kardeşin yaşlandığını fark etmek kadar üzmez. zira baba yaşlanırken sen büyüyorsundur, ancak kardeşin yaşlanıyorsa eğer, sen daha çok yaşlanmışsın demektir.
işte babanın yaşlandığını fark ediyorsun. istediğini yapıyorsun. Sonra HIK diye gidince her şeyin geç olduğunun farkına varıyorsun. Sana babadan kalan tek miras vasiyetleri oluyor. (bkz: vasiyet)
kasım 2011 - yaklaşık 2 yıl boyunca yatalak olan dedem vefat etti. babam işte o günden sonra resmen çocuk gibi oldu. o hoyrat adam bir anda her şeye alınır ve üzülür olmuştu. yeri geldiğinde çata çat fikir ayrılıklarımızı dile getirdiğimiz ortamlar babamın o ortamı terketmesine ve sonrasında ağlamalarına bırakmıştı. işte böyle birkaç olaydan sonra babamın yaşlandığını ve hatta yaşlandıkça çocuk gibi olduğunu anladım. daha çok kalbini kazanmaya çalıştım, "olmaz" dediğim şeylere "olur babacım" demeye başladım. çünkü o benim bu dünyada gözlerine baktığım ilk erkekti. canı gibi severdi beni, gelinlikle evden çıktığım gün beni öyle görmemek için evden uzaklaşıp giden adamdı.
sen kız, bağır, çağır her şeyi yap. ben seni sevmekten ve senin minik kızın olmaktan hiçbir zaman vazgeçmeyeceğim.
teninin kokusu; tenimin kokusu, evladımın kokusu oldu bilesin.
çocuk gibi oluyorlar... işten eve geldiğinde elinin dolu olmasını bekliyor '' hani bana bişey almadın mı'' diye bakmasıdır. herşeye alınmasıdır... hep yanınızda ister sizi hiç dışarı çıkmayın, hep dizinin dibininde oturun ister. oturup dvamlı sizinle konuşmak ister...
küçükken balığa gittiğin gibi şimdi gidememektir. zamanında o seni gezdirmiştir her yeri şimdi sıra sizdedir. hasta olur, ağır ameliyatlar geçirir kahrolursunuz...
tanım: sıradan bir olayın akabinde fark edilen hadise. çünkü babalar öyle kolay kolay yaşlanmazdır.
belki 4-5 yıl belki de daha fazla yıl önce babamla dışarıdaydık. seyyar satıcı para uzatırken al amca dedi. diyen kişiye baktım büyüktü. sanki babam kadardı gözümde. o an farkettim ben. içime oturdu o cümle.
serin havada bile üşüdüğünde,biraz fazla yemek yese bile dokunduğunda,biraz rahatsızlanınca bile ben artık genç değilim diyerek koşarak doktora gıttıgınde.her ne kadar morukladın artık dıye dalga geçsem de dışarıda bile ele ayağa düşmüş birini görünce benım babam da böyle olacak mı diyip ağlamaklı oluyorum.ne kadar mesafelı olsak da içim acıyor.
üzüntülerin en büyüğüdür. Yorum yapılmaya bile güç bırakmaz. 'babalar oğullarını gömmemeli' tamam ama biz napak sen gidince diye her gün içimden geçirdiğim cümle.
Eski fotoğraflarını görünce fark edilir. Sahilin önünde bıtıklı fit simsiyah saçlı bir baba ve kucağında siz tabi 2-3 yaşlarındasınız ve yahut bir parkın önünde babanız kaydıraktan kaymanızı beklerken -zira beklemezse kasenin üstüne düşüp çığlığı basacaksınızdır.- Fotoğraflardan başınızı kaldırıp bi bakarsınız ki yer yer kırlaşmış bir saç gömleğinden arsızca çıkmış bir göbek. Bu dur işte.
saçları griye dönmüş, yüzünde ihtiyarlara özgü o anlayış; gülümsüyor. dükkana gelen çocukları şekersiz göndermiyor ve gençleri nasihatindan mahrum bırakmyor hiç.
omuzları çökmüş ve daha zayıf. pencereye geliyor, yanınıza. ilk kez küfrediyor yanınızda adam akıllı. bakıyorsunuz ellerinde lekeler var.
hala "sen taşıyamazsın onu" diyor. haber ver inince; geleceğim, diyor. daha sık "özledim" diyor. daha sık " aramıyorsun" diyor. baba her gün, olmadı iki günde üç defa aranır, diyor.
ilk kez "yoruldum" dediği duyuluyor. yorulduğu için küskün. yaşlandığını anlamayalım istedi; anne, baba ve çocuklar.
huzurevi yollarının açıldığını gösteren olaydır. şimdi kim uğraşacak babanın altını temizlemekle o bunak halini çekmekle... verirsin parasını başkası ilgilenir. oh mis.
asla fark etmek istemediğim gerçek.. hayran olduğum adam.. o fark etmez ama her gün saçındaki beyazlara bakarım.. tek istediğim; ne bir eksik ne bir fazla olması...