Eğer artık hayatta değilse annedir. Sonra da çocukluğun sıcaklığı, rahatlığı, oyunları, arkadaşlığıdır. Geriye bakıp “ nerelere gelmişiz ? “ dersin bazen.
bir şişe şeftali suyu alıp içinde mısır şurubu ve esans olmadan zevkle içmek.
doğal şekerden bile mahrum bırakıldık. evet artık içinde o kanserojen mısır şurubu olmadan tüketebileceğiniz meyve suyu bile kalmadı.
şarbon korkusu olmadan hormonsuz doğal et yemeyi, domatesi ortasından kestiğimde mutfağa yayılan kokuyu, hafta sonu evimden çıkıp kısa bir yürüyüşle ulaşabildiğim yeşil alanları, akm'yi, çağdaş kıyafetli temiz kokulu insanlar görmeyi
kısaca eski türkiye'nin her şeyini.
Anneyi sevmek.
Tabii ki şuanda annemi seviyorum değinmek istediğim konu daha sevginin ne olduğunu bile anlamlandıramadan, idrak edemeden o duyguya sahip olma hissi.
Bembeyaz bir dunyanın ortasında pembe kiraz çiceği algısi gibi bir algıydı benimkisi.
Allah sevdiklerimizi korusun.
çocukluğa dair her şey. sorumluluk derdinin olmadığı o güzel günler. anneden babadan bir şey isteyince " büyüyünce oğlum büyüyünce" derlerdi. al işte büyüdük başımız göğe mi erdi. misal veriyorum, kanepede uyuya kalınca uyanmayalım diye kucağında, sırtında götürürlerdi. şimdi öyle bir şey olunca " kalk yerine yat uyuya kalacaksın burada" deniliyor. kızmak anlamında değil kesinlikle normal olanı da bu zaten. ama işte büyümek bu. gün gelecek annelerimiz babalarımız bize muhtaç olacak. umarım hayırlı evlatlar oluruz da bizden razı olurlar. en azından bu konuda vicdanımız rahat eder.
sabah, yeni bir güne uyandığınızda, o günle ilgili hiç bir plan, proje, hesap yapmadan,o gün yaşayabileceğiniz olumsuzluklar, karşılaşabileceğiniz olumsuz insanlarla ilgili tasa, endişe, kaygı duymadan, bir çocuğun saf, tertemiz, beklentisiz, çıkarsız, yapmacıksız beyni, algısı ve yüreğiyle günün size getireceği yenilikleri ve güzellikleri beklemek.