bazı türlerinde, gerçeğinin hiçbir zaman geçmediği, yalnızca zamanın elinden güncelliğini aldığı duyu.
üstünden yıllar geçtikçe ardından dahada uzaktan ama daha olgun bir sızıyla baktığınız olayların içindeki şey.
rusça gorki demektir. maksim gorki çektiği keder ve acılardan mütevellit kendisine bu lakabı seçmiş. rus ama çok arabesk bir tarafı varmış. yaşasaydı ibo dinler çiköfte yerdik. o da bana yazdıklarından okurdu.
ağızı yaksa da alınan hazın onu bastırdığı tattır. acı yemenin acıyı dindirdiği söylenir.
mide hastalarının baş düşmanıdır, yemeleri durumunda mide kanamaları dahi görülmüştür.
karşılaşılması halinde; insan vücudunun inanılmaz boyutlarda direnç gösterdiği hissiyat. his elle tutulmaz, gözle görülmez ama gerçek can acısı, yani et acısı daha önce karşılaşmadığınız bir boyutta kana karıştığında nesneleşir, insanı şaşırtır, ete kemiğe bürünür. zamane maydanoz romantiklerinin dillerine doladıkları aşk acısı vs laf-ı kelamlarına münasip bir yerinizle gülersiniz o hisle yoğrulurken. morfinmiş, (bkz: yeşil reçete) imiş, (bkz: kırmızı reçete) imiş, vız gelir tırıs gider. zordur velhasıl kelam bir o kadar da gerçek ve ilahi acıyı yaşamak atlatmak.
her an aklından geçen ve geçtikçe gülümseteni vardı. ve haliyle her an mütebessüm biri olmuştu.
uzaktadır çok uzakta...
her görüşmede ruhunu öyle sarıyor, öyle sevgisinden emin kılıyor ki; tebessümkar olmamak ne mümkün...
biliyor onun da oralarda, en zor şartlarda, vatani görevin yapılacağı en ağır ortamda dahi kendini hatırlayınca gülümsediğini.
gülümsediğinde gülümsediğimden emin ol demişti...
kahvesinden aldığı yudumu ağırca yutup tadını sindirirken yüzündeki gülümseyişin müsebbibinin resmini sehpaya incitmeden koyarken çalan kapıyı açmak üzere koridora yöneldi.
tam burada kucaklayıp mutluluktan uçururken 57 gün sonra hiç ayrılmamak üzere birleşeceklerinin sözünü vermişti. koridordan her geçiş o güne bir yaklaşıştı.
kapının açılmasıyla beliren şapkanın üzerindeki ay-yıldızı, sonrasında üzgün, bitkin ve metanetle dünyanın en zor işini yaptığının bilincinde olan yüzü...
sonrasında...
her an hatırlayış...
her an gülümseyiş...
ama... her biri bir öncekinden daha acı olan gülümseyiş...
her acı gülümseyiş; yüzüne tebessüm, damarlarına zehir veriyor, yüreğini dilik dilik ediyordu.
Shadowlands isimli filmdeki yazar' ın söylediği gibi, "Tanrı bizi bir heykel gibi yontuyor. Bizi biraz daha güzelleştirmek ve inceltmek için vurduğu çekiç darbeleridir acı..."
doğal uyuşturucudur. sizi bazen maddi bazen de manevi bir şekilde ziyaret ettiğinde , konakladığı yer dışında bir şey düşünemessiniz. mesela dişin ağrıdığı zaman kıyamet kopsa umrunda olur mu? şu aklından çıkarmadığın eski ya da yeni sevgilin ne kadar beynini meşgul eder ?
aynı şekilde manen geldiğinde de maddi dünya ile ilişkini keser. aşk acısı çeken biri tayyibi veya baykal'ı ne kadar umursar, atılan hangi gol onu heyecanlandırabilir.
acı çekmek hepimizin şüphesiz fellik fellik kaçtığı bir şey ama eğer acıya katlanabilir ve onla yaşayabilirsen dünya senin için o kadar küçülür ki.
herkesin mutlaka yaşadığı kavram. kavram kargaşaları içinde hep acıyı dilde ki tat olarak görüyoruz ama, gerek dil de, gerek kalp te, nerde hissedilirse hissedilsin çok acı olduğu gerçeği var elbette. birde, onu yaşayarak çelik olduğumuz.