ben bu yazıyı sana yazdım

entry31009 galeri293
    695.
  1. adı üstünde hazan.. bütün olumsuz gelen duyguların toplandığı mevsimde birden güneş açar.. hayatında hiç görmediğin rengi görürsün.. sekizinci renk beklenmedik anda ışıldar, gözlerin kamaşır.. bakmaya doyamazsın.. mevsimsiz açan çiçeklerin vahametini bildiğinden sakınırsın kendini bu renkten.. utangaçlıkla karışık yenemediğin merak duygusuyla gözlerin kapalı adım atarsın.. ama ruhunu ele geçirmiştir bir kere.. gözlerini kapatsan bile kalbinden saklayamazsın.. toprak kokusuyla karışık, sonbahar güneşiyle titretir seni.. soğuktan sıcağa girerken duyduğun hazzı yaşarsın.. için ısındığı için titrersin.. buna alışmaya çalışırsın.. yeni rengi, yedi renkten ayıran şey sonbahara yakışmayan parlaklığıdır.. bunun karşısında fazla duramazsın..olması gereken yerde, olması gereken zamanda, mevsimsiz seni yakmaya başlar yeni doğan güneş.. hazan'ın melankolisinden kurtulup umutla karışık başlangıç yaparsın.. fırından çıkmış taze ekmek kokusu gibi her sabah uyandığında seni mutlu eden o koku, yeni keşfettiğin renk, annenin kek yaptıktan sonra tencere dibinde kalan az olduğu için kekten daha tatlı gelen mucizevi karışım gibi kimseyle paylaşmak istemediğin o tat.. bütün duyu organların ona çalışmaya başlar.. onun sesini duyunca yaşadığın heyecan, kalabalıklarda bile duyduğunda ayırt edebileceğin yegane ses.. yağmurda sırılsıklam olmuş halde geldiği ilk buluşmada saçlarını yüzünden çekmek için yaptığın ilk hamlede hissettiğin ıslak, soğuktan üşümüş teni.. beş duyu organın artık onun emrindedir.. sadece onu hissederek doyar kalbin..
     
    sonbahar yere düşen yapraklarla ölümü simgelerken sana yeni başlangıçla hayatının en güzel sürprizini yapar.. en değerli hediyesini bırakır kapına zili çalıp kaçar.. kalbin kapısının önünde dünyanın en sade hediyesini görünce anlar.. bu kez farklı.. hiç kimseye, hiçbir sese, hiç bir tene, hiçbir renge, hiç bir kokuya, hiç bir tada benzemez mucizen.. gözün hiç kimseyi ama hiç kimseyi görmez, başka seslere tahammül edemez, başka dokunuşlara, başka tatlara, başka renklere mühürlersin kalbini.. yıllarca haksızlık edip hüzünle suçladığın hazan hiç olmadığı kadar ısıtır içini.. kalbin adına nokta denilen yerde delicesine atmaya başlar.. adı nokta ama bizim hayatımızda virgül sözüyle kırmızıya dönersin, hazanın kahve sarı tonlarına tezat.. öyle sıkı sarılır ki gözlerinden yaş gelir.. sahiplenilmenin, ait olmanın, sahiplenmenin naturel duygular olduğunu sana ait olanın paylaşılmaz olduğunun sonradan öğrenilmez olduğunu anlarsın.. başka mevsimde kabul edemeyeceğin davranışları bastıramadığın heyecanla severek mutlu edebilmek için, mutlu olmak adına yaparsın..
    7 ...
  2. 696.
  3. o sun sen. çeyrek asırıma sığdırdığım tek o. bana seni sordun, anlatamadım sana, al işte bendeki sen;

    o adı konulamayandır, varlığı istenen. o nun yakınında uzak yoktur zaten. mesafeler anlamını yitirir. ama böyle olmalıdır, yeri hep bilinmelidir onun, sesi, yüzü, eli hiç unutulmayacaktır, kaya gibi olmuş, üşümüş, buz kesmiş olana iz bırakmıştır çünkü. bir masaldır da o, sonu yoktur. aslı incedir, kırılgandır, dokunulmasın, erişilmesin diyedir o hırçınlığı, yaralayıcılığı. sanrısı, sağ omuzda hep bir melek olarak kalacak olandır.
    7 ...
  4. 697.
  5. Ben bu yazıyı sana yazdım, evet evet sen. Birazdan aşağıdaki şeyleri yazacak olan, evet sen.

    Hepsini yırtıp attım. Hemde hepsini... Birşeyin geleceği yoktur bekletirler çünkü, birşey verecekleri yoktur verir gibi yaparlar. Hepsini yırtıp attım. Hemde hepsini... Sizin mezarlarınızı kazdım hepsini oraya gömdüm. Burada yaşanacak ne kaldı? Burada daha ne var? Hepsini yırtıp attım. Hemde hepsini... Güle güle yaptığım herşey sadece güzel anılardınız... Anlamlandırmaya gerek yok. Siz gittiniz ve kalan sadece ben oldum. Güle güle yaptığım herşey, siz benim en basit yanımdınız... Normal olmasını istedikleri birinde basit bir yan olmamalı öyle değil mi?

    Küçük beyaz dostlarım bazen ne kadarda çok gülümserdiniz... Ama gülümsemeler değersiz, bizi değersiz kılmış da fark edememişiz. Göz kırptıklarınız için, kurban verdiğim kardeşleriniz için ve sizin için. Büyük özürler var içimde. Ama hepinizi yırttım. Hepinizi...

    Sarı içecekler bitti, renksiz içecekler bitti. Ruhuma yama yapmak bitti. Siz niye yaşayacaksınız? Hiçbirşey duygusuz bir adamın esiri olmak istemezdi. Duygularım silindi ve sizi de, gittiniz. Yolunuz açık olsun, güzel bir bayan, akıllı bir adam, yorgun bir düşman, genç bir akıldınız. Büyüyemeden mezarı seçtiniz. Hepinizi yırttım, hemde hepinizi... Artık sebepsizim, yalansız, sevgisiz ve karanlık...
    7 ...
  6. 698.
  7. size bir şeyler yazmka istiyorum. hepinize. hiç ayırmadan, kayırmadan. anlatmak istiyorum. anlamanızı istiyorum çünkü. hiç anlamadığınız bari bu sefer anlayın diye anlatmak istiyorum.

    olmuyor ama. yazamıyorum. öylesine sömürdünüz ki beni, ruhumu yazamıyorum. öylesine ezdiniz, parçaladınız ki gönlümü size bir şey diyemiyor gönlüm. ben de yazamıyorum, yazmak istemiyorum...

    güneş vurunca penceremden içeri sizin yüzünüzden sevinip, mutlu olamıyorum. yağmur ıslatınca bedenimi eskisi gibi huzurum yok artık. aksine yağanın yağmur değil efkar olduğunu zannediyorum...

    annesiinin kolunda gördüğüm kız çocuğu imrenmek duygumu alıp kıskançlığı verecek sizin yüzünüzden diye korkuyorum ya o nun gibi bir çocuğum olmazsa...

    el ele tutuşan çifler. yanlarından geçerken içi gülen gözlerini görmemek için başımı eğiyorsam bunun tek suçlusu sizlersiniz...

    sizi çok seviyorum. hepinizi. ruhumu esir ettiniz, gönlümü parçaladınız ama çok seviyorum sizi. fakat artık yazmam size. istesem de yazamam zaten. acizliğimden değil ama. sakın aciz olduğum hissiyatına kapılmayın. ben hala ayaktayım. hala yerinde ruhum...

    ben hala gönül diyorum...
    8 ...
  8. 699.
  9. Ben bu yazıyı sana yazdım,

    En güzel hikayemsin, sonu olmayan bir masala dönüşmesini istediğim...

    Benim kadar hatırlıyor musun bilmem saatlerce sana nasıl dil döktüğümü "gitme" diye. Ama akacak kanımdın damarımda durmadın... Gittin, uzaklaştın, soğudun, bambaşka şeyler kovaladın... Yanlış anlama sana kızmadım hiç. Hani bazı hüzünler vardır, yalnızlık gibi paylaşılmaz, Anlatılamaz da sadece yaşanır içte. Zaten bir yalnızı da kim anlayabilir ki o an yalnız olandan başka?.. Beni de kim anlayabilirdi ki benim gibi paylaşılmaz bir hüznü yaşayanlardan başka ve kaç kişiydik ki birbirimizi bulacaktık ? işte öyle bir hüzün vardı bana senden kalan, ne bir toka, ne bir resim sadece paylaşılmaz bir hüzün...

    Aylar geçti, ne yalan söyleyeyim evet unutmaya çalıştım.. Zaman zaman başardığımı da sandım.. Sonra fark ettim ki unutmuyordum sadece seni arıyordum başka kadınlarda.. işte O zaman başımın gerçekten bela da olduğunu anladım.. Hiç bir şey net değildi artık yokluğundan başka.. Hani "çok dakiğimdir" dersin ya evet zamanlaman muhteşemdi * işte o anda yeniden çıka geldin..

    Hani paylaşılmaz dediğim hüzünler var ya.. bir de onların paylaşılmaz sevinçleri vardır. Kimse anlamaz sizi, zaten anlamaya çalışan da yoktur etrafınızda... Öyle bir sevinç yaşadım. halbuki sadece "arkadaş"tın bana. Ama vardın ve bu yokluğunla kıyaslanamazdı bile..

    Yakınlaştık sonra, yine beni çekiyordun kendine. sanki sen mıknatıstın ben de demir, doğa karşıydı karşı koymama elden ne gelir.. Yakınlaştıkça "acaba" dedim ve senin de "acaba" dediğini fark ettim.. Ben hiç o an kadar mutlu olmadım * Tahmin de etmezdim "acabalar"ın beni bu kadar mutlu edeceğini ama konu sendin işte ve karşımdaydın.. Hiç ummazken, bir mucize oldun bana...

    Elimi uzattım sana, tuttun.. ama "sıkma" dedin.. Sıkmıyorum ama bırakmak da istemiyorum asla... Elini tutunca gördüm ki bambaşka sorunlar var, zor yollar.. Ama korkmuyorum asla, elin avucumda ya, savaşamayacağım şey yok artık uğrunda..

    Bir gün gelir de sıkı sıkıya tutunursan elime o zaman, işte o zaman... öpeceğim alnını ve her şey yerli yerine oturacak..

    Bunu sana niye yazdım? Bil istedim, anlatmak istedim neler yaşadığımı, hissettiğimi. Bundan sonra bir yazı daha yazacağım sana, aşkımı anlatacak o da...
    10 ...
  10. 700.
  11. bendeki seni göremiycek olman degil canımı acıtan..görmek için çaba harcamaman sızlatır içimi..istememem degil pes edişimin nedeni..keşke sadece ben istiyor olmasaydım sensizligimdeki seni...
    5 ...
  12. 701.
  13. 702.
  14. ben bu hikayeyi sana yazardım;
    gerçekten hak ediyor olsaydın. bencilliklerinle hayatı daha da çekilmez kılmasaydın. öyle bir hikaye yazardım ki hem de sen bile şaşırırdın. öykülerinde kullandığın ağdalı dilin bile şaşırırdı. kendi karanlığını kendin yaratıyor olmasaydın, parlardı bu hikaye. nobel bile alırdı belki roman olmaksızın. şimdi bir hikaye olamayacak kadar yarım, sevdiğim roman karakterinin cümleleri gibi üç noktalı yazdıklarım. tek fark; ben tamamlamasını beklemiyorum kimsenin üç noktalarımı. kimse bakmasın gözlerime ve demesin "ben seni tanıyorum" diye.

    ben bu hikayeyi sana yazardım;
    arafta kalmasaydın, geçmişinle yaşamasaydın. aşk ve nefret üzerine, siyah ve beyaz üzerine, aydınlık ve karanlık üzerine bir seçim yapsaydın.

    yapmadın.
    ben bu hikayeyi sana yazmadım.
    10 ...
  15. 703.
  16. ama yine de özlem benim adım seni düşününce...bu tatili birlikte geçirdik...oturduğum banktın sen, oturduğum banktan izlediğim porsuk'tun...donmuş nehrin üzerinde teneffüse çıkmış çocuklar gibi şen ve aceleci dolaşan, bir konup bir göçen kuşlardın...banktan kalkıp yürümeye başladığımda kaldırım taşlarıydın ezip geçişlerime aldırmayacak kadar sert ve soğuk...az ileride fotoğrafını çektiğimi farketmeyecek kadar dalgın tatar amcaydın...giden adamdın ve gidişinin ardından el sallamak yerine o anı ölümsüzleştirmeye çabalayan bir ben...biraz daha ileri yürüdüğümde fotoğrafını para karşılığı çekmeme izin müsade eden cin bakışlı sokak çocuğuydun...ellerinin isine karşın yeni harlanmış ateş gibi bakan gözlerinle, hayatı dolduruyordun içime...köprüye vardığımda son çıkış gibi dikilen de sendin karşımda köprü de...köprünün tam üzerinde keşke yanımda olsanlı hayallere daldığım manzaraydın...kar tanesiydin yağmur olmaya özenmiş daha hızlı akabilmek uğruna...adını merak etmeden dizine oturduğum heykel oldun sonra dalgın ve düşünceli...trabzanların önünde başıboş bırakılmış bisiklet oluverdin sonra,sadece pedal çevirerek ve kollarımı rüzgara açarak sana hakim olmadan sürmek istedim seni...sonra her yaklaştığımda bana doğru ürkek ve sarsak adımlarla yaklaşan ama okşamak için eğildiğimde, üzerine düşen gölgemden kaçan tekir kedi... dedim ya bunca sen varken etrafta özlemem mümkün değil seni, ama yine de özlem benim adım seni düşününce...

    12 şubat 2008

    eskişehir
    7 ...
  17. 704.
  18. sınırında bekliyorum ülkenin, ellerimin kanamasına aldırmadan sıkıca tutunmuşum dikenli tellerine yüreğinin ve tüm sıcaklığım topraklarına damlıyor. ayaktayım ve toprağımın topraklarına kayışını izliyor ayaklarım. hep önüme bakıyorum önüm gece ve gündüz ağlayarak geçiyor ardımdan, aldırmıyorum...mevsiminin kış olması korkutmuyor gözümü ve üzmüyor beni artık umursamayışların...her seferinde süremin dolduğundan dem vurup beni sınırdışı edişin...askerlerin süngülerini kullanarak öteliyorlar beni...yaralarım gerçek değil rüyalarım kadar. yılmıyorum!
    gökkuşağının sekizinci rengi değil aradığım yalnızca yedinci rengimi istiyorum senden...bana ait olanı...ve gelemezsem yanına kuşaksız kalacak göğüm ve yeryüzü bol gelecek...üstelik bulutlarım da sana kaçmış şekilden şekile giriyorlar.erozyona uğruyor umutlarım ve dikenli tellerine tutunmuşum kanayan ellerimle...önüme bakıyorum önüm kış, önüm gece...zaman ardımda seyrediyor memesine yapışmış günler...ağlamayı bırakmış...aldırmıyorum. yalnızca bekliyorum çarmıhtan indirilişini...bir gün olacak, bir gün aşacağım sınırı ve ellerim kanamayacak...

    (bugün ev tuttum, tuttum içine seni oturttum)

    10 temmuz 2008
    8 ...
  19. 705.
  20. sesler giderek UZAKlaştı kırmızı ojeli şehirden.
    patikalar boyu uzanan otobüs gölgeleri, kaçılan efkarın dimağında yoksulluk şimdi
    yol nereye gidiyordu ,
    kimdi ilk giden bilmiyorum...

    bi şarkıdır kaldı aklımda şimdi..
    9 ...
  21. 706.
  22. bu yazı da almanya daki odama gelsin...

    sana yalan söyledim! birkaç kez kullanmış oldugum 'odam' sözcüğünün yöneldiği aitlik dalgaları bana çarpmıyor! hatta çarpmayı geç, yanımdan bile geçmiyor...

    bu cümleyi genişletirsek şu anda bulundugum evi de kapsayabilir...

    burada parmak izimin bulunmamasından ben sorumlu değilim!

    ama istanbul için bu sözkonusu olamaz... o benden sorulur, ben de ondan. hayatımdan cıkartmayacagım sayılı kitaptan biri o. özellikle şu anda her özne uzaklaşırken... o benim tümleyenim...!
    6 ...
  23. 707.
  24. yağmurda ıslanmış küçük bi kedi yavrusuydun benim için . ısıtmak istedim , korumak istedim , sevmek istedim .yaralarını sarmak ,ayağa kaldırmak ,ben hep sevgiyi aradım diyen sana arama artık ben varım demek istedim .ayağa kalktın , yaralarını sardın ,sevildin çok ,hayal edemeyeceğin kadar çok. sonra küçük , zavallı , şefkat arayan kedi yavrusundan bir kaplana evrildin ,ellerine bıraktığum kalbimi parçalayan ...şimdi akbabalarla , sırtlanlarla düşüp kalkıyosun . karnın doydu mu ?
    15 ...
  25. 708.
  26. kişisel sentezlerime göre bu birliktelik potansiyelim de varoluşsal ortalamamın üstüne çıkamayacak!

    materyalist aşk bu olsa gerek!
    tek yaptıgım yaşadıklarımı yaşamak, gördüklerimi görmek ve tırnaklarımı yemek...

    önümdeki sanal dünya artık bana uzak... ikimiz de oldugumuz yerde dururken bu uzaklık bir çelişki teşkil etmiyor mu? zannımca evet...

    tek içimlik üçü bir arada nescafeden daha çabuk bitiyor üçü biraradalık...

    fizikötemde bir ses, bir gün dünyayı yok etme zamanımın geleceğini söylüyor!
    ama şimdi sadece sesi duyma saati...!
    5 ...
  27. 709.
  28. içim
    dışıma
    yansırken
    yokluğunun
    acısından
    dışıma
    içtim
    evet
    içtim
    dışıma
    yansırken
    varlığının en
    acısından
    dışıma
    içim

    yan çevirip baksana memelerini çizdim.
    16 ...
  29. 710.
  30. söylendikten sonra yazılanları manasız kılan cümle.
    5 ...
  31. 711.
  32. dışa vuracak bişey kalmadı içimde sana dair..
    suçlu kim kurban kim?
    8 ...
  33. 712.
  34. bir maçta üç asist yapıp ellerimi alkışlamaktan çatlatmaya utanmıyor musun sevgili lincoln? kerata seni, aynen devam et.

    blackburn rovers: kötü oylanan entrylere aylardır bakmıyorum ama sanırım bu entry kötü oylanmıştır.
    (bkz: altıncı his)
    5 ...
  35. 713.
  36. hasretin acısını
    bendeki kalp ağrısını
    tendeki ten yangısını
    hepsini hak ettim
    her şeyi ben mahvettim
    giderim bu diyardan, yüreğim bana kalmışsa. *
    9 ...
  37. 714.
  38. Biraz kusmaktır içinde kalanları.

    Salondayız..Yeni bir kavgadan yine yorgun ama pes etmemiş olarak çekilmişiz kendi köşemize.-Kütüphanenin raflarından birine gizlenmiş bi kamera kayıtta-

    -Dinle, ne kadar çok erkekle yatmışsan seni o kadar çok seviyorum.Anlıyor musun?

    -Evet,hem de çok iyi.

    -Saflıktan nefret ediyorum,iyilikten nefret ediyorum.Erdem denen şey hiçbir yerde var olmasın istiyorum.Herkesin iliklerine dek ahlaksız olmasını istiyorum.

    -Öyleyse ben sana göreyim.iliklerime dek ahlaksızım ben.

    -Bunu yapmaktan hoşlanıyormusun?Benimle yapmaktan değil ama.Yalnızca ve yalnızca bu olayın kendisinden?

    -Bayılıyorum.

    sessizlik...
    Kalktım köşemden.kız beni izliyo. hala sinirli ama merak da var bu sefeer gözlerinde.düşünüyo."gene hangi kitaptan laflar söylicek acaba?"..
    Banyo ya gidiyorum gözüm jiletlere takılıyo.hayır.bu kadar basit ve bayat olmamalı.herşey planladığım gibi olmalı.Aynen dövmeyi yaptırdığım zaman söyliyeceğim sözü önceden hazırlamam gibi."keşke ben parmağımı kesebilseydim!"
    347 lik bi magnum ve tek mermi. tereddüt etmeden alıp bi havluya sarıp geri dönüyorum salona.-işte o an- Herşey boşlukta şimdi.hiç bir düşünce yok kafamda. "ilk kiminle yatmış yada kime oral sex yapmış.." artık bi önemi yok.. benim bakir olmamında bi önemi yok. hayatım boyunca onu beklemiş olmamın da bi önemi yok-hiç yok-

    Kız şaşkın biraz. ne yaptığımı anlamaya çalışıyor.Bakamıyorum son kez gözlerine tıpkı son kez sarılamadığım gibi son gördüğümde ve gene böylesinin daha iyi olacağını düşünüyorum.

    işte başlıyor..

    Silahı çıkartıyorum havlunun altından. bi elimde silah diğerinde havlu. havluyu salonun ortasına atıyorum.aynen pes eden bi boksör gibi.oysa bu bi savaş olmamalıydı..
    "sen kazandın. bağışla pes ettim".

    baaaam! Beyin parçacıkları duvarda.iyiki 45 derecelik bi açıyla tutmuşum tabancayı yoksa boşa gidecekti beynim.

    Kamera kayıtta hala... bir keresinde bana "öldür kendini! bi damla gözyaşı dökersem siksinler beni" demişti.
    bekliyorum belki yalan söylemiştir diye...Ağlamıyo orospu. ama yinede sikiyolar...

    10.07.2006 Ben bu yazıyı sana yazdım.

    not: Bu yazının sadece diyolog bölümü alıntıdır.George Orwell'ın 1984 adlı kitabı.)
    5 ...
  39. 715.
  40. gözlerimiz uçurtmanin kuyruğuna takılınca
    göz göze gelip gülümseriz o an
    sen ve ben anlariz ki;
    özgürüz!

    mumdan kanatlı bir adamın
    güneşe ulaşması kadar anlamlı bu dünya, biliriz...
    sen ve ben şaşarız insanlara,
    anladım sananlara.

    yapraklar döküldükçe
    ve rüzgar süpürdükçe o yerleri
    anlayamazsınız...

    sen ve ben biliriz ki;
    doğmak ölmeye başlamaktır!
    ve böyle oldukça
    söylenecek onca az şey var ki...

    sen ve ben hep deriz ki;
    tutku en büyük yanılgıdır!
    ve böyle oldukça
    söylenecek onca az şey var ki...

    yüksek sadakat söylemiş zamanında, adına da ikarus demiş.

    ve

    ben bu şarkıyı her dinleyişimde aklıma gelen, prensipte anlaştığım bir avuç insana yazdım bu entry'yi.

    ha bi de; (bkz: özlemek)
    9 ...
  41. 716.
  42. daha önceki umursamazlıklarına bahane bulabiliyordum. kontürü yoktur, uyumuştur belki.. baya mantıklı duruyorlardı. yakından bakınca.

    öğlen gibi ararım seni görüşürüz dedin. sonra gideceğim ben dedin.

    sabahın köründe kalktım hazırlandım. gideceksin ya.. fazla zaman yok ya.. aradıktan sonra bekletmek boşuna zaman kaybı olacak ya..

    saat 12 oldu. sonra 13. sonra 14... 15 , 16 diye devam ediyorken suratım çoktan asılmıştı zaten.

    birden ampul yandı! belki bir şey olmuştur haber verememiştir diye.
    sonra aveanın evde çekmeyebileceğini düşündüm. tamam hattı aldığım günden beri bir kere bile öyle bir olay olmamış olabilir. ama ya şimdi olmuşsa?! hani hep lazım olduğunda bozulur ya en gereksiz şeyler... baktım telefona. ekranda kocaman avea yazıyordu. zaten 2 dakika sonra da telefonum çaldı. sen değildin arayan. başkası tabi ki..
    sonra msn e geldin. heralde telefona bir şey oldu onun için geldi msne dedim. senden ses seda çıkmadı. bozuldum ama kendimi kandırmaya devam ettim. belki çevrımiçi olmama rağmen çevrımdışı görünüyorum! olamaz mı yani.. ama yine aradan 2 dakika geçmeden biri bir şey sordu. sen değildin soru soran. başkası tabi ki..

    sonra vazgeçtim kendimi kandırmaktan. durdurdum dünyayı. yerimden bile kalkmadım.hava karardı, oda karardı yavaş yavaş. ortam bana, içime, uyum sağladı.

    sonra dün gece yazdıklarını düşündüm.
    sonra dün gece yazdıklarımı düşündüm.
    sonra mesajlarını sildim.
    sonra msn adresini.

    arka fonda redd çalıyordu.
    "sen seversen adam gider..." diyordu. doğru demiş.

    hayatımın yedi senesini sikip attın. sağolasın.
    52 ...
  43. 717.
  44. sadece sana layık olamadım ben, o kadar sevgi fazla bana. sen bunu anlayamadın...

    kendimi değil, hiçbir şeyi değil, sadece seni düşündüm. böylesi ikimiz için de daha iyi oldu. en azından şu an öyle görünüyor. belki birkaç gün sonra koşa koşa gelip özür dileyeceğim, pişman olacağım, bilemiyorum.

    ama sadece seni düşündüm. seni bu kadar fazla üzdüğümü bildiğim halde bunu söyleyebilirim. tezat gibi duruyor değil mi? hem sana iyilik yaptım, hem de seni üzüyorum. oluyormuş böyle bir şey demek ki.

    hak etmiyorum sevgini, git kalbini daha büyük yüreklilere ver. taşıyamadım ben. affet beni.
    8 ...
  45. 718.
  46. içimden geldi bu sabah senle ilgili bişiler yazmak. onun için yazıyorum. yoksa dötün kalkmasın yani sevgili sevgilim.*

    'tamam lan bitti her şey. bak bir yıl doldu terk edileli. kimseyi sevmedin sevemezsin artık. ruh gibisin kızım sen. ölmüşsün ağlayanın yok. bu saatten sonra kimse sevmez seni.' gibi çeşitli düşüncelerle kafayı yemek üzereydim bundan yaklaşık üj bej gün öncesine kadar. kimseye güvenemiyordum. kimseyi sevemiyordum. geçmişinde çakılıp kalmış aptal bi ruhtu benimkisi.

    ne yaptın, nasıl yaptın bilmiyorum. sorgulamıyorum da nasıl olduğunu zaten. ama öyle bi yerde girdin ki, öyle bi yerde buldun ki beni, can simidim oldun. öyle bi zamanda çıkardın ki ruhumu hapsolduğu boşluktan, hani ne bikaç gün önce gelsen, ne de bikaç gün sona gelsen olmayacaktı. tam zamanında. tam olması gereken zamanda oldu her şey. yüzümdeki gülümsemenin adı oldun, gözlerimdeki ışığın kaynağı, geceleri 'yanında olamıyorum lanet olsun!koyayım bu kadar mesafeye' diye ağlama sebebim, en yakın arkadaşım, ailem, ağabeyim, babam, oğlum, sevgilim, her şeyim oldun sen.

    mutluluğu bu kadar uzaklarda aramak gerekiyormuş demek ki. bana su gibi tertemiz geldiğin için, beni sevdiğin için, beni seçtiğin için, şu ana kadar yaptığın her şey için, bundan sonra yaşayacağımız bütün güzellikler için binlerce kere teşekkür sana.*
    evet hepsi bu kadar.

    yok lan bu daha ne ki? anlatamıyorum ki daha. hiçbir dil yetmez ki anlatmama içimdeki sevgiyi.
    6 ...
  47. 719.
  48. Sevdiğimiz kişi boş bir limanda hiç gelmeyecek bir yolcu gibi gelir gözümüze ve ona bu soruyu sorarız;
    Beni daha ne kadar bekleyeceksin sevgilim? Elimden tutman, dudaklarımı öpmen ya da kulağıma şarkılar fısıldaman için birbirimizi daha ne kadar beklememiz lazım?
    Yoruluruz artık beklemekten, aslında en güzel bekleyiştir bu ama konu aşk olunca sabrımız ve hormonlarımız da bir yere kadar bekleyebilir.
    Ah onsuz ve onun hayalleriyle geçen yalnız gecelerimiz...
    O geceleri hepimiz iyi biliriz çünkü hepimiz bir garip hayatlarımızın bir garip dönemlerinde birisini hep beklemişizdir.
    Geceleri dualarımızdan sonra rüyalarımıza beklediğimiz birisi yok mudur?
    Vardır elbet, olmaz mı hiç rüyalarda randevular, düşlerde sevişmeler...
    insanoğlu hayatını düşlerindeki gibi yaşadığında mutluluğu yakalayabilirmiş ya, o zaman neden sadece rüyalarımıza saklarız hayallerimizi?
    Neden yanına sokulup da dudaklarından öpemeyiz de bekleriz sevdiğimizi?
    Ya o bilmezse bir yerlerde onu deli gibi bekleyen ve seven bir aşığının olduğunu?
    Gurur ne kadar gereksiz, cesaret de ne denli önemli bir şeydir.
    Gurur sevenleri küstüren, cesaret aşıkları kavuşturan sevgi de her şeyi başlatan kavramlar.
    Peki biz randevularımızı rüyalarımıza, sevişmelerimizi düşlerimize ve sevgimizi bekleyişlerimize saklarsak neden yaşarızki?
    Bizler daha cenin halinde değilken yaşamış ve ölmüş, hala bedenleriyle değil de düşünce akımlarıyla yaşayan insanlara haksızlık etmiş olmaz mıyız en güzel aşkları yok yere beklerken ve bu bekleyiş esnasında ilişkimiz için çaba göstermezken?
    Sevgi ve mutluluk paylaşıldıkça anlam kazanan değerlerdendir, önceki aşklarınız hüsranla sonuçlanmış olsa da bu bahçede daha koklanacak çok çiçek var ve bu çiçekler yıllar sonra siz onlara değer vermez, sevginizle büyütmezseniz sizi beklemekten çürüyüp gidecekler.
    E yazık değil mi kırmızı güllere, mor menekşelere?
    Aşkın payına düşen şey hep beklemedek değildir.
    Bizler birer Nazım Hikmet değilizki hapishanede yıllarca Piraye'mize kavuşmayı bekleyelim.
    Hepimiz özgür aşıklarız ama gururumuza ve cesaretimize müebbet mahkumuz.
    Kaygılarımız ve zaaflarımız bizi aşka götüren yolda yaralıyor.
    Kanlarımız bu yolda çizgi halinde arkamızdan da aksa aşklar bekleyemez ve bahçedeki bu çiçekler bir gün kuruyacak ve o vakit yüzlerimiz kırışacak, saçlarımıza ilk aklarımız düşecek ve evet işte o gün ilk defa gerçek pişmanlık duygusu bürüyecek titrek bedenimizin her bir tarafını.
    Bizler birer Nazım Hikmet değilizki hapishanede yıllarca Piraye'mize kavuşmayı bekleyelim.
    Hepimiz özgür aşıklarız ama gururumuza ve cesaretimize müebbet mahkumuz.
    Ve hepimiz kendimizin savcısı ve kendimizin hakimleriyiz...
    5 ...
© 2025 uludağ sözlük