birgün gasp edildikten sonra, yanıma gedlğinde ona 'baba mükellefin 3 milyara yakın parası gitti.' dediğimde, 'siktir et olum. sana birşey yapmadılar ya, o herşeyden daha önemli.' dediği an.
basketbol maçımda, bana yapılan faulü hakemen vermemesi üzerine,komite başkanının yanına gidip hakemin spor ahlakını sorguladığını gördüğüm an.*
ben hiçbir zaman his edemedim.hep benden kıcık oluyormuş gibi bir hisse kapılıyorum.çünki bana hiç bir zaman sevgisini göstermedi.hep babasıyla yakın olan çocuklara imreniyordum.
ağladığınızda "benim canım kızım her işin üstesinde gelecek" diyerek saçınızı okşadığı andır. "ailen hep yanında, arkanda baban var unutma" cümlesini duyduğunuz an ağlama şiddetiniz artar...
hem sevinç, hem üzüntü, sıkılma ve kocaman bir sevgi denizidir uğruna ağladığınız...
8-9 yaşlarındaydım. okuldan dönerken arkadaşlarımla bakkaldan düzenli olarak hergün birşeyler aşırırdık. rahmetli hacı bakkal farketmiş bizim yaptığımızı ve gidip babama söylemiş. babam götürdü beni eve bir temiz sopa çekti. "benim senin gibi oğlum yok!" dedi ve salona gitti. içime oturmuştu. babam artık beni sevmiyormuydu yoksa? gittim içeri peşinden, "baba?" dedim. döndü. "baba artık beni sevmiyor musun?" ağlıyordum bunları söylerken. babam birkaç saniye bana baktı. gözleri doldu sonra. "dünyanın en adi suçunuda işlesen benim oğlumsun sen, canımsın. hiç sevmez olur muyum saçmalama!" sarıldı bana. ağlıyordu babam. şaşırmıştım ama içim huzurla dolmuştu. babam beni hala seviyordu ve hep sevecekti. işte ben o günden beri eminim babamın sevgisinden.
20 senelik hayatımda nadir de olsa oluşan anlardır ki bu anlar öyle özel anlar değildi hiçbir zaman. sair zamanlarda yakaladığım bakışlarından anladım. nedendir bilinmez oturup iki kelime konuşamadığımız babam beni sevdiğini sağolsun sadece iki gözüyle anlattı şu ana kadar. bizi adam yerine koymasada, yeri geldiğinde hatta gelmediğinde bile ağzımıza sıçsada seviyor sağolsun bizi. o bakışların eksikliğini hiç hissetmemek ümidiyle entry mi bir bakınızla noktalıyorum.
başarısız intihar girişiminden dönen arkadaşımın ailesi eve gelmişti. babasının gözleri sinirden ve 3 saat araba kullanmaktan olacak ki (ailecek görüştüğümüz için huyunu suyunu iyi bilirim) kıpkırmızıydı. olayın kahramanı arkadaşımızı ki bu oğlu oluyor görünce kapıyı açınca beni dövecekmiş gibi olan adam gözleri yaşla doldu. anladım ki baba sevgisi sinirliyken bile bi yerlerden fırlayabiliyor.
hamiş: benim babam dövdükten sonra gözleri yaşarırdı sanırım. oda ellerinin acımasından kaynaklı olurdu.
öss'ye hazırlık döneminde fizikçi olan babanın moralinizi yüksek tutmak için elinden gelen her şeyi yapmasıdır. en sonunda babanın çabaları sonuç verir; nihai hedefe ulaşılmıştır. şehir dışında bir üniversite kazanılmıştır. gerekli tüm hazırlıklar yapılır, bu hazırlıkların da her safhasında baba bir numaralı yardımcı olur. evden ayrılmadan bir gece önce baba ölüm sessizliğine bürünür. ağzından tek bi cümle çıkar;
"ben prensesimi nasıl bırakıp da istanbul'a yollayacağım..."
o yetmiş yaşına gelmiştir, siz ise otuziki. bahçedeki kocaman kütükleri birlikte taşırken o hala kütüklerin ağır tarafını kendisi alır. çünkü siz çocuksunuzdur hala ve hep öyle kalacaksınızdır.
18. yaş gününde bmw 3.30 ci hediye etmesi. genelde haftada iki kez yaşıyorum, örnek olarak her gün cebime koyduğu 100 ytl yerine, 200 koyması. canım babam.
gelinlik giydiğiniz an döktüğü göz yaşlarından anlarsınız, hele de o gelinliği bir ilkokul müsameresinde giydiğiniz halde öğretmen babanız hıçkıra hıçkıra ağlıyorsa, o damlalarda görürsünüz kendi kıymetinizin büyüklüğünü... ve bir de siz bir elma alıp tam musluğa yanaşmışken elmayı elinizden kapması vardır,ellerin üşümesin ver ben yıkayayım diye...
uzaklarda olup ''sigarayı bırak artık, yeter lan'' dediği halde bile oradan zippo çakmak göndermesi. bilmeden ironik bir hareket yapmıştır. uzaklarda iken daha çok anlaşılan anlardır. hem o'nun hem de sizin sevginiz..