Artık üzerine yıkılacak duvarları çiçeklerle süslemeyi kes. Kendine gel, kimseye güvenme fire veriyorsun. Böyle durumlarda genelde üzülürsün. Daha ne olması gerek akıllanman için?
Ah safım, yine üzdüler seni.
Ama geçecek, daha öncekiler gibi. Böyle böyle insanlara güvenmemeyi öğreniyorsun ya asıl buna üzülüyorum.
Ne var nasihat dinlesen?
Yok, olmaz illa yaşayıp öğreneceksin. Kız gene de seviyorum seni, Valla bak.
*Nerde kalmıştık?
Güçlü ol artık. imrenme tek derdi aşk olan insanlara. Sen hep şanssız allahın sevmediği kuluydun zaten. Bırak artık başkalarının mükemmel hayatına bakmayı. Yaşa gitsin işte.
umarım 10 sene sonra sevdiğin kadının yanında uyanırsın. şu an sana sinirli olabilir ama pes etme. umudunu hiçbir zaman yitirme. unutma sen bir kez vazgeçmek istedin ve o zaman sana geldi. sakın vazgeçme. ömrünü çürütse bile yapma bunu.
Bugünden sonra mutlu olmak için tutunacak bir kuru dal aramaktan vazgeç onun yerine tam şuan git ve bir tohum ek. Topraktan yükselecek olan o ağaç senin mutluluk sebebin, hayata tutunma nedenin ve savaşma arzun olsun. Ve o ağacın vereceği her bir meyve sana ilk günü hatırlatsın. çapalarken tırnağına dolan toprakları hatta eline batan dikenleri anımsatsın. O ağacı sulamayı asla bırakma. Umudunu, hayallerini ve öfkeni hep taze tut.
Yaza yaza bi hal olduk. Bundan 2 sene önce bir mail geldi. Kendi kendime 18 yaşına bastığım gün göndermişim. Tam 10 yıl sonrasına. Geçirmişim bütün insanlığa. Kadınlara güvenmeden tut da hayatımı siktilere, stressiz yaşa öğütlerinden dünyayı gez toz dolaşlara kadar makale yazmışım.
Neyse sonuna kadar okudum tabi yazdıklarımı. Sonra işyerinin terasına çıkıp bi sigara yaktım ankaraya doğru. 5 dakikalık arada yapanileceğim en iyi şeyi yaptım. Yitip giden hayallere, artık hayal kuramayışıma, orospu çocuğu amirime, hırstan ölen it iş arkadaşlarıma, çayı terasa vermeyene çaycıya, sövdüm anasını satayım gelmişe geçmişe. Sonra geri döndüm, kıçımın yuva yaptığı koltuğa.
Çok garipti. Yazılarını okuttu. Eski sevgilisini anlattı. Mesajlarını gösterdi. Kaşlarını indirdi kaldırdı. Resmen gel beraber beni sevelim dedi. Bunu tanıyorum, biliyorum ama gene de tav oldum hale bak. Ben eğitilmez biriyim ama eğitilmemeyi seviyorum napalım.
--spoiler--
...bir bakıyorsun ki ana avrat söver gibi
azgın bir hayvan döver gibi
o gün çalışıyorum
sonra birde bakıyorsun ki
ağzımda sönük bir cigara gibi tembel bir türkü
sabahtan akşama kadar sırt üstü yatıyorum ertesi gün
ve beni çileden çıkarıyor büsbütün
kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet...
--spoiler--
Belki kıyısından köşesinden yakalardım yaşamak demeyi kim bilir... ben de her gün aynı hevesle sayardım yıldızları..
Caddeyi izliyorum; dördü siyah beş araba park etmiş, bir adam geçiyor beyaz pantolonlu, yoldan geçen arabalardan birinden "seninle bir defter bir kitap gibi, birlikte yazmıştık güzel günleri.." çalıyor, kırmızı gömlekli bir abi kaldırmıyor kafasını telefonundan...
Ben bomboş oturuyorum, bazen ağlıyorum.. yanağıma değenden korkuyorum ağladığımı unutup. Kalbimde bir şey var, adı yok. Bir tanım yok. Hızlı açılıp kapanıyor kapakçıkları, hissediyorum...
Sonra hissetmeye korktuğum başka şeyler doluşuyor aklıma...
Kimse görmüyor, gülümsüyorum. Dişlerim kendinden emin...
Iyi misin? Demiyor kimse. Iyi olduğumu var sayıyorlar. Iyi olmak zorunda olduğumu biliyorlar belkide..
Kendime bile sormaya korkuyorum... cevabından hoşlanmadığım soruları sormamayı henüz öğrenememişim, "kötüyüm" diyor kuytularım...