şu anda habertürk'tedir ve 16. yüzyıl osmanlı devlet sistemi için belgeye dayalı sistemleri yoktu diyecek kadar tarihçidir! anlaşılan kendisi hiç arşiv yüzü görmemiş bir tarihçi!
mesele ateist olması değil. ortalama bir sözlükçü kafasıyla tartışmalara çıkması.
hangi ara ne başardı da gündem oldu şaşırtıcı.
klişelerle, ukala tavırlarla tartışmış olmuyorsunuz hanımefendi.
pişmen için epey zaman var.
tanışıp, karşılıklı kahve içip insanlık tarihi üzerine sohbet etmek istediğim yazardır.
bana göre tarihe en tarafsız şekilde yaklaşan araştırmacılardan biridir. ve bu da çok zor olduğu kadar önemlidir. hâliyle tarihe bir şekilde taraflı bakanları kızdırmaktadır.
not: bunu okursan bana ulaş canım. kahveler benden.
ciddiye alınmaması gereken bir kadın. ayrıca ateist ve milliyetsizmiş kendisi diyor. habertürk te ne zaman görsem din ile ve türklerle dalga geçiyor...
bir târihçinin kurmaması gereken cümleleri kurabilecek cürette bir kadınmış. târihçi olduğunu öğrenince daha da üzüldüm açıkçası. her boş teneke de olduğu gibi türklükle bir sorunu var, bu sorun ne yazık ki onu çifte standarda itiyor. bu çifte standarda sarınca saçmalıyor ne yazık ki.
iki örnek; (avrupa'ya giren) avarların türk olmadığını söyledi, desteği ise bunu dile getiren târihçiler. öncelikle belirtmem gerekirki avarların türk olmadığını ileten görüşler (moğol soylu oldukları da iletilir) hâkim görüş değil. hattâ eskimiş, çöpe atılmış tezlerdir. genel kabul, onların türkî olduklarıdır ve hunların avrupa'ya girişleriyle ilintili olduklarıdır. şâyet avarların karışık (etnik unsurlardan oluşan) bir boy konfedeasyonu olduğunu söyleseydi kabul edilebilirdi. nitekim bu doğru bir yaklaşımdır, fakat bu avar denilen zümrenin türklüğüne herhangi bir halel getirmez.
ikincisi ve daha vâhim olanı, istanbul'un fethinden bahsederken 'durup dururken birinin evine girmek, hânesine girmek' gibi saçma sapan bir cümle sarfetti. bununla yetinmeyip 'kılıç hakkı' denilen şeyin kendi ideolojisinden çok uzak bir mefhum olduğunu, bu yüzden boş bir şey olduğunu imâ etti.
istanbul'un fethini 'barbar' bir davranışa benzetmek tam bir gerizekâlılık ürünüdür. bugünün düşünce ve ideoljileriyle mâziyi yargılamaktır. bir târihçınin yapabileceği en câhilâne davranıştır. bizans eğer sıkışmamış olsaydı, gücünü yitirmemiş olsaydı anadolu'da müslüman hâne mi bırakacaktı? yoksa o dönem savaşmayıp, fethetmeyip sevişen bir millet veyâ devlet vardı da bizim mi haberimiz yok? ikinci konu da bu minvalde, kılıç hakkı bu pek barışsever hanımefendinin ideolojisine ters olabilir, fakat târihte bir yeri ve anlamı vardır. beğenmiyoruz diye bu mefhumu küçümseyip yok sayamayız. balkanlardaki osmanlı câmilerinin durumu ortada. yüzlerce câmiden kaçı ayakta? buna bir gün olsun kafa yormuş mu? fetih ve kılıç hakkını türklerin barbarlığına yormak kolay, ama dünyâ barışı, inciği, boncuğu için türkün hakkını yiyenlere kelâm etmek zor...
ek: hele hele uygurların türk olmadığına kanıt olarak öne sürdüğü uygur hâkanının 'türk yurduna saldırdım' minvâlindeki sözlerine yorum dahi yapmak istemiyorum. bu kadar açık (ve bomboş) bir çarpıtma yapılamaz, yapılıpta ciddî bir tez diye öne sürülemez. bu apaçık bir cehâlettir, târih bilmemek, târih ilmini araştırmayı, ele almayı bilmemektir.
kısacası, târihçiliğine kendi ideolojik görüşlerini, artık herneyse bu, bulaştırmaması gerektiğini öğrenmesi gereken hanımdır. bu kadar basit, fakat târihçilik açısından mühim, düstûru daha bilemiyor olması kendisini acıklı bir duruma sokmakta, beni de ülkem entelijansiyası hakkında karamsarlığa itmektedir. türklüğe alerjisi olmayan 'barışsever ve hümanist' bir 'türk' (zorlarına gitse de öyle doğdukları için söylüyorum) târihçi görmek dileğiyle...
ek: düzenine koduğumun memleketinde bu kadın gibi câhiller adam sayılırken, biz sözlük köşelerinde pinekliyoruz. ama işte, saçmalamayınca bir albeniniz kalmıyor.
kendisini seven pek azdır. zira herkese çatar. mustafa kemal paşa'ya, osmanlı'ya, islam'a ve cumhuriyet devrimlerine sallamaktan asla vazgeçmez. ateisttir, ayrıca pek muteber bir tarihçi de değildir, bizim ''tarihçi'' saydıklarımıza oranla bu hususta çok daha zayıftır. ama kendisini mazur görüyorum çünkü hitap ettiği kitle de aynı kendisi gibi. benim çok tutmadığım ve islamî intelijansiye anlamda yetersiz bulduğum caner taslaman'dan dahi ayar üzerine ayar yiyor programlarında. bu hususta da ayrı bir tebriği hak etmekte.
kısacası sevilmemesinin nedeninin hem ideolojik sebeplere hem de yetersiz tarihçiliğine bağlı olduğunu düşünüyorum. 'yetersiz tarihçi'liğinin yanı sıra, üslubu da bunda etken. mesela bugün adeti olduğu üzre kardeş katli mevzusuna değinip, osmanlı devletine ve islam'a saydırma fırsatını kaçırmamış. cin gibi hatun canım... şöyle satırları var:
--spoiler--
'' (...) bu formulasyon sayesinde padişahın koyduğu hükümler, şer'i hükümler gibi kutsal oluyordu. ancak kanunnamenin kardeş katline cevaz veren hükmü, şer'i hukukun bile gerisindeydi. çünkü şer'i hukuka göre suçsuz bir insana ceza verilmesi mümkün değildi''
--spoiler--
sonrasını boş verin. henüz 15. yüzyıldaki kanunun hükmünü 'gerici-ilerici' olarak yorumlayan mezkur satırların müellifi, aynı zamanda osmanlı şer'i hukukuna dair zerre bilgisi olmadığını da gözler önüne sermiş. osmanlı devleti'nin 'şeriat devleti' olduğunu iddia etmek de ayrı bir kafa. osmanlı; abbasî ve emevî devletlerinin islam'ı devletle bütünleştirmesinden ders almıştır. asla bir teokrasi olmamıştır. padişah, ilmiye ve onun desteklediği bektaşî askeriye ile bürokrat, seküler kalemiye arasında sarkaç rolü oynayarak nötral kalır, onun nötrlüğü devleti de nötr yapardı. teokrasilerde ruhbanlar iktidardadır ve devlet açıkça dinle özdeşleşmiştir. iran'a bakabilirsiniz bu hususta. osmanlı devleti böyle değildi. buradan ''osmanlı şeriatı uygulamıyordu'' gibi bir anlam da çıkmasın. sapına kadar uyguladılar ama kendilerini dinle de özdeşleştirmediler. kuruluş ideali ''sünni islam'ı korumak ve ilayı kelimetullah uğruna gaza etmek'' olsa da, osmanlı devleti'nin seküler bürokrasisini de kimse inkar edemez. buna ''din ü devlet'' deniyordu... ''din ü devlet''i bilmeyen tarihçi mi olur?
konumuza gelirsek: padişahın kanunları dinen kutsal değildir. fatih, ''bunlar atam dedem kanunu'' derken örfî hukuktan bahsediyordu. örfî hukuk şer'î hukuka tabidir. bunun tabi olup olmadığını kim sorgular? ulema... ulema, ''din ü devlet'' ilkesi gereğince, devletin dine ağır basmasını engellerken, devlet hükümlerini dine de uydurma görevini üstlenirdi. ''meşru'' kelimesi zaten 'kitabına uydurma' manası taşır. bu nedenle osmanlı devleti ulemasını hep korur kollar ve onlara değer verirdi. zira devlet dine çok ağır basarsa, bektaşî yeniçeriler ulema desteğiyle ayaklanır, sarkaç rolünü oynamasını beceremeyen padişahı tahttan indirirdi. aslında formül teoride muhteşemdir fakat yeniçeri ocağı bozulduktan sonra askerlerin ''etli pilavda et suyu yok'' gibi bahanelerle ayaklanmasının ''din ü devlet'' ile pek alakası yoktur. yeniçeri ocağı gittikçe kontrolden çıkmıştır ki, o bu yazının konusu değil.
kendisinin islam hakkında da pek bilgisi yok. diğer mezheplerin aksine hanefîlerin baş imamı ebu hanife'ye göre padişah, ''asilerin devlete karşı ayaklanma hazırlığı içerisinde olduğunu hissederse, ayaklanma vuku bulmadan üzerlerine ordu gönderebilir'' bu içtihadı osmanlı devleti kullanmıştır. hz. ömer'in ''senin suçun yok fakat burada fitne doğarsa sorumlusu ben olurum'' diyerek sürdüğü insanların rivayet olunması, islam'da reşid halifelerin tatbikatlarının delil olması kabilinden değerlendirilip, bu hususta alınmıştır. şer'î hukukun bekçisi ulemanın çoğunluğu bu uygulamaya cevaz verip, durumu meşrulaştırmıştır. ortada şer'î hukuk açısından bir problem de bulunmamaktadır. zaten ''fitnenin adam öldürmekten daha kötü olduğu'', ''umumun menfaatinin kişi menfaatinden önce geldiği'', ''sultanın siyaseten katl yetkisinin bulunduğu'' bütün islam alimlerinin kitaplarında yer bulmuştur ki, imam gazzalî'nin yöneticilere öğüt vermek için yazdığı risalede ırak'ta bir bölgeye atanan yetkilinin hırsız ve isyancı halkı düzene sokmak için gece dışarı çıkmayı yasakladığı, buna uymayanların hepsinin kellesini alıp yola dizdiği, bu uygulamadan 1 hafta sonra kimsenin yerdeki altını almaya dahi cesaret edemediği anlatılır. sultanın bu tür salahiyetleri mevcuttur. ''hesabını allah sorar, halk soramaz. halk isyan ederse, daha büyük fitne çıkar'' gibi ifadeler, bu tatbikin esasını oluşturur.
velhasıl kelam, ben kendisini bu kadar ciddiye alıp yazı yazdığım için utandım.
galiba üniversitenin birinde derste veriyor. allah öğrencilerinin yardımcısı olsun. tarafta yazarken yunanlıların 1917'de savaş girmesinin nedeni olarak ege'deki rum kaçırtmalarının olduğunu yazmıştı ve ben de kendisine hanım efendi o zaman rum kaçırtmalarının nedeni de girit ve adalarda yunanlıların yaptığı katliamlar dedim cevap anlamadım oldu.
An itibariyle trt1 de konuşan kadin. Bu kadin tarihçiyse ben bir bok bilmiyorum. yarim yamalak bir tarih bilgisi var ve toplumu tarih bilmemekle itham ediyor. Analiz ve sentez yapmaktan dahi aciz olan, düz mantik kişilik.
Tarihçiden başka her şeye benzeyen neoliberal yazar. Yazdığı şeyleri bilgi süzgecinden geçirmeden, geçirmeyi bilmeden heR okuduğunu doğru kabul ederek milli devrimimize ve ittihat ve terakkiye ağır ithamlarda bulunan tuhaf bir kadın. Ateizm tartışması bile yapamayan sözde entelektüelimiz. Kendisi daha çok astroloji uzmanı gibi, gazetede tarih araştırmalarını değil burç yorumlarını yazmalı. Kendisi pozitif bilimlerden zerre anlamamasına rağmen habertürk denen amerikancı kanalda islamcılara kendisini rezil etmiştir. Sanki bütün ateistler Ayşe hür gibi yarı cahil ve düz mantıklıdır izlenimi çizmiştir. Dediğim gibi yazdığı tarih beş para etmez. Osmanlıca biliyor mu o bile şüpheli. ikinci elden kaynakları kullanarak tarih yazılmıyor hanımefendi. Metodoloji diye bir ders koyarlar fakültelerde. Utan utan.
yav he he isteyen her görüş insanın kendine göre bir kaynak bulabileceği kadar zengin olan arşivimiz hemen bir anda milliyetçilerin tekelinde oldu ne güzel.
Yusuf halaçoğlu kalibresinde bir adama sığ diyen daşşak kafalı kekolar dışında kimsenin tarihçi olduğunu iddia edemeyeceği, osmanlı türkçesi bile bilmeyen, kadir mısıroğlu'nun bilgisiz olanı. mısıroğlan bilgili mi diyeceksiniz şimdi. evet bilgili ama kendi görüşleri çerçevesinde çarpıtma yapan biri. o biliyor ama çarpıtma yapıyor, bu hiçbir şey bilmiyor.
gerçekten, çok samimi söylüyorum, bu kadar boş bir insan daha olamaz.
böyle ne bileyim, yani futbol yorumculuğunda gökmen özdenak, gürcan bilgiç, adnan aybaba; politikada tuğba özay, tuğçe kazaz, beren saat; gazete sayfalarında ömür gedik, ayşe özyılmazel, fatih çekirge neyse bu hanfendi de genel manada odur...
bir gün imana gelirse yeni bir tuğçe kazazımız olur, benden söylemesi...
lütfen artık kendini geliştirsin. buna rağmen, yani fevkalade bir cehalet, sonsuz bir özgüven var.
her şeye evreka mevreka ıvır zıvır diyen cahilin marjinali.