bir kaygısızlar bir bizimkiler havasını bir an bulduğum dizi. gündeme dair konuları konuya ekliyorlar yok evlilik yok vs. eğlencelide bir sene sonra gündemi bilmeyen biri aynı keyifi almaz izlediğinde. dönemsel dizi oluyor. işte sinemanın evrenselliği burda başlıyor. türk filmi dediğimiz basit konular bile daha evrensel çünkü. *
bu bölümdeki spa merkezinde kahramanlarımızın yaşadığı mahpusluk ve kaçma çabaları esnasında fox riverı çağrıştırmış dizi. gönderme yapmadılar gerçi, yapsalar enteresan olurdu. *
dün akşamki bölümde burhan'ın yakalandığı kahvehane bağımlılığı konusuyla uzun bir aradan sonra yeniden yarmıştır. engin günaydın'ın diziye girişinden bu yana en iyi oyunuydu belkide.
başladığı günkü kadro ve konusuyla çok farklı olan dizi. ata demirer in ayrılması ile diziyi izlemeyi bırakmıştım. son bir kaç bölüme kısaca baktım konu o kadar değişmişki şaşırdım. aslı cem e ölümüne aşıktı ama şimdi silahlı bir adamla oynaşıyor cem çağla şikel le işi pişirmiş. yeni gelen karakterler sadece anormal davranışlarıyla ilgi çekiyor. bu dizi ilk yayınlandığı zaman zengin ve görgüsüz kesimin dalga geçildiği bir yapım olmayı vaat ediyordı şimdi ise burhan altıntop la beraber varoşlara hitap ediyor. reyting için devam ettirilen ve giderek saçmalamaya başlayan ve kendisini tüketen bir yapım olarak bitecek ve kimsenin aklında bu diziden bir parça bile kalmayacak.
son iki haftadır izleyenleri gerek pastaya gerekse baklavaya özendiren ama bu özendirmenin sonucu olarak da kamera arkasında gördügümüz üzere baklavaların ve pastaların yere düştügü dizi. *
sertaç'ın, giydiği t-shirtleriyle hayran bıraktığı dizi. 157.bölümde giydiği t-shirtün üzerinde "Jack Bauer could get off the Lost island in 24 hours" yazıyordu. yeni bölümün yayınlanmasına saatler kala çok iyi geldi bünyeye.
bir de kindar yazılı kinder süpriz t-shirtü vardı unutamadığım.
aynı kadroyla farklı bir dizi senaryo yaratılabilecekken, medyamızda her zaman var olan inadına uzatıp rating uğruna içine edilmesinin tercih edildiği dizidir. oyuncularının her biri ayrı ayrı hayran kitlesine sahiptir ama bir dizinin efsane olması için bunlar yetmiyor. gülse birsel artık ne kadar zorlayabilecek bilmyiorum ama biz daha ilk dakikasından sonunu bilebileceğimiz sığ komediler görmek istemiyoruz, ve artık sadece bir-iki gözde oyuncunun harikalar yaratıp, tüm diziyi sabit replikleriyle sırtlamasını istemiyoruz...
dün akşamki "burhan altıntop var mısın yok musunda" bölümüyle yarmış geçirmiş dizi. afedersin altıma s.çacaktım az kalsın burhan altıntopun kutular hakkındaki yorumlarına. hele hamdi bey aradığında telefonu acundan önce açıp da " la hamdi, nediyon la orda " dediği kısımda kopardı. evet ufaktan baymaya başlayan dizi yeniden canlanır gibi oldu. bu tip paslaşmalar bence dizilere çok büyük keyif katıyor. mesela recep ivedikli "kim 500 milyar ister"ler de süper oluyordu.
a mı diyim, b mi diyim, c mi diyim, d mi diyim, ne diyim?
9 nisan 2008 günü yayınlanan bölümü ile sezonun en iyi bölümlerinin arasında yerini almıştır. Gülse birselin ne kadar zeki ve neşeli biri oldugu bir kez daha anlaşılmıştır. Biraz kan kaybına ugrayan diziyi acun ılıcalı gibi bir reiting canavarı ile canlandırmayı başarmıştır. engin günaydın ise her zamnanki gibi sanatcılıgını göstermiştir. bu akşam sözlgün yarısını güldürmüştür umarım.
bu akşamki bölümüyle tavan yapmış dizidir. koparan dialoglar
fatoş:maşallah tanrıverdi'ninde hafızası çok kuvvetliymiş
tanrıverdi:heee gencim ya ondan teyze
şahika:(500 bin ytl için) aman canım üç kuruş para
aslı:500 bin ytl
şahika:evet ev alsan alamazsın. o paraya ev var mıki?
yeni bölümünde burhan altintop'un var mısın yok musuna katılacak ve çok eğlenceli bir bölüm izleyeceğimi düşündüm ,ama yine de eski tadı kalmayan dizi .
aylar sonra dün ilk kez tekrar izlediğim dizi. sacit şahika'ya deli gibi aşık olmuş yanılmıyorsam. e benim izlediğimde tiksiniyodu bu eleman bu karıdan. kusucaktı o derece. şimdi nasıl oldu da aşık oldu. neyse olmuş demek ki. benim anlayamadığım, gülse birsel'in dizi benim dizim ben yazarım ben oynarım her şey benim gibi bi davranışın içinde olması. ya da öyle değilse de nal gibi öyle hissediliyor. yani al yanına iki üç senarist. kotar şu diziyi. yani bu kadar insan da eleştiriyorsa elbet vardır bir şey. dün baktım biraz. bir kaç ay daha izlemem herahalde. yani anladık dizi senin eserin yaptığın iş çok zor, işin bokunu çıkartıp iki buçuk saatlik sit-com yazıyosun ama önemli olan iki buçuk saatlik sit-com yazmak ve bunla övünmek değil ki. neden iki buçuk saat? çünkü televizyonlar uzun dizi istiyor. uzun olsun ki reklamın gözüne gözüne vursunlar herkes deli gibi kazansın. amerikada hayranlıkla izlediğimiz sit-com lar neden yarım saat ve neden süper kaliteli? biraz bunlara baksa ya gülse hanım...
Hala Türk televizyonlarının en iyi dizisidir. Ortaya bugüne kadar hiçbir şey koyamamış, basit bir internet sözlüğünde yazar oldum diye kendini dünyanın en mükemmel insanı zanneden, bazı kendinin bilmezler tarafından eleştrilmeye çalışılan dizidir.