atatürk ün her gece yarım litre rakı içmesi

entry671 galeri15
    70.
  1. şakirtlerin ezberlediği durumlardan bir kaçı. içerdi, sıçardı. sizene lan badem bıyıklılar.
    6 ...
  2. 69.
  3. içmeseydi onu bu kadar çok sevmezdim diye andığım atamın özelliği.

    --spoiler--
    atam izindeyiz...
    atam izindeyiz...
    sirozdan öleceğiz.
    --spoiler--
    2 ...
  4. 68.
  5. 67.
  6. ben de rakının yanında meze sevmem, nedense başlıkta ilgimi çeken,garipsediğim,şaşırdığım tek nokta bu oldu.
    1 ...
  7. 66.
  8. türk siyasi başarılarına gölge düşüremeyen, sadece kendi kişiliği ve inanç tarzı ile alakalı olan bir davranıştır. iyi yada kötü yorum yapmak bize düşmez.
    0 ...
  9. 65.
  10. islam hoşgörü dinidir, islam da kimin cennetlik, kimin cehennemlik olacağına günahkar kullar değil, sadece allah bilir. ister rakı içer, ister tekila bizi ilgilendiren bir konu değildir.
    10 ...
  11. 64.
  12. 63.
  13. islam sevgisindendir. islam şerefine rakıları götürüyordur. yine cennetlik olmasının diğer bir sebebi ise kuranı kerim için gökten inen uydurma kitap demesidir.
    0 ...
  14. 62.
  15. 61.
  16. yarasın ulu önderime dediğim durum, içmiştir, içmemiştir hayat onun hayatıydı geride kalanlara bok yemek düşer müdürüm afedersin.
    4 ...
  17. 60.
  18. 1 ...
  19. 59.
  20. oldukça önemli gördüğüm bir resmi belgedir...

    Atatürk'ün Ölümü Alkolden mi? Lütfen sıkılmadan okuyun.

    Atatürk düşmanları, Atatürk'ün ölümünü alkole bağlarlar, içki içtiği için siroz hastalığına tutulduğunu ve içkiden öldüğünü işlerler. Amaçları; islam dinine göre içilmemesi gereken alkollü içkiyi Atatürk'ün içtiğini, dolayısıyla iyi insan olmadığına ve sonucunda da bunun karşılığını ölümle bulunduğuna inandırmak, böylece Atatürk düşmanlığı yaratabilmektir.
    Dinden geçinenler Atatürk düşmanlığı yaratmak için, O'nun ölümünü bu şekilde işlerlerken, diğer yurttaşlar da bilgi eksikliğinden ve bu konunun yeterince işlenmemesinden dolayı, genelde bu şekilde; Atatürk alkolden ölmüştür şeklinde; bilirler. Bu nedenle, konunun ayrıntılı ele alınması ihtiyacı vardır.
    Atatürk'ün ölüm sebebi, otopsi yapılmasına gerek olmadığına yönelik düzenlenen raporda şöyle belirtilir:
    "... Atatürk'ün vefatına sebep olan müzmin karaciğer hastalığı 'cirrhose ascitogene' tabii seyrinde devam ederek karaciğer büyük kifayetsizliğine bağlı derin koma ile husule geldiği ittifakla tesbit edilmiş(tir)..."(karın içinde sıvı, asit toplanması)
    Ölüm raporunda ise hastalığın teşhisi şöyledir:
    "... hastalığın bir 'hepatite sclerocongestive ethylique' olduğu tesbit edilmiştir..."(alkolle ilişkili karaciğer iltihabı)
    Birinci raporda ölümün "cirrhose ascitogene" (karın içinde sıvı, asit toplanması)'ndan meydana geldiği; ikinci raporda da hastalığın "hepatite sclerocongestive ethylique" (alkolle ilişkili karaciğer iltihabı) olduğu belirtilmektedir. ikinci raporda siroz hastalığı alkolle ilişkilendirilmektedir. Ölüm raporunda böyle denilince, ölümün alkolle ilişkilendirilmesi yaygın kanı haline gelmiştir. Oysa bugün, tıbbın ulaştığı düzey içinde, konunun uzmanları, biobsi yapılmadan, bazı tıbbi tahliller yapılmadan böyle bir kanıya varılamayacağı görüşündedirler. Ayrıca siroz, alkolden de olmuş olabilir, sirozu meydana getiren diğer nedenlerle de olmuş olabilir; bugün bu konuda kesin bir yargıya varmak mümkün değildir; bir karar spekülasyon olur; kanısındadırlar.
    Atatürk'e biopsi yapılmamış, otopsi de yapılmamıştır. Sirozun nedenini belirlemek için bugün gerekli görülen tahliller o günlerde bilinmemektedir.
    O halde sirozu alkole bağlama, tamamen, siroz konusundaki genel bilgiden ve Atatürk'ün alkol almasından yola çıkılarak yapılan varsayımdan kaynaklanmaktadır. Yani tıbbi bir sonuç değildir, sadece gerekli tıbbi tahliller yapılmadan varılan bir sanıdır.
    Bunun bir sanı olduğunu, karar olmadığını, bu konuda ölümünden önce de değişik görüşlerin ortaya çıkmış olduğunu, 3 Ağustos 1938 tarihli bir konsültasyon raporunda görüyoruz. Raporun konuyla ilgili maddeleri:
    "1. Atatürk'te bir siroz vardır. Asit yapmış, biraz süb-ikter (gözde sarılık) meydana getirmiştir.
    2. Bunun esaslı nedeni alkoldür.
    3. Evvelden Atatürk'ün çektiği malaryanın (sıtma, ki Atatürk 2 kez sıtma geçirir) bir tesiri olmadığını katiyetle (kesinlikle) söylemek mümkün değildir...
    6... Eppinger'in (yabancı doktor), hepatit sirozu cay-ı sualdir (tartışmaya değerdir)"
    Görüldüğü gibi sadece bir raporda sirozun nedeni üzerine 3 ayrı görüş var. Birinci görüş alkolden, ikinci görüş sıtmadan, üçüncü görüş hepatit virüslerinden.
    Atatürk'ün hastalığını konu alan kaynakların incelenmesinden, Türk doktorlarının sirozu alkole bağladıkları, yabancı doktorların ise konuya farklı yaklaştıkları görülmektedir. Yabancı doktorların iki ayrı yaklaşımını 3 Ağustos 1938 tarihli konsültasyon raporunda gördük. Şimdi bir başkasını verelim.
    Atatürk'ün muayene ve tedavisi için dört kez getirilen Fransız Prof. Dr. Fissenger ise şöyle diyor:
    "Bu hastalığın sırf içkiden geldiği yolundaki düşünce doğru değildir. Benim, Fas, Tunus ve Cezayir'den gelen birçok müslüman hastalarım var ki, ömürlerinde ağızlarına herhangi ispirtolu bir içki koymamışlardır Dolayısıyla hastalığın daha başka ve önemli sebepleri olduğunu kabul etmek lazımdır. Bence bunlar arasında özellikle dengesiz beslenme tarzı ve devamlı kabızlık gibi sebepler başlı başına yer tutmaktadırlar"
    Bu açıklamadan sonra daha önce üç olan siroz nedeni aynı hasta için 4'e çıkıyor; alkol, sıtma, hepatit virüslerinin yanına bir de dengesiz beslenme ekleniyor.
    Hastalık nedeni bunlardan hangisi veya hangileridir? Bu konuda zamanında bir tıbbi inceleme yapılmadığı için bugün söylenecek her şey havada kalacaktır. Tıbbi bir dayanağı olmayacaktır. Bu nedenle ölüm raporunda,sirozun alkolle ilişkilendirilmesini bir varsayım olarak görmüştük.
    Klinik tanı alanındaki bu belirsizlikler nedeniyle Atatürk gibi bir kişiye, ölümünden sonra otopsi yapılarak kesin bir teşhis konmaması, bugün bir eksiklik olarak karşımıza çıkmaktadır.
    Günümüzdeki tıp, karaciğer sirozunun pek çok nedeninin yanında başlıca sebebinin dengesiz beslenme olduğunu ve alkollü içkilerin, o da bazı hastalarda, sadece hastalığı hızlandırdığını ortaya koymuştur.
    Bu bilgiler doğrultusunda konuyu irdeleyelim. Atatürk'ün siroz hastalığına sebep olarak gösterilen dört ayrı nedenin dördü de Atatürk'te vardır.
    Sıtma: iki kez sıtmaya tutulur. Biri çocukluğunda, biri Mayıs 1919'da Samsun'da.
    Hepatit virüsleri: Daha çok diş tedavisi sırasında kapıldığı bilinir. Atatürk; birçok diş tedavisi yaptırmış, diş çektirmiş, üç altın diş taktırmış ve sonunda üst damak protezi yaptırmış, bir kişidir. Bunların birisinde hepatit virüsü kapma olasılığı, o günkü koşulları düşündüğümüzde çok yüksektir.
    Dengesiz beslenme: Atatürk, askeri yaşamında özellikle 12 yıllık savaş ortamındaki yaşamında bulduğunu yemiş ve buldukça yemiştir. Cumhurbaşkanlığı döneminde de disiplinli yemek düzeni yoktur. Sabah kahvaltısı yapmaz, yalnız bir kahve ile sigara içer. Öğleyin çoğu kez yemek yerine sadece bir dilim ekmekle ayran veya limonata içer. Akşam yemeğini düzenli yer. Ancak dengeli beslenmiş olduğunu söylemek zordur.
    Alkollü içki: içki içer. Gündüz içmez, akşam sofralarında küçük rakının (35 cl.) yarısını içer, sürekli içici değildir, ciddi konuların görüşüleceği sofralarda ve önemli devlet işlerinin yürütüldüğü günlerde içmez.
    Bu durumda siroz nedeni bunlardan hangisidir? Sıtma mı, hepatit virüsleri mi, dengesiz beslenme mi, alkol mü? Yoksa dördü de birden mi? Bugün için sirozun gerçek nedenine ulaşmak pek mümkün görülmüyor.
    Dolayısıyla Atatürk'ün ölümü alkolden olmuştur demek doğru değildir, gerçekçi değildir. Atatürk'ün ölümü sirozdandır ama siroz nedeni alkol değildir. Nedenini bir tıp adamının görüşü ile açıklamayalım.
    Prof. Dr. Utkan Kocatürk'ün Görüşü:
    Prof. Dr. Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü'nün son baskısında, konumuzla ilgili bilinmeyen bir raporu ortaya çıkarır ve orijinalini de verir. Rapor 08 Eylül 1938 tarihli; Dr. Nihat Reşat Belger, Prof. Dr. Neşet Ömer irdelp ve Prof. Dr. Fiessinger tarafından düzenlenmiştir.
    Prof. Dr. Kocatürk, raporda iki cümleye dikkat çeker ve bir tıp adamı olarak bunların yorumunu yapar.
    Raporda ön plana çıkarılan cümleler:
    "... Bu vakada 'Laennec' tipinde bir skleröz hepatit söz konusu olamaz. Fakat söz konusu olan 'Hanot ve Gilbert' tipinde bir hipertrofi şeklidir."
    "Prof. Dr. Fiessinger söz konusu rapora ayrıca şu notu koymuştur:
    'Teşhis, Mart ayında formüle edilen teşhistir: Hepatite Sclereuse hypertrophique, type Hanot et Gilbert'."
    Prof. Dr. Kocatürk'ün yorumu:
    "Bugüne kadar bilinmeyen bu rapor, Atatürk'e 07 Eylül 1938'de yapılan karın ponksiyonundan (su alınması) bir gün sonraki muayene bulgularına dayanılarak düzenlenmişti. Karaciğerin küçülmeyip, yine Mart ayındaki muayenede belirlenen büyüklüğü koruması ve üzerinin pürtüksüz oluşu, Prof. Dr. Neşet Ömer (irdelp) ile Dr. Nihat Reşat Belger'i de alkole bağlı atrofik siroz tanısından bir ölçüde uzaklaştırıp Prof. Dr. Fiessinger'in ileri sürdüğü hipertrofik siroz tanısını kabule yönelttiği anlaşılıyor. Tıp dilinde 'Laennec tipi skleröz hepatit' alkole bağlı siroz demektir; 'Hanot ve Gilbert tipi skleröz hipertrofik hepatit' ise safra yollarındaki kronik tıkanma sonucu gelişen siroz (biliyer siroz) anlamını taşır.
    Prof. Dr. Fiessinger, söz konusu rapora özel olarak kaydettiği notta 'Teşhis, Mart ayında formüle edilen teşhistir: Hanot ve Gilbert tipi skleröz hipertrofik hepatit' ifadesine yer verdiğine göre, Mart ayındaki ilk teşhisinde de Atatürk'teki siroz şeklinin alkole bağlı olmadığını düşündüğünü göstermektedir.
    Prof. Dr. Fiessinger'in gerek Mart ayındaki muayenesinde, gerekse 08 Eylül 1938 tarihli raporda yer alan bu tanısına rağmen, sürekli ve danışman hekimler tarafından 10 Kasım 1938 tarihinde düzenlenen 'Atatürk'ün Ölüm Raporu'nda, mevcut sirozun alkole bağlı bulunduğunu ve Prof. Dr. Fiessinger'in de bu görüşte olduğunu(!) belirtmek üzere '... Mart başlarında Paris'ten çağrılan Prof. Dr. Fiessinger ile Prof. Dr. Neşet Ömer irdelp arasında Ankara'da bir tıbbi danışma daha yapılarak büyük bir karaciğer ve büyükçe bir dalak bir kere daha müşahade edilmiş ve aynı teşhis konularak, hastalığın bir 'hepatite sclerocongestive ethylique' olduğu cümlesine yer verilmiştir."
    Prof. Dr. Kocatürk bu yorumunda, Türk hekimlerince düzenlenen 10 Kasım 1938 tarihli "Ölüm Raporu"nda, sirozun alkole bağlı olduğu tanısına Prof. Dr. Fiessinger'in de ortak edilmesini nazik şekilde haklı olarak eleştiriyor. Ortaya koyduğu rapor ve yaptığı yorum ile sirozun alkole dayalı olmadığını açıklığa kavuşturuyor.
    Kendileri ile yaptığım görüşmede edindiğim bir bilgi ile konuyu sonuçlandıralım. "Alkole bağlı sirozda karaciğer küçülür, diğer nedenlere bağlı sirozda karaciğer büyür ve büyüklüğünü korur." Atatürk'ün ilk muayene raporlarında ciğerin büyüdüğü, son raporlarda, 08 Eylül tarihli raporda olduğu gibi, ciğerin büyüklüğünü sürdürdüğü, küçülmediği belirtilmektedir.

    Dolayısıyla Atatürk'ün sirozu, alkole bağlı bir siroz değildir. Çünkü karaciğeri büyümüştür. Ölümü sirozdandır ama sirozu alkolden değildir. Ölümü alkolden olmamıştır.

    Bu bölüme kadar Atatürk'ün ölümü üzerine konuştuk, neden öldü, neydi hastalığı, detaylarıyla verdik. Peki Atatürk ya öldürülmek istendiyse... Kesinleşen tek şey Atatürkün alkolden ölmediğidir!
    Sır perdesini şimdi aralıyoruz...

    Atatürk'ün Ölümündeki Sır Perdesi
    Atatürk acaba Masonlarca mı öldürüldü?

    Atatürk bilindiği gibi ittihat ve Terakki partisinde bulunuyordu. Bu dönemler içerisinde dönmeler ve masonlarla sık sık karşılaşmıştır. Atatürk'e Anadolu'da ki bazı kimseler ciddi bir tavırla ''mason'' ünavını koyuyorlardı. Atatürk masonlukla ilgili hiç konuşmazdı. Atatürk 1935'lerde telgraf üstüne telgraflar alıyordu. Masonlar Atatürk'e hoşgörülerini sunuyorlardı. Atatürk daha sonra bu masonların taksimat ve ahvaline ilişkin bilgileri halk partisine vererek kapanmasına dalalet etmesini istiyordu. Atatürk 2 şeyi sevmezdi bu konuda... Biri masonlar, diğeri dönmelerdi... Çünkü masonluk Yahudi tarikatından başka şey değildi. Memleketimizde de olmamalı , ne gerek var? sözleri ülkede yankı buluyordu! Ve Atatürk'te sevmiyor ve saymıyordu! Daha sonraki günlerde meclise gelen Recep Peker ''Arkadaşlar masonluk kalmamıştır, localar kapatılmıştır'' diyerek sözü noktalıyor ve salon alkışa boğuluyordu. Artık Atatürk'ün, milletin ve Atatürk'ün yakın arkadaşlarının istekleri de yerine başarıyla gelmiş oluyordu. Anadolu ajansı 10 Ekim 1935'te gazetelerin merkezlerine '' Masonların mallarının, mülklerini her şeylerinin sosyal kurumlara gönderildiğini de beyan etti'' Ama gelin görün ki inönü'nün emriyle 1948 yılında masonlar tekrar devreye giriyorlar...
    Bu olay yurtdışında da yankı buldu. istiklal Savaşı gazetesinde yayınlandı. Ardından yunan gazetelerine de sıçradı. Bu olayı öğrenen yurtdışında ki masonlar Atatürkü ortadan kaldırmak amacıyla girişimlere başladılar. 33 dereceli farmason Bulgar yahudi kıdemli komünist mübeşşiri varnalı Avram Benaroyas yazısında '' Mefkuremizi (Masonluğuma anlamında) imha edici darbe vuranların akıbeti , feci şartlar altında ölümdür... ... Nihayet bir gün Kremlin kati kararını verdi. Onun ölümü esrarengiz olacak ve kendine göre esrar arz edecekti. '' işte Atatürk'e saldırı başlamış oldu.
    Doktorlar Atatürk'ün ani ölümünü asla kabul etmezler çünkü ülkede büyük bir tehlike yaratır ve suikast sonucu gittiği anlaşılır diyerekten ismini açıklamak istemediği doktor Atatürk'e ilk vurucu darbeyi sinir organlarına yaptı. Ve maalesef başarılı olundu. Atatürk'ün sinir organları felce uğradı. Ve Atatürk'te zaman zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar, karşısındakini tanımama gibi sorunlar baş gösterdi.
    Evet, Atatürk Masonları sevmezdi. Ve zararlı oldukları için kapattırdı. Ardından masonlar Atatürk'ü yok etmek için girişimlere başladılar. Bu masonlar içinde Türk 2. Mason lideri Mustafa Hakkı Nalçaçı da vardı.
    2 ...
  21. 58.
  22. bak yaa. hiç yakıştı mı? hemde yarım litre!!!
    daha yararlı işler peşinde koşacağına... içki içmiş!
    bankaları yabancılara satamamış,
    limanları ona buna peşkeş çekememiş,
    yabancılara bırak toprak satmayı işgal edilen yerleri almış,
    ee, memleketi de soyamamış...
    yok yok.. allah'tan şimdiki liderlerimiz içki miçki içmiyor.
    3 ...
  23. 57.
  24. alkol için her insan gibi sahip olduğu ve kimseyi ilgilendirmeyen haktır.
    3 ...
  25. 56.
  26. Atatürk bu Türkiye Cumhuriyeti'ni kurmak için ne savaşlar verdi. Bunları konuşucağına neyin peşindesin. Sanane arkadaşım isterse 10 litre içer. Kimsenin özel hayatına karışma hakkın yok. Atatürk'ü kötülemeye çalışmaktan vazgeçin artık. Şunuda yazmadan geçemeyeceğim;
    Raki, sarap içiyorsam sana ne.
    Yoksa sana bir zararim, içerim.
    Ikimiz de gelsek kildan köprüye,
    Ben dürüstsem sarhosken de geçerim!
    3 ...
  27. 55.
  28. 54.
  29. recep tayyip erdoğan'ın her gün iki kutu süt bitirmesinin yanında çok ahlaksız duran eylem. bu yüzden oyum akp'ye.. durmak yok süte devam.* *
    baksanıza adamın boş zamanlarında içip kafasını dağıtmak için hiç bir nedeni yokmuş meğer:
    (bkz: #11851947)

    işte sırf bu yüzden yaşasın akepe, yaşasın tayyip, yaşasın süt!

    (bkz: süd zehri alır)*
    0 ...
  30. 53.
  31. yarasın atamıza. sonuna kadar helal olsun.
    4 ...
  32. 52.
  33. afiyet olsun paşam. bırak sakiliğini ben yapıyım demek isterdim yanında olsaydım.
    2 ...
  34. 51.
  35. be hey dürzü teamden geliyorum sloganımı söyleyip hemen gidicem.*
    isgaldeki hali sakin unutma.
    atatürk'e dil uzatma sebepsiz.
    sen anandan yine çikardin amma
    baban kimdi bilemezdin serefsiz.

    selametle.
    3 ...
  36. 50.
  37. kimseyi ilgilendirmeyecek olay. adam ülke kurdu, en güzel şekilde yönetti, bugüne kadar bütün siyasetçilerin yaptıklarının 123456789katını yaptı, bize özgür yaşam hakkı sağladı. biz hala içkisini, bilmem neyini eleştiriyoruz. ne kadar nankör varlıklarız değil mi?
    1 ...
  38. 49.
  39. 48.
  40. hey dürzü; atatürk' ün içtiği rakı şişesinin kaçtığı yerler sana çok mu zevk verdi ki aynı şişeyi tekrar bir tarafına sokmamızı istiyorsun şeklinde insanın çileden çıkmasına neden olabilecek söylemlerden biridir. *
    4 ...
  41. 47.
  42. ülkeyi güzel kafayla yönettiğinin resmi kanıtıdır.
    0 ...
  43. 46.
  44. yani hiç gram oynamamış mı? adam elektronik tartı ile mi dolaşmış köşkte uşağı? öyle yada böyle o sofrada olmak ne büyük lütuftur, içmesekte olurdu hatta oturmasak feyz alsak!
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük