masumiyet demeyeni dövüyorlarmış. herkes bunu söyler hep büyüdükçe kaybedilen diye ama masum değildik hiçbirimiz. her şey kaybedilebilir de kazanılabilir de ama yaşamdan yenilen zaman kaybedilen tek şeydir. kazanamazsınız geri dönüşü yoktur.
insanları kaybediyoruz.
duvara attığımız her çizik de birilerininde üzerine attığımız çizikler var aslında.
zakkum un da şarkıda söylediği gibi 'her geçen yıl birer birer masadan eksiliyor'...
biz arttıkça bizden eksiliyor yüreğimizi aynı masaya koyup güldüğümüz insanlar ya da saklambaç oynarken kaybettiğimiz tokayı hep birlikte gecenin bir yarısı aradığımız dostlar.
hani şu akşam ezanından önce evde olmamız gereken zamanlarda kalmış üzerindeki tozların bile renkli olduğu elimizdeki çikolatayı arkadaş payı yaptığımız zamanlardan bahsediyorum.
onlar bile gidiyor...
iğne ucuyla deldiğimiz parmaklarımızdan çıkan kanla kardeşliğimizi pekiştirdiğimiz insanlar gidiyor ve en çok da onlar acıtıyor insanın canını.
aynı acıyı çekmiş yürekler gibisi var mı şu dünyada?
gidiyor insanlar sanki müsait bir yer var sizin hayat denilen yolunuzda vakti gelince gidiyor insanlar...
ve geriye kalan anılarla birlikte yaşıyoruz kaybedilmiş anıları bilmeden kaybolacak ruhumuzla.
güven, saygı, huzur, zaman, eğlenme güdüsü ve en önemlisi de masumca sevebilmek. o pembe çerçeveli gözlüğü olanlarımızın* hangisi şimdi en yakınına bile güvenmeyeceğini duru sade ve yalansız güvenebileceğini düşünüyor acaba?