kendimi başkasının kollarına bırakırken en büyük haksızlığı sana, en büyük saygısızlığı kendime yapmışım. birinin senin yerini doldurabileceğini düşünmek en büyük hatam değildi senin ile ilgili olan. ama son olmasını diliyorum ben bile.
şimdi neredeyse bizim deyip sahiplenecek olduğum bu şarkıda sen dökülüyorsun şarkı sözlerinden kelimelerime. sen damlıyorsun tırnak uçlarımdan. hissedemiyorum ama. çünkü dibinden kesmedim tırnaklarımı, parmak uçlarıma his bırakmadım. onları da -aynen kendime yaptığımda kızdığın gibi- tırnaklarımla koruyorum. korumalıyım da. çünkü sana küs kalmayı bile beceremiyorum.
bazen hayatımı istanbul'da bir kedi olmaya benzetiyorum. kimsesiz, kayıp ve şaşkın. gözlerini kocaman açmış, kem gözlerine korku işlemiş. ancak yarısı olabiliyorum. sadece kedi, isimsiz bir serseri. kimsenin kimseye ait olmadığı bir gezegenden izliyorum balkonlara asılışını, "satılık" ilanlarının.
tenha bir duvardan bir pencere açıyorum sana. öyle kalabalıksın ki görmüyorsun. yağmurlu bir ekimde buluşmak üzere kirpiklerini birbirine bastırıyorsun. en gerçek detayları bile hayali bir duvarın ardına gizliyoruz birlikte. birlikte en iyi yaptığımız şey kaçmak zaten. farklı yönlere, farklı bedenlerle. birlikte "birlikte" olmayı bir kez bile başarabilmiş olsaydık, inat koyardık birbirimiz uğruna yaktığımız tüm hislerin adını.
"keşke edebi bir kişilik olabilseydim" derken bana usulca kulağıma fısıldadığını hayal etmiştim. gerek yoktu edebiyata, o kısmı ben hallederdim. bir tane papatya iliştirsen saçlarımın arasına, sonsuza dek yeterdi bana. ya da bundan bir sene önce, haziranın bilmem kaçında bana gönderdiğin şiirde dediğin gibi, bir yanlışı düzeltircesine açabilen çiçekler varmış gibi, uyansaydım her güne; senin günaydın mesajınla.
bir dakikada kaç şiir dudaklarda kanar, sen de en az benim kadar iyi bilirsin. ben sana yaralarımla geldim. biliyorum farkında olmadan, sardın hepsini. iyileştirdin beni. senin yara izlerinin adresini dahi bilmezken ben, tuttun sımsıkı ellerimden. Bir gün, inanıyorum, Galata’da hem de, tüm yara izlerin dilinin ucuna gelecek. Bu kez, kan revan içinde tutsak kalmış geçmişini tükürmekten korkmayacaksın. Dilinin ucu acıyacak, dudakların titreyecek. Bir daha bensiz geçmişin yalnızca, siyah bir kurşun kalem tozundan ibaret kalacak.
Geçmişi unutmak, ezbere bildiğin bir şiiri unutmaktan da zor, biliyorum. Hüznün mürekkebiyle huzuru yazmayı ben senin acılarının, kıyısında öğrendim. bir şiire sığdırmayı bilmez miydim seni? Bir kez daha yarım kalmak, ilk kez yarım kalmaktan çok daha kanatıyor hassas yanlarımı, inan. Bir gün, tüm bunları tek bir cümleye sığdırıp, Galata’da anlatacağım sana. Ve sana gelirken bu şehirde, unuttuğum seni seviyorum'u bir papatya yaprağına sarıp, en hassas yanına örteceğim.
Ne kadar uzak olsan da -her anlamda-, sen her yazımın sonunda sevdiğim bir adam olacaksın.
Seni düşünüyorum bişeyler eksik kaldı bazı sözler yarım. Egon mutlu ediyor mu acaba? Kibrin dolduruyor mu yanlızlığını? Ben hep kötüydüm hep dengesiz hep delisek peki sen dürüstmüydün ya da yeterince ilgili? Kolaya kaçıp mutsuz etmeyi seçtin peki bu seni mutlu etti mi? Olma sen hiç mutlu olma. Elini attığın her şey yarım kalsın. Uykuların bölünsün gece yarısı.