kendimi zor attım dışarıya,
çok gidemedim ama, yorgun bacaklarım değil titreyen çenem izin vermedi yürümeme
gölgeye bakarken yaşaran gözlerim sebep oldu yan binanın bahçe duvarının arkasına gizlenmeme
nefes almaya çalıştım, öksürdüm
kapatım gözlerimi, karanlıktan korktum
iyi değildim hatta direk kötüydüm
pişmanlık çok ucuzlamış benim kasabamda
bol bol almış doldurmuşum ceplerime
geçmişte kaldığımı hatırlattı birden beynim
günümüze hiç gelemediğimi
bazı 'keşke' lerde çok şey bıraktığımı
bir tokat gibi çarptı yüzüme, hatırlattı
hatırlamak istemedim, kaybetmemiştim, ben kazanmıştım!
çenem durdu bu sefer
bu sefer ayaklarım başladı
yaşlıydım artık
seni terkeden benden 10 yaş büyüktüm
ama senden hala 3 yaş küçük
çömeldim olduğum yere, duvarın dibine
elimi uzattım gömleğimin cebine
yeryüzüne biraz daha yaklaşmış halde
winston soft içerdim eskiden, gençken
ilacımı çıkardım, avucumun içinde uzun uzun baktım,
benim değildi o, istemiyordum, yakıştırmıyordum kendi kendime
derin bir nefes aldım öksürüğümü tutarak
balkondaydın hala biliyorum
önünde 2 şekerli soğumaya terkedilmiş bir fincan çay vardı,
daha karıştırılmamıştı bile,
bir de yakılması gereken tek dal sigara vardı hemen yanında,
baktığın yerdeyim bilmiyorsun
gitmedim hiç bir zaman bilmiyorsun
gidemedim, kalamadım, yapamadım.
otur sende sandalyene hadi, yorma kendini
konuşmadık işte yine, konuşamadık.
ben sordum sen sustun
sen anlattın ben dinlemedim, anlamadım.
yok bunun bir adı, bir tanımı yok
benden biraz fazla, senden biraz eksik.
hep korktuk birbirimizden,
güvenmeyi bilmediğimizden
görüyormusun neler gitmiş benden, senden, bizden?
özledim galiba zamanında içine düştüğüm o hissi,
formülünü hala bilmediğim o iksiri;
biraz keşke
biraz geçmiş
biraz umut
biraz ondan biraz bundan.
hadi otur yerine artık,
gittim say, hiç gitmediğim halde,
öyle say, öyle olsun.
ö gün bugün sandım;
beni affet demek istedim,
seni affettim demek istedim.
dinlemek istedi,
beceremedim, beceremedin.
yine kayboldum yanından,
sen öyle sandın.
senden nefret etmemi sağlayan yerde,
benden nefret etmene sebep olan yerde
2 sokak arkanda küçük mavi pencereli bir e tuttum,
bir de jip aldım üstü açık, kocaman tekerlekli,
tozu dumana katan cinsten.
haa birde; her sabah kapının önünden geçen köpek varya;
o da benim. adı da kömür.
parçalarımı birleştirdim bu yerde
kömürün bile görevinden haberi yok,
her gece 3 ü 4 geçe alarm çalıyor telefonumda,
evinin karşısına geçip bağırmak istiyorum kapkara bir şekilde;
o kadar kara ki,
kimse görmesin istiyorum hiç kimse,
bağırmak, haykırmak istiyorum her gece;
'yakayım mı buraları da?' diye
ne yakabiliyorum nede bağırabiliyorum,
bir şişe daha açıp saba ediyorum.
sen gözünü açarken benimkiler kapanıyor.
senin gündüzün benim gecem oluyor.
şişeler bitiyor sen gelmiyorsun,
saat 03:04, ben geliyorum!
Geçen gün seni duydum, başkalarından yine. iyi değilmişsin. içim buruldu biraz. Hem sana, hem kendime... Sen benden duymuyorsun diye. Dünümde beni duydun mu ki, bugün benden haber duyasın? Geçen gün seni gördüm, uzaktan tanıdım. Görme diye kafamı eğdim önüme. Baksam sen de görür müydün? Boş hayaller işte... Yanındayken... sana bakan kalbimi gördün mü ki, uzaktayken sana bakmaya korkan yüzümü göresin?
Sana bu mektubu bir gece yarısında yazıyorum
Azatlığın zirvesinde sohbete dalmış yıldızlar
Zühre bir aşkı tutturmuş Bâbil’ de kalan
Zavallı dünya habersiz, zavallı dünya sağır
Bir Hârût’la Marut bir de ben dinliyorum
Derken kayıp gidiyor yıldızlardan birisi
Bir intikam fişeği gibi saplanıyor karanlığın karnına
Senin namına yıldızları kıskanıyorum.
Kim bilir kaç ışık yılı uzakta
Öfkeyle kollarını çeviriyor yalancı fecir
imanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidir
Ve taksim gazinolarında trahomlu şairler
Mısra arıyorlar masaların altında
Kanını içiyorlar bilmeden “Cennet atları” nın
Ben yurdumun en sert tütününden bir sigara sarıyorum
Dumanı ciğerlerime değil iliklerime çekiyorum
Ne kadar ürkek ceylan varsa Asya çöllerinde
Domaniç yaylasında ne kadar dizginsiz at
Başlıyorlar koşmaya kılcal damarlarımda
Sıcak solukları yalarken alnımı
Toynaklarını hissediyorum alyuvarlarımda.
Sana bu mektubu evimin balkonunda yazıyorum
Sağ elimi koyuyorum tam yüreğimin üstüne
Çankaya yokuşunda söylediğimiz marşı duyuyorum
Ulu kayalar parçalanıyor beynimin bir yerinde
Bir yerinde demirden dağlar eriyor
Atlas yelkenli gemileri unutmuş birkaç levent
Viski kokulu bulvarlarda yavaş yavaş ölüyor
istediğin o seccadeyi hemen gönderiyorum
Üstünde Kabe resmi ve anamın duaları var
Ve bildiğin sebeplerden ben gelemiyorum.
Yine biliyorsun ki , Sevmedim ülküden başkasını
Başı dumanlı dağları, dolunayı, ufukları
Bir de Çankaya yokuşunda rüzgara tutulmuş saçlarını
Önce Allah, sonra genlerim şahit.
Sevgimi üç bin yıl sonra doğacak torunuma yolluyorum
Trahomlu şairler doğruluyorlar masaların altından
Elleri fahişelerin karanlık saçlarında
Benim kalemimden kan değil süt damlıyor
Geceler boyu böyle geleceği emziriyorum
Kahrolayım sevmedim ülküden başkasını
Bir de seni çok seviyorum
bu gece kendimi iyi hissetmiyorum. bunun ne denli umrunda olup olmadığı da ayrı bir merak konusu olsa gerek. en azından bana yatıcam deyip yarım saate yakın internette olduğun, benimle konuşmamayı göze alarak arkadaşlarınla 'tüm konuşmalarını' özgürce yapman gerçek. biliyor musun, ben hiç böyle olacağını hayal etmemiştim.
bir görevmiş gibi aranmak, mutlu edilmek için görev edinilmek istemiyorum.
ben kalbini istiyorum.
hiçkimseye hediye etmediğin gibi..sonu ne olursa olsun hiç unutulmayacak bir izle kalbini diliyorum. dilediğim şeyi hissetmeden içinde bulunduğum yanlızlık beni bırakmayacak çünkü..
belki çok çaba harcarsın benim için..
belki tüm zamanın o 1200dk. kadardır.
keşke açıp bakabilsem ne var gerçekten içinde..
görebilsem..
keşke..işte çok keşke...
Anlıyorum deme bana
Anlayabilir misin hissettiklerimi
Bakabilir misin hayata benim gözlerimden
Sığdırabilir misin otuziki seneyi beş dakikaya
Çözebilir misin beynimin gizemini
Silebilir misin unutmak istediklerimi
Senin için yanlış olan değer yargılarımı
Değiştirebilir misin anlayacağın şekilde
Bir gülüşün kıymetini bilebilir misin
Sevgilimin dudaklarındaki
Ruhumda kopan fırtınaları
Canlandırabilir misin hayalinde
Yaşayabilir misin aynı acı ve üzüntülerimi
Delice düşlerimi sorgulayabilir misin içinde
Boşuna anlıyorum deme bana
içiçe yaşadığım bunca seneye rağmen
Kendimi ben bile anlayamadım daha.
--alıntı--
sen benim aşk ararken bulduğum değil, hiç aklımda yokken aşık olduğumsun.
--alıntı--
yalancı bir bahar olmandan korkuyorum. kalbime ümit verip sonra gitmenden. biliyorum, seni tanıdıktan sonra bu korkum yersiz. ama bunu düşünürken, kendime engel olamıyorum. çünkü hem intaçı hem de özgürlüğe düşkünüm. ya da ben özgürlük olduğunu sanıyorum, bilmiyorum.
sen yokken, seni özlüyorum. sesini duymak, gülüşünü görmek, ellerini tutmak istiyorum. ama bir yandan da hayatından çekip gitmeyi düşünüyorum. seni severken, neden böyle düşünüyorum bilmiyorum. sanırım bağlanma korkusu. ve bunu uygulamamak için, o an gerçekten büyük çaba sarfetmem gerekiyor. seni düşünmem, her şeye olumlu tarafından bakmam, geleceğin bizim için güzel olacağını hayal etmem, gibi...
şimdi sen bu yazıyı görünce belki üzüleceksin, belki de bunları yazabildiğim için sevineceksin. sadece şunu bil canım, gayret ediyorum kaçmamak için. her an: bu sefer olmaz. ellerimle, sevdiğim insanı kendimden uzaklaştırmayacağım. ne kendime ne de sana, bu kötülüğü yapmayacağım, diyorum. ve yapmayacağımı düşünüyorum. ta ki duygularımız değişene ya da bitene kadar. iyi ki varsın...
uzun saçlı bir gerginliğin ardından
ucuz tarifeli bir yok oluştu gözlerin
gitarın tellerindeki titreyişinde inleyen nâmeler adını sayıklıyordu anlaşılamayan frekanslara
bir varlıktın sen anlayacağın
bir yokluktun
gündüz gözüyle fark edilmeyecek kadar ışık,
karanlığın ardındaki gölge.
saçma bunlar, hatta hikaye*...
buraya geleceksin diye bekledim. Çünkü geleceğini söylediler bana, kesin dediler. işte bu kaderin örgüsü dedim. Büyük umutlar doğdu. Tekrar karşılaşacağımız anın hayali... Hayal etmesi bile inanılmazdı. Sonra gelmedin... Malatya'da seni mutluluklar bekliyor olsun. Sana bile yalvarmadım ama yalvarmalarım var annen iyileşsin diye. Yeter ki sen gülümsemeye devam et.
Tüm güzellikler için teşekkür ederim..Yaşattığın her şey adına..
Kurduğum tüm güzel hayallerime yardım ettiğin için teşekkür ederim..
Beni sevdigin için kendini böylesine sevdirdiğin için teşekkür ederim..
Az da olsa mutlu bir yaşam hediye ettiğin için beni ben gibi hiss...ettirdiğin için teşekkür ederim...
Kendimden bu kadar fazlasını bekleyemezdim
Sınırlarımı zorlamama yardımıcı oldugun için teşekkür ederim...
Böyle güzel bir tutkuyla birisine böylesine delice bağlanmama sebepsin teşekkür ederim...
Her akşam yastığımdaki düşsün bütün gece yanımda oldugun için teşekkür ederim.
Kalbimde öyle güzelsin ki inan Seni hiç kirletmeyeceğim.
Her şey için teşekkür ederim ...
Her dakika her saniye için seninle geçirdiğim her an için teşekkür ederim.
BEN HiÇ KiMSEYi BÖYLE DELiCESiNE SEVMEDiM ...TEŞEKKÜR EDERiM ...
--spoiler--
bu oyuna bir son versem diye başlayacak şarkım.yılların öfkesi, sömürecek bütün cümleleri.sorumluluk duygusundan muaf, benzerlerine nazaran biraz tuhaf gelecek belki size.rengi siyah olacak.siyah.simsiyah.siyah zemin üstündeki siyah lekeler gibi yok olacaklar satırlarda.kahrolacaklar!
ben nasıl her gece onlar yüzünden kahrolduysam, onlarda kahrolacaklar! ben nasıl baktıysam aya güneşe yıldızlara, onlarda öyle bakacaklar. aptalca yaşarken göremedikleri gerçekleri işte o zaman görecekler. beynimde kazdıkları çukurlarda boğulacaklar, kendi gözyaşlarıyla.
ölmeyecekler.ölemeyecekler. ben nasıl ölemediysem, onlarda ölemeyecekler. ben nasıl sevemediysem seni,hiçbirşeyi. onlarda sevemeyecekler. lanet edecekler doğdukları günden ziyade oldukları güne! lanet edecekler sana bana herşeye. isyan edecekler. düşünürken sarhoş olacaklar, kahrolacaklar!!!! dedimya işte!!!! kahrolacaklar!!!!! uzun etme! makarnanın suyu kaynamıştır şimdiye.karnım aç!
neden böyle oldu bilmiyorum. neden bu kadar ani oldu. noldu? seni düşünmek mi suçum? ne yapmalıyım nasıl yapmalıyım? bunun nedeni başkası olmalı. bu kadar çabuk karar değiştiriyor olamazsın. en azından seni bu kadar tanıyorum. bitti artık yeter demiyorum. eriyorum belki içten içe ama bitti demiyorum. bitemez.
2000 rakımda zor durumda yazik bi insanım
yatağımda seninleyim yine işte
odamda sen hiç bulunmadın ama
odamın en güzel yerlerinde de sen varsın işte...
karanlık odamda kolum kopana kadar seninle konuşurdum ya hani
birbirimizin değildik de hani bir başka sevmiştik ya birbirimizi
olmayacağını bile bile gözümüzü karartıp binmiştik ya birşeye
feci çarptik ya sonunda...
senin sesinle uyandığım günler, senle bitirdiklerim
ne kadar güzeller ve burdalar işte.
en yaratıcı ben sevmiştim ya seni
sen de çok yaratıcı vazgeçtin benden
son sözün hala kulağımda
"kiminle görüşüyorum?"
ben kafein, zavallının biriyim...
sana doğru dürüst bir yazı yazmanın zamanı geldi artık. evet öfkeliydim yine bugün. paranoya entryimle bana gönderme yaptığın için.
tamam bu yazdıklarım belki seni çok rahatlatacak ama yazacağım allahın belası.
evet bir evlilik teklifi aldım ama hiç değerlendirmeyi düşünmüyorum açıkçası. sebep sana olan aşkım. ama hiç seni beklediğimi sanma.
sadece onun güzelliğine kıyamıyorum, onu; seni severken, kendi egoma peşkeş çekemiyorum o kadar.
sana gelince beni dibine kadar aldattın onu dahi unutma aşamasına geldim ama ondan sonra yaptığın eziyetler var ya bunu psikopatın allahı yapmaz sen de çok iyi biliyorsun.
allah aşkına söylesene bir kez bu yaptıklarını vicdanın nasıl taşıyor? hatta öylesine bir vicdan ki boşanma dilekçesinde ne yazarsa odur diyecek kadar.
be hey anası belli babası yüz elli dürzü!
ben seni korumak, ihanetini açığa çıkarmamak, senin işlerini kolaylaştırmak için o dilekçeye ihanetini yazdırmazken sen orospunu korumak adına nasıl olur da kalkıp bana boşanma dilekçesinde yazan sebebi silah olarak kullanmaya kalkarsın?
bu kadar mı aşağılık adisin sen?
bu kadar mı nankör?
insan hiç mi pişman olmaz, hiç mi acı çekmez bu kadar hayvan olmayı nasıl başarabildin bana öğretsene!
karanlığın içinde bir yasak elma, tutkulu renginle ışıl ışıl yanmaktasın.. karanlığın içinde ölümü andıran bir çift göz olmuş umarsızca bakmaktasın.. karanlıktan daha siyah saçlarından akan terin, boynundan süzülürken kokun yakmakta içimi, kaşlarını çatmış beni dinlemektesin, kibirli ve unutkan, çok haklı, öfkeli ve duygusuz, ayaklarına kapansam gün ışığı gibi çıkacak merhametin..
her gün şu küçücük şehirde kendimle oynadığım ve sürekli kazandığım bir kumar var..uzun zaman oldu seni görmeyeli, dayanabildiğimi kanıtladım kendime.. ama görmeyince katlandığım için zannediyorum ki..ait olduğum bu şehre ara sıra geldiğim zamanlar içinde her gün oynuyorum bu kumarı..sokakta karşılaşırsak, cadde de köşeyi dönünce yüzünü görürsem, kaybedeceğim..emek emek ördüğüm tüm duvarlar yıkılacak üzerime...kor haline gelmiş tüm yaşanan anlar, yaşanmamış olanlara sıçrayacak ve yakacak geleceğimi..
ikimizin ara tatili de aynı haftaya denk gelmiş, arkadaşlardan duydum, o burda dediler.. ve bir cümleyi duymayı ölümüne bekledim onlardan; sana selam söyledi.. kimsenin ağzından dökülmeyince bu sözler, anladım ki.. neyse işte...zaten sana dair anladığım herşey beni ben yapan şeyler olmuş.. bu gün de bunları yazmak geldi içimden.. çağırsam seni, telefon etsem, desem ki gel, illa ki gel, eski bir dostunun yardıma ihtiyacı var, daha diyeceklerim bitmemişti, anlatamadım sana kendimi, anlayamadığın için korkuyorsun böyle diye, gelir misin bilmem...hem uzun zaman da olmuş bak görüşmeyeli, koskaca bir dokuz sene olmuş senden daima ayrı kalarak seni seveli.. gel de bunu kutlayalım.. kimseler bilmesin.. yasak elma gibi dur önümde.. sana dokunmayacağım, sadece bazı şeyler söyleceğim beni anla diye.. senin derdini dinleyeceğim üstelik, kimselere anlatmadığını anlatman için güvenini yeniden kazanacağım...sevgilinle aran nasıl? korkların, kuşkuların neler? neler canını sıkıyor bu aralar.. hepsini bir bir anlat.. söz kendimden hiç bahsetmeden derdine çare arayacağım.. geçmişimizi unutmalısın, üstelik sana hiç dokunmadan beni ağır yaralı bırakmış geçmişimizi.. daha çok benim geçmişimi... sırf iyi bir dinleyici ve sırf tutan biri olduğumu bildiğin için bile gel.. hatta yarım saat kal istersen..
yine bir cuma öğleden sonrası. kapının çalışıyla uyandım. uzaklardan bir dosttu gelen. sıcak künefesiyle gelmişti hem de. içine yüreciğinin de sıcaklığını katarak.
çok seviyorum ben onun ela gözlerini, sarı saçlarını ama en çok da dostluğunu, hesapsız ve çıkarsız olan... günün ilk kahvesini içtik onunla. güneş var ama evin ters tarafına kalıyor ışıkları. zaten bu evde biz hariç her şey ters ya.
köpeğim fanın başından ayrılmıyor. ateşe düşecek pervane misali. sonra da birden hapşırıveriyor. boğazı kuruduğu için.
anlık huzur, her şey anlık artık. öğrendim.
okulların açılmasına da iki gün kaldı. ama yaşantımı değiştirmeye niyetim yok. kendi işimi kendim görmeyi hala çok seviyorum. mutfakta yemek yapmayı. evin içinde koşturuyoruz köpeğimizle bazen.
sık sık müzik dinliyorum uyurken. ama özellikle matallicayı kendime saklıyorum. tek kendi kulaklarıma.
bazen de kitap okuyorum koltuğuma yaslanıp.
oyunun gelişme bölümü bu dostlar. oldukça uzun sürecek gibi. zaten kısa ilişkilerin adamı değilim ben. sadakat ve vefanın adamıyım. sabrın adamıyım en hasından.
ama güzel olan bir şey daha var ki; size sabreden, size sadık birilerinin olması. hak ettiğim yer daha da güzel olacak biliyorum.
ucuz et değilmişim, suyum da bulanık değilmiş, anladım artık.
bana ucuz et ve bulanık su muamelesi yapanlar, yaşadıklarından öğrenmişlerdir belki; ucuz et ve bulanık su nasıl olur?
sen! ey beni karşılıksız seven sevgili.
allah senden razı olsun. sadece beni karşılıksız sevdiğin için.
merak etme. kimsenin canını yakmadığım gibi senin de canını yakmayacağım.
ben başkasını severken senle olamam beni karşılıksız seven insan.
ben hala bana ihanet eden o hayvana aşığım.
evlilik isteme benden. benden bir müddet hiçbir şey isteme. bırak biraz sükuneti dinleyeyim. öyle çok özlemişim ki...
yağmur yağıyor dışarda... dere şiddetle akıyor. uzaklardan br şeyler taşıyor üzerinde, bir çocugun topu, bir çiftçinin tırmığı, bir fakirin yastığı... kimlerden neler aldı bilinmezde, benim içimdekilerden de alıp götürse?
kahvemi yudumluyorum, bir yandan sınava çalışıyorum, ne yaptığımı bilmiyorum aslında... ne hissediyorum ki ben?
özlüyorum, utanıyorum bazende, saçma sapan gülüp,saçma sapan ağlıyorum...
gözümde canlanıyor tutkulu gözlerin... arzuyla öpüşünü bir kez daha hissediyorum; özlüyorum..
hayatıma girişini anlamadım, çıkamayışını hiç anlamıyorum. öyle bir yerde takılı kalıyorsun ki bende...
sigaram sen gibi kokuyor, kahvem, çayım... ben, sen gibi kokuyorum. içimde büyüyorsun farkında değilsin.
kafam çok karışık, birazda öfke var. nedense? durduk yerde seni yumruklayıveresim geliyor, öpüp koklayasımda...
vahşi yaşıyoruz biz aslında! iç güdüsel arzularımıza yenik düşüyoruz.
düşmanca sevişip, kardeşçesine sarılıyoruz birbirimize... anlamıyorsun yine değil mi?
bebek ağlamasında sesini arıyorum,odamda kokunu... zil çaldıgında sen sanıyorum ben, telefon çaldıgında. yemek yapmıyoruz artık seninle, tartışmıyoruz bile... hayalde kuramıyoruz; noldu bize?
yanyanayken çok mu uzakta yaşıyoruz hayatı biz? hava aldığımız pencereler bu kadar mı ters birbirine? böyle değildik biz... özlüyorum!
karnımız aynı anda acıkır, uykumuz aynı anda gelirdi... şimdi uyanıyorum, sen uyuyorsun ardından!
özlemlerimiz bile aynıydı. uzaklaşma benden ne olur? kaçma yanıbaşımdayken! çok şey eksikken hayatımızda, birde biz eksilmeyelim bizden...
yeterince huzursuzuz, yeterince sevgisiz, yeterince yalnız... sahip olduğumuz en güzel şey dostlugumuzsa ki benim için öyle, muhabbetimizi kaybetmekse seninde en büyük korkun, her şeyi unutmuş, belkide yok etmiş, rüya varsaymışsan hatta, ben bu yazıyı sana yazdım, belki bir gün okursun, koşar gelirsin diye...
Arada bir mektuplarını okuyorum gözlerim yaşlı…
Sonra resimlerine bakıyorum eski günleri hatırlayarak…
Son zamanlarda öksürüyorum sık sık.
Burası çok soğuk, sen üşümüyorsun değil mi?
Kızardın bana ceketimi almadan dışarı çıktığımda. “üşürsün” derdin.
Bazen sokaklara atıyorum kendimi bunalıyorum bu yalnızlıktan…
Issız sokaklara dalıyorum aklımda düşünceler…
Sonra bir sigara yakıyorum cılız bir umut ışığım olarak…
Çocuklar annelerine beni soruyor: “kim bu adam? ” diye.
“Deli” diye cevap veriyorlar…
Gülüp geçiyorum bende ne yapayım? ..
Ara sıra mahallenin delikanlılarıyla sohbet ediyoruz.
Uzun uzun aşk muhabbetleri falan…
Arkadaşlar halı sahaya çağırırlardı eskiden.
Sende: “Arkadaşlarına ayırdığın kadar bana vakit ayırmıyorsun” derdin.
Artık onlarda aramıyorlar…
Bazen televizyon karşısında uyuyup kalırdım.
“Hiç romantik değilsin” derdin…
Sonra çiçeklerle falan gelirdim eve gönlünü alırdım…
Kahveyi senin kadar güzel yapamıyorum.
Orta şekerli ve köpüklü…
Yemeklerini de özlüyorum.
Birkaç kilo aldığımda seni suçlardım…
Sinemaya giderdik bazen.
Ben uyuyup kalırdım sende bana küserdin…
Sonra aynı filmi getirirdim, mum ışığında izlerdik…
Şimdilerde hayalin dolanıyor evin içinde.
Sesleniyorum kayboluyor.
Bir hüzün çöküyor içime…
Şiirler yazıyorum senin için…
içinde her zaman “sen” geçen…
Şarkılar seçiyorum ikimiz için…
içinde her zaman “ayrılık” geçen…
Nevin hanım hala seni soruyor.
“Selamımı söyle” diyor…
Bırakıp gitti diyemiyorum ki. Çekiniyorum…
“Neden? ” diye sormalarından korkuyorum.
Çünkü bilmiyorum…
Ama şunu biliyorum…
Ben seni hala seviyorum…
bazen tanju okan'ı senden daha çok seviyorum. sonra da "lan 4 yıldır tanju okan mı dinliyorsun?" diye sorunca kendime tekrar seni ilk sıraya koyuyorum. bazen ajda pekkan zorluyor seni. ama beceremiyor. tek başarısı bazı anlar tanju okan'ı geride bırakması oluyor. bence pek mutlu değil o da. geçemedi daha seni.
bu yaz müslüm gürses fena zorladı yalnız seni. sana bahsetmedim bundan. "zaaflarına bir gece, hatalarına bir nilüfer.." dediği an yugoslav faulüne uğramış mazlum gibi oluyordun. böyle hafif sinir falan seziyordum suratında. ama duygunun her hali sana yakıştığı için pek bir yakıştırıyordum sana o halleri. ama müslüm gürses'i sadece alyuvarlarımla alkolü seviştirdiğim zaman dinlediğimi farkettim. bu aralar kendisi alt sıralarda maalesef. ama çıkışları ile ünlü birisi. bence endişelenmelisin.
efendim? ze-ze-zeynep mi? kekelemen doğal harbi. zeynep dizdar'ı diyorsun. "vazgeç gönül" dediği an listeyi çatısından yarıp yıldızlara koşabilme tecrübesi ile tanıdığımız zeynep dizdar. normalde hiç dinlemem kendisini biliyorsun ki. ama "o" şarkısını duyunca gerçekten çok zavallı oluyorsun. oluyoruz. sesimi duyan kimsenin olmadığını bir tek o zaman öğreniyorum. şanslısın ama. "o" şarkıyı senede en fazla 10 kere dinliyorum. büyüsünü bozmayalım maksat. yani onun liderliği kısa süreli oluyor. ama yabancı basında "türkler lider zeynep'i konuşuyor" gibisinden haberler falan çıkıyor olabilir.
sana bundan da bahsetmedim. candan erçetin'le güçlerimizi birleştirip herkese yalan söyledik.
"bir ben gerçeği biliyorum ve gizlice ağlıyorum,
onlar yanlış biliyor, kimsenin suçu değil bu,
onun suçu değil bu, kader oyunu değil bu,
bu benim suçum."
dedik biz birlikte. gerçeği bilip gizlice ağlamak dışında hepsi yalan. bakma sen candan erçetin'e. abartmış o biraz. sever böyle şeyleri. "boşver ya onun hatası hep" diyenlere candan erçetin'le birleşip böyle cevap veriyorduk. bak koruyordum ben seni gene. benim suçum diyordum kahramanca. onun suçu falan da değil beyler ne alaka şimdi diyordum tabi öncesinde.
seni sevdim, yapamayız dedin, yakın arkadaş olduk, çok yakın arkadaş olduk, arkadaş olduk, .. , arkadaşlığı bitirdik. al sana kronolojik bir sıralama da yaptım. suçun bu düzen içinde ne işi var ki? o ".." boşluğunda belki suç sendeydi. sanırım candancım suç derken o boş arayı kastediyordu. orda da suç sendeydi. nickimin ardına sığınıp rahat rahat söylüyorum. ama yarın tekrar bir masada "onun suçu değil bu" diyeceğim tekrardan.
bugün aylar sonra tekrar görüştük ya ufak bir topluluk içinde, tanju okan'la olan farkı açtın biraz. köftehor seni. yarın da görüşeceğiz sanırım. bu sefer "sigara dumanı mı geliyor sana?" dediğin zaman 15 saniye boyunca mal gibi tek kelime etmeden yüzüne bakmayacağım. "evet geliyor çeksene şu iğrenç şeyi" falan derim en basitinden. gülersin sen de.
ben bu yazıyı kinix'e yazdım.****
o değil de, hayat hiç garip değil. bakıyorsun gökyüzü hep aynı, deniz, rüzgar, bulutlar... her şey aynı hayatta. her insana özel parmak izi var ve tıpkı bu değişkenlik gibi her insanın gözleri de farklı görüyor dünyayı. ben diyorum ki, hayat basit bir oyundur. ve bu oyunda hepimiz canlandırdığımız karakterler olmak için uğraşırken, hatta başarısızlıklarımızdan başkalarını suçlarken bile gariplikler sergileriz. hayat hiç garip ya; kuşlar hep gökyüzünde, böcekler sürünmekte ve hatta insanlar böcekleri ezmekte. eğer bir gariplik varsa hayatta, bu, insanların böceklerle birlikte sürünmesindedir, der ceketimi alır giderim. hava soğuk. *****
sana hep mutlu ol falan diyordum ya; vazgeçtim lan, olma. ben yoksam, hiç olmayacaksam sen de hiç mutlu olma, bensiz en güzel günün bile boktan melankolilere batsın inşallah.