muazzam bir kitaptır. babür tarafından türkçe yazılmıştır. kimi anekdotlar güldürür ve sultanların insan olduğunu bağıra bağıra açık eder. ilk kez bir kadının şarap içtiğini gördüğü gecedeki tavrı ilginçtir. kafatasından yaptırdığı kuleleri açık açık yazmıştır. okuması zevklidir vesellâm... Türk klasikleri listesinin başlarına konmalıdır.
bozkır kabile döneminde aynı soydan gelenlerin tahtsız sürgün dönemi anlamında kullanılan " kazaklık " teriminin, islam makro politikası sayesinde evrilip " mülkgirlik " kavramına dönüşümünün anlatıldığı eser. tıpkı, moğol daki kabileleri canlı ve olayın içinde tutabilmek için ödül - hizmet dinamiğini devreye sokan ataları gibi davranmasını öykülerine taşıyan emir babür, askeri yönden zafiyet göstermiş olan yöneticilere - hüseyin baykara gibi - bolca giydirmiş ve onların padişahane bir azim taşımadıklarını dile getirmiştir. ancak katı askeri tutumunu sergilerken, ali şir nevai, cami, sadi gibi sanat adamlarını da övmeyi ihmal etmemiştir.
Babür, hatıratında Şadi Şirazi'nin Gülistan ve Bostan isimli eserinden bir alıntı yaparak
'Yaralı gönüllerin derdinden sakın, çünkü gönlün yarası nihayet zuhur eder; elinden geldiği kadar bir gönlü incitme, çünkü bir ah bir dünyayı altüst eder.' sözünü paylaşmış, dünya görüşünü de bu söz içerisinde içtenlikle aktarmıştır.
Her 10 sayfasinda bir mogollara soven insanın kurduğu imparatorluğa Moğol imparatorluğu demek ancak ada maymunu ingiliz'lerin aklına gelebilecek bir oyundur.
beni çok etkileyen, her türk gencinin okuması gereken muhteşem kitap.
tarihe adını yazdırmış bir hükümdar size sadece 500 yıl öncesinden seslenmiyor, bunu öylesine insani ve içtenlikle yapıyor ki hayran kalıyorsunuz.
şahımızın çevrede görüp de kitapta anlatmadığı bir şey yok: amcaları, dayıları, onların eşleri, çocukları, komutanları, atları, eşekleri, tavukları... bunların nasıl kişiler oldukları, ahmağa ahmak, kötüye kötü diyecek kadar açık ve net olması, ahsi'nin lezzetli kavunu, endican'ın besili sülünleri, kabil'in sefalı çayırları, gazne'nin niye başkent seçildiği anlaşılmayacak kadar tırt olması, hindistan'ın kendine özgü bıldırcın cinsleri, muz ağaçlarının dalları, daha neler neler.
olur da yolum afganistan'a düşüp taliban'dan kaçayım diye ormana sığınırsam aç kalıp ölmem. çünkü babür şah kitabında afganların nasıl kuş ve balık avladığını bile adım adım anlatmış, teşekkürler benim canım şah'ım, gel öpem seni.
dikkat çeken bir başka olgu ise, babür şah'ın maiyetinde bulunan 'rûmi' lakaplı kimseler. yer yer anlattığına göre bu rûmilerden birisi kendisine rum tarzı hafif ve dayanıklı savaş arabaları yapıyor (bkz: tabur cengi) ve bunlarla taşınan darbzenler sağlıyor, bir tanesi ise hastalandığında bir karabiber ilacı yapıyor. bildiğiniz üzere rum diyarı denen yer aslında anadolu ile rumeli, öyleyse bu rûmiler de o zamanki osmanlı devletinden gelen kimseler. buradan anlıyoruz ki, babür şah osmanlılarla arasını iyi tutuyor, onlardaki teknolojik gelişmeleri takip ediyor. böylece de hem delhi sultanlığı'nın, hem de hind isyancıların ufacık ordularla canına okuyor.
gittiği yerdeki lale cinslerini saydıran,
güzel bir çayırdaki bir çeşmeyi kim yaptırdı diye tüm ahaliye soran,
karda kalan ordusuna yol kazmak için bizzat yardım eden,
isyan eden halkı korkutmak için havaya ok atayım derken oğlu humayun'un hikayecisini vuran (bkz: friendly fire),
yakaladığı isyancıların kellesinden minare yapan, ona zehir yedirenlerin içinden geçen, tüm bu şiddet eylemlerini de hiç çekinmeden anlatan,
oğluna 'yalnız olmak padişahlara göre değildir, kös kös oturma köşede, bir de yazını düzelt, hiçbir şey anlaşılmıyor' diye nasihat eden,
kafasına esince yeni bir alfabe icat eden (bkz: babür hattı)
'şu hindistan'da niye kavun yok ya?' diye dertlenen, elçilerin kabil'den getirdiği kavunu yiyince ağlamaklı olan, kendisi hindistan'a kavun ve üzüm ektirip, yetiştiğini duyunca çok sevinen,
yine oğlunun hastalığına dayanamayıp 'ona bir şey olmasın, olacaksa bana olsun' dedikten sonra gerçekten de oğlu düzelip, kendi hasta olup ölen babür şah ile keşke oturup konuşabilsem diyorum. tarihin en meraklı hükümdarı o olsa gerek.
kendisi artık benim için birlikte rakı içmek istenen kişilerden biridir. keza kendisi de rakı içmeyi severmiş.
ve son olarak, onun gibi konuş: babür şah:
yanlış..... bu adam namaz, oruç bilmez
doğru..... kafir gibi bir adamdır