korkuyorum diyor aşktan,
seni düşünmek, sana bağlanmaktan.
ver diyorum elini,
tutayım götüreyim seni mutluluğa, huzura.
tut elimi işte.
yarını düşünme.
bağlanmaktan korkulur mu?
heyecan olmazsa ya da risk.
aşk olur mu?
öylesine ne yazsam ki. öylesine öylesine. şöylesine böylesine. yazmasam da olurdu, diyebileceğim ne yazsam ki. içimden gelmeyerek yazabileceğim şeylerin bir listesi gibi mi olsun. hep soru sorar gibi mi konuşmalıyım. yazmakla konuşmak aynı şey değil. konuşur gibi yazmakla, yazar gibi konuşmak da aynı şey değil. babam odama daldı az önceki cümlenin tam ortasında. kaçta gideceğimi sordu, söyledim. gitti. kapıyı açık bırakarak. ben onu görünce günaydın demiştim. her neyse.
bu her neyseler, boşverler falan çok gözüme batar oldu. düşünür gibi yazdığım için belki de. öylesine öylesine. yazmanın bir anlamı yok, anlamsız şeyler yazmanın bir anlamı yok,
bunlar bir takım uydurma laflardır. şimdi ben buraya niye çıktım, nasıl çıktım? çıkmamış da olabilirim; çıkmışsam çıkmışımdır, çıkmamışsam çıkmamışımdır...
o değil de bir çorba yapıp içeyim en iyisi ıscak ıscak.
hayatın tam olarak neresinde hata yaptım bilmiyorum ama sanki bütün evren benim karşımda. domino taşı gibi devriliyor her seferinde kurduğum hayaller. kimsenin hayatında olmamam gerekiyor gibi hissediyorum. bu nasıl bir uğursuzluk anlamadım gitti. kimden uzaklaşsam hayatı yoluna giriyor sanki. bir gün her şeyin çok güzel olacağı umuduyla bağlandığım bu hayata dair neredeyse bütün umutlarım birer birer tükeniyor. en güvendiğim insanlardan bile kazık yemekten bıktım. Artık hiçbir şey beklemiyorum kimseden. bana huzur verecek tek bir kişi yok sanki. ben herkesten ve en çok kendimden nefret ediyorum galiba. oysa ne de mutluydum seneler önce. kaybolan yıllarımı da istemiyorum bana sadece biraz huzur verseler yeter.
Ben bu yazıyı öylesine yazdım . Benden kalan son parçalara , tüm umutlarıma, hayallerime. Evim bilidiğim küçük bir çocuk gibi korkularımdan arınmak için sığındığım, güvenli bölgem olarak gördüğüm adama. Kırılmış bir kalbin, bozuk para gibi harcanmış değeri bilinmemiş bu aciz ruhuma. Mabedim olarak gördüğüm gelecek hayallerimin altında duran her inanışa. Biz kimdik , neydik , aciz vücutlarımızın altında , kelimelerin ağırlığı altında ezilen bir kaç parça ruh. Özgür kılmak için şimdi onları tek celsede silip atılan bedenlerimze inanmak zorundayız .
Dünden kalma yorgunluğum, geçmişten gelen hüznüm ve daimi uykusuzluğum yine üzerimde. Nasıl takım elbisenin olmazsa olmazı kravat ise benim olmazsa olmazım da bitkinliğimdir. Ben dünyaya gelmeden önce, bana sorarsalar; “dışarısı çok güzel ama kaladabilirsin” deseler, öyle bir hakkım olsa, doğmama hakkımı kullanırdım.
Günlerdir pide fırınına atılmış biber gibi yanıyordum sıcaktan. itfaiyeyi arayıp evimde yangın olduğunu söylesem, onlarda hortumlarla üzerime su sıksa anca vücut ısımı dengeleyebilirim. Bulutlar mı imdadıma yetişti yoksa güneş insafa mı geldi pek bilmiyorum ama bugün hava biraz daha vicdanlı. Pideler özel sipariş ve pideleri yakarsa işinden olacağını bilen bir ustanın eli değmiş gibi fırına.
bugün cumartesi. evde durmayın, çıkın, dolaşın, için, insanlarla sohbet edin, derdiniz varsa rakınızı içli içli çekin, derdiniz yoksa mutluluktan çekin, sevdiğiniz adam veyahut kadın varsa gözüne bakın, yoksa sevdiklerinize bakın ama evde tek başınıza melankoli yapmayın.
bugün cumartesi. gidin ve biraz olsun kafanızı dağıtın. bu akşamki son entrymi giriyor ve hepinizin gözlerinden öpüyorum. zira, çok içeceğim bir akşam, çok güleceğim bir akşam beni hazır bir vaziyette bekliyor.
çaresiz derdimin sebebi bilmem ne boşuna benimle uğraşma doktor aşk yarasıdır buu ilaç kapatmaaaz.
tam olarak bilmediğim bu şarkının gece gece dilime dolanmış olması tuhaf değil mi?
paranormal bi olay.
ya ben o ana dönmek istiyorum o anda yaşamak şu an ki pişmanlığımı üzerimden atmak istiyorum bide o diger an varya onada gitmek istiyorum hepsini istiyorum. mutlu olmak istiyorum.
acaba diyorum bir ergen edasıyla ben whatsapptta çevrimiçi mi diye sana bakarken sende bana bakıp çevrımiçi olduğumu gördükten sonra kesin başkasıyla konuşuyor diyor ve birbirimizle konuşmuyor olabilirmiyiz ?
Yolun açık olsun...en sevdiğin ışıkları izlediğin zaman aklına gelir miyim bilmem...bir fincan sıcak kahve uzatan yaşlı bir adam olacak yine orda...gözlerinin içine gülerek uzattığı kahveyi al...o adam ben olmayacağım...ama bir yerlerden gözlerine ve o küçük bene gülümseyerek bakacağım...
pencereden soğuğa daya göğsünü yaşadığını hissedebilmek adına, çünkü bu yaşadığımızın başka ispatı yok. hava dolan ciğerlerimizin artan hacmi bir de soğuğa tutulmuş bedenlerimiz.
çoktan vazgeçmişiz de alışkanlıktan nefes alıyor gibiyiz.
Durumlar vahim gibi gözüküyor. Tabi olayın komik tarafı da yok değil hani. Trajikomik bir vakayla karşı karşıyayım. Hani bazen ne yapsa insan yanlış olur. Hani gülsen 'eveet, hüznünü gizlemeye çalışıyor' derler, mutsuz dursan 'tabi, çok acı çekiyor' derler. Yani olan olduda, şimdi ne yapsam ters.