"ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen
tanımadığın bir ülke gibi
içinde yaşamadığın bir zaman gibi
tam kendisi gibi mutluluğun
beni bekliyorsun
ve onu bekliyorsun beni beklerken"
vakit kaybıdır, beklemek çoğunlukla hayal kırıklığıyla sonuçlandığından en iyisi bekliyormuş gibi yapmak sanırım ve hayatını yaşamak, çünkü beklediğin öyle yapıyor.
isteyerek ya da istemeyerek sürekli yaptığımız şey.
otobüs beklemek, mezun olmayı beklemek, hayallerin gerçekleşmesini beklemek ve farkında olmadan ölümü beklemek gibi.
şubatın soğuğu yüzümü yakarken şehrin ışıklarının oynaşmasını izleyen gözlerim sulanıyordu. bir şehir aydınlanmakta olan günün arefesinde, uykunun en tatlı yerinde güneşi bekliyordu. soğuktan uyuşmuş ellerimin tuttuğu sigaranın canı çıkmak üzereydi. anlamsızlaştırdığım günlerime bir yenisini eklemek için bekliyordum. balkondan izlediğim sokakta bir köpek çöp arabasının unuttuklarını arıyordu. sessizliği sokak lambasından gelen cızırtı bozuyordu. bir de şehrin gurultusu vardı tabi. içeri girmeli beni bekleyen uykunun kollarına atılmalıydım, uyku bekliyordu, bende bekliyordum oysa kollarıma atılacak kadını ve ölümü. evet bekliyordum. aşkı beklediğim kadar ölümü de bekliyordum. belki de şu doğan günün içindeydi, kim bilir? ya aşk ölümden sonra gelir de bulamazsa beni. uyumamalıyım. evet, hayatta tutunacak hiç bir dal bırakmayarak kendimi bir mucizenin gerçekleşmesini beklemeye bıraktım. mucize? ne beklenmedik bir kelime. ufkun çivit mavisi doğmak için gelen güneşin habercisiydi. martıların çığlıkları dağların doğum sancısı gibiydi. nur topu gibi bir güneşimiz oldu. gözlerimi kısıp sarı ışığa bakmaya çalıştım, yapamadım. elimde ölmüş bir sigara ve günden beklentilerimle öylece duruyordum başlamakta olan günün karşısında, meydan okurcasına. sigarayı savurdum sokağa, içeri geçip balkon kapısını kapattı. soğumuş bedenimle uzandım yatağıma...beklemenin cıdırtıcı karanlığında uyumaya çalışıyorum...dışarıda hayatın sesleri başlıyor.. elime doğan bugün beklentilerimi karşılar mı? belki...