su sekildeki diyaloglara hazir olmayi gerektiren eylemdir.
- ya selin sana bir sey soylemem gerek, cok onemli.
+ ben de sana bir sey anlaticam emrah, fikrini almam lazim.
- tamam buyur sen anlat once o zaman.
+ yaa ben emre'ye asik oldum, ama belli edemiyorum utaniyorum..
- ...
+ emrah? noldu ya bir fikir ver nolursun.
- hi? yok bir sey ya.. bende emre'nin telefonu var, veriyim sana, gorusursunuz bir sekilde..
+ ayyy cok sagol canim arkadasim ya! ee sen ne dicektin?
- unuttum ya, onemli bir sey degildi zaten.
nedensizlere sürüklere insanı. dipsiz kuyulara iter. beklemektir ama nereye kadar. trajedidir, komiktir. yedek kulubesini parsellemiş müzmin yedek oyuncudan farksız olmaktır. olur da teknik direktör performansınızı begenir sizi çağırırsa oyuna girme şansına sahip olursunuz belki. kimbilir o zaman da sen son dakikada oyuna girmek istemeyen oyuncu gibi kapris yapar eyvallah çekersin.
asla alamayacağın o mükemmel elbiseyi saatlerce vitrinin önünde izlemektir. günlerce gidip gidip vitrine baktıktan sonra bir gün onu vitrinde görememektir. yolda yürürken belki kendinden daha güzel belki daha çirkin ama sonuç olarak başkası olan birinin üzerinde görüp iç çekmektir. belki görüp göreceğin en güzel elbise değildir ama elde edilemeyenin cazibesi ile modası geçse bile yıllar sonra hatırlayıp iç geçirmeni sağlayacaktır...
katalogdan kestiğin resmi ise her daim yakınında bi yerlerde olacaktır. yıllar resmi biraz yıpratacaktır. biraz rengi solacaktır. sürekli açıp bakmaktan dolayı aşınacaktır. üzerine birçok elbise alacaksındır ama bilirsin ki asla ve asla onun gibi olmayacaktır.
gözlerin gözlerime değince
felaketim olurdu, ağlardım
beni sevmiyordun, bilirdim
bir sevdiğin vardı, duyardım
çöp gibi bir oğlan, ipince
hayırsızın biriydi fikrimce
ne vakit karşımda görsem
öldüreceğimden korkardım
felaketim olurdu, ağlardım
ne vakit maçka'dan geçsem
limanda hep gemiler olurdu
ağaçlar kuş gibi gülerdi
sessizce bir cigara yakardın
parmaklarımın ucunu yakardın
kirpiklerini eğerdin, bakardın
üşürdüm, içim ürperirdi
felaketim olurdu, ağlardım
akşamlar bir roman gibi biterdi
jezabel kan içinde yatardı
limandan bir gemi giderdi
sen kalkıp ona giderdin
benzin mum gibi giderdin
sabaha kadar kalırdın
hayırsızın biriydi fikrimce
güldü mü cenazeye benzerdi
hele seni kollarına aldı mı
felaketim olurdu, ağlardım
hergün gördüğünüz, karşılaştığınız birisi ise, okul ya da iş arkadaşınız ise kişiyi hergün öldüren olaydır.
her sabah işe geldiğinizde o nu görürsünüz, yeniden tanışırsınız ve bu sefer gözlerine aşık olursunuz. çünkü dün dudaklarına aşık olmuşsunuzdur. yarın da saçlarına aşık olacaksınızdır.
gün içinde iş ortamı gereği konuşulur, tartışılır, öğle yemeği saatinde o nunla birlikte yemek yersiniz. günün en güzel saati budur sizin için. sevdiğiniz kişiyle yemek yiyorsunuzdur. bu sefer de zerafetine aşık olursunuz. çünkü dün kibarlığına aşık olmuşsunuzdur. yarın da konuşmasına aşık olacaksınızdır.
mesainin bitmesine yakın görüşürseniz, muhtemelen size iyi akşamlar diyecektir. günlerden cuma ise iyi haftasonları ya da iyi tatiller diyecektir. işte bu sizi terkettiği andır ve günün en kötü saati, haftanın ise en kötü günüdür.
dün akşam olduğu gibi, yarın olacak gibi bugün de sizi terketmiştir. çünkü o aslında sizi değil başkasını sevmektedir.
eve gittiğinizde zili çalmazsınız çünkü evde kimse yoktur. çamaşırlarınızı kendiniz yıkarsınız, asarsınız, ütülersiniz. sofraya tek tabak koyup tek kişilik yemek yapar ve yersiniz. tabi iştahınız varsa. bulaşıklarınızı kendiniz yıkarsınız. çünkü yalnızsınızdır. çünkü başkasını seven birini seviyorsunuzdur ve kalbinize başka kimse ulaşamamaktadır.
çünkü karşılıksız seviyorsunuzdur ve bu yüzden her akşam yastığa başınızı koyduğunuzda yüreğiniz cız etmektedir, içiniz bu yüzden acımaktadır.
kör kuyuda umutla beklemektir. yıllar sonra her telefon çaldığında umutlanmaktır. düğün davetiyesini alacağın güne lanet etmektir.
çaresizlikte gelinebilinecek son noktadır. insanın bir noktadan sonra kendine hakim olamaması ile bile bile kendini ateşe atması, gecelerce uyuksuz kalması ve kronik mutsuzluğu da beraberinde getirir.
" acı çekmek " sonucunu en iyi şekilde yaşatan hadisedir. ilk zamanlar başkası çıkar karşıma unuturum diye düşünülür.
sonra beraber geçirilen zamanların ne kadar keyifli olduğu düşünülür.
sonra sesini duymak için telefona sarılıp arayıp aramamak arasında tereddüt yaşanılır.
1 sene geçer umut vardır, ama görülür ki her şey eskisi gibidir.
2inci sene alışkanlık halini almıştır, onla nefes alınan her an beynin köşesinde çerçeveletilip asılmıştır.
ağlamak gün geçtikçe normal bir olay halini alır.
karşıma biri çıksaydı görürdüm yalanı kişinin felsefesi olur halbuki kişi kendini öyle bir kapatmıştır ki kimseye o gözle bakamaz.
beklenmez aslında, bir gün beraber oluruz umudu yaşanmaz ama sevilir, karşılıksız sevgidir bu.
yılda 1 kere görülür ama yeter insana, mesafeli davranılır ama içi içini yer sevenin keşke ve eğer kelimeleri sürekli olarak tekrar edilir.
3üncü sene hala sevilir, körü körüne bağlanılır, kimseye bir şey söylenmez ama içten içe erir seven kişi. kendini tüketir ama yaptığının farkına varamaz.
kendince intikam alır, sevinir, unuttum bile der. umutsuzca kendini avutur işte.
biri girer hayatına, sevdiğini sanar en ufak hatada terk eder. ne kadar da umutsuzca bir çırpınıştır o! karşılıksız sevdiği büyük aşkı depreşir yine, 4 sene olmuştur bu nasıl bir sevgidir?
onla tanıştığı yere gitmeye çekinir ama gider. kimse bilmez ama o orada soluduğu her nefeste bıçak darbesi alır göğsüne, karnına, beynine...
bunlar yaşanılır, unutulur ama oraya gidildiğinde geçmiş bırakmaz peşini, korku sarar, ağlar, güler, yine ağlar. unuttuğunu sanar ama hiçbir zaman unutmaz, pişman olur, etkisi sürdüğü için belki de daha bir kızar kendine.
en sonunda " meğer... " der seven. meğer ne kadar fedakarmışım, meğer ne kadar çok hata yapmışım, meğer ne kadar safmışım, meğer ne kadar güçsüzmüşüm, meğer ne kadar sevmişim, meğer ne kadar tüketmişim kendimi...
çekilesi en büyük acı olsa gerek. hani aşk! hani tutku! hani alışkanlık! hepsini harmanla tertemiz çık karşısına.. çıkta gör. "ben başkasını seviyorum" duy cümleyi yıkıl. vazgeçeme. gece uykularından ecel terleriyle uyan. kendini kandırıp "arkadaşınım ben senin, elbet başkasını sevebilirsin anlat bana da de" de ki her anlattığında acın bin kat daha artsın.. yaran iki katı açılsın. günler geçsin, hatta aylar yıllar geçsin ve gör : bir yürekte iki sevgi olmaz, ikincisiysen eğer topla bavulunu terket bu şehri! sabret ve gör, umut et bu acı seni başka şehirde terkeder bakarsın ...
elinde sürekli bir cep telefonu görürsünüz, iş aralarında onunla mesajlaşır, şarjı 3 gün gider.
cep telefonuyla konuşuyorken siz yanından geçtiğinizde sesini kısar, sessizce konuşmaya başlar.
sizin telefonunuz ise suskundur, gece telefondaki aramalara bakarsınız,
arayan ya muhasebe müdürüdür, ya da üretim müdürüdür, şarjı 9 gün gider.
sevmek, sevdiğinin neredeyse her şartta mutlu olmasını istemek..
yüzünün gülümsediği görülen sevgilinin gülüşü kanatan, kapanmayan bir yara işte..
netice de sevgilinin sevdiğiyle olduğunu görmek duygusu; esas kahraman ilk seven tarafından sevinmek mi yoksa kahretmek mi çizgisinde gelip gider..
siz x'i seversiniz. xy'i sever. z ise sizi sever. işte böyle cevabı içinde sorular ile bir birine bağlıdır. x-y-z ve siz. hadi siz de a olun.
sağdan sola geçerken önünüzden bir araba; içinde bir çıtır, bir de çok tanıdık gelen ama hızla geçisinden farkedemediğiniz bir genç... yerdeki su birikintilerinizi üzerine sıçratan ve egzosa boğarak geçen araba...
ıslanış ve egzosa boğuluşla bir küfür sallamak istenir, arabanın arkasından bakılır. plaka!
işte x ve y...
boş verin z'yi, hiç önemsemeyeceksiniz zaten. x'in sizi önemsemeyeceği gibi.
a? ya... siz, a... kendinizi de önemsemezsiniz. hayatta bir koşuşturmaya girersiniz. yukarıdan aşağı inerken alışveriş merkezinde yürüyen merdivenleri beklemeden kendi adımlarınızla inmek isterken merdiveni kapatan bir çift... erkeğin ensesini yalayan saçları öyle tanıdık ki... sanki siz taramışsınız daha bu sabah. aslında kaç sabahlar geçti son dokunduğunuzun üzerinden ama işte. hala o kadar yakın, saçlarıyla oynarken film şeridi geçmeye başlar. siz onun saçlarınızı düzeltirken onun sizin saçlarınızı bozuşu... gülerdiniz sonra. sonra öperdi saçlarınızı... o saçlarınızı bozan eller, ellere takılır gözleriniz... o eller... o saçlarınızı öpen dudaklar; 1-2 basamak altınızda şimdi bir başkasının saçlarında bir başkasının dudaklarında geziyor.
yürüyen merdivenin ortasında dönüş yoktur, aşağıdan yukarıya.
hiç birşey zora gitmez de siz a ile y'nin bu bulmacada aynı ipucunda cevap bulmanız...