hangi yüze baksam sana olan özlemim daha da arttığından kimseye bakamaz oldum. ben bu yazıyı sana yazdım, arada kaybolur da unutursan ben unutmayayım diye..
ben bu yazıyı sana yazdım sessiz evcil balığım mahmut can.
keşke hep bira içirseydim sana. her sabah uyanıp yemini vermeye yeltelendiğimde gelip benim elimden alırdın yemini. her akşam biramı önce akvaryumuna tokuşturup sağlığına derdim sonra bir sen bir ben dönerdik o birayı. kafamız güzel olmazdı belki ama sen beni dinlerdin be mahmut can. taki ben gerizekalı gibi şarap içmeye kalkıncaya kadar. meğersem senin bünyen kaldırmıyormuş şarabı. demedin ki bana abi benim zaafım var diye. belki de sende bilmiyordun benim gibi... seni alkol komasına sokup öldürdüğüm için özür dilerim mahmut can. biliyorum cennettesin sadece yanlış yönlendirildin.
ben bu yazıyı sana yazdım. ben günlerimi seninle doldurdum. ben hayatımın baş köşesine seni koydum. ben soğuk sıcak aldırmadan seni görebilmek uğruna yol teptim. ben bunları senin için yaptım. ve daha bir çok şeyi..
peki sen benim için ne yaptın?
ben bu yazıyı sana yazdım. hani alırsın şarabını geçersin birinin karşısına hiç konuşmadan saatlerce izleyebilirsin ya onu yada dersin ya içinden bunu iki kişi yapmış olamaz bunda bir grup çalışması var.. sen ''O''sun işte benim için daha gelmeyenim..
ravel'in bolero'su çalarken fonda, ardımıza hiç bakmadan, ne varsa bırakıp gidelim dersen elini tutarım; yeter ki gidelim. kurguladığımız masal dünyasına varamayacak olsak da, yeni baştan yaratacağımız kendi dünyamız olsun, saf güzelliklerle donatılmış, mutluluk şarkılarının dillerden düşmediği, kötülüğün zerresinin dahi bulunmadığı o yere. başımız dik, zihnimiz aydın olsun. boş yaşamayalım, en güzel ipliklerle en güzel desenleri nakşedelim geçip gittiğimiz yerlere. yüksek uçurumlardan bakalım alçaklara, yine de korku başımızı döndüremesin. en tehlikeli düşmanı akıllıca laflarımızla dize getirelim, dost edinelim. çiçekler büyüsün bahçemizde, otlar yeşersin. bir şarkı çalsın eskilerden, dans edelim en keyifli halimizle. gözlerin gözlerimden ayrılmadan. sevmekten bir dakika bile vazgeçmeden.
sen bunu okuyamayacaksın asla. çok düşük ihtimal okuman. o yüzden belki de rahat yazacağım.
ben ilk kez birisini hayatımdan daha değerli gördüm, ilk kez tüm hayatımı endeksledim birine. ama dediğin gibi, anlaşamıyorduk biz. zaten seni yeteri kadar üzdüm, haketmiyorsun o gözyaşlarını. bu yüzden sana gitme demeyeceğim, gidersen bundan daha mutlu olursun kesin.
ama neden; birbirimizi bu kadar sevmemize rağmen neden bu haldeyiz?
ben ilk kez birisi ile yaşamaya ek olarak onunla ölmeyi istedim, son nefesime dek kalbimde olsun istedim.
ben ilk kez gerçekten sevdim.
ama benim gibi bir paranoyak, sürekli ilgi göstermeni bekleyen, anlayışsız ve bencil biri seni asla haketmiyor.
elveda...
edit: yine de dayanamadım, gitme diyorum, gitme... ama duyamıyorsun. sesim çıkmıyor artık. varlığınla bir boşluğu doldurmadın hayatımda, ama yokluğunla kocaman bir boşluk bırakacaksın...
hayatım beklemekten ibaretken, inilecek durağa yaklaştığımda hayatımı anlatan sen vardın. tüm yazılan ve okunmayan her şeyi ben sana yazdım. yazamadıklarımı gece sessizce kulağına fısıldadım. ve senden hiç duymasam da sevgi sözcüklerini bir gün söyleyecekmişsin gibi sabır taşlarına çentikler attım. aşk olmadan hayat yaşanmıyormuş yaşanan şeye de hayat denmiyormuş bunu anladım. ve sevgili bir günde sen bana duymak istediklerimi, okumak istediklerimi yaz diye bekledim.
gönül çalamazsan aşkın sazını
ne perdeye dokun ne teli incit
çalamıyorsun , bilmiyorsun , korkuyosun parmakların incinir diye vazgeçiyosun . perdeye dokundun teli de sazı da incittin .
eğer çekemezsen gülün nazını
ne dikene dokun ne gülü incit
çekemiyosun , dikene dokundun , gülü incittin.
bülbülü dinle ki gelesin coşa
karganın namesi gider mi hoşa
meyvesiz ağacı sallama boşa
ne yaprağını dök ne dalı incit
meyvem yok , yaprağımı döktün , dalımı incittin.
bekle dost kapısın sadık dost isen
gönüller tamir et ehli dil isen
sevda sahrasında mecnun değilsen
ne leyla'yı çağır ne çölü incit
mecnun değilsin , leylayı da çölü de incittin. Sen aşkı incittin. Suçlusun. kuş'a .....
kuş'tan:
incittim. Bilmez değilim. Utanıyorum da.
Gülün güllüğünü de bildim, dikenini de...
Ama bilemedim,
Gül bilir mi benim bülbüllüğümü?
Bileydim; Leylanın ne yöne baktığını, böyle olur muydu?
Böyle mi olurdu, sevda sahrasını başka yönde bilmeseydi Leyla? Doğuya bakarken batıdan gelenin gelmesini ne etsindi Leyla? Bilemedim?
Ben cennette zannetmesem kendimi, meyvesiz ağacın meyvesine uzanır mıyım? Meyvesiz ağaç yok zannetmesem, uzanır mıyım? Ama bilemedim ki;
Tohumu toprağa düşmeyen ağaç ne etsin toprağı?
Gül olmasa bülbül ah u zar etmez. Bunu bilmeyen gül olur mu?
Feryat figan kendi sesiyle öldürsün mü bülbül kendini? Gülün zalimi olur mu bu kadar? Kendini dikeni zanneden gül olur mu hiç? Anlatma kendini, kendini Mecnundan sor.
Affet beni, yaşattığım her kötü an için.
4 yıl sonra gelen edit ;
çalamadın , viran eyledin , gittin .....
sözlük hep senin sayfaların üzerinde başkasına yazdım yazılarımı burada. ama şimdi ben bu yazıyı sana yazıyorum. bünyende ne kadar farklı insanlar barındırıyorsun. herkes birbiriyle mücadele içinde sanki. sessizce köşenden izliyorsun. birbirine laf sokma yarışında olanlar, kanıtlamak için yanıp tutuşanlar ya da sadece ortaya sorun atmayı sevenler... ama ilginçtir ki hiçbiri çekip gitmiyor. hepsi burada seninle. gitmek mi doğru kalmak mı onu da anlamıyorum ya sözlük hadi hayırlısı.
peki bizleri izleyen olarak sen söyle; saygılı mıyız birbirimize, fikirlerimize?
"özgürlüğümüz başkalarının özgürlüğünün başladığı yerde biter." cümlesine birazcık olsun kulak veriyor muyuz? yoksa benmerkezci miyiz hepimiz?
ben bu yazıyı sana yazdım sözlük. her gün saatlerimi geçirip barındırdıklarına bakarak yazdım...
ben bu yazıyı hayallerime yazdım.
yetkili biriyle görüşmek istiyorum artık. herkesin sorunları var ve kendi sorunlarını çözmeye çalışıyorlar. hayaller , hayallerim. can varemedim sizlere. beni bağışalayın. sizi ben oluşturdum ve hak ettiğiniz canı veremedim. içimde öldünüz ve acı vermeye başladınız. sizleri oluştururken oysa ne de zevk vermiş , mutlu etmiştiniz.
sözlük yazarlarının daha çok platonik aşklarına ya da sevdiklerine * hiçbir zaman söyleyemeyecekleri şeyleri içeren yazılardır. sevdiceğin suratına suratına söylenmediği takdirde de bu 50 sayfa arasında kaybolup gidecek duygulardır.
başına bir şey gelmesinden korkuyorum, başka birinden hoşlanmandan korkuyorum, başka birinin senden hoşlanmasından korkuyorum, sesini duyamamaktan korkuyorum, hiç başlamadan bitmesinden korkuyorum.
bu yazıyı okumandan korkuyorum.
ben seni severken çok korkuyorum. işte bu yüzdendir sevgimin şiddetine dayanamayışım.
onca uzaklığa rağmen hislerime dur diyemiyorum.
ah tanrım ben ne yapıyorum, kimin eline bırakıyorum yüreğimi. benliğimin kıymetini anlamadım mı hâla?
aşık olmak istemiyordum ben. mızıkçıyım oynamıyorum.
bu gece hergeceden bir başka, sen hatırlamasanda! ve ben bu yazıyı sana yazdın sevgilim belki hiç okumayacak olsanda!
tıpkı o şiirdeki gibi sarılmak istedim sana ve okyanusunda boğulmak seninle ya da o okyanusun üzerinde seninle bir hayat kurmak. tuttun ellerimden sardın beni, okyanusa bıraktığımızda kendimizi mutluyduk ikimizde beraberdik birkere, kavuşmuştuk değil mi?
neden sonra yoruldun sen o okyanusun dalgalarından ve kıyıya çıkmak istedin tekrar, dur diyemezdim sana ama beni de alsaydın yanına!
o koskoca okyanusun ortasında bir ada vardı göremedinmi yoksa? okyanusun iki karşı kıyısına iki ayrı köprüsü olan bir ada. köprülerin biri benim hayatıma çıkıyordu, yollarına kırmızı halılar ve güller serilmiş senin geçmen için yapılmıştı. diğer köprü senin hayatına çıkıyordu ama kapısında kocaman çelik kilitler vardı! anahtarları senin kıyında yaşayan insanlarda ve ben geçemiyordum o kıyaya!
sen ortadaki o adayı göremedinmi yoksa, anahtarlarını alamadınmı senin hayatındaki o insanlardan yoksa sen mi sakladın o anahtarları benden? bilmiyorum!
sen benimle o okyanusta boğulmak istemedin ve göremedin o adayı, belkide açamadın bana o köprünün kilitlerini. beni o adada bırakıp geçtin kendi kıyına ardında kaldım ve sadece baktım o adadan sana, gidişini izledim. ağırdı adımların, yağmur vardı biraz ve okyanusta dalgalar senin elinde sigaran yine yürüdün ağır ağır kendi kıyına beni bırakıp ardında!
bense yalnız kalmıştım adamızda, bir anda yer sarsıldı ve ada paramparça topraklara bölündü, çırpınarak çıktım kendi kıyıma. beni bekleyenlere gülümsedim bilirsin en acı anımda bile gülümseyebilirim!
şimdi kendi kyımdaki insanlarla yaşarken(!) hayatı, onlar bana bakmadığı zamanlarda karşı kıyıya bakıyorum hep belki seni görürüm uzaklardan diye ve geceleri çevremdeki herkesten sıyrıldıgımda kıyıya oturup seyretmeye çalışıyorum senin hayatını. hiçbirşey göremiyorum elbet ve anılara dalıyorum yine, ciğerlerim okyanusun tuzlu suyuyla dolmuş acırken o suyun birzamanlar nasıl ferahlattığını düşünüyorum beni. senin, benim seni özlediğimin ya da düşündüğümün farkında olmadığını biliyorum ve artık senin için bir 'hiç' olduğumu! çünkü eğer hiç olamsaydım senin için hissetirmek isterdin bana ama yapmıyorsun onu da!
seviyorum seni diye haykırmak istesem de karşı kıyıya ne sesim gider sana ne de bu mutluluk verir sana! içimden söylüyorum bende ve gözlerimi her kapattığımda birzamanlar bana sevgiyle baktığın o gözler geliyor karşıma. seviyorum diyorum, karşılığı olmasa da, onun için bir 'hiç' olsamda!
eğer birgün görürsem seni, seviyorum der gibi bakmam sana, neden bıraktın der gibi de bakmam. anlayamassın içimde ne olduğunu inan bana. yine o eski gülümseyen kızı görürsün ve hiçbir kırılmışlık hissedemezsin asla! neden mi? o eskiden sevdiğin kızım ben çünkü. gurur ve güç! bir gün yine beni sevsen ve benimle olsan bile vazgeçmeyeceğim bunlardan asla, anladım çünkü sen öyle sevmiştin beni ve ben hep ben kalmalıyım! hep senin sevdiğin o kız olacağım. sen de sevdiğim adam kal olur mu?
diğer yazarların sıkıntılarını az çok okudum. genellikle aşk ızdırabını hafifletme amaçlı yazılar var. benim derdim açıkçası bu değil. derdim aslında en büyük arzum. kendi filmimi yapmak istiyorum be sözlük. söyle vizyona gireceği zaman arkadaşlarıma davetiye gönderip hadi gelin bakın olmuş mu demek istiyorum. kıskanma hemen seni de unutacak değilim. senin için özel bir uludağ sözlük galası yapmazsam adiyim.
gel gelelim elinde ne var diye soracak olursan seneryo ve bilgi birikimim var sözlükçüm. hani yapımcı nerde deyip benim asabımı zıplatma. çünkü benim sıkıntım bu yönde sözlükçüm. sıkıntı dediysem kapı kapı dolaşmış kapılar suratına kapatılmış gibi bir durumum yok. sıkıntım o kapının beni dinlemeden anlamadan suratıma kapanma ihtimali. benim şöyle gerine gerine sindire sindire elimdeki malzemeyi anlatırken beni dinleyecek bir yapımcıya ihtiyacım var. gerisi kolay. sanma bunun saçma bir özgüven kıpırdanması olduğunu, bu sekterün en zor kısmının kendini dinletmek olduğunu bildiğim için gerisi kolay. beğenirler çok sevindirmez, beğenmezler çok yıkmaz ama hadi casting derler sevinçten taklalar attırırlar. bir gün bu filmin olacağına ben eminim ama olurya sinemanın savrulduğu şu anlarda hayata geçerse o zaman kıymet seviyesi benim için çok yukarılara zıplar.
hadi biraz kopya ver de ne çekmek istediğini bileyim dediğini duyar gibiyim. benden anlatmak ister gibiyim ama sağ kolun sol kola güvenmediği bir ülkede ben sana nasıl güveneyim be sözlük. ama merak etme gösteripte vermemezlik gibi bir amacım tabii ki yok. ancak şu kadarını söyleyebilirim ki her insanın içini kıpırtatıcı sahnelerle başlayıp acaba sorusuyla sürükleyip oh çok şükür edalarıyla bitirmek niyetindeyim. bazı sahneler olacak ki yorumları mutlaka ''vay be'' şaşkınlığıyla başlayacak. bazı sahneler ise ben önceden tahmin etmiştim mantığıyla filmi izleyenler bile ''ben önceden tahmin etmiştim ama bu kıvraklık çok şık'' diyecekler. ne güzel kendi ürünümü övüyorum değil mi? senin de ben çocuğunu methetmeyen anne baba duymadım dediğini ve alaycılığa başladığını biliyorum. ama benimde gerçekçi amalarımın olduğunu ve bu amaları kendimin yaratmadığını bil. gün gelecek ve amalardan 1 tanesi kazanacak ve o ama benimkisi olursa kaybeden sen olmayacaksın. senin aman galip gelirse emin ol bende kaybetmeyeceğim ve yeni bir ama yaratıp ''ulan ne güzel yazmışım'' deme keyfimi kovalayacağım.
edit= unutmuşum aklıma geldi sözlük öyle ödül tören meraklısı bir adam değilimdir. zamanında yaptığım sporlardan kazandığım ödüller yaptığım mecburi konuşmalar böyle bir arzuyu aklıma bile getirtmez.ama insanız be sözlük gözümüz hep bir şakşakçılık arar durur ama şakşakımız ne portakal'dan ne cannes'den ne berlin'den ne de oscar'dan gelsin isterim. bir sadri alışık heykelciği çok hoşuma gider sözlük. sen zaten bilirsin sözlük bu ödül gönül alma ödülüdür ama benim için sadri abi selamlı bir paylaşım olur.
bunlar mutsuzluğun pençeleri.. bedenimde sakladığım tüm izler senin eserin.. sensizlikte oluştu tüm bu kesikler ve yine bir sensizlik anında ölmeyi istedim tüm iyi niyetimle... olmadı...
mutlaka bir yarını olmak zorunda değil bu günün endişelenmene gerek yok.. hatta bu gün de olmayabilir... hiç yaşamadığım günler oldu çünkü biliyorum... hepsi hepsi aralıksız elli altı saat uyku...
canım acıyor... kanayan yerlerim değil, bıçak izlerim değil... canım acıyor... ağlamak bu kadar zor olmamalı bu kadar acıya... bir iki damla yaş lütfen... temizlensin içim arınsın senden..
bir iki damla yaş.. sadece bir iki damla...
yoksa bir iki damla kan akıtmak yetmeyecek içimi arındırmaya...
yazarların yayımlanan kitaplarının başında yazan isimler bu durumu çok iyi anlatır. özelikle milyonlar satan bi kitapsa ve bir çok dile çevrilmişse kitabın ithaf edildiği kişiyi de milyonlar öğrenmiş olur.
ör:meavy beanch:kitaplarının hepsinde sevgili gordon uma der, ben bu kitabı sana yazdım demek anlamına gelir diye düşünüyorum ki bundan anlamlı deyiş de olmaz.
--spoiler--
yolun kabasını almıştım ben tanıştığımız zaman
sen dalgalanmaktaydın duman duman
o yüzden anlayamadın tam olarak olup biteni
hala kulağımda çınlıyor o sen kahkahan
haberin yoktu henüz cilvesinden askın
sarsılmıyordun hiç ay tutulmasından
o kadar gamsızdın(deliydin), o kadar açtın ki
düşmen kaçınılmazdı arzın ortasından
pişman olduğun zaman
huzur bulduğun zaman
zevke doyduğun zaman dönebilirsin
ben yine burada olacağım
yaralarını saracağım
seni anlayacağım
ben yine burada olacağım
yaralarını saracağım
halinden anlayacağım
--spoiler--
Kendimden başka sen de ol istedim, sen de ol ve birlikte büyüyelim. Ben tek başıma büyümekten hep korktum. Tek başıma büyümek yalnızlığıma çare değildi sonuçta. Büyüsem ne olacaktı, sen olmadıktan sonra.
Kendimden başka seni sevdim. Seni hayatımın merkezine aldım. Çocukluğumun da ,ergenliğimin de ,erişkinliğe giden yolumun da geçtiği o merkeze. Oyunlar oynadık beraber, beraber ağladık, sorunları beraber çözdük. Sabah sana uyandım , yoksa güneşi tek başıma ne yapardım! Gece sana uyudum, sana kavuşmanın özlemiydin çünkü sen en çok. Sen bir parçaydın, yüreğimin bütün parçası.
Kendimden başka seninleydim. Hiçbir zaman sadece kendimle kalamadım. O sadece renkleri düşündüğüm yağlıboya tablolarımı yaparken bile seni düşündüm, araya girip hep öptün fırça tutan ellerimi. Şiirlerimi sana yazdım , seni iç dünyamın derinlerine kadar ulaştırdım.
Şimdi sanki hiç olmamışsın gibi gitmen gerek öyle mi?
Gitmemiz gerek.
Bu yazıyı sana yazdım ama belki de hiç okumayacaksın.
Burada yazdığından bile haberin olmayacak.