. sonra yine aklım sana gitti, acaba sende çıkıp yürüdün mü ıslanmak için. aklına gelmeyi başarabildim mi? korkarım ki buna da cevabın hayır olacak. neyse ben hala sözlerimin arkasındayım, sadece sevebilirim.

    okula varmak üzereyim. çok sevdiğim sınıfım ve üç haftadır tanışmamızın nasip olamadığı yeni hocam heyecanla beni bekliyor. keyfimm tavan yaptı birden. minibüs senin fakultenin de önünde durdu şöyle bi'kaç saniye. gözlerim seni aradı o karaltının arasında. göremedim. ne yalan söyleyeyim göreceğimi de sanmıyordum. neyse okuldayım. ve üşenmeden kalkıp gittiğim ders iptal olmuş. nasıl mutluyum anlatamam sana...
    5 ...
  15. 1770.
  16. ellerini özledim. kokunu. bu yağmurlu aralık akşamında. hani desem ki,"gel de elele tutuşup yağmurda ıslanarak yürüyelim" biliyorum uzaktasın. gelemezsin. çok özledim seni.

    yoksun ya yanımda. içime bir hüzün düştü. sana anlatıp, anlatırken de saçlarını okşayacak cümlelerim vardı oysa. çok istedim şimdi seni. hani annesine okul dönüşü sımsıkı sarılan çocuklar varya onlar gibi.

    karnım aç. ama sensiz hiçbir şey istemiyor canım. dizlerimi karnıma çektim. küçüldüm ve güçsüz, hayat enerjim çalınmış gibi hissediyorum.

    ...

    sana olan yolculuğumdu,
    demini alsın dediğim tüm yarım kalmış sevdalar.
    sessizce peşinden sürüklenirken,
    iman etmiştim,
    bu çıkmaz sokağın senin başlangıcın olduğunu.
    heybem omuzda,
    sana gelen bir seyyahım ben.
    biliyorum.
    ve mukaddestir bana,
    dile dolanmış, yarım bir türkü mırıldanarak,
    şehirler geçerek,
    sana olan yolculuğum.
    5 ...
  17. 1769.
  18. sözlük hakkında bir düşüncesi veya fikri olmayan birisi için aklınıza çok güzel bir şey gelir ve yazar ardından da büyük bir heyecanla yanına gider sonra başlığı yad edersiniz.ama arkadaşınızın yüzündeki "kusura bakma anlayamadım" bakışı heyecanınız bitirmeye ve şevkinizi kırmaya yeter.
    5 ...
  19. 1768.
  20. keşke bu yazdıklarımı yüzüne haykırabilseydim ama akrabalık bağları işte kaynımsın. 26 yaşında abazanlığı zirve yapmış bir kardeşimizsin. porno film izler bunu üroloğumun tavsiyesi diye komik bir sebebe bağlarsın. her kadının orasını burasını inceler yorum yaparsın voleybol maçına gidip kızların poposunun resmini çekersin namustan bahsedip gidip en kaşar kızlara aşık olursun. sürekli burnunu karıştırır oranla oynarsın. oğlumun krakerlerlerine gofretlerine ortakçı çıkarsın. seni hiç sevmiyorum. ha bu arada beş vakit namaz kılan, hiçbir kandili oruç tutmadan geçirmeyen cennette her erkeğe 60 cariye düştüğüne inanan birisin. sen nasıl bir insansın ya.
    7 ...
  21. 1767.
  22. "kırılgan hayatlarımızın" iz düşümü mü,
    bu gözlerinin altındaki yaşlar?

    inan; onlar da güzel,
    senin sevinç kahkahalarında...

    "şekerli sesindeki" tat dudağımda,
    elzemli bakışlarının ardındaki "çiğ acılar" arkamda...

    neden korkarım ki daha?

    09.11.2007/Zonguldak.
    8 ...
  23. 1766.
  24. aslında her şey sensiz kaldığım bir ankara gecesinde başladı. bir şarkının eski sayfalardan okuduğu şiir, hatıralarıma nefes verdi.

    sonra hava çok soğuk, sonra hava buz, saatler kar vaktinde takılıp kalmış, sonra ıslak mevsimlerde sana hasretim. ve kızılay da yürüyen yalnızlığım...yalnızlığım hep orada işte bak, karanfilde seyyar satıcı, meşrutiyette kestaneci ve üst geçitte dilenci kadın, birinin üşümüş elinde birinin tükenmiş umudunda diğerinin sahipsiz rüyasında gizli yalnızlığım...

    belki ya da hiç buralarda olmayacaksın. belki ya da hep ruhumda yer bulacaksın. bilinmez?

    dur be! ömrümün en derin yarasından akan kan dur hele dinle...

    bak hava çok soğuk, ruhum donmuş dilim tutulmuş gönlüm tutuşmuş...

    dur hele bir dinle...
    6 ...
  25. 1765.
  26. her şey aynı. senden sonra, hiçbir şey değişmedi. kahvaltı saatleri aynı, ders süreleri. öğlen yemeği aynı saatte. akşam yemeği hep sekizde. çevremdeki insanlar ne de çok konuşuyor. artık hiç uyanasım gelmiyor sabahları.

    ne garip şey sensizlik. hiçbir şey yolunda değil. fazla oynatılmış kuklanın yorgunluğu üstümde. kemiklerim derime batıyor. bileğimden öpmüşlüğünü saklayamadım. gözüme bakmışlığını da. ama içime batmışlığın, olduğu gibi yerinde. sol yanımı acıtan, bu olsa gerek.

    vakitli vakitsiz bir fikir düşer ya insanın aklına. hiç istemez aslında, düşünmeyi. engel olamaz ama. kurduğu bütün setleri, yıka döke gelir kurulur ya o fikir aklının orta yerine. sen benim o fikrimsin işte. içimin en dibinden kopup gelen fikrim.

    ellerim çok çirkin sen gittiğinden beri. yüzüme tek gülümseme koyamadım gittin gideli. başkasını sevsen diyorlar, belki. yolumu kaybettim. gözlerimi gömdüm. kalbim, içime durdu. her şey aynı kalır sandım, olmadı.
    4 ...
  27. 1764.
  28. sadece benim okuyacağım bir yazı.
    artık durgun bir deniz oldu.
    huzurla birlikte.
    bazen med cezirler olsa da deniz çarşaf gibi dümdüz.
    dalgaları bir daha görebilir miyim,
    dalgaların seslerini duyabilir miyim,
    dalgaları bir daha ister miyim?
    hiçbir şey bilmiyorum.
    bilmek de istemiyorum
    dün ve gelecek asırlarca uzakta,
    peki ya şimdim var mı?
    5 ...
  29. 1763.
  30. sana, seni sevdigimi soylemeyi cok istiyorum ama biraz daha bekleyecegim sanirim. bu sehirde olmaz lanetli bu sehir benim icin. antalyada soyleyecegim sana. cunku orda daha gucluyum ben. en buyuk zaferletimi de yenilgilerimi de ayriliklarimi da kavusmalarimi da orada yasadim. bu ani da orada yasamaliyim. soyle deniz manzarali bir yere oturup mavilikten onayi aldiktan sonra gozlerinin icine bakacagim ve anlatacagim sana herseyimi duygularimi. sadece biraz sabir. umarim sonu selamet olur.
    6 ...
  31. 1762.
  32. saygıdeğer ev sahibim; ayın ortasında hiç sağda solda görünmüyorsun ama ay sonu olunca bakkalda manavda hatta okulun bahçesinde nasıl oluyorda karşıma çıkıyorsun.insan niyetini bu kadar bariz belli eder mi arkadaş. hayır sanki kira parası cebimde vermeyi unutmuşumda onu görünce aaa kirayıda unuttuk aklıma gelmişken veriym diyecem. lan topiş nolur sanki üç beş gün beklesen.evde ev olsa iti bağlasan durmaz ama komşular yemek veriyo bazen eve çağırıp biz onlara verip veriştiriyoruz. hele bi üst kat komşum var kendi yatağından çok benim yatakda yatıyor.boşaltacam evi ona acıyorum. biz gidince onu kim ......anlayacağın binayı doyurdum da sana yaranamadım. ev sahibim ben bu yazıyı sana ve iri göğüslü karına yazdım...
    4 ...
  33. 1761.
  34. 1760.
  35. 1759.
  36. haylaz bir çocuk gibiyim biliyorum. içimde dinmeyen bir munzurluk, hakim olamadığım bir hiperaktivite, adını sen koy. ki bu konuda oldukça iyi olduğunu biliyorum...

    sanırım son zamanlar kendimden dahi sıkılmış olmamın da etkisi ile biraz boşladım seni. hastasın şimdi. teşhisin yok, tedavi için profesörler bile ne yapacaklarını bilmiyorlar ki itiraf ediyorum bu durum beni ürkütüyor. korkmuyorum, ki yakıştıramam kendime bu hissi bilirsin ama ürküyorum. önce gemileri yaktım, sonra gemilerin küllerini yeniden inşaa ettiğim ve "umut" adını verdiğim geminin ambarına sakladım. bazen gemileri yakmak da işe yaramıyor böylesine seviyorken anladım...

    kuzenin arayıp da kötü olduğunu söylediğinde ne hissettiğimden dahi emin değildim. ne hissetmem gerektiğini dahi bilmiyordum ahir ömrümde ilk defa... sana acımaktan korktum önceleri ki insanın hayran olduğuna acıması kadar aşağılık bir durum daha olmayacağından eminim. sonra acıdığımı sandım, biraz da seni o halde bırakmayı kendime yakıştıramadım. söylediklerime, yaptıklarıma, seni her gördüğümde öyle çocuklar gibi şen oluşuma yakıştıramadım. ama sebep bu değilmiş, anladım.

    ben senin böbreklerini hiç görmemiştim oysa ve doktor normalden küçük olduklarını söylediğinde belki de bundandır emin olamadım. ama negam? bende 2 tane var ve bir tanesi senindir... doktora söyledim bunu "şimdi erken" dedi ama güven vermedi. emin olammıyordu, anladım. ürküyorum hala bakışlarının puslanması dışında hiçbirşeyden ürkmediğim kadar çok ürküyorum hem de. dalgaları dinleyince geçecek türden birşey değil bu seferki... güneşin bir daha doğmayacağını düşünmek kadar ürkünç, eminim en az bu kadar.

    anlatamam sana. seni, sana anlatmakta ne kadar yetersizsem kendimce, bunu sana anlatmak konusunda da güvenemiyorum anlatma yeteneğime. düşmene izin veremeyeceğimi biliyorum sadece, düşersen eğer ki beni de düşüreceğini biliyorum. ama fazlası değil... bildiklerimin hepsi bu kadar ve söyleyeceklerimin. ürkekliğimin koynuna gireceğim bu gece de son zamanlarda sıkça yaptığım gibi. ama sen iyi olmalısın, iyi olmalıyız. çünkü yolun sonuna geliyorsak dahi buna yeni başladık...
    5 ...
  37. 1758.
  38. 1757.
  39. ne kadar kaçarsam ikimizden, bi o kadar yaralıyorum kendimi. sen'li günleri zihnimden atıp, hiç varolmamışsın gibi düşüncelere daldığımda koca bi boşluktayım sanki. senden önce yokmuşum gibi, hiç mutlu olmamışım gibi gibi gibi...
    bi an için bile olsa seni yoksaymayı kabullenemiyorum, sonrasında bir '' biz '' olmayacağını bilsem de, seni unutmayı, sensiz bir hayatı istemiyorum. sensiz bu şehri sevmiyorum sevmiyorum sevmiyorumm...

    yaşanmışlıklarımızı, gülüşmelerimizi, ikili kalabalıklarımızı yoksaymaya çalışıyorum, inan unutmak için , çok çabalıyorum ! çırpınıyorum !

    yabancı bir adamın soğuk suretinde sıcaklığını arıyorum, mutsuz sonla bitmiş bir filmde acımızı yakalıyorum. sanki, sanki bu şarkılar hep seni anlatıyor, hep bizi anlatıyor, acımdan, yorgunluğumdan bahsediyor.

    sırtımdaki kamburun adı aşk.... aptalım ben hakikaten. hatta salak hatta gerizekalı. hayır yani sen çektin gittin en yakın arkadaşımla, ben hala senden, senli günlerimden sözediyorum.
    silkelen ve kendine gel kızım diyecek gibi oluyorum, bu sefer gözlerim ele veriyor her şeyi. gözyaşlarım? nasıl bir kılıf uydurmalıyım onlara? bilirsin ağladım mı burnum da akar benim.
    4 ...
  40. 1756.
  41. beklemek eyleminin hiç bu kadar zor geleceğini bilemezdim. neyi beklediğini ne kadar bekleyeceğini bilmek avantaj gibi dursa da tam anlamıyla eziyet haline dönüşebiliyormuş. umut iyidir derler ama her umutlanmanın sonunda hayal kırıklılığının yaşanması hayata umutla bakmayı güçleştiriyor. her ne kadar acı çeksem de her ne kadar sonunda hayal kırıklılığı olacaksa da ben seni bekleyeceğim. sen bunları okumayacak olsan bile.
    4 ...
  42. 1755.
  43. erkan oğur ve ahmet kaya..yalnızlığımı paylaşıyorsunuz yalnızlık paylaşılmaz diyenlere inat..alıp gelseniz ya erdal la cengizi'i..ne güzel olurdu..
    5 ...
  44. 1754.
© 2025 uludağ sözlük