Aşık Veysel evli olduğu zamanlarda eşi başka bir adama aşık olur ve kaçmaya karar verir. Gece uyumak için yataklarına girdikten sonra eşi kalkar, bohçasını da aldıktan sonra pabuçlarını giyer ve ardına bakmadan kaçmaya başlar. Biraz aradan sonra ayağına bir şeyin vurduğunu fark eder. Pabuçlarını çıkarttığında gördüğüne inanamaz. Aşık Veysel’in tüm parası oradadır. kaçacağını anlayıp sahip olduğu her şeyi eşine bırakmıştır. Ayrıca parayla beraber bir kağıt bulur ve o kağıtta şu yazar :
“Al bu para ananın ak sütü gibi helal olsun, gittiğin yerde kendini ezdirme.
Bir de güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa … ”
25.10.1894
Dogum günün kutlu olsun.
Kendisini ziyarete gelecek Mahzuni'yi ayakta beklemiş, ayakta karşılamış toprak sevdalısı usta. Sormuşlar "Neden ayaktasın diye?", o da "Bu gelen pir sultan olsa gerek." Demiş Mahzuni için. Öyle de toprak gönüllü bi usta.
"Her kim ki olursa bu sırra mazhar,
Dünyaya bırakır ölmez bir eser;
Gün gelir Veysel'i bağrına basar,
Benim sâdık yârim kara topraktır.."
kız kardeşlerinin vefat ettiği hastalıktan gözlerini kaybetmiştir. arkadaşından öğrendiği bağlamaya ömrünü adamıştır. birçoğumuzdan daha iyi görmüştür dünyayı.
Karısı birgün evdeki hizmetçiyle Hüseyin ile kaçar.Aşık Veysel'in karısı Esma ve Hüseyin Samsun, Bafra yakınlarında bir çeşme başında dinlenirken Esma çorabını çıkardığında bakarki bir tomar para var ve bir not al bu parayı ananın ak sütü gibi helal olsun ve oralarda kendini ezdirme diye.
Günler geçer ve Esma ile HÜseyin köye perişan şekilde dönerler.Aşık Veysel onların perişan olduğunu duyar ve hala onlara yardım etmeye devam eder.Gün gelir Aşık Veysel ölüm döşeğindedir ve Esma kapıya kadar gelir ama onun yüzüne bakmaya yüzüm yok diyerek geri döner.
Aşık Veysel'i birgün bir dostu Sivas, Zara'ya davet eder.Zara'daki dostunun kızı rüyasında aşığı görür ve bunu babasına söyler.Babasıda kızım Veysel senin kısmetin diyerek kızı Gülizar'ı Aşık Veysel'e verir.Aşık Veysel'in şu şiirine bir bakın hele nasıl bir duygu var:
Güzelliğin on par etmez
Bu bendeki aşk olmasa
Eğlenecek yer bulaman
Gönlümdeki köşk olmasa
Kim okurdu kim yazardı
Bu düğümü kim çözerdi
Koyun, kurt ile gezerdi
Fikir başka başka olmasa
Senden aldım bu feryadı
Bu imiş dünyanın tadı
Anılmazdı Veysel adı
O, sana aşık olmasa.
modern dunyanin sagladigi tum ses sistemlerine, teknolojisine, ihtisamina, pariltisina tozunu yutturan filozoftur. tum cizirtilarin arasindan 12 telli basit saziyla goz yasartan, dus dunyadan bag kopartan, anadolu insanidir. o olmasaydi anadolu ayni anadolu olmayacakti o olmasa bizim de anadolu kulturune olan askimiz boyle olmayacakti. ne zaman ulke gundeminden, insanlardan umut kesilse umudun yine insanda oldugunu haykirandir o. dogayla ic ice, köyunun kokusunu burnumuzun dibinde hissettirendir, ekininin , emeginin telef olmasina yaktigi turkuyle bizi de kara kara dusundurendir. yaslanmasiyla bizi de iclendiren, ask deryasina dalma diyip bizi de efkarlandirandir. kucuk dunyam var benim diyip icine saftan, iyiden baska hiçbir şey koymayip evrensel olandir. asik veysel anadolu'da iyi ne varsa odur, ormandir, karli dagdir, sert bozkirdir, alli turnadir, dertli bulbuldur, halimizin motifidir, gelin islemesi oyamizdir, sevendir. asik veysel anadolumuzun gozleridir.
istanbul sosyetesinin halk türkülerine merak saldığı günlerdir. Ruhi su henüz ortalarda yoktur. Aşık veysel'i istanbul'a getirirler. Kendisine özgü meydan sazına benzeyen kocaman bir sazı vardır. tezeneyi kullanışı, tellerinden sesler çıkarışı kimseye benzemez farklı bir üslubu vardır.
Ahmet kutsi tecer'in keşfettiği aşık veysel istanbul'a getirildiğinde yaşar kemal'e emanet edilir. Aşık veysel yaşar kemal'e "aşık", yaşar kemal aşık veysele "veysel" diye seslenirdi.
Bir gün rıfat ılgaz, yine bir öğle vakti sirkeci tramvay sokağı'nın arkasında bir lokanta'da içerken gözü tramvay durağına takılır. Tramvay kalktı kalkacak yolcular telaş içerisinde yetişmeye çalışmaktadır.
Rıfat ılgaz, bir bakar ki cağaloğlu yokuşunda aşağı iki yolcu tramvaya doğru koşmakta. Biri diğerinin koluna girmiş, koluna girilen yaşar kemal, koluna giren aşık veysel... Hemen yerinden fırlar, tramvaya koşanların yanına gider.
"nereye gideceksiniz" diye sorar yaşar kemal'e. "Şişli'ye. Veysel saz çalıp türkü söyleyecek orada." Rıfat ılgaz bir kalabalığa bakar bir tramvaya.. "Yahu atlayın bir taksiye gidin. Veysel'i dinleyecekler nasıl olsa parasını da verirler." Yaşar kemal'in en yoksul dönemleridir. Cebinde parası olmadığı için söylenenlere aldırış etmeden tramvaya koşmaya devam ederler. Ve yetişirler.
Rıfat ılgaz, lokantaya döner ve masaya yumruğunu vurur. lokantanın duyacağı bir biçimde dışarıyı işaret ederek bağırır.
"Bakın bakın, şu allah'ın işine bakın. iki kulunu tek gözle nasılda koşturuyor."
Ekleme: Aşık veysel görme engelli. Yaşar kemal'inde bir gözü görmemektedir.
veysel' i tanıdım, benliğimden utandım. bizlerki her yaptığımız iyilikte karşılık bekleyen insanlarız.
"ben öldükten sonra mezarımın üstünü taş ile beton ile kaplamayın, böcekler, bitkiler faydalanamaz bir işe yaramaz. ben öldükten sonra üzerimde otlar bitsin, çiçekler açsın, taş kapatır, hiç kimse istifade edemez, yalnız benim toprağımda vatanıma hizmet etsin, orda biten otlardan koyun yesin, et olsun, kuzu yesin süt olsun, benim orada taşın altında yatmakla bir istifadem yok, bunun için üstümü kapatmayın, vatanıma hizmet olsun"
ismini her duyduğumda, gördüğümde aklıma yıllar öncesi gelir hep. müzik eşliğinde dumanı göğe yaydığım ve süslediğim geceler. nereden baksanız bir 5-6 yıl öncesi.
o zamanlar genelde dinlediğim iki kişi vardı. aşık veysel ve david bowie. uzanıp, sigaramı yakıp tavanı izlerken, sadece üçümüzün anladığı bir dilden konuştuklarını hayal ederdim. aşık veysel toprağı, toprağın hükmünü anlatırdı tabii ki. ekmeğini yediği, suyunu içtiği toprağa gömülmenin nasıl bir duygu olduğundan bahsederdi. ve cesedinden var olup torunlarını doyuracak olan o ekmeğin gücünün sırrını anlatırdı. bowie ise değişimden bahsederdi. değişmenin sihrini. ''changes'' ismindeki şarkısını fısıldardı kulaklarımıza. ben dinler ve seyrederdim, sarhoş. dinlerdim bowie ile aşık veysel'in doğaçlamasını. sonra uyurdum.
toprağı bol olsun.
''Yıllarca aradım kendi kendimi
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Hayal miyim rüya mı bilinmez
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
insan mıyım, mahluk muyum, ot muyum
Ekilir biçilir bir nebat mıyım
Yoksa görünüşte bir sıfat mıyım
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Leyla mıyım, Mecnun muyum, çöl müyüm
Arı mıyım, çiçek miyim, bal mıyım
Köle miyim, bir güzele kul muyum
Hiçbir türlü bulamadım ben beni
Varlığım yokluğum bir Veysel adım
Gök kubbede kalacaktır ses kadim
Elli üç yıl kendi kendim aradım
Hiçbir türlü bulamadım ben beni.''