psikopat gibi bisiklet sürerken, kendini yokuş aşağı bıraktığındaki "ehaha rüzgar alnımı yalıyo lan ne acaaip" hissi.
yerini doldurmuyo hiçbir şey, hiçbir zaman, hiçbir yer, hiçbir eylem.
ogle uykulari; arkadas simdi anliyorum babaannem ne kadar yuce bir insanmis, o; yatmayacagim bir saat falan uyuyamam ben, top oynayacagim diye tutturan cocugun kafasina sicayim simdi imkan tanisalarda uyusam ogle vakti belki o zaman bahtiyar olurum..
pazar akşamları annenin sırayla banyo yaptırması, banyodan sonra sabun kokulu pijamaları giydirip televizyonun karşısında bizimkiler dizisini seyretmek, annenin "hadi yatağa" sözlerini duyduktan sonra mis gibi kokan yastığa başımızı koyarken salondaki televizyondan gelen parlement sinema kulübünün müziğiyle uykuya dalmak, pazar sabahları mahallede bir elimizde yağlı ekmekle ip atlamak, abiyle nesquick kutusunu bulup kaşık kaşık yemek, okula giderken bakkaldan leblebi tozu alıp öksüre öksüre yemeye çalışmak.
sımsıkı sarıp sarmalayan anne, baba, babaanne, dede vb. sizi koşulsuz seven insanların kocaman kucaklarıdır, insan büyüdükçe o kucaklara sığmaz olur...
sabahtan akşama kadar ip atlamak, hiç yorulmamak...ruhun daha saf ve temiz olması, kötü bişey düşünmemek,masallardaki gibi herşeyin iyi sonuçlanacağına inanmak, inandırmak kendini.
Anne kucağı, baba harçlığı, bayram harçlığı, terliyken su içebilmek, aklına geleni konuşabilmek, karda oynamak, mahalle maçları, lunaparkta gezmek. Sevebilmek ve sevilebilmek.
mustafa sandal'ın şarkısında "onun ayabası vaayy güsel mi güseell" deme suretiyle zıp zıp zıplayabilmek ve çevredekilerin suratlarında kalender ve şefkatli bir gülümsemeyle seni izlemeleri.
anneden 340983958. kez çocuk kalbi'ni dinleyerek uyumak. kitabın kendisini değil, annemin kucağında annemin sesinden bir şeyler dinlerken uyuyakalmayı özlüyorum..
ayrıca şimdi bakılan o küçüklük fotoğraflarındaki her an..