amaçsızlık, sadece kıyafetlerini kirlettiğin için azarlanmak, mutlu ailen, planları en güvendiklerinin yapması ve senin yorulmaman, hayata dair tek kaygının ders çalışmak olduğu günler.
- büyüyünce ne olacaksın sorusuna her defasında farklı cevaplar vermek.
- düşmek. düşünce bir yerlerini kanatmak. ama dışardan bir yerlerini. içerisi kanıyor büyüyünce çünkü.
- komandoculuk oynamak.
- üst mahalleyle maç yapmak, yenileceğini anlayınca çamura yatmak.
- anneden ağlayarak alınan parayla bakkalın önünde oturup elvan gazozu içmek.
- yazları öğlen sıcağında deli gibi oynamak.
- akşam sokağın başında görünen babayla beraber içe çöken eve gidecek olmanın hüznü.
- akşam ezanından sonra 15 dakika daha dışarda kalınca " lan ben büyüdüm" sevincini yaşamak.
- dansa davet oynamak.
- dedeyle camda oturup kamyon saymak.
- sabahın köründe uyanıp bütün çizgi filmleri izlemek.
- camiye kuran öğrenmek için gönderildiğinde her defasında kaçıp mahalleyi aylak aylak dolaşmak.
mahalle arkadaşlarıyla saklambaç, toplu saklambaç ve istop oynamak. maç da iyidir ama ben yıldız bir oyuncu değildim açıkçası. bir keresinde diğer mahalleden 22 yaşındaki bir elemanın ayağından almıştım topu halen dün gibi hatırlarım. ne havam olmuştu be!.. şimdi ben o abinin yaşına geldim ve mahallenin haline bakıyorum da berbat. bacak kadar çocuklar küfür ediyor, mahalleleri pislik götürüyor. demek ki neymiş badem bıyıklılara oy vermek hiç bir şeyi iyiye götürmüyor; bir şeyleri yasaklayıp, sansürlemek de hiç bir şeye çözüm olmuyormuş.