koca sekiz yıl oldu babamı kaybedeli. o zaman daha 15 yaşında hayatı yeni yeni tanımaya çalışan hayata sevgiyle bakan babasının çoçuğuydum. evet ya kimin çoğusun cevaplarına hep babamın çocuğuyum cevabını veren haylaz veledin tekiydim ben. en zor anlarımda hep o olurdu yanımda.
küçücük çocukken mahallede ki bahçelerde ki kiraz ağaçlarına çıkıp kiraz çalarken mahallenin huysuz ihtiyarına yakalanıp dayak yememek için ağlaya ağlaya eve kaçardık. babamızın yanına gelirdik.
o da anlatırdı yaptığımız şeyin yanlış olduğunu falan ama huysuz ihtiyar geldiğin de şikayete eve hep dimdik dururdu karşısında yavrusunu ezdirmezdi hiçbir zaman.
şimdi 23 yaşındayım ve ona ihtiyacım olduğunu daha çok hissediyorum. yakında düğünüm olacak.
ve düğün çalgıcımızdan şu anonsu hiç duyamayacağım.
damat bey ve damat beyin babasını piste davet ediyoruz efendim...
Acı ve ızdırabın derinden yaşanıldığı bir durumdur.kelimelerle anlatılacak bir duygu değildir.zira yaşanılarak anlaşılabilir. geriye kalan yürekte koca bir gedik ve bitmek tükenmek bilmeyen özlem duygusudur.
kelimesinin bile işitildiği zaman uzun süre boyunca oturup boş boş bakmanıza sebep olan açıklanamaz kayıptır.
gözlerini kırpmadan boş boş bakarsın,
sağ elinde yeni söndürdüğün sigaranın izmariti vardır ve gözünü kırpana kadar sürekli küllüğün içine bastırırsın o sigarayı.
annenin yanına gitmek istersin, ama işler televizyonda gördüğün gibi değildir.
sarılmayla çözülecek bir acı değildir bu acı.
sadece oturup boş gözlerle bakarsın ve düşünemezsin.
çeken bilir sadece.
yekta kopan' ın bir de baktın yoksun isimli öykü kitabının son öyküsü olan iyi uykular da anlattığı, hem de nasıl ince ince, yüreğinizi kanata kanata anlattığı durumdur.
işte tam da şu anda hareketli bir şarkının insanın gözlerinin dolmasına yol açan şeydir. zamanla da geçmez ağrısı, zamana bağımlı şeyler değil bunlar. vesselam kimsenin başına gelmesin insan ruhunda ağır yaptırımlı acılara dönüşüyor sonra, maddi olan hiçbir şey bu boşluğu doldurmaya yetmiyor, yetmez de.
her insanın başına gelecek hadisedir, elbet çok acıdır, babasını vakitsiz kaybedenlere allah sabır versin. baba acısının yanı sıra ilerleyen zamanlarda 5 kat fazla sorumluluk demektir anneye ve kardeşlere bakmaktır.
yaşayabileceğiniz en büyük acılardan biridir. eğer ki bu ölüm ani olmuşsa acınız daha da artar.
size telefon ederler. babanızın rahatsızlandığı söylenir. hemen bir doktor alıp yanına gidersiniz. kapıdaki ambulansı görünce içinizdeki korku ve panik tavan yapar.
içeri girdiğinizde babanız cansız yerde yatmaktadır. kalp krizi.. şoka girersiniz.
henüz sabahleyin kahvaltıda sağlıklı ve dinç bir şekilde gördüğünüz babanız ruhunu teslim etmiştir. inanamazsınız.. olmazdır, olamazdır böyle bir şey.. üzerine kapaklanırsınız.. tutarlar sizi.. kalabalıktır..
sizi ondan uzaklaştırırlar.. ağlarsınız.. hiç ağlamadığınız kadar ağlarsınız..
cenaze arabası gelir. siz de peşinden gidersiniz gasilhaneye. o soğuk metalin üstüne koyarlar. seversiniz, saçlarını okşarsınız, son kez elini öpersiniz.. hakkını helal et baba, dersiniz. hakkını helal et.. yine uzaklaştırlar sizi..
sizi çok zor bir gece beklemektedir. bütün gece gözünüzü bir noktaya dikersiniz. perişan bir halde sabahı karşılarsınız. camiden verilen selayı işitirsiniz. bu babanız için okunan seladır. gece boyunca içinizde biriken duygular dışa vurur, tekrar ağlamaya başlarsınız.
öğlene yakın bir vakit camiye gidersiniz. babanızın tabutu avludadır. gözyaşları içinde başsağlığı dileklerini kabul edersiniz. namazdan sonra mezarlığın yolunu tutarsınız. yavaşça cenaze arabasından indirirsiniz, koyarsınız mezarına.. gözyaşlarınız yağmurla karışıp toprağına damlar.
herkes gider, siz mezarın başında kalakalırsınız. yine birisi kolunuza girer uzaklaştırır sizi..
babanızın mezarından yavaş yavaş uzaklaşırken mırıldanırsınız.
lise'de sanıyorum talip apaydın'ın bir öyküsünde çok pis şekilde anlatılan ve feci travmaya yol açıp eve gidip babama sarılmama vesile olan durum. öykünün adı sanırım "baba acısı"'ydı.
baba,anne,abi.. hepsi birdir. ölümü yaşamayan biri hayatı henüz öğrenememiştir. "esas acı nedir, tahammül etmek nedir" kavramları bildiklerinin çok uzağındadır. insanı olgunlaştırır. hayatın gerçekleriyle yüzleştirir.
çünkü yıllarca süren bir alışkanlıktır esasen artık terkedilen. eve geldiğinde o kişi yoktur ama her an kapıdan onun içeri gireceğini zannetmektir. ve insanın inançlı olduğu için şükretmesi gerektiğini bir kez daha düşündürür. yoksa dayanması ve kabullenmesi çok zordur.
baba bir atasözünün göz ile görülmesi gibidir.babam öldü benim,hani hep duyduğumu,gördüğümü yaşadım o an. derlerdi ya babam vefat etti diye yakınlar ahbablar allah rahmet eylesin der giderdik;bilmiyor insan, unutuyor insan ölümün yakınlığını sıcaklığının bir gün kapısından içeriye gireceğini; sevdiğini alıp bir daha vermeyeceğini.baba bir devlet baba bir daha olmayacak güç,sığınak,yardım,şevkat,karşılıksız sevgidir.
erkek bir çocuk için zor bir durumdur. hele baba esnafsa hem evin, hem işin bütün yükü senin omuzuna yüklenir. ne yapacağını şaşırırsın. hele bir de okuyorsan oklu bile bırakmak zorunda kalırsın. hergün yas tutarsın ama kimse bilmez. allah anamızı ve babalarımızı başımızdan eksik etmesin. amin!
hayata bağlılığın temel taşlarından olan ailenin, üç kutsal mevkisinden birinin çapraz yan bağları kopmuş bir futbolcu misali yerinin bir daha dolmamasıdır. hayata karşı mücadelende, 90 dakika boyunca seni beslemeye çalışan pasörün belki de son asistini yapamadan gitmesidir. gol yapma sıkıntısı çekersin, üzülürsün...
hiç tanımamış olduğun için önemli olmaz tek haneli yaşlarda, ilerleyen yıllarda babasının yanında başka çocuklar gördükçe başka şeyler düşünmeye çalışırsın sizi mutlu eden diğer anları düşünürsünüz, ne için öldüğünün sebebini kimseye soramazsın anlattıkları zamanda dinlemek istemezsin, hiç bir gerekçe zaten onun gitmiş olduğunu ve hiçbir zaman göremeyeceğinizi haklı çıkaramaz, çünkü baştan kaybetmişinizdir önemli bir parçanızı, önemsemiyormuş gibi görünürsün, diğer çocuklar dayak yedikleri zaman bile akşama görürsünüz sizi babama söyleyeceğim diye tehdit savuruken, siz dayak yediğinizde kollayacak kimse olmayacağı için sadece arkanızı dönüp sessizce gidersiniz, bütün kavgalara girerken sadece kendinize güvenirsiniz, insanların size acıyarak baktıklarınızı görürsünüz, babanızın asker arkadaşlarıyla karşılaştığınızda babanızın nasıl iyi bir insan olduğunu dinlersiniz, ama bu size daha çok acı verir, çok kötü bir insan olduğunu duymak acınızı hafifletebilir belkide. annenizde çalışıyor ise hayatla tek başına mücadele edersiniz, sadece kendi gücünüzle yapabileceğiniz işlere kalkışırsınız arkanızda destek olmadığı için, hayat sizi daha güçlü yapar, baba konusu açıldıkça hafızanızda karadelikler büyümeye başlar, adaletsiz bir yaşam sunulduğunu düşünmeye başlarsınız, kendinizi teselli edebilmek için onu tanımış olup da kaybetmiş olsam daha çok üzülürdüm gibi saçma bahaneler üretirsiniz ve buna kendinizi inandırmaya çalışırsınız, sözlükle tanışana kadar kimseye babamla ilgili konuşmamış olmamda garip geldi. bu arada yaşım 30 ama hala çocukluk dönemlerindeki kadar olmasa da onu tanıyamadığıma içimden hüzünlenirim.
uzunca bir zaman rüyanızda görmediğinizde allah'a yalvarırsınız sadece bir kerecik görmek için. öyle çok özlersiniz ki özlemin ne demek olduğunu anlarsınız. * fırtınalarda sığındığınız limanın (bir daha asla inşa edilemeyecek) büyük bir dalgayla yok olması gibidir.
hayaldir... gerçektir... sonra yine hayal olur... uyandığında rüya sanırsın ama gözün kadar gerçektir...
yıkanırsın... paklanırsın onunla... beyaz ceketini giydirirsin... yüzü bazen gülümser, bazen hüzünlenir... ceketiyle yatırırsın yatağa... sen görmeye çalışırsın o battaniyenin altında saklanır çocuk gibi... battaniyenin altında üşür... onu ısıtmaya çalışırsın ama soğuk o kadar serttir ki o kadar keser ki teni, ne yaparsan yap ısıtamazsın... örtersin üstünü tekrar, başının altına bir avuç toprak koyarsın rahat uyusun diye... örtmeye devam edersin.. sıcak göz yaşlarınla ısıtmaya çalışırsın onu... ama o üşür yine... çok üşür... çünkü toprak çok soğuktur...
Sevdiğin birini yitirince bir yanın onunla beraber kaybolur.Terk edilmiş hayaletli bir ev gibi buruk bir yalnızlığa esir olur, eksik kalırsın.içinde bir sır gibi, gidenin yokluğunu taşırsın.Öyle bir yara ki üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin canını yakar.Öyle bir yara ki iyileştiğinde bile kanar.Bir daha gülemeyeceğini, hafifleyemeyeceğini sanırsın.Karanlıkta el yordamıyla ilerler gibi akar hayat.Önünü göremeden, yönünü bilemeden, sadece şu anı kurtararak...Gönlünün kandili sönmüş, zifiri gecede kalmışsındır.Ama işte ancak böyle durumlarda, yani iki göz birden karanlıkta kalınca , bir üçüncü göz açılır insanda.Kapanmayan bir göz...Ve ancak o zaman anlarsın ki bu elem sonsuza dek sürmeyecek.Hazandan sonra başka mevsimler gelecek, bu çölden geçince nice vadiler ve bu ayrılığın ardından bir ebedi vuslat...
Sizin hiç babanız öldü mü?
Benim bir kere öldü kör oldum
Yıkadılar aldılar götürdüler
Babamdan ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç hamama gittiniz mi?
Ben gittim lambanın biri söndü
Gözümün biri söndü kör oldum
Tepede bir gökyüzü vardı yuvarlak
Soylemesine maviydi kör oldum
Taslara gelince hamam taslarına
Taslar pırıl pırıldı ayna gibiydi
Taslarda yüzümün yarısını gördüm
Bir şey gibiydi bir şey gibi kotu
Yüzümden ummazdım bunu kör oldum
Siz hiç sabunluyken ağladınız mi?
*Cemal Süreya
'' babanın ölümü üzerine yazılabilecek istisna ve hoş bir şiirdir efendim.,,