cümle tam olarak şöyleydi aslında : avrupadan bilim alayım derken medeniyet almayı unutmak
ama karakter sınırlamasından dolayı böyle oldu.
şu istanbul trafiğine çıktığım her saat, düşünmeden edemediğim şeydir bu. o korno sesleri, birbirlerine en ufak şeyde küfürler yağdıran sürücüler, minübüslerin birbirleriyle yaptıları kıyasıya yarışlar, o kadar yolcu varken içeride savurdukları küfürler, yanlarında bulunan arkadaşlarıyla yaptıkları bel altı muhabetler ve pis pis kahkahaları, otobüse binen kadınlara, kızlara aç aç bakmaları gibi daha binlerce şey.
bilim alıp, diye yazmışım aslında ama bunu da pek aldığımız sayılmaz. aldıklarımızda insanları günden güne mallaştırmaya başlayan, uyuşturmaya başlayan şeyler. tüm bu teknolojik cihazlar vs. olmasa inanın tıpkı ilkel kabileler gibi bir görüntüsü olurdu bu ülkenin.
en basitinden söyliyeyim, avrupada bulunduğum sırada hiç hatırlamıyorum bir tek korno sesi duymuş olayım. arkadan önde ki arabaya doğru bağıran ' hadiseneeee laaa amuğaa goduuğğumm' diye bir ses duyduğumu da hatırlamıyorum. ya da çarşı pazarda dolaşırken esnafların neredeyse kolunuzdan tutup içeriye doğru çekiştirmelerini ve pazarcıların o garip ses tonlarıyla kulaklarınızı sikercesine bağırmalarını filan da hiç duymadım.
avrupadan acilen bu ülkeye medenileştirme ekipleri gelmeli. bu insanları evirip çevirip medenileştirilmeli. nasıl konuşulur, nasıl araba sürülür, müşteriye nasıl davranlır, yolda nasıl yürünür, kırmızı ışıkta ne yapılır, yeşil ışıkta ne yapılır, pazarlarda neden bağırılmaz, cinsel arzular nasıl doyurulur...gibi pek çok, ince detaylarına kadar inilerek, hayat bilgisi ciddi bir şekilde öğretilmelidir.
kendi büyük medeniyetimizi kaybetmiş olmamızın yanında lafı bile olmayacak unutkanlıktır. arzedeyim:
geçen, 17.yy'da istanbul'u ziyaret etmiş bir italyan'ın seyahatnamesini okudum. türkler kadar şamatadan hoşlanmayan, sakin, dingin, olgun, onurlu insanlar görmediğini söylüyor. günlük hayatta, batı şehirlerinin aksine sokaklarda en ufak bir gürültü, kavga vs olmazmış. evlerin hiçbirinde kilit denen bir şey olmaz, kapıları herkese açık olur, hiç kimsenin bir şeyi çalınmazmış. hatta adamcağız, istanbul'a gelir gelmez altın kesesini kaybetmiş, arayıp sorup, bulmuşlar ve iade etmişler..
anlatılan toplum bizimki mi diye ben de çok şaşırdım. ama sonra, bizim milletin hem ruh olarak, hem de beden olarak çok küçülmüş olduğunu düşündüm. dağ gibi insanlar yaşamış bir zamanlar bu ülkede; sonra o dağlardan fareler doğmuş. avrupa'nın medeniyeti elbette bizim bugünkü halimizden güzel ama, sonuçta medeniyet için avrupa'ya muhtaç da değiliz bence.
yukarıda ki metinde, medeniyeti avrupadan alalılım derken aslında bu sadece bir karşılaştırma biçimi olaraktı. çokta mühim değildi avrupadan ya da başka yerden almak. hatta istersen kendi içinde de medenileşebilirsin.
bu biraz da sürekli avrupanın teknolojik olarak nasıl ilerlediğini, dünya savaşlarından sonra, bilmem hangi savaşlardan sonra kaydettikleri toparlanmayı ve dünyanın önde gelen ülkeleri olmalarından filan bahsedenlerin, nedense hiç bu yönüyle olan gelişmişliklerini görmemeleri. sanırım, türk kimliğini kutsal sayan kimi insanlar tarafından, bu yönden bir gelişememişliği gururlarına yedirememekten dolayıdır belkide, bu konunun bu kadar üstü kapanmış olması.