durun kalabalıklar ! bu cadde, çıkmaz sokak !
haykırsam kollarımı, makas gibi açarak;
durun, durun bir dünya iniyor tepemizden,
çatırtılar geliyor karanlık kubbemizden !
yahu bir saniye...
burada bir yanlış anlaşılma olsa gerek...
hakaretten bahsetmiyoruz...
eleştirmekten bahsediyoruz...
sadece eleştirmek ?
eleştirmek elbette ki özgürlüktür !
'' atatürk' ü eleştirebilmeyi özgürlük sanmak '' diye bir şey yoktur...
eleştirmek '' hakaret '' gibi bir kelimeyle bağdaştırılamaz... hakaret ve eleştiri birbirinden bağımsız farklı yönlere doğru atılmış iki oktur...
'' hayır, hayır öyle diyemezsin, eleştiremezsin '' deyip yırtarsan kendini yamalı bohçayı entari diye kıçına geçirmiş şaziye teyze gibi,
gelir bir gün ibrahim' in biri,
asar o putunuzun boynuna baltayı...
sonra da karşısına geçip gülümser...
sizde feryat figân ağlayıp, türlü ah-u vahlarla kendinizden geçersiniz...
rüzgâr eken fırtına biçer ! aman... buraya dikkat...
tencere dibin kara, dağdan kestim kereste...
sapına kadar doğru bir sanıdır. demokratik bir ülkede hiç kimse bir kişiyi, bir lideri, bir düşünceyi kutsal saymak zorunda olmadığı gibi bunlardan herhangi birisini ılımlı veya sert bir şekilde eleştirebilir de. buna marx da dahildir, hz. muhammed de, atatürk de.
bir de beni en çok rahatsız eden şeylerden birisi de atatürk'ün eleştirme hakkını savunurken bile atatürk'ün kendisinin de eleştirilebileceği iması çıkartılan birtakım sözlerine atıf yapılması. bu sözlerin dönemin pratiğiyle ne kadar çeliştiği konusu bir yana, en olağan demokratik haklarımızı savunurken neden atatürk'ün hadis-i kudsileriyle kendimizi meşrulaştırıyoruz? atatürk döneminde tek bir yanlış yok mudur yahu? veyahut "ulu önder", "ben size hiçbir ayet, dogma bırakmıyorum" yerine "bundan sonra benim yolumdan milim sapmayacaksınız, ilkelerim ilelebet sizi aydınlatacak" misali kelam etseydi atatürk'ü eleştirme hakkı olmayacak mıydı? gerçi bu tarz konularda ifade özgürlüğünü savunurken atatürk üzerinden kendini meşrulaştıranları da anlayabiliyorum, çünkü en ufak tartışma kültürü olmayan, her an saldırmaya hazır bir kitle var karşılarında. fakat en doğru olan nedir diye sorulursa, "ama"sı "mama"sı olmadan, eleştirilecek kişiye referans yapmadan herhangi birisinin eleştirilmesinin normalliğinin tartışılmasının anormal bir durum olduğunu söylerim.
evet, "ama"sı olmadan, çünkü türkiye'nin demokratikleşmesi konusu ne zaman gündeme gelse "ama"lar ağızdan düşmüyor. "ama" kelimesi de kendisinden önceki cümleyi açıklayan masum bir bağlaçtan ziyade kendisinden önceki yargıyı yalanlayan bir kelime hâline geliyor:
"atatürk eleştirilebilir ama..."
(üç noktadan sonraya "türkiye'nin özel şartları var", "bu bağlamda neyzen tevfik'in behey dürzü şiirini de unutmamak gerekiyor" gibi hazır kalıplardan birisini koyabilirsiniz. bir yüzyıl daha geçse de bu kalıplar kullanılmaya hazır yerinde bekleyecek, türkiye'nin hiçbir ülkede bulunmayan o meşhur "özel şartları" devam edecek, köktengri kuva-yı milliye ruhuyla aziz türk milletini kutsamaya devam edecektir)
aslında uzun uzadıya tartışılabilecek ve tartışıldığı kadar da başınıza iş açabilecek bir konudur bu. önce şunu belirtmek lazım; türkiye eleştiri getirmek maalesef hakaret etmek olarak algılanmaktadır ve yine ne yazıktırdır ki birilerini eleştirenler hep hakaret ederek bu işi gerçekleştirmişlerdir. oysa ki bir şeyi eleştirmek, onu enine boyuna tartışmayı gerektiridir ve eleştirdikçe o bilgiyi öncekinden daha güçlü bir biçimde, üstünü doldurarak tamamlamış olursunuz. bir bilgi ne kadar çok eleştirilir ve bu sayede eksik yönleri tamamlanmaya çalışılırsa, bu onun için o kadar güzel bir olaydır.
eleştirmek olaylara farklı bir boyuttan bakabilme özgürlüğünü size getirir ve bu sayede eleştirilen olgunun eksik yönleri ortaya çıkar, bu eksik yönlerin içi doldurularak çok daha güçlü bir düşünce ortaya çıkar.
;Ben, manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır" demiş ulu önder, kalıplaşmış hiç bir kural bırakmayan atatürk ü anlamak için onun yaptıklarını tartışalım, eleştirelim ve neden böyle yapmış sorularına cevap alalım, ancak bu sayede bu düşüncelerin önü ve ufku açılır.
son olarak 3 tane ülkeden bahsederek entry i bitireyim
1) sovyetler birliği nde malumunuz, lenin ve marks ın düşünce sisteminden ortaya çıkmış bir yönetim anlayışıyla hayattaydı, ruslar ilkokulda hep marks ı ve lenin in isimleriyle büyüdü ama hiç bir zaman onlar için bu isimleri tartışmak bir hayal olmaktan öteye gidemedi. sonuç: sovyetler birliği kendi ideolojisinden koparak kendini kapitalizme teslim etti
2) ülkemize bakalım, bir ilkokul öğrencisi atatürk ün 6 ilkesini doğru yazarsa sınıf geçiyor, ama hiç bir zaman bu ilkeler tartıştırılmıyor ve sonuçta gün geçtikçe kemalizm den uzaklaşarak, koşar adım cehalete giden, kemalizm in bağımsızlık olgusundan uzak bir cumhuriyet e doğru gidiliyor.
3) küba: küba ya ayrı bir parantez açmak lazım, çünkü küba da sosyalist düşünce hakim ve lenin ile marks ın düşünceleri hakim, ama küba bu isimleri bilmekle kalmıyor onları çatır çutur tartışıyor, gerektiğinde yanlış diyerek onların bazı ideolojilerini yok sayıyor ama her ne pahasına olursa olsun eleştiri getiriyolar sonuç ise ortada: dünyanın en büyük emperyalist ülkesinin * 150 km kuzeyinde 50 yıldır ayakta kalan bağımsız bir ülke.
eleştirdikçe, gerçeğe; kalıplaştırdıkça, yanlışa doğru yol alırız.
fikirleri ve insanları tabulaştırıp adeta doğma gibi herşeyini kabul etmek çağdaşlık ve medenilik değil aksine cehalet ve gericiliktir... bid'a dır.. sonu da adavet ve firaktır...
yaşasa kendisinin eleştirilmesini isteyecektir.. çünkü o da bir insandı..