mütevazi bir aileden geldiği için kendini şanslı sayan yazar . 1915'te heybeliada'da doğmuştur. gerçek adı mehmet nusret nesin'dir. fakat hikaye yazmaya askerde başladığı için babasının ismini kullanmıştır. günümüzde de okunan birçok eseri bulunmaktadır. ayrıca görüşlerinden dolayı pek çok kez polis sorgusundan geçmiştir. 5 temmuz 1995'te hayata gözlerini yummuştur.
nazım hikmet gibi sonradan ulusalcılığın sembolü olmuş değerli bir yazar. ilaveten, türk ülkesinde çok çok az sayıda bulunan kaliteli bir ateistti rahmetli. türk milletini çok iyi çözmüş bir kişidir, sadece nala değil mıha da çakardı. şimdilerde kalmadı böylesi isimlerden...
şu sözleri ile protest görüntüsü ardında ne denli insani niteliklere sahip olduğunu kanıtlamıştır.
"korku, en beşeri duygudur. Benim iktidarlara başkaldırışımı görenlerden kimileri beni korkusuz bir insan sandılar. Oysa ben korkarım. Ne var ki, bende, başkalarına yararlı olacaksa, doğru bildiğimi, inandığımı söylemek, açıklamak duygusu, korku duygusuna her zaman üstün gelmiştir. Korkarım, yine de söylerim."
şu direniş günlerinde bir defa daha saygıyla andığım insan.
"kıçımla verdimse reverans,
bağışlayınız ekselans,
çünkü bir hazret-i dangalak,
zorla geçmişse başa,
onu kıçıyla selamlamak düşer,
her onurlu yurttaşa."
--spoiler--
Din ve Ahlak Dersi'ni dinsizler öğretsin. Dinler arasında mukayese yapacak daha iyiyi objektif olarak tespit edecek dinsizlerdir. Birdine mensup olanlar diğer dinlere objektif olarak aynı mesafeden bakamazlar.
--spoiler--
--spoiler--
beyoğlu'nda aziz nesin'e kitap imzalatmıştım o yaz.
(ertesi sene kadıköy'de yine imza günü vardı. sıraya girdim ve kitabı uzattım. adımı sordu, ben de "geçen sene de imzalatmıştım unuttunuz mu?" diye espri yaptım.
üstad "nasıl hatırlayayım, yüzlerce kişiye kitap imzalıyorum her sene?!!?" cevabıyla esprimi anlamadığını göstermişti. sanırım türkler'in %60'ının aptal olduğuna bu olay üzerine karar vermişti
--spoiler--
Memlekette okunması gereken yazarlar arasındadır, belkide ilk önce o okunmalıdır kendimizi anlamak için, öz eleştiri için.
Aziz nesinin Vasiyeti,
"vasiyetimi düşünüyorum. ne diye bugüne dek vasiyetimi yazmadım? çok öncelerden yazmalıydım. zaman zaman da tasarlıyordum. ölümün hiç gelemeyeceği uzaklarda olduğunu sanıyordum da ondan yazmadım. (...)
o denli çok yapılmamış, yarıda kalmış işlerim var ki... dünyaya borçlu ölüyorum. (...)
vasiyetimi yazmadan ölürsem, ki öyle görünüyor, kadınlarım için yazdıklarım, onların mektupları, fotoğraflarımız, benim notlarım... sevdiğim, çok sevdiğim, beni sevdiklerine inandığım kadınlarım... beni düş kırıklıklarına uğratanlar... beni seviyormuş gibi görünenler... kitaplığımda ayrı dolaplarda dosyalar içinde duruyor bütün o sevi belgeleri... ne çok, ne çok... onlar benim en değerli zenginliklerim: ihanete uğramışlıklarım, aldatılmalarım, acılarım, inandıklarım, sevgilerim, yürek çarpıntılarım, bulut oluşum, yağmur oluşum, yel oluşum...
bu dosyaların hiçbiri ölümümden sonra benden geriye kalmamalı.
ah, bunları vasiyetimi yazıp belirtmeliydim. dosyaların kimileri hangi kadınım içinse ona geri verilecekti ya da adresine postalanacaktı. pek çoğu da yakılacak. hele üç kadınım var ki onlara değin bütün belgeleri, eski yapı bir küçük sandığa koyup kendilerine gönderilmesini istiyordum, sedef işli ya da kakmalı, oymalı, işlemeli güzel sandıklar... yazacaktım bütün bunları vasiyetime...
o dosyalarda kurutulmuş çiçekler, yapraklar var; şiirlerimin hammaddeleri var; kağıt peçetelere yazılmış notlar var; tiyatro biletleri, konser çağrılıkları... birçoğu yakılacak.
bütün bu dosyalardan romanlar, oyunlar, anılar çıkacaktı. daha önce kendim yakamazdım bunun için... kıyamazdım da yakmaya... kendimi yakmak gibi olurdu bu... onlar canlıymış, benim canımdan parçalarmış gibi geliyor bana..."
-sen hiç bi bok bilmiyosun, ama hiç bir bok bilmediğini de bilmiyosun.
-Ne ölünün arkasından konuşulur, ne de gidenin. Çünkü ha olmuştur, ha gitmiştir kalan için.