kendi bencilliklerimizi aşk sanıyoruz. aşık olduğumuz kadını/adamı zorla değiştirip önce kendi kalıplarımıza sokuyor sonra sen benim tanıdığım kadın/adam değilsin, çok değiştin diyoruz.
Aşk imkansızken, anlamsızken, uğruna savaşırken güzel. gerisi tatava.
Değer verdiğini sakın gösterme, giderler. Hep gidecekmiş gibi dur, kıymetini bilsin. Kaybetme korkusu hep içinde dursun. O zaman bir ilişki devam eder.
Aşk açılması zor bir kapı gibidir, yarım açarsan girerken acı çekersin tam açmak için çaba göstermen gerekir ve o kapıdan sadece bir kişi geçmelidir yanında başkalarını geçiremezsin. Fedakarlıktır aşk.
sevgilisi olanlar aşkı tanımlayabileceğini düşünür. aslında sadece saçmalarlar.
halbuki aşk sevip de sevilmemektir, hiç kimsenin seni sevmediği düşüncesiyle her gece baş başa kalmaktır. en sonunda da aşk diye bir şey olmadığına kendini inandırmaktır.
hiç beklemediğin bir anda kalbinden vurulmak ,eski bir yarayı sarmak,uykuya dalmak yada kâbustan uyanıp iyi olanı görmek, zamanla hissetmek, düşünmek gerçek olanı bulmaktır ...
evrim sürecinin insanlarda geliştirdiği çifleşme arzusunun en üst noktasıdır... genetik hastalıklar gibi insana özel bir beyin hastalığıdır... takıntıdır...
“Aşk imiş her ne var âlemde
ilim bir kîl u kal imiş ancak.” fuzuli.
Bence en sağlam tespiti bu abimiz yapmıştır.
(Dünyada her ne var ise kaynağı aşktır; ilim ise koca bir dedikodu.)