ailenin kendi çocuklar hariç diğer çocuklar için kullandığı cümledir.
not:genelde ailenin kendini savunma amaçlı "elalemin çocuguyla ne işin vardı?" sorusuyla karşıdaki çocuga bütün suçu yüklemektir.
yarın öbür gün gözü dönmüş bir katil olup 3 kişiyi kör testere ile kesip kesmediği/kesmeyeceği bilinmez. ya da hortumcunun önde gideni olup tüyü bitmemiş yetimin hakkını hüpletip hüpletmediği. ya da zampara olup arkasında 15 tane gözü yaşlı insan ya da 3 tane gayrimeşru çocuk bırakıp bırakmayacağı...
sadece eşeğin önündeki havuçtur aslında ebeveynlerin çocukları için kullandığı. ama, hayatın ve kişiliğin bir toplam, bir bütün olduğu düşünüldüğünde, pedagojik olarak pek doğru bir örnekleme değildir bence.
bu çocuğu herkes tanır. çeşitli özelliklerle donatılmıştır bu çocuk. herşeyin en iyisidir ve sizin hayattaki yegane rakibinizdir. bu çocuk ilkokulda hep pekiyi alır, hep takdir alır. lisede takdirler devam eder, denemelerde hep en yüksek puanı alır ve bu baş belası çocuk en iyi universitede en iyi bölümü kazanır. universite hayatı boyunca hiç ders bırakmadan, 4 senede bitirir. bitirdiği gibi iş bulur, hiç zaman kaybetmez evlenir, yuva kurar sonrasında da ikiz çocuk sahibi olur. bu tür başarılar hayatı boyunca devam eder ve siz hayatınız boyunca elalemin çocuğu ile karşılaştırılırsınız. üstün olma şansınız yoktur çünkü o tam bir elalemin çocuğudur.
az önce saatte 200 km hızla giden bir araçtan kafalarını asfalta sürtmek istediklerimdir.
odtü makina mühendisliğinden mezunmuş, annesi mezuniyet resimlerini facebooka koymuş. asıl suç çocuğun annesinde. ne koyuyorsun oraya olan var olmayan var. *
önceki dönemlerde çocuklarını zindan ederek başarı sağladığını düşünen kimi aile bireyleri sayesinde hiç tanışmadığım çocuklardır. doğru dürüst komşu çocuğu olmadı ki etrafta başarıdan başarıya koşsun.
milletin kapı komşunun veletleri falan olur bunlar. bendeki ise dayım lan. daha 2.sınıfa giderken karnemi aldığımda babam dayımın takdir belgesini gösterip 'senin var mı bundan?' demişti. çocuk kafası tabi, elinde o şeyden olmayınca insanın içine oturuyor. neyse yıllar geçti o lgs'de 1000 küsürüncü oldu, onun üzerinden gaz verildi, ben 10 bin küsür. ezildikçe ezildik o sebepten 4 yıllık lise hayatında. tabi zaman geçti öss zamanı da geldi çattı, dayım 4000 küsürüncü olmuştu, yine gaz verildi tabi, yaparsın sen de neyin eksik dayından falan dediler. ola ola 22 bin küsürüncü olunca, artık ezilecek bir yanım da kalmadı.
ama kader oyununu üniversitede oynadı. dayım okulu bir yıl uzattı. evde şok etkisi yarattı tabi bu. herkes 'nasıl olur?', 'kesin istanbul bozdu bunu' falan diye dolaşıyordu evde. en nihayetinde geçen sene bitirdi okulu, şu anda iyi bir maaşla çalışıyor diyebilirim. diyeceksiniz ki hani nerede kaderin oyunu? okulu 1 sene uzatması kesin olan ben, bunu babama açıklayamıyorum. geçen gün muhabbeti açıldı, hafiften çıtlatayım diyerekten muhabbet açtım ve babam o efsane soruyu sordu:
baba: sen de dayın gibi uzatmayacaksın okulu di mi lan eşek herif?!
b.g.z: yooook, yani şimdilik durum rahat gibi sanki...
düşündükçe üzülüyorum, içim kahroluyor. sonunda bir şekilde dayıma bir konuda rakip olmuşken, bu çifte standartın tokatını yemek. amk lan.