iş icabı gittiği istanbulpark ta antrenman yapan f1 arabalarının sesini oğluna duyurmak için yarım saat boyunca telefonu piste tutmasıdır. aslında televizyondan daha net duyuluyor ama yaşanan heyecanı oğulla paylaşmak istiyor adam...
anneyle baba boşandıktan sonra babanın onu bırakıp anneyle yaşamayın diye her akşam size en sevdiğiniz yemekleri pişirmesi, çamaşırlarınızı yıkaması, gizli gizli ağlaması.
size tokat attıktan üç gün sonra, üzüntüden kalp krizi geçirdiğinde, hastaneye kaldırılırken, gözlerini aralayıp zar zor hırıltılı bi sesle "isteyerek vurmadım kuzum" dediği andır...
ameliyat olduğunuz gün erkeklerin refakatçi kalamayacağını bildidği halde bekleyip bütün geceyi kıytırık bi sedyenin üzerinde gecirdiğini anladıgınız ve size caktırmamaya calıssada sizin için ağladığının gördüğünüz vakittir.
aileyle fazlaca ciddi olan bir babanın, olaylara genelde soğukkanlılıkla yaklaşan bir babanın, çocuklarını kusursuz yetiştirmek için tüm yaşantısını fedakar eden bir babanın, her ne kadar doğum günlerini hatırlamasada aldığı tüm güzel haberde ödüllendirmeyi bilen bir babanın, çocuğu ile karşı karşıya geldiğinde, çocuğun gözleri yaşlı bir şekilde susmakta olduğu ve babanın beyninden vurulmuşa döndüğü andır.
ne olursa olsun sevdiğini anlarsınız er ya da geç. babadır, anne kadar şevkatlı olmasada sever elbet çocuğunu, bebesini...
yıllar yılı iki göz odada 2 yabancı gibi yaşadılar. sadece konuşmaları gerektiğinde konuşuyorlardı. ve bu gereklilik anlarında kelime dağarcıklarını fazla zorlamaları gerekmiyordu. türkçe'yi yeni öğrenen bir çinli bile bu iki insanın ne dediğini kolaylıkla anlayabilirdi. sonra birgün bir tanesi o iki göz odayı terketti. iki göz oda tek kişiye kalmıştı. ama olsundu zaten tek yaptıkları aynı havayı ciğerlerine çekmekten ibaret değil miydi?
hiç de öyle olmadı. gurbet o kadar acıydı, o kadar yabancıydı ki baba ile edilen iki kelimenin değerini anlamıştı çocuk. iki kelimenin eksikliğini bütün varlığında hissediyordu ama gurbet karşı konulmaz gücüyle duyguları kifayetsiz bırakıyordu. baba böyle olacağını biliyordu. ama oğlu evden ayrılırken tek kelime bile etmemişti. suskunluk ilişkilerinin nikah şahidiydi sanki. baba oğlunu çok seviyordu fakat anlamsız bir gurur yüzünden bunu ona hiç söyleyememişti. şimdi hem onun gidişine hem onunla paylaşamadığı sevgisine yanıyordu. iki göz odaya iki de çeşme eklenmişti. yanaklarından süzülen gözyaşlarının bıraktığı tuz kadar acı ama gözyaşları kadar da duygusal iki insanın ilişkisi kilometrelere mağlup olmuştu.