bakıyoruz çok düzgün türkçe konuşan 2 tane "türbanlı" kız görüyoruz. ve avaz avaz bu cümleyi kurabiliyorlar. özellikle seçilip oraya yollanmışlar, sanki çok biliyoruz hem türbanlıyız hem de görüşlerimizi herkesin önünde ifade edebilecek cesaretimiz var mesajı yollamaya çalışıyorlar ancak gelin görün ki "neden sevmiyorsun?" ya da "neden seviyorsun?" sorularına cevap veremeyecek kadar basit ve acizler. o düşüncelerin birileri taarafından o küçük beyinlerine sokulduğu ne kadar da açık! insan birini neden sevdiğini ya da sevmediğini pekala da açıklayabilir karşısındakilere ancak beyinleri yıkanan bu küçük kadınlar ne yaptıklarının farkında olmadan kendi kuyularını kazmaktalar. hangi kadın (başörtüsü, yazma, yaşmak vs değil) "türban" ve "tesettür" için bu kadar heveslenir, nasıl haklarının elinden alınmasına razı olur, ikinci planda olmayı kabullenir anlayamıyorum.
o küçük kadınlar acaba o sevmedikleri atatürk olmasaydı televizyonlara çıkıp rahat rahat konuşabilecekler miydi?
yok eğer ben kıyafet devrimi takmıyorum, atatürk ü de sevmiyorum diyorsan pekala da irana hatta arabistana yerleşebilirsin ve istediğin özgürlüğü(!) elde edersin.
kendisine atatürk ü sevmeme hissini özgürce söyleyebilmeyi de atatürke borçlu olduğunu unutmaması gereken kızımız ardından diyor ki ben humeyni yi seviyorum.. git kimi seviyorsan onun ülkesinde yaşa angut, özgür ve demokratik düşünce sisteminde bulamadıgını şeriat sisteminde bulursan gelir bokunu yerim senin iranlarda..
işte bu durumda hiç iplenmemesi gereken kadıncağızdır bu. neden?
senin sevmediğin atatürk 'ü sevmeme sebebin çok belli ki kulağından duyduğun ve hiçbir geçerliliği olmayan fikirlere dayanır. çünkü senin kafan o kadar basar! çünkü sen kullanılmaya, siyasetin safrası olmaya liyakat gösteren bir kimsesin.
atatürk 'e sıcak bakmıyorsan ancak bir iki sebebi vardır ki bu kadıncağız ve onun gibiler, yönlendiricileri vesair, ancak harcanmak için basılan bozuklukları karşılarlar.
neden mi?
senin sevdiğin, sempati duyduğun hümeyni, ahmedinejad, yok bilmem kim şia 'ya mensuptur. sen bunu bile bile vahdetçiliği öne sürüyorsun a be aciz kadın!
mustafa kemal seni rahatsız etti de senin peygamberinin hadislerine demediğini bırakmayan, hayvanlara ebubekir, ömer, osman adı takan, hz aişe 'ye o biçim kadın diyen, türlü rakamlarla, işaretlerle senin dinini kendi çaplarında bozup tahrif etmeyi başaran şia taifesi mi, hümeyni mi rahatsız etmedi?
osmanlı 'nın baş düşmanlığını yüzyıllar boyunca devam ettirmiş, sünnilere demediklerini bırakmamaış şia mı rahatsız etmedi?
türlü sapıklıklarını görmeden geldiğiniz arabistan diyanetinin idarecileri vehhabilere ne dediniz? onları da çok seviyorsunuz!
bu şekilde hadisleri hep inkar ettiniz, bidat ehli ile düşüp kalktınız. hadise karşı gelip sadece siyasi zırvalar için, sadece mustafa kemal 'e karşı çıkmak için makam sahiplerine yakınlaştınız. sonunuz kötüdür!
koca koca alimler, müridler dururken peygamber efendimizin yüz çevirdiği şia 'ya hürmet eden iki cahile mi kaldı bu işler?
imam ı rabbani 'yi hiç mi okumadınız? ama onlar alışveriş yaptıkları, gidiş geliş yaptıkları partililerden daha güzel şeyler öğrenmişlerdir!
benden de hiç beklenmeye bir hareket ama eğri eğridir doğru da doğru!
saygıda zorunluluk sevgide serbestlik varmış.
''başıma bir iş gelmeyecekse atatürk ü sevmiyorum''
bu serbestliğin ülkemizde olmaması nedeniyle söylenen bir söylem.
humeyni sever türbanlı kızımızın onun atatürk sevgisine kimsenin ihtiyacı yokken tutupta bunu söyleyerek gündeme düşmesini acı bulduğum durum. herkes atatürkü sevmek zorunda değildir, onun ilkelerine inanmak zorunda da değildir. ancak bu ülke için yaptıklarını göz ardı etmek nankörlüktür, vatan hainliğidir. sevmediğini söylemesiyle başına hiç bir şey gelmemiştir. umuyorum ki savunduğu fikirler atatürk sevgisizliğinin yaratacağını düşündüğü zararlardan fazlasını ona getirmez.
atatürk'ü sevmeyebilirsin, başına da bir şey gelmez. ama bu halde bunu söyleyeceksen, yemen'de, suriye'de falan olman gerekir ki insanlar zeka düzeyinin normal olduğunu kabul edebilsinler. anlaştık mı küçük çılgın? şimdi enişteyi salabiliriz.
kevser hanimin bir lafidir. kendince politik bir laftir,bir de "baslarina bir is gelirse sizden bilirim" diye ültimatomunu da arkasina eklemistir.
dahiler bir seyi düsünür tartar onu uygulamaya koyarlar. bu isi de büyük bir eminlikle yaparlar. senin mozart´in da karsisina dikilip "yazdiklarin hic bi s.kime benzemiyor" deme hakkin, elbette vardir. ya da picasso´nun karsisina dikilip "ya kardesim ne lan o öyle kargacik burgacik seyler yapmissin" da diyebilirsin...
ama mozart´da, picasso´da, atatürk´de yaptigi her isin hesabini verebilir. meshur bir kral büyük frederik-mozart diyalogu vardir. frederik amadeus´a saraydan kiz kacirma operasindan sonra "eserde cok fazla nota oldugunu" "fazlaca hareketli buldugunu" söyler. amadeus´ta karsisindakinin kral falan olmasi onu fazla ilgilendirmediginden "hayir efendim, ne kadar gerekli idiyse o kadar nota var eserde ,ne fazladir o notalar, ne de eksik" demistir.
ayni bunun gibi mustafa kemal hicbir zorunlulugu yokken "nutuk" diye bir kitap hazirlamis ve onu tbmm´de okumustur. o kitapta pasa, samsun´a cikmasindan önceden baslayarak yaptigi herseyin hesabini vermektedir. bütün hersey resmi yazismalardaki kayit numaralariyla verilir, kim hangi konuda ne görüsteymis, pasa neden o görüsleri paylasmiyormus, kendisine yazili olarak yapilan itirazlara ne yanit vermis, o kitapta bunlarin hepsine yanit verir. o kadar detaylidir ki, savaslar sirasindaki telgraf mesajlarini, numara, saat, ve gün olarak kesin olarak belirtir. icerikleri oldugu gibi aynen alir. bu ayni zamanda taaa gencliginden beri yaptigi bütün resmi yazismalari belgeledigi, hepsinin icerigini, olaylarin gidisatini büyük bir titizlikle irdeledigi anlamini tasimaktadir. hersey bir yana, bu kadar titiz bir devlet adamini tarih görmüs müdür, bu 100 puanlik bir sorudur. bu nutugun icerigine batililar da hasta olurlar, böyle titiz bir sahsa söylenebilecek hicbir sey olmadigini söylerler....sen simdi bugün almanya basbakani merkel, yaptigi bütün yazismalari, aktarabilir mi? belki bugün aktarir, biz digital cagdayiz, bugün bilgisayarimiz biz unutsak da herseyi hatirliyor, ama o cagda bu kadar savas gibi kaos ortamlarinda bile, o belgelerin nasil bir titizlikle saklandigi,hicbirinin kaybolmadigi, oldukca dikkat cekici bir ayrintidir. o caglarda bu kadar cok belgeyi saklamak, ayri bir efor gerektiriyordu, hicbir sey otomatik olarak saklanmiyordu, pasa´nin bu eforu sarfetmis oldugu kesindir. nutuk´ta kabul edilmeyen anlasmalar, yazilimlar, verilen yazili yanitlar, neyin neden kabul edilmedigi, meclis tutanaklarindan yapilan alintilarla kimlerin hangi konuda ne görüs bildirdigi, kesin olarak belirlenmistir, ve nutuk, tamamen gerek pasanin gerek sahsi, gerek devlet dokumanindan alintilar yaparak olusturdugu belgelere dayali bir "hesap verme" dir. tarihte böyle birseyin benzeri yoktur.
simdi bu durumda bir kadin tutmus atatürk´ü sevmiyorum demis...desin, pasayi sevmek zorunda degil. ama somut olarak milletine karsi büyük bir saygiyla "nutuk" u yazmis oldugunu kabul etmek zorunda. di mi ama, pasa tutup da "öyle uygun gördüm öyle yaptim" diye de kestirip atabilirdi. hickimse de ona birsey söyleyemezdi. ama büyük zahmetlere girip, bütün o belgeleri türk milletinin vicdanina havale etmesi, yaptiklarinin hesabini milletinin önünde vermesi, cok büyük bir jesttir. böyle bir jesti hickimse yapmamistir, ne lenin, ne stalin, ne hitler, ne de herhangi bir osmanli padisahi halkinin önünde kendisiyle bu kadar büyük bir titizlik ve dürüstlükle hesaplasmamistir. kevser hanim, hersey bir yana bunu takdir etmek zorundadir.
ve o "hesaplasma" halen bir kitap olarak mevcuttur. atatürk´ü sevmemek,onun yaptiklarini bilip takdir etmemek olmalidir. ancak ben kevser hanim´in acip da nutuk´ta bir tek sayfaya söyle bir gözattigini bile sanmiyorum. onunkisine "önyargi" denir...önyargi degersiz birseydir, ve bu sözlük sayfalarinda yaptigimiz tartismalarda da hep gördügümüz gibi, önyargi denilen olgu cok büyük bir genellikle yanlis cikmaktadir.
sen nasil hicbir mozart parcasi dinlemeden ben mozart´i sevmiyorum, diyemeyeceksen, atatürk´ü tanimadan da "onu sevmiyorum" diyemezsin. en azindan "tanimiyorum" diyebilirsin. ama "sevmemek", taniyip, begenmemek ve de akli basinda bir alternatif üretmis olmak zorunlulugunu getirir.
cümleyi kuran arkadaşın başına bir iş gelmesine gerek yoktur. çünkü zaten gelen gelmiş artık daha ne gelecek. kişican düşünme kabiliyetini yitirmiş... be allahın sersem kulu o allah o beyni sana düşün diye vermiş ama sen milletin götüne başına o kadar takmışsın ki 'düşünmek' için beyin kalmamış malesef. onun için öyle yok o etekle okula giderse ben de çarşaf takarım, yok onun dekoltesi hedeyse benim türbanım hödö diye kendinizi parçalayacağınıza biraz düşünün.
yeniköy sahilinde martılara simit attığı için kendini hayvansever addeder,
cep telefonları mp3 de çalar ama kulaklıksız dinlemeye bayılırlar,
tavlada yenilince anında sigara yakarlar,
bayramda çocuklara vermek için para bozdururlar,
bütün birikimini tuvalette okuduğu kitaplardan edinirler,
gazeteleri hürriyet, televizyonları kanald'dir,
bütün siyasi görüşü "dünyayı amerika yönetiyor"dur,
sosyalizmden anladığı imf toplantılarını protesto etmektir,
yıllar sonra 2000'li yıllar denince aklıma ilk gelecek olanlardandır. bir yandan da hüzün vericidir aslında normal karşılayamamak açısından. bir ülkede bir tabu yıkılınca sevindirik olma açısından.