insanın en güzel, en gamsız, en doğal, en rahat olduğu zamanlar çocukluk yıllarıdır; yolda bağıra çağıra şarkılar söylediğin, pisliğin içine batıp çıkıp umursamadığın *, laf ebeliğinin dibine vurup, fütursuzca şımardığın; senin için 'nasıl olsa çocuk' deyip geçilen yıllar.. tek derdinin, o günkü harçlığının dondurmaya, sakıza, şekere yetip yetmeyeceği olduğu yıllar.. dışarda biraz daha oynayabilmek için akşam ezanından nefret ettiğin* ; küçücük şeylerden hakikaten mutlu olabildiğin yıllar..
işte büyüdükçe * hepsini özlüyorum.
ayrıca hastası olunan;
leblebi tozundan tıkanmak,
emzik şekerler, dövmeli sakızlar..
atari salonları için jeton parası biriktirmek,
hayalet avcıları, ninja kaplumbağalar, he-man,
barış mançosuyla adam olacak çocuk..
mahallede oynanan oyunlar, özellikle gece saklambaç oynamak,
gazoz kapakları, misketler..
kısacası çocukluğuma sığdırabildiğim her şey. bayram ziyaretlerinin tatlı heyecanını bile çok özledim.
oyuncu kartlarından oynamak akşam ezanına kadar.ütmek, ütülünce mızıkçılık yapmak. mahalledeki erik ağaçlarına dalmak. maç yapmak için 5 kilometre yol yürüyüp, dayak yiyip geri gelmek. sonra herkeze adamları nasıl dövdüğümüzü anlatmak.
"Eğer, hayatınızın herhangi bir an'ına gidip orada sonsuza dek kalacaksınız deseler yalnızca iki şeyden birini seçmek isterdim. Biri, o çocukluğun bahçesindeki ağacın dalına asılı salıncakta sallanırken... Öteki, bütün hayatım boyunca en çok sevdiğim kadınla öpüştüğüm ilk gün... Herkes aşık olmanın ortak dilini bulup yazmaya çalışıyordu.
Ama aslında bu kadar basitti işte: Birini öptüğünde salıncakta sallanır gibi hissediyorsan aşıksın."
pantolonun dizi yırtılana kadar sokakta top oynamak, misket oynamak, araba yarıştırmak yarım ekmeği eline alıp toz toprak içinde kimseyi umursamadan yemek v.s.
çocukken iki kişi oturduğumuz
kapı eşiğine,
yanlız başıma zor sığıyorum şimdi
büyüdükçe
insan yanlız mı kalıyor ne...
Sunay Akın ın bu mısraları yeterince açık diye düşünüyorumm..