ütü izinin bile aylarca geçmediği fani dünyada cevap aranmasına şaşırdığım soru. üzerine kafa yormazsanız geçer, zamana bırakırsanız geçer, elinizdeki acıyı yavaşça yere bırakırsanız geçer. bu evrenden neler geldi geçti, elbet aşk acısı da geçer. yeter ki yaralarınızla oynayıp durmayın.
geçmez herhalde ne bileyim insana dağları deldiren çöllere düşüren bir şeyden bahsediyoruz .. bunun acısı geçmez muhtemelen.. geçecek olsa ne çöllere düşerdi insan ne de koca dağı delerdi...
takılma onsuz da geçer hayat. Yeter ki sabret. Kalbindeki ateş küle döner bir gün sen fark etmeden.
Yıkılmak istemiyorsan yıkılmazsın. Yeter ki dik dur sen. Allah büyüktür mutlaka bir yolunu bulur dayanır sabredersin ve atlatırsın. Acımadan olmaz. Bırak yansın yüreğin. Canın acısın elleme. Müdahale edipte yangına körükle gitme. Anma. Kendini Hatırlamaya zorlama. Kendine faydalı uğraşlar seç. Farklı şeylere odaklan. Nefsini boş bırakma meşkul et bir işle bir hobiyle bir başka mecraya yönel. Oluruna bırak. Bu da geçer ya huuu de. Geçer. Sabrın sonu selamettir. Gün gelir bi bakmışsın hayret...! Eser bile kalmamış... şaşar kalırsın sonra dersin ki kendi kendine bunun için mi üzülmüşüm ? Yazık... meğer boşu boşuna üzülmüşüm...
Şimdi pasta, börek tarifi verir gibi tane tane açıklamak gerekiyor. Öncelikle sihirli bir değneğe sahip değilsek, bu acının da bir süreç olduğunu bilmek gerekiyor. Nasıl hastayken bir anda ayağa kalkamıyorsak aşkın acısını da azar azar üstümüzden atıyoruz. Bu kabullenme aşamasından sonra, aciliyetle onu hatırlatan şarkı, şiir, mekanlar, bilumum şeyden kendimizi uzak tutuyoruz ki bu aşamada bağımlı gibi yoksunluk krizleri baş gösterecek. zayıflık göstermeden kutlu davamız için direniyoruz. Bu ağlamalı bol acılı zaman diliminde hiç olmadığımız kadar sosyal davranarak mümkünse bolca insan içine karışıp, eğlenmek için kendimizi zorluyoruz. Asla kendi içimize dönmüyor mümkün mertebe yüzeysel duygularla hayata devam ediyoruz. Kalanını zaten zaman hallediyor.