bazen de aşık olduğunuz insanın kollarında, sizin saçlarını okşarken kokusunu içine çekerek ağlamaktır aşk acısı. iç çekmeleriniz ve hıçkırıklarınızdan başka hiçbir ses çıkarmadan gömleğini ıslatmaktır. onu içine hapsetmek istemek, zamanın durmasını ve sizin göz yaşlarınız dinince onun kalkıp gideceğini unutmak istemektir belki de. kulağına 'gitme' diye fısıldamak ama çaresizce son anları belleğinize kaydetme çabalarıdır aşk acısı. saçlarınızda onun kokusunu hissetmenin size acı vereceğini bilmenize rağmen iyice sokulmaktır belki de. fazla değil, bir kaç saat sonra yatağınızda yalnız yatarken bu anın tekrarlarca düşünüleceğini ve ağlarken sarılacağınız tek şeyin soğuk bir yastık oluşudur. onsuz yaşayamacağının bilincinde olup elinizden hiçbir şey gelmemesidir aşk acısı.
herkese derdini anlatmaktır nefes bile almadan, konuşmaktan boğazın ağrır artık rahatladım sanırsın eve gelirsin uzanırsın yatağına bin kat güçlenmiş şekilde geri gelir tüm acın.. ne bitmiştir ne de azılmış.. yapacak bişey yoksa ve çektiğin acı biraz da senin suçunsa delirirsin..evde kalmak istemezsin düşünmeye vakit kalmasın die, yemek masasına oturmaz gelmeden ben yedim dersin kimse bişey anlamasın sormasın sorgulamasınlar seni diye..gece olsun istemezsin uyuyamayacağını bilirsin çünkü, gecenin bi yarısı uyanıp kalbinde bi ağrıyla öle sap gibi kalacağını bilirsin.. kısaca bok gibi bi acıdır işte.. gözyaşıyla dolmuş net göremeyen gözlerle yazarsın böyle neye çare olacaksa.. anlattıkça azalır derler yalanına inanarak..
aradan aylar gecsede adını duyduğunuzda sizde farklı bir rüzgar estiren, affedemediğiniz, asla geri adım atamadığınız ama hala deli gibi aşık olduğunuz .. ilk dönemlerinde baskalarıyla avunmaya çalışıp daha da dibe vurduğunuz insanın ağzına yüzüne tüküren bi histir...
Ama ben her ne olursa olsun "belki de tanrı, uygun kişiyi tanımadan önce yanlış kişilerle tanışmanı, onu tanıdığında minnettar olman için istedi.!"sözüne inanırım ..
Herşeyin bi sonu olduğu gibi bu acınında sonu vardır.Belli bir zaman sonra artık sizi ağlatan o şarkıların eski tesiri kalmadığında ; yasanan tüm acılar, uykusuz geceler gözyaslarınıza şahit olan yastığınız, yüzünüzden giden yasama sevinciniz hepsi ama hepsi ummadığınız bi anda ummadığınız bi yerde karşınıza çıkacak o harika insanla son bulur.
işte o zaman eser kalmaz dertten.... sen şimdiye kadar neredeydin dersiniz ...
haa unutmadan önceki idiotu gördüğünüzde ne mi olur? sadece üzüldüklerinize üzülürsünüz o kadar ...
onca yılını verdiğin insanın kısa bir süre sonra evleneceğini öğrenmekle birlikte ruhunu karmaşık iniş çıkışlara iten duygu depremi. geçecek... geçecek...
Hep bir umut olmasına rağmen umutsuzluk içinde boğulmaktır.
Acıdır. Çok acıtır.
Geçti zannettiğinizde yine alevlenir bir şekilde.
Düşünürsünüz ne yaptım ben, neden bunları yaşıyorum diye. Kabul edemezsiniz böyle bir yokluğu.
Soru işaretleri her gün çoğalır.
Bir boşlukta bulursunuz kendinizi.
O boşlukta en iyi arkadaşınız yalnızlıktır.
Bir delik açılmıştır kalbinizde.
Hani o ilk kavgada açıldığını zannettiğiniz delik büyümüştür belki de.
Bırakmaz acı sizi. Kaçarsınız.
Başkalarını sevmeyi ya da öyle gözükmeyi denersiniz.
Mutlu gibi gülümsersiniz çevrenizdekiler için.
Ama içinizden silinip gitmez bi türlü bu acı.
Başınızı yastığa koyduğunuzda daha bi canlanır anılar tabi acılarda..
Daha ne kadar sürer diye düşünürsünüz.
Bulamazsınız.
Nasıl, ne zaman geçer?
ilacı nedir bilinmez.
Çektiğiniz acıya değiyor mu bu kişi?
O da büyük bir soru işareti.
o acıyı yaşadığınız sıralarda 'bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimelerin kifayetsiz olduğunu'dediğiniz zaman dilimidir. En etkili yol başka birini bulmak olsa da eğer başkalarına bakamayacak kadar büyükse bu acı bittiğiniz andır. Somutlaştıracak olursak Diyaframa saplanan o tarifi imkansız acıdır
hani bir kaç klişe vardır;
nefes aldırtmaz
yaşatmaz
güldürmez
düşündürmez
bir ay öncesine kadar ne olduğunu hiç bilmeyen ben için ise (bundan sonrası biraz uzun bir açık mektup gibi olacak);
bir durgunluk..
oysa o günden (10 nisan 2011) daha 1 gün önce yine seni düşünerek uzanmıştım yatağıma.. ergence gelir ya bazı söylemler, aşk zaten olgunluk aramaz ki insanda..
o gece gözlerimin içine bırakarak sevgi de tükeniyormuş dedin bana.. oysa her damlada büyüyen bir yürekti benimki. bu sefer yine yatağımda uzanıyordum hayatım emre aydın klıp ergenlıgı kıvamında, yıne de acı vere vere önüme seriliyordu..
bundan önce hiç öyle acizce yalvardığımı hatırlayamıyorum, bir daha da hiç öyle yalvaramayacağım biliyorum.
elim sadece telefona uzanabiliyordu, en yakın dostumu aradım, boğazımda o minik hıçkırıkla bitti dedim.
insan o acı karşısında nelerde teselli arayacağını bilemez hale geliyor. önce küçük bir içki şişesine sarılıyorsun ama sonra o uyuşmuş beynine öyle daha fazla bastırıyor ki, kendini hangi köhne bir barın köşesinden kaldırıp gideceğini bilemez hale geliyorsun.
en güzeli evde yalnız kalmak diyorsun kendine, onun sonrasında her yalnızlık onun adıyla yankılanıyor beynine..
bu sefer tüm dostların yanı başında yerlerini alıyorlar, zorla götürülen muhabbeti bol, kahkalı yerler. ''ee nasıl hissediyorsun kendini canım yaaa'' diye her seferinde fazlalaşan seslere, tebessüm ederek cevap vermek.
en acısı da sen böyle harap olurken, o kendi yolunu çizmiş bile.
çok ınançlı olmasan da, allah'ım neden bu kadar acı veriyorsun, nasıl bir günah bu diye sorarken buluyorsun kendini.
inanç da yavaşça ölüyor onunla birlikte. ben en büyük yaşam bağlarımı onunla kaybettim, duanın gücüne, aşkın anlamına olan tüm inancımı o gözlerime bakıp sevgi bitiyormuş diyip gittiğin de kaybettim.
dahası mı insan zamanla unutmuyor sadece acı ile yaşamaya karşı bir alışkanlık kazanıyor. duygular kuruyup, kökleniyor.. o hiç unutulmuyor ancak alışılıyor. acı ile yaşadığını bile fark edemiyorsun.
ne mi fark ediyor?
yine gülüyorsun ama sadece beyninle..
en tatlı acıdır. çekildikçe daha bir sarhoş eder. sarhoş ettikçe daha bir acıtır. acıttıkça; kaşınmaktan zevk alınan sinek ısırıkları misali zevk verir... olgunlaştırır...
Aşk acısından canın öyle acır ki bidaha bukadar acıyamaz dersin. Acır acır acır acır artık daha acımaz yeter heralde dersin, onu hatırlatıcak bişey farkedersin dahada acır. Bundan daha fazla acımaz heralde ölücem artık dersin tam acın dinicekken umulmadık bi yerde bi kadından onun parfüm kokusu gelir nalet edersin. En sonunda onu unutursun bu seferde umulmadık bi yerde onu görürsün acın yine alevlenir. Eğer ona gerçekten aşık olduysan 10 yılda geçse 20 yılda geçse onu görmeyi bırak anımsatıcak birşey olsa o acı içinde alevlenir. Ölene kadar o alevin kozunu, külünü içinde taşırsın.
acı eşiğinin yükselişe geçmesine yarayan periyoddur. Bu periodu nekadar yoğun ve acı dolu yaşarsanız, acıyı atlattıktan sonra, o derece hızlı ve sağlam "artık kesseler de acımaz" düzeyine yükselirsiniz.