büyüyünce aşık bile olmuyorsunuz. bir de kariyer derdine düştüyseniz birini uzun süre düşünmeye vaktiniz bile olmuyor. liseli ve üniversiteli gençler çektikleri aşk acısını bile özleyecekler.
kendinize değil, kendinize acımasız olursanız saçmalarsınız. hayata karşı acımasız bir duruş ile, duygusallık duygunuzu bir süreliğine çöpe atarak. biliyorum söylemesi kolay ama, durum böyle gözüküyor sanki.
iki dakikalık hormon kıpraşmasını aşk diye kendinize empoze etmezseniz böyle bi kavramdan söz edemeyeceğimiz gibi acısından da bahsedemeyiz. Teşekkürler.
1 sene çekeceksin, kendini yalnız hissedeceksin, arkadaşlarınla takılırken oraya ait olmadığını hissedeceksin, akşam eve giderken alkol alacaksın, saçma sapan nedenlerle ağlıyacaksın, özellikle ayrıldıktan sonra ilk haftasonu tokat gibi gelen o yalnızlık hissi adamı bitiriyor. Hissizleşeceksin, hiç bir sohbet seni tatmin edemiyecek kaçacaksın ortamdan. 1 sene den sonra kafan rahat olacak ve zor aşık olacaksın. Geçmiş olsun
Şimdi pasta, börek tarifi verir gibi tane tane açıklamak gerekiyor. Öncelikle sihirli bir değneğe sahip değilsek, bu acının da bir süreç olduğunu bilmek gerekiyor. Nasıl hastayken bir anda ayağa kalkamıyorsak aşkın acısını da azar azar üstümüzden atıyoruz. Bu kabullenme aşamasından sonra, aciliyetle onu hatırlatan şarkı, şiir, mekanlar, bilumum şeyden kendimizi uzak tutuyoruz ki bu aşamada bağımlı gibi yoksunluk krizleri baş gösterecek. zayıflık göstermeden kutlu davamız için direniyoruz. Bu ağlamalı bol acılı zaman diliminde hiç olmadığımız kadar sosyal davranarak mümkünse bolca insan içine karışıp, eğlenmek için kendimizi zorluyoruz. Asla kendi içimize dönmüyor mümkün mertebe yüzeysel duygularla hayata devam ediyoruz. Kalanını zaten zaman hallediyor.