neticesinde gene biz muhaliflerin haklı çıktığı ve tek bir adamın isteği doğrultusunda geçilmiş sistemdir. referandumdan önce "bunlardan endişe ediyoruz" dediğimiz ne varsa bir bir gerçekleşti. yargı bağımsızlığını tamamen kaybetti. şu anda herhangi bir hakim bir karar vermeden önce adaletin sağlanmasını değil "bu karar başımı ağrıtır mı" diye düşünür oldu.
bakanlar kabinesi diye bir yer var malum. bakan bir karar veriyor ama cumhurbaşkanı çıkıp o kararı tüm türkiyenin gözü önünde geçersiz kılıyor. bu bakanlar karar alamayacaklar ise o makamları neden işgal ediyorlar ? futbol federasyonu bile cumhurbaşkanına sormadan bir karar alamaz hale geldi. liglerin ne zaman başlayacağına bile cumhurbaşkanı karar veriyor. referandumdan önce bu sistem gelirse böyle böyle olacak dediğimiz ve hükümet destekçisi yazarların "ne alakası var yaeaeaea" dedikleri ne varsa şu anda onları yaşıyoruz. onlar zaten hiçbir şeyi anlayacak kapasitede değiller zaten. ancak ne zaman anlayacaklar biliyor musun ? cumhurbaşkanı koltuğuna bugün muhalif olan partilerden birisi oturduğunda anlayacaklar bu sistemin ne kadar sakat olduğunu. çünkü onların istediği kişi olmayacak ve aldığı kararlardan memnun olmayacaklar. çok feryat edecekler ama bu sistemi getiren bizzat kendileri.
Başkanlık sisteminin kimin işine yaradığı gayet açık seçik belli olmuş durumda, burada ki sistem tamimiyle ülkeyi tek bir kişinin insiyatifine bırakmak ve bir nevi ilan edilen sultanlığı seçim sandığı ile kamüfle etmekten başka bir şey değil..
Amerikayı örnekleme tamimiyle abesle iştigal, oradaki başkanlık sistemi, eyaletlerinde, halk tarafından seçilen seçici kurulları tarafından belirlenen aday olur..
başkanlık seçimlerinin sonucu ülke çapında adayların aldığı oy oranına göre değil de kazanılan seçiciler kurulu üyesi sayısına göre belirlenir. Seçiciler kurulu, başkanlık seçimlerinden hemen sonra toplanan bir kurultaydır. Bu kurultaya her başkan adayının kazandığı temsilciler katılırlar ve yapılan oylama sonucu başkanı belirlenir.
başkanlık seçimleri bu seçiciler kurulu üyelerinin belirlenmesi esası üzerine kurulmuş bir sistemdir.
Seçime katılan her yurttaşının oyu aslında desteklediği adayı seçmek için değil, adayı temsil edecek olan seçiciler kurulu üyesini belirlemek için kullanılır.
ülkemizde ise parti başkanı olmak,
kıyısından köşesinden taraftar toplayan
para gücü olan, (liyakatına bakılmaksızın)
her türlü seçimde, parti başkanının aday olması demek.
Burada halka sorulan ya da seçtirilen,
kırk satır mı, kırk katır mı? Mevzusunda öte gitmiyor.
Parlementer seçimlerde dahi gerçek anlamda demokrasi kuralları işleyemezken, meclise gönderilecek vekillerin, parti başkanının tercihine kalması yeterince sorunlu iken, ülkemizde uygulamaya konulan başkanlık sistemi daha berbat anti demokratik dayatma olmuştur.
Hiçbir işe yaramamış, tantanasına bile değmemiş sistem.
Akp kalsın gitsin, o kısmı çok önemli değil ama bu sistemden mutlaka vazgeçilmeli.
Zaten dünya’da bir tek amerika’ya tamamen mükemmel oturacak bir şey.
Sürekli üniter devlet fikri üzerinden siyaset yapıp, temeli eyalet sistemine ve federe devlete dayanan bir sistemi türkiye’ye empoze etmenin hiçbir manası yok.
Hatta daha da ilerletirsek bundan ve seçim barajından vazgeçilsin, yemin ediyorum türk demokrasisi güneş gibi parlar ama siyasetin tek derdi para.
Ama yürümüyor, yürümeyecek. Dünyaya kapandık, içimize döndük. Yarın öbür gün 24 ocak’ın da gerisine düşmek var bu işin sonunda.
corona ile beraber unutulmuş ama kesinlikle corona süreci bittiğinde bunun konuşulacağı ve belki de türkiyeyi erken seçime götürecek bir olaydır ama yinede şunu söyleyeyim ister akpli olsun ister chpli ister kim olursa olsun artık bu başkanlık koltuğu rahat gelmiştir ayrıca partiler büyük ihtimalle artık şunu düşünüyor kim uğraşacak başbakanlığı getirmekle.
sistemin denge unsurunun seçilmiş, sorumsuz bir başkanın olduğu ve bu başkanın yasa teklifi verme dışında pek çok yetkiye sahip olduğu -mesela baş komutanlık sıfatıyla orduya komuta etme, uluslarası antlaşmaları onama gibi- sistemdir. bu sistemde bakanlar kurulunun kollektif sorumluluğu yoktur. sadece tek tek bireysel sorumlulukları vardır. bakanlar başkana bağlı olup başkan istediğini her an re'sen görevden alıp yerine başkasını getirebilir. bakanlar kurulu kararına gerek yoktur; çünkü tüm bakanlar muhalefet etse bile başkanın istediği uygulanır. parlamento seçimlerinin başkanlık seçimlerinden ayrı yapıldığı ve başkanın parlamento karşısında sorumlu bulunmadığı bir sistemdir.
bu ulkenin cumhurbaskani ne zaman ekrana ciksa her seferinde akpyi ovmesi ve eyyy cehape diyerek muhalefete gondermelerde bulunmasina neden olan durumdur. her izledigimde o kadar sacma geliyor ki. sen bu ulkenin cumhurbaskanisin. herkesi esit saymasi gerekirken bunun dilinden bir turlu eyy cehape dusmek bilmiyor. kolay gelsin. sacmalik.
Günlerden bir gün bir dağ köyünde bir muhtar varmış. Bu muhtar çok hırslı ve aç gözlü bir adammış. Köylülerden oy alabilmek için köyün sevilen hocasıyla oturup kalkar, ona imtiyazlar sağlarmış. Muhtar dindar görünüşlü olduğundan köy halkı da cahil insanlardan oluştuğundan: 'oturuyor allah diyor kalkıyor allah diyor. Biz buna verelim. Zaten diğer muhtar zamanında karımızın kızımızın başını açmaya çalıştı ' derlermiş.
Gel zaman git zaman başka büyük köylerinde çok sevdiği bu muhtara; büyük köylerin muhtarları bazı isteklerini belirtmiş. Onların topraklarından faydalanmakla birlikte aynı zamanda onların köyünü daha düzenli daha iyi yapmak, nizamı sağlamak istiyorlarmış. Değerli köy imamı ve muhtar varıyla yoğuyla çabalamış fakat görmüşler ki; köyün yaşlılarına laf geçiremiyorlarmış. Ee ne yapalım derken; muhtarın aklına dahiyane bir fikir gelmiş. imam efendi kuran kursuna gelen gençleri ve muhtarın düşmanı olan diğer muhtarın destekleyicilerini kışkırtacak ve muhtarı dövdürecekmiş. Bu sırada imam efendi de diğer büyük köylerden birinde güvende kalacakmış. Hem bu sayede muhtara sert konuşan, rüşvet kabul etmeyen diğer köy imamına da artık kimse güvenmeyecekmiş. Operasyonun sonrasında ise 'artık muhtarlık tehlikede daha güçlü ve çevik kararlar almalıyız' diyerek yaşlılar meclisini feshedeceklermiş. Ve gerçekten de dedikleri gibi olmuş. Plân işe yaramış. Muhtarın evini taşlayıp dövmeye gelenleri ve onların bazı akrabalarını, olayla ilgisi olmayan berberi ve hatta kahvede çok konuşan devamlı köyün fakirleştigini söyleyen Rıfkı ve ailesini de jandarmaya verip hapse atmışlar. Ailelerine de düşman muamelesi yapıp koltuğu güçlendirmişler. Sonrasında ise imama ve muhtara gelen direktifleri uygulayabilmek için; muhtar yaşlılar meclisini koltuk tehlikede, demokrasi tehlikede diyerek fesh etmiş. Artık muhtarın dediği dedikmiş. istediğini hapse atıyor, istediğini köyden kovuyor, kiminin hasatına el koyuyor kimine ise maaş bağlıyormuş. Plân işe yaramış. Diğer büyük köylerin emirlerini harfi harfine yerine getirmiş. Diğer insanları bu haksızlıklara karşı uyarmak isteyen ikinci imamı ise kimse dinlememiş. Çünkü önce ki imam gibi bu imam da hain olabilirmiş pekala. Ayrıca zaten eski muhtarın da dediği gibi bütün imamlar aynıymış. Eski muhtar zaten imamlara güven olmaz demiş zamanında. Başlarına gelen tüm felaket imamlar yüzündenmiş. Kahrolsun imamlarmış.
Gel zaman git zaman yıllar yıllar sonra bir bakmışlar ki; abov! Meğer bizim muhtar yan köyde ki (hani zamanında toprak davası olan kavga edilen, ve hatta bazı köylülerin kan davası olduğu) muhtarlara köyün doğu tarafındaki bazı verimli topraklarını vermiş. Hatta mazotu pahalıya getirip köylünün belini büken de, köyün erkeklerini, büyüklerini jandarmaya ihbar eden de, bazı tarlaları yakan, çocuklara okul yapılmasını engelleyen de muhtarın ta kendisiymiş. Meğer bizim muhtar büyük bir projenin kukla muhtarıymış. Tüm bunlar bu yüzden yapılmış adımlarmış. Hatta kahvedeki rıfkı zamanında bunları söylemiş hatta 'bakın bu genişletilmiş yetkileri imam efendi köyden gitmeden muhtar için istiyordu zaten' demiş.
Bizim zavallı köylülerimiz uyanmış Ama gel gör ki; artık ne akıllı bir nesil varmış ki planlı hareket edebilsin, ne ekonomisi güçlü köylüler varmış ki isyan etmeye güç yetirebilsin, ne de köyün akıllı güçlü erkeği varmış ki diğer köyün erkeklerini dövüp toprakları geri alsın. Artık herşey için çok geç olmuş. Kalan köylülerin bazıları muhtarı dövmek için evini basmış ve onu oracıkta öldürüvermiş. Sonrasında ise köyün muhtarı kim olacak deyip birbirlerini dövmeye başlamışlar.
Bu kavgalar 3 ay sürmüş. Ve tam koltuğu artık küçücük kalan bir grup altı derken; aslında komşu olmayan büyük bir köy ve bir hasım köy ellerinde tırpanlarla ve bazıları da tabancalarla çıka gelmiş. Kalan 20 30 erkek köylüyü kolayca öldürüp köyün tapularını çalmış. Yerlerine de 5 erkek 60 kadın bulunan köyü idare etmesi için 16 yaşında bulunan bir çocuğu bırakmışlar. Köylüler başta onu sevmeseler de diğer zalimlerden korktukları için ve aynı zamanda zaten kendi çocukları olduğu için sahiplenmiş. Tüm bunların sonucu olarak bizim köylüler devamlı aşağılanmış, hor görülmüş, emeği ve toprağı elinden alınmış, kadınları kolayca tecavüze uğrar olmuş, çocukları küçük tartışmalarda koca adamlar tarafından dövülür ve öldürülürmüş. Ama köylüler her zaman bir umutla yaşama bağlı kalmış ve sabretmişler. Son.
Bir nevi meşruti monarşidir. Şöyleki başkanlık sisteminde başkan vardır ve meclis ile başkanın yetkileri kısıtlanır. meşruti monarşi ise padişahın yetki ve sorumlulukları başka bir mercii ile sınırlandırılır. Hemen hemen aynı. En azından ülkemizde böyle.
Dünyada farklı örnekleri var. Bizim ülkemiz abd tipinden farklı. Orada sen anayasal mekanizmaları devre dışarıya bırakmaya kalkarsan mazallah adamın g.tunu keserler.
Devlet başkanı o kadar methetti herşey değişecekti abi nerde işsizlik 11.6 dolar 5in üstünde bütçe açığı hala var sağlıkçılar bile kpss de atama yok diye boşta nedir bu kadar devletin parasıyla meetingler yaptıkları sistemin hayrı denilendir.