bak seni gidi cergi bozan seni. her yazdığımı okuyup sigara içmeye çıktığımızda vıııiiiyyyy bunu da yazarmış, ıccık da şunu yaz falan deme bana. kırarım kafanı. bunu da oku emi? oku da gel yanıma, iki cor edek.
hiçbişeye inanmıyosun. inanmazsın...
insan sevdiğini rencide eder mi öylemi. kendimden haberim yok zaten güvenilmezim ben sen bunları deyince rencide etmiyomusun. yazma dedin ama senin eziyetinin yanında bu hiç kalır heralde.
selam vermekte zor mu düşmanmıyız?
Öyle içimdesin ki. Yanağımda dolaşan rüzgardan daha gerçek dokunuşların. Küçük, ürkek, kesik dokunuşlarınla, belki de her zamankinden daha yanımdasın. Yani öylesine, o kadar bensin ki. Ah nasıl anlatsam. Boşuna bu çabalarım, doğru kelimeleri aramalarım. Ne kitaplar yazıyor, ne de sözlüklerde karşılığı var.
Yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. Kelimeler eksik, kelimeler yaralı. Kelimeler cılız.
Taşımıyor, anlatmıyor, tanımlamıyor bu duyguyu. Ben de. Çok başka bir şey. Sevginin ortasında, derin acılar hisseder mi insan? Aydınlık gülümsemelerin içine, hüznü yerleştirir mi durup dururken? Gözlerine buğu, diline sitem, yüreğine burukluk, çöreklenir kalır mı asırlarca?
Gelmeyeceğini bildiği mektup için, posta kutusunu hep aynı heyecanla açar mı? Dedim ya, başka bir şey bu. Ne kadar yalnızsam, o kadar seninleyim şu günlerde. Belki de en başta, tutup seni en derinlere koydum diye oldu bunlar. Kimseler ulaşmasın diye, kimselerin bilmediği, bulamayacağı yollara götürdüm seni. En derinlerde tuttum. Bana sakladım. Derine, hep daha derine.
Seni yapayalnız, bir tek bana bıraktım. Paylaşamadım yanlış yaptım. Sana ulaşan yolları kaybettim diye bütün bu şaşkınlıklar. Kendimi oradan oraya vurmam. Sağımda, solumda, ne zaman dikildiğini bilmediğim duvarlara çarpmam, hiç görmediğim çukurlarla boğuşmam. Denizlerin, gürültüyle gelip vurduğu dehlizlerin, acılı duvarları gibiyim.
Duvarlarım yosunlu, duvarlarım kaygan, duvarlarımdan hiç tükenmeyen sular sızıyor. Tutunamıyorum. Renklerim, gün içinde değişiyor. Soluyorum, soğuyorum. Güneş ulaşmıyor içerilerime. Küfleniyorum, yaşlanıyorum. Yalnızlıklar peşimde. Dokunduğum her ıslak duvardan, pis kokulu bir yalnızlık bulaşıyor üstüme. Biliyorum, bütün bunlar, hep benim suçum.
Seni sakladığım yere ulaşamaz oldum. Yollar, gitgide uzadı ve karıştı. Ümidimi ısıtacak, parlatacak, kımıldatacak bir şeylere ihtiyacım var. Ah onun ne olduğunu biliyorum. Sonu sana geliyor her cümlenin. Her şeyin başında içinde ve sonundasın. Bu değişmiyor. Öyle içimdesin ki. Birden aklıma geldi, tuttum sana bir mektup yazdım dün.
Çok mutluydum. Gün içinde neler yaptığımı, nelere kızıp, nelerle mutlu olduğumu, tek tek anlattım. Mevsimlerin ve insanların nasıl karışık ve beklenmedik olduklarını yazdım.
"Yine zamansız yağmurlar" dedim, "Daha önce, hiç bu kadar zayıf değildi güneş ışınları" dedim, "Gerçekten buradaki şarkıları hiç öğrenmeyecek, bilmeyecek, söylemeyecek misin?" dedim. Çok uzun bir mektup oldu. Başından sonuna kadar okudum.
Neler yazmışım diye merakımdan.
Sonra çekmecemden bir zarf çıkarıp, adını yazdım. Büyük harflerle, yalnızca adını. Adresini bilsem gönderir miydim, bilmiyorum. Mektup cebimde. Cebim yüreğime yakın. Yüreğim sende. Sen yüreğime yakın. Öyleyse mektup sende.
aslında ilk yazan sendin. 4 ya da 6 sayfaydı tam hatırlayamıyorum ama yazdıkların hala aklımda. üniversite ikinci sınıfı bitirmiştik yaz tatiliydi o yazını aldığımda. sıcak bir yaz günü arkadaşımla* buluşacakmış gibi hazırlandım çıktım evden ve gittim buluşacağımız yere. yine güzel vakit geçirecektik tabi senle buluşucam ya o zaman ki en iyi arkadaşımla üniversite yıllarımın geçtiği eskişehiri bana ilk sevdiren senle..* sıcak bir günde nereye gidilirdi bir alışveriş merkezine dimi, biz de öyle yapmıştık. ve görüştük birşeyler yedik, yemek biter bitmez çıkardın çantandan bir mektup evet mektup. bana verdin şaşırdım. aldım biraz da şaşkınlıkla okuyim mi şimdi mi dedim. evet dedin şimdi oku. ben de okudum daha ilk cümlelerinde bir kere daha anladım sendeki değerimi sevindim. tam ikinci sayfaya geçicekken sana baktım sen ağlıyodun yine kalakaldım yine şaşırdım, dondum bişey yapamadım sen oku der gibi yaptın gözlerinle içim parçalanarak devam ettim içimden de allahım ben ne yaptım ki dedim. sayfalar ilerledi. yazıyordu işte orda ne olduğu. kızdım kendime çünkü o zamanlar benim için en değerli olan arkadaşımı üzmüştüm ben çok hem de. 6 sayfa yazmış bide karşımda ağlıyordu, buna hiç hakkım yoktu. mesele şuydu çok sevdiğim arkadaşım kaldığımız yurttan ayrılıp oda arkadaşıyla* eve çıkacaktı ve ben bu duruma içerlemiştim, son zamanlar üzüldüğüm için susmuştum biraz..biraz mı biraz değilmiş.. sana o sayfaları yazdırıp karşımda ağlatabilecek kadar susmuşum. ve naptım ben bunları burdaki kadar açık söylemedim, söyleyemedim, gurur mu durumla ilgili kırgınlık mı yoksa senin karşımda ağlayınca benim dumura uğrarmışcasına kalakalmam mı bilmiyorum sebep ne. ama çıkmıyor aklımdan bu sahne. belki şu an görüşmediğimiz için sana hiç anlatamadığım için bunu hiç söyleyemediğim için çıkmıyor aklımdan..bunun üstünden nerdeyse 4 sene geçti. seninle konuşmayalı ise 3 sene..3 senedir susuyoruz belki bu ömür boyu sürecek..ki bu suskunluğun sebebi ise bambaşka belki bir sebep bile yok. sadece şunu soruyorum kendime; ara sıra kırgınlıklarımız oldu, her dostlukta olabileceği gibi. ama insan bir kötü söz söylemez mi.. biz söylemedik bile hiç..ufacık kötü bir söz bile söylemedik ama belki de biraz bizim dışımızda gelişen ama seni doğrudan beni ise dolaylı olarak ilgilendiren bir olay yüzünden biz susuyoruz. bak direk ikimizin arasında olan birşey değil. bunu ikimizde biliyoruz aslında. ve şu cümleni hatırlıyorum hep, üniversite 3.sınıftaydık işte*, bana dedin ki " ben seninle okul bittiğinde de görüşmek isterim sen de istersen tabii ki" demiştin. ben yine şaşırdım çünkü tabii öle olcak dedim* ama şimdi anlıyorum niye öle dediğini. zaman bize böyle bir son hazırlamış ben toz pembe düşünürken sen gerçeği daha çok görebilmişsin o yüzden tereddüt edip öyle demişsin. çünkü ben mesafe koymuşum çünkü ben söyleyememişim anlatamamışım hiç bir zaman içimdeki sevgiyi. ne acı ki bunun artık bir yolu da yok. bunu da okuyamacaksın büyük ihtimalle hadi girdin sözlüğe diyelim entry uzun diye geçersin ben olsam geçerdim ama sen ben değilsin gerçi belki yine şaşırtırsın beni ama bu seferki sevinmeyle karışık olcaktır orası kesin..ben bu yazıyı sana yazdım eski dostum..ben küstük demiyorum biz sadece sustuk belki bu ani susuşumuz gibi gün gelir konuşuruz yeniden kimbilir...
bu ömer götüyle dershane tuvaletinde hocaya basılacağımız hiç aklıma gelmezdi lan. O değil de yan kabindekilerin dışarı çıkıp bizi dinlemeleri ve birinin bizim ışığı açmasıyla oluşan nahoş diyaloglar yardırdı resmen.
Hani hababam sınıfında inek şaban mahmut hocaya sigara içerken yakalanıyo ya heh aynı öyle oldu "kim açtı lan bu ışığı" diye çıktık ikimiz tuvaletten hoca ile yüzyüze geldik.
Garip bir durum.
iki erkek tuvaletten çıkıyor ve ışıklar sönük.
Tabi içeriden "olm bak ben bi paket sigara alayım sana vereyim sen bana her gün 1 dal versen yeter" gibi bir cümle geliyor da içeridekilerin niyeti anlaşılıyor Allah'tan...
Kafanı kaldır! gökyüzünde kayan bütün yıldızlar
Beni anlatırdı onlar,çaldı gitti hırsızlar
Benden aldılar bu kalbi hemde kırıp arsızca
Olanlara göğüs geremez bakakalırsın yalnızca
Elimde viski miski söyle aşkım biz kimizki?
O gözlerin anlatırdı sende bir çok şey eksik
Sen ve ben? Beni severdin eskiden
Şimdilerde sen,bende ki bu kalbi eskiten!
Safsın ya öyle yani,onu düşünmen hatadır
Ölmeyi düşünmekte neymiş sana inat yaşarım.
Kastın be bu iş böyle,övünmezsen hatadır
Dişi bir robot yapsan o da kaşar olur ve aldatır. *
hiç bitmeyen, sürekli büyüyen yangınlardayım.
yangınlarım ateşle su arasında.
tam ortasındayım arınmanın,
arındırıyor su bu tarafta, ateş öbür tarafta...
öncelikle senin mnakoyim demek isterdim ama demeyeceğim, 22 şubat 2010 fenerbahçe bursaspor maçı'nda çok acıdım sana... valla bak, içim sızladı seni öyle gözü yaşlı görünce... sen oyundan çıkmadan önce kaçırdığın pozisyonlar yüzünden etmediğim küfür kalmadı. ama seni o kulübede gözü yaşlı gördüm ya, en azından fenerbahçe için gerçekten mücadele verdiğine inandım. umarım bu maçta yaşanan olay seni gaza getirir de bu sene fenerbahçe'nin kahramanı olursun, biz de göt olmuş oluruz.
biraz daha az pozisyon kaçırsan, her şey çok daha güzel olacak.*
babaya yazılan yazıdır. laptobumun algıları zayıf kaldı.teknolojiye yenik düştü sanırım. sözlük ve farmville i kaldırmıyor aynı anda. lütfen yenilermisin.
komşuya yazılan yazıdır. madem neti paylaşmak istiyorsunuz. modemi benim tarafa geçirsek bende küfretmekten kurtulsam. evet beleş kullanıyor olabilirim ama işimi görmüyor. (bkz: neyse parası verlim) yani.
eski sevgiliye yazılan yazıdır. rüyalarımdan çık artık. kabuslarla uyanıp başağrısıyla uyanmak istemiyorum.
(bkz: dancing in the moonligth) a yazılan yazıdır. özledik lan gel artık.
anneye yazılan yazıdır. evi öle bir temizlemişsin ki sigara içmeye kıyamıyorum. balkonda zature olcam.
sözlüğe yazılan yazıdır.
seviyom ulen seni deli sözlük. *
biz anne babasızlığı bilmiyoruz dostum senin kadar.senin yaşadığın duyguları belki de hiç yaşamadık.bayram sevincin doğum günün sevincin olmadı hiç belki de.annenin kokusunu babanın merhametini unuttun belki de.sen hastanelerde tedavi görürken yoğun bakımdayken bile seni düşünen ailenden biri yok belki de.ne çok güzel bir kız arkadaş ne de kendini bilmez ne konuştuğu belli olmayan arkadaşlar olmayacak bundan sonra aklımda ve bundan sonra en yakınındayım.ama o videoyu paylaşıp 20 yaşındaki birisini ağlatmasaydın gece gece.
bana yapılan ilk haksızlık değildi bu yaşadığım
son olmayacağını da biliyorum bu yaşattığının
yazık olan geçen zamandır
zaman beni yanıltmıştır
büyük yanılgı şudur ki
aslında seni tanımadan tanıdığımı sanmamdır
işte böyle böyle öğreniyor insan artık neyi yapıp yapmayacağını, hayat hep ders çıkarmaksa ben öğrenci değil öğretmen olmak istiyorum artık, daha ne kadar üzülmem gerekiyor bunun için...*
sen var ya sen lan ben ne deyim sana . ben bütün gün sözlükte facebook ta ki amele tiplerle dalga geçerek, "hangi hayvanın taşağısın ?" ,"hangi atın intikamı karakterisin" türevi uygulamalar çözdüklerinde kıçımla güldüğümü anlata durayım , sen gittin bu anlattığım tiplerden oldun be güzelim . yuh sana be ulan daha doğru düzgün türkçe bile konuşamıyorsun . geçen gün fotoğraflarına bakıyordum da "beğendim" yazacağına "beyendim" yazmışsın. görmez olaydım keşkem . tiksindim bir an için senden . ama olsun be güzelim seviyorum seni..
ölebilirsin dediklerinde aklıma ilk sen geldin.
anne olamayabilirsin dediklerinde de.
sen benim her şeyimsin.
canımdan ötesin.
kendimden daha çok sevdiğim tek varlık.
hiç benim olmayan ama daima benimle olan varlık.
seni çok seviyorum.
"Seni bulmaktan önce aramak isterim,
seni sevmekten önce anlamak isterim,
seni bir yaşam boyu bitirmek değil de,
sana hep yeniden başlamak isterim..."
Özdemir ASAF
--spoiler--
sarılmış gibi bir gökyüzü, gülen bir güneş,
denizin rengini aldım ve sen giydin,
ve ben mavi ile boyandım, eski yalnızlığımla...
sana söylüyorum,
geleceksin ve hayatımı sonsuza kadar değiştireceksin,
kendimi ilk öpüşmemizde kaybettim...
çünkü gözlerine baktığımda bütün olaylar duruyor,
ve her şey en baştan başlıyor...
ve söz veriyorum bebeğim, artık korkmuyorum,
kalbimin derinliklerinde koşuyor ve yüzüyorum,
söz veriyorum bebeğim, her geçen gün, ilk öpüşmemizin tadı bambaşka olacak...
bir gün geçti, karanlığımdan kurtuldum,
çünkü her şey kalbimi kanatıyordu,
sonsuz sessizliğin gecelerini kilitledim,
ve senin için kapımı açıyorum, meleğim, hadi gel!!!
--spoiler--
Soğuk bir geceydi istanbul'da. insanlar garip maskeleriyle sokaklarda gülümsüyordular. içlerindeki yarayı , acıyı, sevgiyi saklayarak yalanlar söylüyorlardı. Düşünmek istemediğim insanlar istemediğim kadar karşımdaydı. Hayat hızlı akıp gidiyordu ben ona yetişemiyordum. Biliyorum şimdi hayatıma biri girse yine yıkıp gidecek ve ben enkazlardan yeni bir ben oluşturmaya çalışırken bulucam kendimi. Kızmıcam yine de her halini sevmek vardır aşkın, işte bu halini de sevicem. Yalanlar duyucam acılarımda olacak. Belki daha çok sigara içicem , belki de...
Sen geliceksin bilmeden hayatıma gireceksin hiçbirşeyden haberin olmayacak . Haberin olduğun da ise derin boşluklarda bırakıp gideceksin. Biliyorum nerden biliyorsun deme insanlar aynıdır çünkü. Kimi sevsem bu hastalıklı sevgimi yüzüme vurup gitti. Bilmediler oysa bu yaptıklarıyla beni değil içim deki benliği öldürdüklerini. Kimi bilmeden , kimi yalanlarla , kimi maskelerle kandırdı. Sen hangisi olacaksın. Oysa küçük hayallerin kızıyım ben kimseye bulaşmadan o karanlık odamda hayallerimle yaşardım. Evden çıkmak istemezdim bilirdim sokak acıydı.
Küçük hayaller mutlu eder. Bir martıya simit atmak, vapur turuna çıkmak , belki de bir piknik. Bunları kabullenemedi kimse sen de kabullenemeyeceksin sen de hep başkalarında unuttuğun parçalarını arayacaksın, onun acısını benden çıkarcaksın. Belki de benim yaptığım gibi.
Hastalıklı seviyorum biliyorum. Ama elim de değil. Yıllar önce bu hale geldim ben . insanların maskelerinden takamıyorum insanların yalanlarından söyleyemiyorum. Sevgiye o kadar muhtacım o kadar açım ki ne olursa olsun affediyorum. Sevilmeye o kadar muhtacım ki ...
Ama biliyorum gideceksin arkandan el sallayacak kadar güçlü olamıcam belki ama seni andığımda iyi ki diyebilcem. işte bu yüzden tüm acılarınla birlikte hayatıma hoşgeldin...
ne yaptığını biliyorum ve sen de bilmelisin ki aynısını yapıyorum. sikko amerikan gerilimlerine benzedi söylediğim, ama birçok konuda gerginiz ve sikkoyuz zaten, dolayısıyla pişman değilim, dolayısıyla bilemiyorum. gülben çık aradan, sevgilime laf sokuyorum.
iş sahibi olup da; ki bir dünya güzeli, ama ruhu fahişe olan bir kadını tanıyıncaya kadar evli de kaldık.
sonra yalanlarla dolu bir uzun dönem yaşadım o yalanlara inanarak. sadece vücuduyla değil diliyle de aldattı beni.
uzun acılar çektirdi ve bir gün dahi acımadı, pişman olmadı.
şimdi benim şehrimde benim sayemde ekmeğini kazanıyor ve yaşıyor. ve benden neden nefret ediyor biliyor musunuz?
onu hala tüm bu pislik haliyle sevmediğim için. orospusu da rahat bırakmıyor. ben de gereken yanıtı veriyorum zaten ama bundan sonra onu da yapmayacağım.
hak etmediğim davranışlara maruz kaldım, çok acılar çektirildim, ve çok acı da çektim.
eşim gününü gün ederken aylarım uykusuzluk ve ona inanmaya çalışmakla geçti.
hiç dikkate alınmadım. bunca yük ve acıya neden maruz bırakıldım, onu da hala anlayabilmiş değilim.
tek bildiğim bu kadar eziyeti sağlıklı bir insan yapamazdı.
ne orospusu ne de kendisi aşırı kendisine düşkün ve kimseyi umursamayan hayvanlarmış. tek elde ettiğim sonuç bu.
her ikisinin de ruh hastası olduğuna inanıyorum. tanrım eğer varsan onları yaşarken ölü hale getir senden başka hiçbir şey dilemiyorum.
onlara vicdan ver ki her gün kendi cehennemlerinde yansınlar.
yalancı eşim, yalancı hayatına gittin, sana kına hediye ediyorum bu masalın sonunda, gökten düşen üç elma olmayacak.
biri sana, biri ailene, biri de orospuna.
yeriniz de cehennem olur inşallah bu dünyada.
yana yana yanmaktan kurtulamayın ve her gün ölümü isteyin tanrıdan, bu azaptan kurtulmak için.
bana bunca yere sebepsiz acılar çektirdiğiniz ve hayatımı mahvettiğiniz için...
"aşk iman gibidir, tazelenmek ister" yazını gördüğüm anda, seveceğim erkeğin sen olduğunu söylemiştim kendime. hani uzun zamandır hasret kaldığımdın sanki. ve öyle bir gelişti ki sana gelişim; özgürlüğümü de, kendimi de sana verdim. ve aklımda hep yankılandı sözlerin, aşk iman gibidir. doğruydu sanırım, bu kadar kafama takıldığına göre...
biriyle, birinin aşkıyla, tek olana varabilmekti aşk. araya yabancılar girmeden, iki insanın sevgisinde mevla'yı görebilmek ve daha çok, daha çok sevebilmek, aşık olmaktı. ama olmadı. hiç tanımadığım, hiç görmediğim ve bilmediğim birinin varlığı, iki kişinin arasına girince, aşkın büyüsü bozuldu. hani bayram da şeker alıp da yere düşüren çocuklar olurdu ya, hevesleri boğazında düğümlenirdi. öyle kalakaldım, elimde aşk gibi bir şekerle.
halbuki senden kaçışlarımın da sebebi, seni her an daha fazla sevmemdi. onca hırçınlığım, onca sabırsızlığım, hep sana olan aşkımdandı, bilirdin. ben sana aşkla gelirken, hep daha fazla aşkla karşılardın. hep daha fazla sevgiyle. hala da biliyorum ne kadar sevildiğimi, beklendiğimi. sadece eskisi gibi olmayacağını düşündüğümden, vazgeçemiyorum. inat değil, aptallık değil, gurur değil. umutsuzluk sanırım, hani ışığımı kaybedince karanlıkta kalışım.
neden bunları sana yazıyorum, bilmiyorum. kendini kötü hissetmen için değil, içimi dökmem gerektiği için. çünkü konuşurken, istemsizce aklım sana gidiyor ve kelimeler boğazıma diziliyor. neyse, üzüldüğün kadar üzülüyorum, uykusuzluğun kadar uykusuzum ve sevdiğin kadar seviliyorsun hala. sadece bunu bil, yeterli.
hata yapmaktan korkuyorum baba, hata yapınca arkamda olamayacaksın diye... yalnız kalacağım yanlışlarımla; koruyanım, kollayanım olmayacak. o yüzden hiçbir şey yapmıyorum hata yapacağım diye. kararlarım hep askıda, kararsızlıklarım hep elimin altında, hep başucumda.
bir mucize olsa diye başlayan saçma, klişe, lüzumsuz umut verici cümleleri sevmem. olmaz ya mucize hani, olsa... olsa da sen yine sağlıklı olsan, başımızda olsan... olmaz ya... gözümüzün önünde erimesen, elimiz kolumuz bağlı bakakalmasak sana.
babam, babacığım... çok şükür hayattasın, varlığın da yetiyor, şükür allaha... ama özlüyorum seni. içeriğini hatırlayamadığım kadar eski zamanlarda, sen sağlıklıyken, yaptığımız sohbetleri özlüyorum. kaç yıl geçti 10 mu, 15 mi?
ne kadar değişti hayatımız. her şey eskisinden ne kadar farklı. büyüdükçe mi zorlaştı her şey, yoksa sen yoksun diye mi bocalıyorum bu kadar? karar veremiyorum. baksana baba, bunda bile karasızım.
içerden sesin geliyor şimdi. içi bomboş bir şeyler söylüyorsun. biliyorum iki dakika sonra uçup gidecek söylediklerin aklından... gitmesin baba.
konuşsak keşke bu gece sabaha kadar. akıl versen bana. öyle yapma böyle yap desen. kızsan, azarlasan hatta. razıyım baba.
arada bir soruyorsun ya "kaç yaşındasın" diye. çeyrek asrı aştım baba. büyüdüm. asırla hesaplayınca ne kadar tuhaf geliyor kulağa. büyüdü küçük kızın, büyüdü ve sana eskisinden daha çok ihtiyacı var. iyi ol baba.