yıllar geçmesine rağmen akşam 8'i bulunca saat kapı çalarsa o mu diye koşmaktır kapıya.
alışamamaktır, özlemektir ölesiye.
hayatında her şey düzgün gidiyor gibi gözükse de içten içten kocaman yeri doldurulamayan bir boşluk barındırmaktır.
aynı derdi acıyı paylaşmadıkça, kimsenin sizi anlayamamasıdır.
anneyle arada koparılamaz bir bağ oluşmasıdır.
arkadaşlarınız babalarıyla kavgasını anlatırken kızmaktır onlara, değerini bilemiyorsun demektir, gözlerin yerli yersiz dolmasıdır.
babasıyla el ele gezen küçük kızları görüp imrenmektir.
kelimelerin kifayetsiz kalmasıdır, beyaz atlı prensinizin hiç dönmeyecek olmasıdır, hayatınızın aşkını kaybetmektir.
not: seni çok özlüyorum babacığım, en azından rüyalarıma gelsen...
hastaneden alıp evine getirirsiniz, sonra yeni evine götürüp yerleştirirsiniz herkes uzaklardadır o an sadece siz ve babanız vardır.babanızın yeni evini yaparsınız aynı zamanda dik durmak zorundasınızdır herkes sizden bir şeyler umar zaten acının daniskasını yaşıyorsunuzdur birde insanlar sizin dik durmanız için 40 tane telkinde bulunur acınızı doya doya yaşayamassınız hep içinizde yaşarsınız.2. gün evden gülme sesleri gelir gerçek hayat başlamıştır artık unutulmuştur acı.siz unutamassınız çok gerekliymiş gibi her saniyesini detaylarıyla birlikte hatırlarsınız.artık dayanağınız yoktur,akşam konuşup dertleşeceğiniz biride yoktur en önemlisi içinizden gele gele artık baba diyemiycek olmanızdır.
...gece yatağa girdiğimde artık kendimi tutmayı bırakıp, başladım ağlamaya. elimden geldiğince sessiz ağlamaya çalışıyordum, kimse duymasın diye. ama aynı odada uyuduğum ablam sesimi duyup annemle babamı çağırmıştı. gelip "ne oldu, niye ağlıyorsun" falan dediklerinde, artık kontrolden çıkmıştı ağlamam, konuşamıyordum bile. zar zor "limonda bir gün ölecek, ölmesini istemiyorum" demiştim (limon o zamanlar evde beslediğimiz renkli civcivdi). halime gülüp teselli ettiler ellerinden geldiğince. babam "oğlum, bir gün bende ölücem, bazı şeylere hazırlıklı olman lazım" falan gibi, şimdi hatırlayamadığım ama ana fikri böyle olan bi konuşma yapmıştı.8-9 yaşlarındaydım o sıralar.
aradan bi kaç ay geçtikten sonra limon öldü. üzülmüştüm limonun ölmesine, çok üzülmüştüm hemde. limonun ölümünden sonra babamın söylediği o söz aklımdan hiç çıkmadı. geleceğe dair, içinde babamında olduğu hayaller kuramıyordum. babamın bir gün öleceği düşüncesi bir virüs gibi damarlarımda dolaşıyordu ve bu beni çok korkutuyordu.
12 yaşındaydım. tamam, söylemiştin, biliyordum bir gün öleceğini de, bu kadar aceleye ne gerek vardı?
Bana edecek söz bırakmadan, sürekli bağırmasını bile özledim. Keşke yine yanımda olsa da yine bağırıp çağırsa en boktan şeylere. Ah be baba içim sızlıyor. Öyle sızlıyor ki tarif edemiyorum. Kimseye anlatamıyorum. Mezarına gitmek cümlesi bile ağlatıyor beni. Neden be baba? Neden sanki gittin. Artık sığamıyorum hiç bir yere. Çok zor baba çok zor. Kaldıramıyorum artık. Yine mezarında otlar birikmiştir gelip temizleyeceğim onları. Ama bu defa annemle gelmiycem. Sennle konuşmayı özledim be babam. Sık sık kavga ederdik seninle ama yine de beni en çok anlayan senmişssin be babam.
baba kelimesi ne kadar basit görünür bazılarına. ama o kadar basit bir kelime değildir o kadar güzel ve büyük anlamlar içeren bir kelime ki.. ne yazık ki kıymeti bilinmiyor. twitter, facebook ve sözlüklerde bazı ergenleri görüyorum ufacık bir şeyden babamdan nefret ediyorum, babam ölsün diyenleri görüyorum. bir insan nasıl bu kadar zavallılaşır aklım almıyor. illa babanızı kaybettiğinizde mi anlıcaksınız değerini, o zaman mı aklınız başına gelecek. babalarını istemeyenlerden bazılarını da anlarım çünkü o adamların çocuklarına yaptıları babalık değildir onların o adamlar hakkındaki düşüncelerini anlarım. babası öldükten sonra büyür insan onu kaybettikten sonra yoksa kaç yaşına gelirse gelsin büyümemiştir o çocuktur hep.
bilirsin arkanda seni destekleyen, koruyan, seven biri olmadığını. işten yorgun argın geldiğinde senin yüzüne gülen, başını okşuyan birinin artık olmayacağını anlamışsındır. hele ki benim gibi küçük yaşta kaybettiyseniz travası daha büyük olabiliyor. doyamadan daha ona kaybetmişsinizdir onu. sessizce gitmiştir gelmeyecektir baba baba gitme diye ağlayacaksın seni sakinleştirmek istiyenler olucaktır ama nafile o gitmiştir o büyük adam gitmiştir. ne zaman çocuğuyla bir baba görsem hüzenlenirim çünkü babam hep çalışırdı bizim için bir tatil bile yapmazdı sırf biz rahat edelim diye. matematik derslerinde anlamazdım problemleri yardımcı olurdu o yorgun adam onun sayesinde seviyordum matematik dersini. gelin görün ki onu kaybettikten sonra o dersten nefret ettim hiçte düzelmedi zaten o dersim.
çocuklar yaramazlık yapıyor, babalarının sözünü dinlemiyor ah çocuk hiö büyüme büyüme ki kaybetme o değerli insanı, o adam gibi adamı. babamdan önce de çok sevdiğim dedemi kaybettim sadece babamdan birkaç sene önce. zor bir dönem, zor bir imtihandı. sevdiğin iki insanı çok kısa bir zamanda ard arda toğrağa gömüyorsun diliyorum ki bunları kimse yaşamasın. babam hastaydı ölüm nedeniyde buydu. o yorulmak bilmeyen aam hastaydı. hiç dinlenmeyen o adam sadece bir kere dinlenmek istedi sadece bir gripti ya grip.. ama ölüme giden 3 ayın başlangıcıydı bilemezdim. yanlış bir teşhis yanlış bir tedavi oldu ve ciğeri iflas etti. o doktorlara da hakkımı helal etmiyorum bir insanı babasız bıraktınız be diyecek kelime bulamıyorum. yanına bile yaklaştırmadılar küçüğüm, hastalık bulaşmasın diye. gelin görün ki sonradan ortaya çıkyor yanlış teşhis. yani o 3 ay boyunca sadece bir kez yakından görebildim, sesini duyabildim. buna insafları nasıl sığdı bilmiyorum. birde o doktor müsvettesi o olmayan hastalığı direk yüzüne söyledi babamın ulan adam orda yıkıldı zaten bir insanın yüzüne direk söylenir mi hastalığı.. her sabah kalktığım gibi dua ediyordum iyileşsin gelsin evine diye lakin bir sabah kalktım baktım evde akrabalar, insanlar var anladım ama gene de dua ediyordum. bir süre sonra sinirlerim boşaldı zaten öldü kaybettik lafını duyunca. 11 yaşında babadan yoksun kalmıştım. ve ilginç bir o kadar da üzücü tesadüf babam doğduğu gün ölmüştü doğumgünü yerine cenazesi oldu.
son olarak şunları söylemek istiyorum. ne olursa olsun o adamı üzmeyin, bol vakit geçirmeye çalışın, yüzüne gülün, evde rahat etmesini sağlayın. ve ona sevginizi belli edin çünkü bir gün gelir ki bunları yapmak istediğinizde onu bulamayabilirsiniz. baba kelimesini duyduğumda hep kalbim acıyor sanki birşey saplanıyor gözlerim dolu dolu olur. ne zaman babası yanında olan biri görsem imrenirim. ve artık anlamışsındır artık sen büyümüşsündür çünkü o süper adam, adam gibi adam, artık yoktur. biliyorum cennetten hep bizi izliyorsun, inan baba sana layık bir evlat olacağım. artık saymayı bıraktım kaç sene oldu onu kaybedeli. seni seviyorum baba sende hep gülümse olur mu ordan bize.
bir daha hic biseyin eskisi gibi olmayacak olmasidir hemde hic. dusununce bile butun hayati sorgulatir. en kucuklukten simdiye onunla yasadiginiz heran bir bir gelir. beni ilkokula kayit icin goturdugu gun, arabayla gezdigimiz gunler, hersey hele bide anne babaya biraz daha bagliysaniz. boylede sabahlara kadar aglarsiniz. cok sukur babam sag lakin boyle zihinde simule ettigimde hakikaten dayanilmaz bi durum.
--spoiler--
insan iradesine hayranım. iradeli insan yirmi sene çalışıp bir ev alır ve sonra o evin yirmi saniyede yıkıldığını görür. Her şeyini kaybetmiştir ama pes etmez, yirmi yılının boşa geçtiğini anlamıştır ama bunu kimseye çaktırmaz. Sonra cebinde taksi parası bile kalmadığından bir bayram arifesinde otogara valiz taşımak zorunda kalıp kalp krizi geçirir. Hastaneye götürürler ama hastanede yeterli teçhizat yoktur. iradeli insanı bir ambulansa koyup başka bir hastaneye gönderirler. Ama başka iradeli orospu çocuğu insanlar ambulansa yol vermezler ve o iradeli insan hastaneye varamadan trafikte ölür. Ambulansın sirenleri iradeli insan ölmemiş gibi çalmaya devam eder bir süre daha. Sirenler çalarken iradeli insanın kafasından geçen son düşünce de "Ben nerede yanlış yaptım" olur. işte sana babamın ve insan iradesinin hikâyesi.
--spoiler--
bir kız için hayatta gözü kapalı güvenilecek tek erkektir baba. o gidince güvenecek kimsen kalmaz gibi gelir. dünyadaki tüm erkekleri toplasan bi baba etmez gibi gelir. öyle ya etmez de zaten. babanın ölmesi sadece 'babanın ölmesi' değildir. sığınılacak en güvenilir limanın yıkılmasıdır. ilk aşkının bir 'hoşçakal' bile diyemeden gidişidir. her daim içi gülen o güzel gözlerin, bir daha açılmamak üzere kapanışıdır. ki en acısı da babayı teşhis etmektir. insanın ruhunu üşüten morg soğuğunda son kez öpmek, saçlarını okşamak, duymasını umut ederek hoşçakal demektir. bir daha kimseye söyleyemeceğin o kelimeyi söylersin hayatında son defa. seni çok seviyorum 'baba'
baba ölür çocukluk ölür,
bazen de babayı yatağına yatıramadan mezarına yatırmak zorunda kalırsın,
sora bir ara baba olursun oğlunu (benim babam)diye seversin, zamanı geldiğinde en az senin yandığın kadar yanması ümidiyle.