kimleri? kimi? kimileri zaman zaman, ne kadar? ne zaman? düşürür düşünür düşler ve bekler...
beklemenin en güzeli kimseyi beklemeden beklemektir aslında. Beklentisiz belirsiz beceriksiz beklemek sade. Hastalık mı bu? Olabilir. Hastalık olamasa da hastalıkların birçoğunun tetikleyicisi beklemektir. Beklemek adamın amına kor. Mesele aslında tam da budur
kimisine göre taze ölüyü bekleyen mezardan daha sabırsız, kimisine göre ise imkansız. ama en kötüsü sanırım, asla dönmeyeceğini bildiğin birini beklemek.
beklerken hüznün çıkagelmesidir. Beklersin gelmez. Beklersin yorulursun. Sonra bir bakmışsın ki boşuna beklemişsin. Beklediğin her neyse ya en yakınından geçip gitmiş, ya da beklediğin vakte kadar sana yetişememiştir.
Öylece gitti. Henüz gittiği eve yayılmış kokusundan belli. Ne bir haber ne de bir iz. Ben hep giderim üzülürsün derdi; ben de hep beklerim demiştim. Yalan söylemedi en azından. Üzerine öpücük kondurduğun çerçeveli
fotoğrafımız da anı olsun, değil mi?
tek taraflıdır bazen. kendine bile itiraf edemediğin ama hani o huzur bulduğun geçmiş anları, anıları, yerleri özlemek, o günlerin geri gelmesini beklemektir. sadece içten içe ummaktır. kişilere duyulan özlem değil de , o garip huzuru bulduğun yerlerde nefes almayı özlemektir beklemek. ama yeterli değildir. belkide o yerlerdir asıl seni bekleyen. yani kalkıp adım atman gerekir bazen oturup beklemektense. beklersin... bilinmeyen günleri, saatleri, ayları, yılları, yerleri, hatta hiç tanımadığın insanları beklersin sürekli. ama sonuç olarak ise boştur, boşadır, boşunadır.