ben bu yazıyı öylesine yazdım

entry2550 galeri30
    1923.
  1. kareli defterlerin boş satır bırakma özgürlüğünü sevdik.
    4 ...
  2. 1924.
  3. Of ya boyumdan büyük işlere kalkışmasam iyi kızım aslında.
    1 ...
  4. 1925.
  5. Bütün mânâlari alıp çöpe atan, dertli bir başlık . ne desem bilemedim.
    3 ...
  6. 1926.
  7. nefes alamıyordu çünkü burnu tıkalıydı. küçük kırmızı benekler sarmıştı dört bir yanını çünkü alerji bunu gerektirirdi. üzerine aleri ilacını da içmemişti. çünkü yan etkilerinden hoşnut değil bir işe yaradığı düşüncesinde de değildi. yarın doktora mı gitseydi. çünkü fazlasıyla yorgundu. nefes alamıyordu tam olarak. gözleri de kızarmış siniri bozulmuş mutsuz huysuz huzursuz bir sigara yakmıştı. bekleyeyim dedi. elbet dayanamayacak moda gelince hastanelik moda erişiliyordu.
    3 ...
  8. 1927.
  9. yine başladı ucuz korku filmi tadında kabuslarım. peki neden bu kadar dağıtıyor beni? bilmiyorum. bazı soruların cevabı yoktur işte sadece sonuçları vardır, öğrenmem lazım.

    cevapların siktir olup gittiği bu gecede, önemsiz bir korku darmadağın edebiliyor. neden yok, sonuç var. pencereyi açınca gökyüzüne bakmak yerine, metrelerce aşağıda ölümümü görüyorsam yine; neden yok, ayrıntılar var.

    ayrıntıları siktir edemiyor işte insan. kendi ölümünün provasına kayıtsız kalamıyor insan.

    kafamın içi, kafamın içi, kafamın içi... çöplük gibi.
    1 ...
  10. 1927.
  11. Yorgunum ne yapacagimi bilmiyorum tek istedigim yüzümù omuzuna yaslamak, ellerinle saçimi oksadigini hissetmek ve sabaha kadar hep oyle kalmak...
    0 ...
  12. 1928.
  13. sedef ve ertan...

    delicesine bir sevda ama hiçbir zaman tam olmayan bir sevda. çok uzaklara düşmece. biraz kurgu ama çokça gerçekçi. aşkın tanımını arayan bi kadın. acaba aşk, delicesine aşık olduğu adamdan gitmek miydi yoksa yoksa adamın dizinin dibinde kalıp mutsuzluğu paylaşmak mıydı? gidecekti kalbinin yarısını bırakıp ankaraya. korkularıyla yüzleşmeye. hayatı boyunca gittiği en uzak yer olan antalyadaki yazlık olan kadın bir gün ansızın kendini ingilterede bulacaktı. korkuyordu. yol bilmezdi iz bilmezdi. hastaydı. ölmekten değil de yalnız ölmekten korkuyordu. ama gidiyordu işte. bir ömür mutsuzluğa gidiyordu bunun farkındaydı. ama gitmek zorundaydı. gitti ve oralarda kaldı yılarca. ankarada hayat çok değişmişti döndüğünde. yalnız ölme korkusu yıllar sonra baş göstermiş dönmüştü annesinin yanına. ne o adam kalmıştı ne de her zaman güvercinleri yemlerken oturup saatlerce düşündüğü kuğulu parktaki o bank. hiçbiri yoktu. mutluluğu aramıştı mutsuzluğa giden kadın.

    son cümlesiydi kadının çok uzaklara gitmeden hemen önce söylediği: mutluluk mu?yok ki....
    3 ...
  14. 1929.
  15. Birkaç fotoğraf gördüm. Ne bileyim garip. Iyi oldu ama, iyi ki gördüm.
    4 ...
  16. 1930.
  17. Keşke elektrik süpürgesini odanın bir ucuna koyup açtığımızda bütün tozu kılı saçı yerde ne varsa hepsini çekebilecek bir sistem olsa.

    Ya da ıslak bir bezi tozlu bölgeye koyduğumuzda bez tozların hepsini üstünde toplasa.

    Makinede yıkanan bulaşıkları dolaplara yerleştirecek bir mekanizma da olabilir.

    Sağlığa zarar vermeyen çamaşır suyu da olur. Böyle bol bol kullansak ama akciğerlerimiz zarar görmese öksürüğe boğmasa mesela.
    6 ...
  18. 1931.
  19. Hem hemen olsun istiyorum ama her şey tam tamına olsun eksiksiz olsun istiyorum.
    Zamanı hızlandırmak istiyorum ama sadece bazı şeyler için hızlansın.
    0 ...
  20. 1932.
  21. insan tercihleriyle varolur ya da tercihleri yüzünden yokolur gider. Öyle işte. Hadi bay.
    2 ...
  22. 1933.
  23. 'seni çok özledim' demek istiyorum.
    cümlede en çok da çok kelimesi az kalıyor,
    sende beni çok özle istiyorum,
    bu kez de çok kelimesi çok olur sanıyorum,
    anlatınca çok oluyorum.
    susunca da çok ölüyorum.
    4 ...
  24. 1934.
  25. Hayatta en az içinde barındırdığı insanlar kadar yavşak . Ben bugünü ölsemde unutamam. Senin canını yakan unutmak istediğin şeyi hiç acımadan önüne koyabiliyor. Bugün daha iyi anladım.
    0 ...
  26. 1935.
  27. Köpek gibi yaşıyorum , bitiyorum hızla.
    1 ...
  28. 1936.
  29. Diyetteyim deyip, kahvaltıda, sucuklu yumurtayı gömen, katman katman tereyağı sürüp, balın anasını ağlatan, 1 kalıp peniri homini gırtlak yapıp, ammaaaa diyet adına çayını şekersiz içen adamlara bayılıyorum yahu!
    Şuursuz olmak ne güzel!!!
    3 ...
  30. 1937.
  31. Bugün 1.sınıflarin birinde stajdaydım. Ögretmen, anneler günü için annenize bi resim yapin dedi çocuklara. Sonra bir öğrenci gelip yardım istedi benden. Tabi dedim ne istersin ne çizeyim? Bir büyük bir de küçük insan dedi. Küçük olani çizdim bu benim dedi saçlarını benim gibi yap. Ikincisini çizdim bu da annen değil mi dedim. Ne gereksiz bi soruydu oysaki. Sonra bana döndü benim babam yok ki zaten dedi. içim parçalandı o an. Elim ayağım titredi. Şu an bile tarif edemiyorum o an hissettiklerimi. Öyle ki yazının sonunu bi yere baglayamiyorum bile. Zaten yazıyı da öylesine yazdım.
    Neyse bugün bir kez daha gördüm ki; bir çocuğun gülümsemesi nasil ki dünyaya bedelse, üzüntüsü de dünyayi yerinden oynatacak kadar derin.

    Hıı bir de elinizdeki her şeyin kiymetini bilin arkadaşlar.
    5 ...
  32. 1938.
  33. Yeni bir sayfa açarak başlıyorum yazıma. Yeni kelimeler, yeni hikayeler, yeni özlemler, yeni aşklar… ilk karşılaşmam ilkokul sıralarında oldu bu cümleyle. Hayatta yeni bir sayfa açarak ilerlemenin önemli olduğunu sürekli söyleyen bir öğretmenim vardı. O zamanlar anlayamasam da hayal kırıklıkları, pişmanlıkları, kaybedişleri olan bir kadındı. O, her uzaklara dalıp “yeni bir sayfa açmalıyız çocuklar” dediğinde ben çivi yazısına benzer yazımla karaladığım defterimin sayfasını çeviriyordum. Sekiz yaşındaysanız ve yetişkin insanları anlamanız gerekiyorsa, onları anlamış gibi yapmak zorundasınız.

    http://mbsadam.blogspot.c...a-zaman-ve-bahaneler.html
    0 ...
  34. 1938.
  35. Öylesine yaşadığım şu günlerde öylesine bir şeyler yazmak istiyorum. Okunmasa da olur çünkü gerçekten öylesine bir şeyler. Kelimeler birleşip cümleleri oluşturamıyor aklımda. Saçma birkaç kelime topluluğu sadece.rahatlatır belki, belki de daha çok strese sokar bilemiyorum. Birkaç gündür bir şeyler yiyemiyor, bir şeyler okuyamıyor, ve yazılanları da pek anlamıyorum. Kafamı mı pek yormuyorum yoksa o zaten yorgun mu bilemiyorum. Ufacık sorunlar bile ani,ciddi kararlar vermeme neden oluyor. Sabredemiyorum olaylara insanlara. Öylesine yaşıyorum işte kırılıyorum sabırsızlaşıyorum düşünmüyorum. En kötüsü de eskisi gibi tutkulu değil de Öylesine yazıyorum.
    2 ...
  36. 1938.
  37. Hür olacağız derken nefsimizi özgürlük sanıyoruz... Asıl bizi hapseden " kimse bana karışamaz " olgusu ile nefsimize köle olmak.
    Neden hepimiz bunu yapıyoruz ki ? kendi zikrimdir : Dış gözden bakınca, bir çok şey düzeliyor aslında... Gerçek özgür kararlar alabiliyoruz.. nefs olmadan.
    ama Kıyaslayınca genel de nefs ortaya çıkıyor... Başıma kötü bir iş gelirse.. Hz eyübün sadakatı ile kendi şımarıklığımı kıyaslayıp pişman olurum. kıyaslamanın ölçüsü benim için budur.
    0 ...
  38. 1939.
  39. nerdesin şu aaaaaaaaaaaaaaaan meseelaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa.

    huahauhauaha.
    2 ...
  40. 1940.
  41. tamam bak susmayı da öğrenmem lazım. maalesef büyüklerim konuşmayı öğretmek konusunda başarılı oldukları kadar bu konuda başarısızlar. ayı ayıdır dayı da dayıdır gibi bir görüşün olmasına saygı duyuyorum ama bilmiyor musun insanlar bunun için sadece bir gençlik heyecanı diyecek ve geçecek. her doğru her yerde söylenmez demişler, söz gümüşse sükut altındır demişler, boşuna mı konuşmuş bunca adam. gel sanal çöplükte zırvala sonrada siktir git. hatta bunu behzat amirimin söylediğini düşün. fikirlerini o koca kafanın içinde tut. diline de kelepçe vur.
    0 ...
  42. 1941.
  43. Bir başka zamanla mücadelemin daha ortasındayım. Hafif atıştıran kar yağışından zevk almam lazım ama şimdi kar, zamanın yanında, bana karşı direniyor. Yavaş hareket eden insanların birde kar yağarken şemsiye açması ise en sevdiğim doğa olayına küfretmeme neden oluyor. Sonra Kuğulu Park’ın yanından geçerken karın ne kadar yakıştığını fark ediyorum bu güzel parka, ve içimdeki nefretim, gözlerimdeki ışıltıya dönüşüyor bir anda. Şehrin güzelliğini yansıtan fotoğrafları dört mevsim çekebilirsin, üstelik usta bir fotoğrafçı olmana da gerek yok görüntü bu kadar güzelken.

    http://mbsadam.blogspot.c...r-hugo-ve-sevimli_20.html
    1 ...
  44. 1942.
  45. Bundan birkaç saat öncesine kadar yalanlarla ayakta uyutulmus, kısa bir süreliğine şımarık kız çocuğu rolünü üstlenmiş, her şeyi olan biriydim. Oyun bitti maskeler düştü ve rol devredildi. Artık hiçbir şeyim yok. Sıfırım. Güvendiğim dağlara yağan karlar deniz seviyesindeki beni nasıl vuruyor anlatamam. Anlatsam da anlamazsiniz ya neyse.
    2 ...
  46. 1943.
  47. bakıp aynalara uzun uzun, boşuna geçen yıllarıma acıyorum. bir gün bileceğim bu iğrenç dünyaya neden geldiğimi.
    -bir küçük uyarlama.
    4 ...
  48. 1944.
  49. ölüm acısıyla ilk kez 5 sene önce tanıştım, o kadar berbat bir acı ki eğer yaşamadıysanız asla yaşamanızı istemem. öyle bir şey ki, bir anda bütün dünyanın kararabildiğini gösteriyor gerçekten simsiyah oluyor her şey. sadece o karanlıktaki siz ve kulağınızdaki "başınız sağ olsun" cümlesi. hemşire bunu söylerken ne kadar da rahattı oysa, kabullenmiş gibiydi benim beynimde uğuldayan o cümleyi. imkansız, nasıl kabullenebilir?

    o ses sanırım duyduğum son ses olmuştu, belki de ondan sonra hiçbir sesi duymak istemedim ki uzun bir süre uyumayı tercih etti beynim. uyandığımda yanımda kimse yoktu, rüya gördüm sanıp derin bir nefes aldım. baba çünkü bu, babalar ölmez ki.

    hastanede olduğumu fark etmem 30 saniye sürdü, biliyor musunuz o 30 saniye hayatımın en mutlu 30 saniyesiydi. sonra yine karanlık...

    çok zor geçti o dönem, uzun bir süre atlatamadım. odadan dışarı çıkmak istemedim, insanları ve hayatı reddetti beynim. yanımda sadece ailem ve o adam vardı, karşılıksız ve beklentisiz sevmeyi bana öğreten adam. aşkın değerini bana gösteren o adam, hayatta aşkın yerini kalbime işleyen o adam...

    ayağa kalkarken sendelediğimde de elimi tuttu o adam, sevdim onu her kelimesiyle her cümlesiyle sevdim. egoları yoktu onun, benim egolarımı da yıktı. aşkı bir güç savaşı olarak görmüyordu, aşk aşktı işte sadece aşk. yıpratmadı beni, incitmedi, kırmadı hiç kırılmadım ona ben de onu kırmadım.

    küçük bir serüven yarattık kendimize, beraber geçirdiğimiz her an gerçekten özeldi, çok güzeldi. bizim hikayemizde başka birine yer olmadı hiç, kavgalar ve ego savaşları yaşamadık. olduğu gibi geldi bana, olduğum gibi gittim ona. beni karanlıktan çekip çıkardı, güneşi yeniden hissettim, yeniden yaşamaya başladım ama bu defa farklıydı.

    yeni hayatımda ego yoktu, hırs yoktu sadece aşk vardı sadece aşk olacaktı. çünkü insanı karanlıktan çıkarma gücüne sadece aşk sahipti, bu duyguyu kaybetmeyecektik biz. evet onun aşkı daha büyüktü, ama o bundan hiç gocunmadan yaşadı aşkını.

    farklı şehirlerdeydik, bir araya her zaman gelemesek de sıklıkla geliyorduk. bazen sadece birbirimize bakarak anlıyorduk hissettiklerimizi, bazen sessizliği dinliyorduk sadece. ben o adamın yüzüne baktığımda mutluluktan ağladım, hayatımda ilk ve son kez, hıçkırarak mutluluktan ağladım.

    bir sabah uyandığımda o çok istediği arabayı aldığını ve 4 gün sonra yanımda olacağını uzun uzun anlattığı o mesajı gördüm. o mesaj başka bir mesajdı, bir fark vardı. ilk defa gelecekten bahsetti o mesajda, "geldiğimde seni de alıp döneceğim, artık sensiz geçirdiğim 1 dakikaya bile tahammülüm yok, daha fazla beklemeyelim evlen benimle"

    mutluydum, çok mutluydum. 4 gün sonra gelecek, biz artık herkese biz olduğumuzu ilan edeceğiz, belki çocuğumuz da olurdu bilinmez. ilk defa o kadar mutlu uyudum, ilk defa güneşin o kadar güzel gülümsediğini fark ettim. yine acele ettim, hayatın sürprizleri bitmiyordu.

    ertesi sabah uyandığımda üşüyordum, çok üşüyordum. öyle soğuktu ki titriyordum, içimde bir yerler buz tutmuş gibiydi. kendime gelmem uzun sürdü, evden çıkarken annemin telefonu çaldı, içeri girip konuştu. hareketine o an anlam veremesem de sonra anlayacaktım sebebini. evden çıktım, yaklaşık 3 saat sonra dönecektim, sınavım vardı beynim ambale olmuş gibiydi tek istediğim eve gidip biraz uyumaktı.

    eve döndüğümde annem beni kapıda karşıladı, aslında hiç öyle şeyler yapmaz. mutfağa çağırdı beni, oturdum anlamsızca annemi izliyordum, ne olmuştu?

    "utku" dedi.
    -ne olmuş utku'ya?
    +sabah kalp krizi geçirmiş.
    duymak istemiyordum, aynı şeyleri yaşamak istemiyordum bu sefer o karanlıktan çıkamazdım çünkü, çıkaramazdı kimse.
    "hazırlan istersen yola çıkacağız" bir cümle insanın canını bu kadar yakamazdı, yakmamalıydı. utku, hayatımın diğer yarısı ölmüş müydü?
    "öldü mü anne, yok mu artık?"

    cevap alamadım. ben sabah soğuktan titrediğimi düşünürken onu kaybettiğim için yanıyormuşum aslında. ben soğuktan titrerken o beni öpmüş ve gitmiş. bir daha dönmemek üzere gitmiş hem de.

    ağladım, bu sefer mutluluktan değil içimdeki ateşi atmak için ağladım, atamadım. konuşmak istiyordum, konuşamadım.

    ne yani 4 gün sonra gelmeyecek mi? ama bana söz vermişti...

    sonrasında ne yaşadığımı hatırlamıyorum, sadece bir tabut ve içinde olmasını isteyeceğim en son insan. günlerce konuşmadan sadece etrafta neler olduğunu izleyen ben ve bir daha asla gidilemeyecek olan bir mezar...

    ölüm, insanı tam da en ummadığı anda vuruyor. o yüzden aşk önemli, aşık olabilmek çok önemli. sevdiğiniz herkesin kıymetini bilin, eğer buraya kadar okuduysanız şimdi kavga ettiğiniz sevgilinizi arayın, şimdi sarılmak istediğiniz insanı arayın.

    korkmayın, onu kaybetmenin yanında kaybedeceğiniz çok büyük bir şeyiniz yok zaten.
    3 ...
© 2025 uludağ sözlük