bir erkeğin hayatındaki en önemli olaydır.askere gidersin yarım erkek olursun, babanı kaybedersin tam erkek olursun.hayatımda yaşadığım en büyük acı diyebilirim üzerinden 1 yıla yakın süre geçmesine rağmen.
rahmetli babam hatıra defterine 'keşke o zamanda yaşasaydım da çanakkale savaşı'nda can verebilseydim' şeklinde bir şey yazmış. bardaktan boşanırcasına yağmur yağan bir 18 mart cuma günü çanakkale'yi anma törenine katıldıktan ve cuma namazını kıldıktan sonra ölüm haberini aldım.
ölmemesi kadar üzmez. bunu baba figürünü salt alarak söylemiyorum. yani bu kötü yakıştırmam alsa "baba" kavramının geneline değildir. bunu da belirteyim. kötü bir insanın ölmesi gibi bakıyorum sadece. ona yüklenen baba figürü bunu değiştirmiyor.
bir ölmemesidir.
Sırtını dayadığın, gölgesinde soluklandığın çınarın gitmesidir. Hangi zorlukta olursan ol eli sırtını sıvazlayarak "sana güveniyorum kızım" diyecek birinin olmamasıdır. Okul mezuniyetinde gözlerinin içine baktığında gözleri dolu bir şekilde, gülümseyerek, ayakta alkışlayan bir meleğin gitmesi. Eminim çok zordur, düşüncesi bile korkutuyor.
öldükten sonra daha iyi bir yerde olup olamayacağını bilemeyecegim için ya da bilincli olarak varolup olmadigini bilmedigim icin üzmeyecek olan durum. Çünkü bu ister istemez insanın kendine üzülmesi oluyor. Açıkçası babam öldüğü için kendime üzülmem. Hayat devam ediyor.
yakın bir zamanda yüzleştiğim gerçekti, fakat neyse ki olmadı. hoş, hangi akla beni yalnız gönderdilerse, ben de ölümü atlattım. babası "baba" olan biri, babasının ölümüyle yüzleşirken tek başına trafiğe çıkarmak nedir? hele bir de tokat-almus yolunda. onca viraj, en ufak bir yanlış hamlede uçurumdan yuvarlanma riski vs.
dün babamla bu konuyu konusmustuk, kendisi babasını 17 yasında kaybetmiş. Baba dedim, çok üzüldünmü ? Çok korktum dedi. Büyüdüm dedi, hem özledim, hem üzüldüm, hem de ben şimdi napicam dedim dedi. Sanırım böyle bir şey.