attila ilhan

entry925 galeri53
    475.
  1. Sivaslı yazardır. Gürün ilçesindendir. 3. şahsın şiiri sahibidir.
    0 ...
  2. 474.
  3. sahi ben ne hırçın bir çocuktum
    ele avuca sığmaz aklı fikri şiirde
    mısra mısra başımı belaya soktum...
    0 ...
  4. 473.
  5. "sen beyaz bir kadınsın
    uzaktaki
    gözlerin aklımdan çıkmıyor
    sen beyaz bir kadınsın karanlıklari dinleyen
    uzaktaki
    sarmaşıklari duyuyor musun rüzgarda
    yorgun başını üşümüş yastığına koyuyor musun
    uyuyor musun"

    diyen ruhu şad olası üstad.
    0 ...
  6. 472.
  7. "seni hiç görmeseydim seni keşke hiç görmeseydim
    şu benim iki gözüm aksalardı kıpkızıl kör olsaydım
    sacré-coeur'de armonik çalsaydım dilenseydim
    seni hiç görmeseydim ismini hiç duymasaydım
    belki kendime göre rezilce saadetlerim olurdu."
    3 ...
  8. 471.
  9. hayranlıkla her şiiri bıkılmadan okunacak aydın bir şair...

    --spoiler--
    "Gecenin ortasında ne işin var,
    Yıldızlara dokunma yanarsın.
    Bak birazdan ay da batacak,
    Karanlık bulaşmasın ellerine,
    Tersin döner yolunu bulamazsın."
    --spoiler--
    1 ...
  10. 470.
  11. "aydınlık neyin oluyor senin
    gökyüzü akraban filan mı
    beni bulur bulmaz gözlerin
    şimşek çakıyorum yalan mı
    yüzünde yalazını gezdirdiğin
    saçlarından tutuşmuş orman mı
    akla ziyan bir şey elektriğin

    ayışığı mavisi dudaklarından mı
    o ışık zenginliği mi giyindiğin
    uzay tozları mı yıldızlardan mı
    elime dokunduğu an elin
    güneşler açıyorum sahi ondan mı
    aydınlık neyin oluyor senin"
    1 ...
  12. 469.
  13. emperyal oteli şiiri ile beni dünyalar arası seyahate çıkarmış olan unutulmaz şairimizdir.
    1 ...
  14. 468.
  15. üstadın bir gazipaşa kitabı vardır bilen bilir ne yaptım ne ettimse devam ettiremedim dili çok ağırdı ama kaleminde bir ayrı tat olduğu gün gibi ortadaydı.

    nur içinde yatsın.
    0 ...
  16. 467.
  17. En sevdiğim ve onu tanımama sebep olan ilk duyduğum şiiri ben sana mecburum ile favorilerim arasına giren yazardır atilla ilhan.
    2 ...
  18. 466.
  19. --spoiler--
    seni hiç görmeseydim seni keşke hiç görmeseydim
    şu benim iki gözüm aksalardı kıpkızıl kör olsaydım
    sacre-coeur'de armonik çalsaydım dilenseydim
    seni hiç görmeseydim ismini hiç duymasaydım
    belki kendime göre rezilce saadetlerim olurdu
    ...kaldırımlara renkli tebeşirle katedral resimleri çizerdim
    kaldırımlara senin resmini çizerdim herkes seni çiğnerdi
    --spoiler--
    2 ...
  20. 465.
  21. büyük şair. duygulardan oluşmuş molotof kokteyli.
    1 ...
  22. 464.
  23. an gelip keşke ölmeseyemiş dediğimiz büyük üstat.
    1 ...
  24. 463.
  25. an gelir attila ilhan ölür.
    11 ekim 2005
    2 ...
  26. 462.
  27. Elimden gelen bu ben iki kişiyim
    Çoğalmak neyse ne azalmak zor
    Birisi seni her an bırakıp gittiğim
    Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
    Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
    Gözlerine kirli bir bulut getirdim
    Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor

    Elimden gelen bu ben iki kişiyim
    Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor
    Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
    Bir yerin üşüse onun sıcaklığı
    Öbürü en içten çağrını işitmiyor
    Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
    Bakışları kıyısız deniz uzaklığı

    Elimden gelen bu ben iki kişiyim
    ikisi birden çıkmaya uğraşıyor
    Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim
    Birisi yeni baştan serüvene başlamış
    Öbürü silahında son mermiyi sıkıyor
    Çoğalmak neyse ne azalmak zor
    1 ...
  28. 461.
  29. afşar timuçin'in kaptan'a dair anılarla, gençlik duygularıyla, yetişkinlik düşünceleriyle örülmüş yazısı ya da içten konuşması:

    Gençlik Duygularımızın Şairi Attila ilhan

    En belirgin özelliği aşırı ölçülerde mağrur oluşudur. ilginç giyimiyle, duruşuyla bakışıyla kimseye metelik vermez gibidir. Boş bir gurur değildir onunki. Gerçek anlamda az bulunur bir kültür adamıdır Attila ilhan. Yaşıtları ya da benzerleri vakitlerini şurada burada çeşitli işlere harcarken, bazen de boşa harcarken, özellikle meyhane havasında tüketirken o dizini kırıp çalışmış, bu çevrelerde kimselerin bilmediği şeyler öğrenmiştir. O konuşmaya başladığı zaman kendinizi okulda gibi duyarsınız. Görünüşü bohemdir ama özü hiç de öyle değildir. Bu ilginç insanı meyhanede ya da benzeri yerlerde göremezsiniz. içki içmez çünkü. Onu bir tür pastane bohemi diye adlandırmak pek de yanlış olmaz. Baylan pastanesinde bildiklerini gençlere gururla anlatırken bir kahraman gibidir. Biraz da alttan alta bilgisiyle birilerini ezmek gibi bir zevki vardır sanki. Sözünü ettiği frenk aydınlarından çoğunun adını duymamışsmızdır. Dıştan tam bir Parislidir, içten tam bir istanbul insanıdır. Ona Anadolu insanı diyemez miyiz? Diyemeyiz. izmir'li de olsa istanbulludur. Başına toplanan gençlerle ağırbaşlı bir havada konuşurken zaman zaman kahkaha bile attığı olur ama kimseyle al takke ver külah gitmez.

    Onun görüşlerini pastanede can kulağıyla dinleyenler arasında biz yoktuk. Bizimle ayrıca görüşürdü, hepimizi çok severdi. Yelken dergisi çevresinde tanışmıştık. Şişli'deki evinde seyrek olarak akşam toplantıları yapardı bizimle. O toplantılarda içki olmazdı. Bizim de en özentili zamanımız. Edebiyata bir ucundan girmişiz ya, bu iş içkisiz olmaz diye düşünüyoruz. O bize çay yapıyor ve yazmakta olduğu romanların taslaklarını hiç yorulmadan gece boyu uzun uzun okuyor. Kurtlar Sofrası'nı dinliyoruz daha çok. Dinlerken yorgun düşüyoruz, içimiz geçiyor, gözlerimiz kapanıyor. O sıra romana ve sinemaya merak salmış. Karşımızda şair Attila ilhan yok, romancı ve sinemacı Attila ilhan var. Bizim aklımız da şair Attila ilhan'da. Ben o zaman yoksulluğu uç noktada yaşıyorum. Ev uzak, yol çamurlu, üstte yok başta yok. Sözde okuyorum, üç kuruş para için ne iş bulursam yapıyorum. ''Boşuna yolların kahrını çekiyorsun. Bak bu kocaman evde tek başıma yaşıyorum. Gel şu odalardan birine yerleş.'' Böyle derdi bana. Olur derdim ama yapmazdım. Yoksul adam kırılgan oluyor, belki biraz da kırılırdım böyle demesine. Dağın başını bekleyen annemi ve babamı bırakmam zaten düşünülemezdi. Ama onun bu dost önerisi ne yalan söyleyeyim içimi ısıtırdı.

    Bize öğütler verirdi zaman zaman. Öğütlerini hep özenle izlemişimdir. Bazı öğütleri doğrusu beni pek ilgilendirmezdi. Bunlar daha çok siyaset konulu önerilerdi. Sosyalist olmaktan öteye geçmememizi, asla komünist olmamamızı öğütlerdi sık sık. Ben bu iki şey arasındaki ayrımı bilmezdim, bugün de doğru dürüst bilmem. Gençlik vardı serde, o zamanlar siyaset az da olsa umurumdaydı. Toplumları birilerinin yönettiğine inananlardan biri de bendim. iyi yönetici iyi yaşam koşulları yaratacaktır gibi aptallıklarım vardı benim de. Sorunun bir kültür sorunu olduğunu, bilinçliliğin temel sorun olduğunu düşünemezdim. Kafamın içinde toplumsal yaşamı kendime göre pek güzel düzenlerdim. Elimde bir güç olsa derdim ikide bir. Sonra o kalkıp Paris'e gitti birden. Claude diye birinin peşine gittiğini söyledi. Ben de Paris'e burslu gidecektim. Yol parası bulamadığım için gidemedim.

    Bana kalırsa son güzel şiirini de Claude için yazmıştır: Claude diye bir ülke. O onun benim için son güzel şiiridir. Bu şiir bir geçiş dönemi şiiridir, onda alttan alta onun yeni döneminin soyutlamacılığı davardır. Şöyle: ''claude diye bir ülke siyah palmiyelerin / değişerek her gece genç kızları öptüğü / yanlış erkekler gibi çizdiği raphael'in / şüpheli dudakları ayva tüyü / claude diye bir ülke kuşların ürküttüğü / tüylü sevişmesini yağmurlu geyiklerin / kırık masalarının uzaktan göründüğü / lesbos adasındaki bitmemiş şiirlerin / claude diye bir ülke mermer prensesin / ağzıyla emdiği yılanların sütünü / o kadar korktuğu ibrani peygamberin / ay doğunca yaşayan ay batınca ölü / (..) claude diye bir ülke neully'de damgalanmış / fransız pullarının paris laciverdine / kendinden başlayarak herkeste yanılmış / rüyalar işleyince eksik erkekliğine / claude diye bir ülke değişmek sebebine / bütün köprüleri bir gecede atılmış / tozlu bir melankoli sinmiş şehirlerine / sınırları dikenli tellerle kapatılmış /claude diye bir ülke hiç kimse uğramamış / okyanus diplerinin yoğun sessizliğine / dünya haritasından oyulup çıkarılmış / uluyan bir köpek bırakılmış yerine''. Böyle bir şiir işte... Attila ilhan şiirindeki tehlikeli değişmeler, onun haklı olarak yerden yere vurduğu ikinci Yeni şiirinin özelliklerine benzer özellikler bu şiirde ufak ufak görülmeye başlıyor. Daha doğrusu Bela Çiçeği kitabı bu yüzden bana kalırsa bir dönüm noktası kitabıdır.

    O Paris'e gitti, ben Montreal'e gittim. Aradan zamanlar geçti. Ondan sonra Attila ilhan ağabeyimizle hep raslaştıkça ayak üstü görüşür olduk. O da bizi aramadı biz de onu aramadık. Ne o bize eskisi kadar yakın oldu ne biz onu eskisi kadar kendimize yakın bulduk. Bir terslik hiç olmadı aramızda. Onunla ilgili hiçbir olumsuz duygu taşımaz yüreğim. Sanırım o yalnızlığının sınırlarını iyice genişletmişti. Ben de o günlerde yapayalnızlığa alışmak zorunda olduğumu anlamaya başlamıştım. Mağrurdu, yukardan bakardı birilerine, o yüzden kendiyle kaldı. Aşırıya kaçmak olmazsa böyle de denebilir belki. Bugün onu daha iyi anladığımı sanıyorum: kendiyle kalmak gerçek bir kültür adamı için büyük bir sorun değildir hatta bir bakıma mutluluktur. O bizim kültür hazinemizdi gene de. Biz gene de onun şairliğini sevdik önce, şiirinin de birinci dönemini sevdik. O yaşlarda insanın içine işleyen, insanı yerden yere vuran bir duygusallıktı bu. Belki biraz inandırıcı değildi ama çoğu Paris havası taşıyan bu şiirlerde, Edith Piaf'in şarkılarındaki ya da Aragon'un şiirlerin-deki sesleri andıran seslerle yazılmış bu şiirlerde bizi alıp götüren ve geri getirmeyen bir şeyler vardı.

    Yeni şiirimizin kısa romanı adlı kitabımda onu artık hiç de genç olmayan bir adamın gözüyle, yavaşça yaşlılığa doğru giden bir adamın gözüyle kıyasıya eleştirmiştim. Şiirinde gençken görmediğimiz bazı olumsuz özellikleri de açık açık göstererek eleştirmiştim. O insanlar, o Varujan'lar, Ömer Haybo'lar, Suna Sular bilmem kimler neydi yani? Ortada dönen neydi? Onunla ilgili bu bölümü şöyle bitirmiştim: ''Ne olursa olsun Attila ilhan şiirimizin anıtlarından biridir. Gelecek kuşaklar da onu beğeniyle okuyacaklardır.'' Bir izmir yolculuğumda karşılaştığım bir edebiyat meraklısı neredeyse çıkıştı bana: bunu bir ikiyüzlülük gibi algılamış bu kişi. Adamı yerden yere vuruyorsun, sonra da şiirini anıt diye niteliyorsun gibi bir şeyler söyledi. Bir kere ben Attila ilhan'ı yerden yere vurmadım, şiirlerine kendimi hiç yakın duymadığım ve her zaman siyaset kaçağı yetersiz kimseler olarak nitelendirdiğim ikinci Yeni'ci şairleri bile yerden yere vurmadım.

    Kimseyi yerden yere vurmam, ahlaksızları saymazsak. Ama eleştiri yapıyorsak bunu hakkıyla ve namusumuzla yapmamız gerekirdi. Elbette Attila ilhan'ın şiirinde bir takım boşluklar vardır, bu elbet gelecek kuşakların da dikkatini çekecek. Attila ilhan şiirlerinde giz dolu bir hava yaratır ama bu havanın nerden geldiği ya da neye dayandığı belli değildir, örneğin bu bir eleştiri. Attila ilhan'ı büyük kılan çok az şairin becerebildiği bir şeydir: kendi şiir sesini yaratabilmiş olmasıdır. Kendi şiir sesini yaratmış şairler çok değildir. Bazı şairler bazı şairlerin yarattığı biçimsel bir takım özellikleri kullanırlar, onlar kendi olmayı becerememişlerdir. Nazım Hikmet de bu anlamda acemi şairlerce alabildiğine kullanılmıştır. Şiirinde bazı fransız söyleyiş özellikleri olsa da Attila ilhan kendi şiir sesini yaratmayı bilmiştir. Gerçekte kendi şiir sesini yaratmayı bilmek kendi şiirini yaratmak anlamına gelmiyor mu? Bu yüzden şiirimizde Attila ilhan diye biri vardır.

    Onun duygu dolu şiirleri o genç yaşlarımızda ruhumuzun kılcallarına kadar girerdi. Birçok arkadaşımız onun bazı uzun şiirlerini ezbere bilirler ve heyecanla okurlardı. Bugün de zaman zaman açar okurum, ezberlemeyi beceremem ama: ''fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor / eski zamanlardan bir cuma çalıyor / durup köşe başında deliksiz dinlesem / sana kullanılmamış bir gök getirsem / haftalar ellerimde ufalanıyor / ne yapsam ne tutsam nereye gitsem / ben sana mecburum sen yoksun // belki haziran'da mavi benekli çocuksun / ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor / bir şileb sızıyor ıssız gözlerinden / belki yeşilköy'de uçağa biniyorsun / bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor / belki körsün kırılmışsın telaş içindesin / kötü rüzgar saçlarını götürüyor''. Ya da: ''sisler bulvarı bir gece haykırmıştı / ağaçları yatıyordu yoksuldu / bütün yapraklan sararmıştı / bütün bir sonbahar ağlamıştı / ağlayan sanki istanbul'du / öl desen belki ölecektim / içimde biber gibi bir kahır / bütün şiirlerimi yakacaktım / yalnızlık bana dokunuyordu''.

    Göklerimizde hiç eskimeden parlayan büyük yıldızlar vardır, Attila ilhan da bu yıldızlardan biridir. Son zamanlarda yazdığı ve bence biraz da gereksiz biçimde bol bol yazdığı şiirler benim beğenilerime yakın düşmüyor ama o şiirleri de çok seven insanlar tanıdım. Belki de iyi sanatçı bir ya da iki beğeniye değil daha çok beğeniye ulaşabilen adamdır. Belki onun son şiirlerindeki yapısal özellikler daha sağlamdır, şairce buluşlar daha ilginçtir, duygusallık ussallıkla daha çok denetlenmiştir. Ben gene de duygu dolu şiirleri seviyorum. insanı aldığı gibi yerden yere vuran şiirleri seviyorum. Akılla çok işim yok benim.

    SU PERiLERi

    su perileri çekildiler

    bilmediğimiz deniz içlerine

    belli ki yorgun düştüler

    bir şeyleri artık görmemek için

    bilerek seçtiler uzakları



    kendine yenilmiş bir zamanın

    gönlü kırık çocuklarıydılar

    anlamıydılar sevinçlerin

    her doğrunun simgesiydiler

    gücüydüler her direnişin



    belki de yoktular

    biz tasarladık onları

    olmalarını biz istedik

    ışıklar getirsinler diye

    kimselerin yüzüne bakamaz olmuş

    kırık dökük yıkık dünyamıza

    *

    şahane serseri notu: kaptan; sen her zaman en zifiri, en ıssız, en soğuk, en belalı karanlıklarda ansızın parlayan, sihirli ışıklarıyla yol gösteren kutup yıldızısın, özgürlük türküsüsün, sevmek ve yaşamak zamanısın...
    4 ...
  30. 460.
  31. beni bir kere dövdüler çok gözlüklüydüm
    daha bere giyiyordum bıyıklarım da duruyor
    büyükdere’de dövdüler emirgân ve birileri
    geceleyin dövdüler dişlerimi tükürdüm

    emirgan’la aramız çok eskiden beri yok
    niye ölmedim diye bana bozuluyor
    ötekiler şurda burda azar azar gördüğüm
    çakıdan bozma itler sustalı birileri
    fakat çok fena dövdüler size ne söylüyorum
    bir vakit omuzlarım tutmadı dişlerimi tükürdüm

    boşyerlerime vurdular yumrukları duruyor
    gecenin bir saatinde gizlice kustum
    bir böcek yürüyordu boynumdan içeri
    burnum mu kanıyordu ağlıyor muydum
    büyükdere’de dövdüler emirgân ve birileri
    ayıran eden çıkmadı susadım su veren yok
    kavgalı olmasaydık belki seni düşünürdüm
    çocuk sıcaklığına sığınıp uyumayı
    omzum bir vakit tutmadı dişlemi tükürdüm

    fakat çok fena dövdüler size ne söylüyorum
    daha bere giyiyordum bıyıklarım da duruyor
    hiç kimse o halimde görsün istemiyordum
    eczane aramak filan aklımdan geçmedi
    sıcak bir şeyler içmek otelde motelde
    kavgalı olmasaydık belki seni düşünürdüm
    dağıtılmış suratımı avuçlarına saklamayı
    ağlamayı düşünürdüm kim bilir belki de
    bir vakit omzum tutmadı dişlerimi tükürdüm

    beni bir kere dövdüler çok gözlüklüydüm
    daha bere giyiyordum bıyıklarım da duruyor
    büyükdere’de dövdüler emirgân ve birileri
    senin için dövdüler dişlerimi tükürdüm

    Dizelerinin sahibi üstad şairlerimizdendir. Ölünce kıymeti daha da artmıştır.
    3 ...
  32. 459.
  33. ÜÇÜNCÜ ŞAHSIN ŞiiRi

    Gözlerin gözlerime değince
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Beni sevmiyordun, bilirdim
    Bir sevdiğin vardı, duyardım
    Çöp gibi bir oğlan, ipince
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Ne vakit karşımda görsem
    Öldüreceğimden korkardım
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Ne vakit Maçka'dan geçsem
    Limanda hep gemiler olurdu
    Ağaçlar kuş gibi gülerdi
    Sessizce bir cigara yakardın
    Parmaklarımın ucunu yakardın
    Kirpiklerini eğerdin, bakardın
    Üşürdüm, içim ürperirdi
    Felaketim olurdu, ağlardım
    Akşamlar bir roman gibi biterdi
    Jezabel kan içinde yatardı
    Limandan bir gemi giderdi
    Sen kalkıp ona giderdin
    Benzin mum gibi giderdin
    Sabaha kadar kalırdın
    Hayırsızın biriydi fikrimce
    Güldü mü cenazeye benzerdi
    Hele seni kollarına aldı mı
    Felaketim olurdu, ağlardım
    0 ...
  34. 458.
  35. hep güzel kadınlar seven, çok gözlüklü, otel odalarının müdavimi, ayrılık sevdaya dahil diyen adam.
    2 ...
  36. 457.
  37. kendine has bir şiir tarzı geliştirmiş, yüklemleri mısra sonlarında vurucu kullanan usta bir şairdir.
    0 ...
  38. 456.
  39. --spoiler--
    sen ve ben
    uzak bir yoldan gelmişiz
    göz alabildiğine ılıca koyu
    mavisi kaç türlü zengin
    eli yüzü temiz
    çıplak omuzlarına güneş doğdu
    aydınlık bulaşıyor ellerinden
    kolların sanki gümüş suyuna batırılmış
    kaşların tel tel ışığı yansıtıyor
    gözlerin ayna kırığı deniz
    gerçekten yaşanacak bir an mı sezdiğimiz
    acaba gelecekten
    yoksa eskittiğimiz
    yoğun bir mutluluğun
    birden hatırlanması mı?
    hadi canım
    içlenmenin alemi yok
    çocukluğun sırası mı?
    --spoiler--
    1 ...
  40. 455.
  41. yukarıdaki şiiri aykut kocaman'a yazan kaptan. kasketini özlediğimiz..
    1 ...
  42. 454.
  43. --spoiler--
    kirpi gibisin çocuk
    her tarafın diken
    kim elini uzatsa
    delik deşik
    üstelik
    sen de kan içindesin.
    --spoiler--
    3 ...
  44. 453.
  45. o mahur beste çaldığında müjganla ağlaşan, yine aynı şiirin ahmet kaya yorumuyla çok uzaklara götürendir.
    2 ...
  46. 452.
  47. Türk edebiyatının en güçlü kalemlerindendir. Duygularını kelimelere dökmeyi ve kelimelerin büyüsünü kullanmayı çok iyi becerebilen bir şairdir.
    biz bir duygunun ne oldugunu anlayamadan atilla ilhan duyguları süsler püsler bize sunar.
    2 ...
  48. 451.
  49. ben sana mecburum bilemezsin
    adını mıh gibi aklımda tutuyorum
    büyüdükçe büyüyor gözlerin
    ben sana mecburum bilemezsin
    içimi seninle ısıtıyorum


    sen neredesin ilhan baba seni çok özlüyorum .
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük